Ahıska Türkleri

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Ahıska Türkleri

Nüfus : 600.000
Bulundukları başlıca şehirler: Rusya'nın Moskova, Smolensk,
Orel, Belgorod j Özbekistan 'ın Fergana, Taşkent j Klrgızistan'ln Bişkek, Oş, Celal-Abad Kazakistan Iın Almatl, Jambıl ( Taraz ), Türkistan ve Kentav şehirleri.
İlk göç : 1944
Bölgedeki Türk toplulukları: Özbekler , Türkmenler , Kazaklar ve Kırgızlar
Siyasi ve idari konumlan: 1944 yılından itibaren sürüldükleri bölgelerde azınlık olarak yaşayan Ahıska Türklerinin SSCB'nin dağılmasıyla birlikte kurulan az sayıdaki sivil-toplum kuruluşları dışında herhangi bir siyasi grupları yoktur.

TARİHÇE
Ahıska, Türkiye sınırına 12-30 km. mesafede Gürcistan'ın güneybatısına düşen bölgenin adıdır. 31 Temmuz 1944 gün 6279 sayılı Devlet Savunma komitesinin ''gizli'' kararıyla top yekun sürgüne tabi tutulan Ahıskalıların çoğu, bu zor yolculuk şartlarına dayanamayarak hayatlarını kaybettiler. Ahıska Türklerinin neden sürgüne tabi tutuldukları tam 47 yıl gizli tutuldu. Ahıska Türkleri tarafından ,, vatana dönüş'' mücadelesi veren bir çok cemiyet oluşturulmuş ise de çeşitli ülkelerdeki sürgün hayatı hala devam etmektedir.

__________________________________________________ ________



AHISKA TÜRKLERİ

Ahıska Türkleri, Osmanlı zamanında yaklaşık 250 yıl Anadolu'nun doğusundaki Ahıska toprakları olarak anılan bölgede yaşamışlardır. Bu bölge 1829 Edirne Anlaşması ile Ruslara terk edilmiştir. Bunun üzerine soydaşlarımız Ruslar tarafından Orta Asya'nın çeşitli bölgelerine zorla sürülmüşlerdir. Uzun yıllardır vatan hasreti çeken Ahıska Türkleri, kendi topraklarına ya da anavatan olarak gördükleri Türkiye'ye yerleşmek istiyorlar.

Anadolu Türklüğünün ayrılmaz bir parçası olan Ahıska Türkleri'nin asıl vatanı bugünkü Gürcistan Cumhuriyeti'nin toprakları içinde kalan ve Türkiye ile komşu olan Ahıska, Ahılkelek, Aspinza, Adıgen ve Bogdanovka vilayetleridir. Günümüzde kendi yönetimi olmayan tek Türk topluluğu olarak Orta Asya'daki çeşitli ülkelerde varlığını sürdürmeye çalışan Ahıska Türkleri'nin tarihi oldukça eskiye dayanmaktadır.

Tarihte Ahıska Türkleri

Dede Korkut Kitabı'nda "Ak-Sıka" (Ak-Kale), 481 yılında "Akesga" adıyla anılan Eski-Oğuzlar beldesi Ahıska, Gürcüce "Yeni Kale" anlamına gelen "Ahal-Tsihen"in Türkçe şeklidir. Ahıska, bugünkü Gürcistan sınırları içerisinde bulunan bir Osmanlı Toprağı olup, Türkiye sınırına 15 kilometre uzaklıktadır. Elde edilen bulgular, bölgenin, Milattan önce de önemli bir yerleşim bölgesi olduğunu gösteriyor. Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Ahıska'ya gittiğinde bölgede taş bir kale, kale içinde bin tane ev, eski cami, pek çok han, hamam ve medrese bulunduğunu tespit etmiştir. Ama bu eserlerden hiçbiri, Kızıl Komünist yönetimin vahşi politikaları sebebiyle günümüze intikal etmemiştir.

Bölge, 642 yılında Hz. Osman döneminde Müslümanların yönetimine girdi. 1068'de Selçuklular, 1268'de Moğollar yönetime hâkim oldular. Kısa süren Moğol hâkimiyetinden sonra, kendi halkından olan Derebeyleri yönetimi ele aldılar. Yarı bağımsız olarak; İlhanlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerine bağlı olarak kaldılar. Ahıska bölgesi, 1578 yılında Osmanlı Devleti'nin yönetimine geçti ve eyalet merkezi hâline getirildi.

1828 yılında Ahıska'nın 50 bin Türk nüfusu vardı. Bu tarihte Osmanlı'ya saldıran Ruslar önce Kars'ı ele geçirerek büyük bir katliam gerçekleştirdikten sonra Ahıska'ya yöneldiler. 5 Ağustos 1828 günü, yerli halkın koruduğu Ahılkelek Kalesi, toplarla düşürülerek kaybedildi. Destansı bir kurtuluş mücadelesi veren Ahıska Türkleri 28 Ağustos 1828'de kadın ve çocuk demeden büyük bir katliamdan geçirildikten sonra, Ahıska toprakları da Rusların eline geçmiş oldu. 1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Edirne Anlaşması'yla birlikte bu topraklar kesin olarak
Ruslara terk edildi.

Soykırım Politikası

Rusya'nın Türkiye ve İran üzerinden düzenlediği Ermeni göçü Kafkasya'daki etnik dengeleri bozdu ve istikrarı yok etti. Birinci Dünya Savaşı Ahıska Türkleri açısından gerçekten çok zor bir dönemdir. Bölgedeki Türk varlığına son vermek isteyen Gürcü, Ermeni ve Rus milletleri, Ahıska'da binlerce Türk köylüsünü katletmişlerdir. Dünya kamuoyu ise Ahıska Türkleri'ne yapılan mezalim karşısında sessiz kalmıştır.

1930'lu yıllarda dini ve kültürel baskıların dışında, iktisadi ve siyasi baskılara da hedef olan Ahıska Türkleri'ni Rusların içinde eritme politikalarına yoğunluk kazandırıldı. Bu yıllarda çok sayıdaki Ahıska Türk'ü sınırı geçerek Türkiye'ye sığındı. Bu gelişme SSCB'yi rahatsız etti. 1937 yılından itibaren de Ahıskalılar SSCB tarafından "Rejim Düşmanı" ilan edildi. 1937'de doruğa ulaşan Stalin zulmüne Ahıska Türkleri de maruz kaldılar. Aydınların çoğu tutuklandı ve idam edildi. Bu yıllarda SSCB İçişleri Halk Komiserliği Özel Soruşturma Bölümü Başkanı B. Kabulov, Ahıska'ya atanmıştı. B. Kabulov o zaman ihtiyar ve hasta olan Ahıska'lı lider Ömer Faik'i hapse attırmış ve "Türkiye Casusu" olarak çeşitli işkencelere tabi tutturmuştur.

İkinci Dünya Savaşı Yılları

Stalin İkinci Dünya Savaşı'nda, 50 bin genç Ahıska Türkü'nü Alman Cephesine gönderdi. Soydaşlarımız, hiçbir askerî eğitim almadan, silâh tutmasını bile öğrenemeden kendilerini savaşın tam ortasında buldular. Otuz bin genç, cepheye gönderildiklerinin ilk günlerinde hayatlarını kaybettiler. Yirmi bin kişi sakat ve yaralı olarak hayatta kalabildi. Bunlardan on bini yurtlarına dönebildi. Günümüzde; Almanya'da, Ukrayna'da, Fransa ve İtalya'da bulunan birçok Ahıska Türkü, işte o vatana dönemeyen sakat-yaralı askerlerin torunlarıdır.

Tarihin her döneminde zulme uğramış ve vatanlarından uzak yaşamaya mahkum edilmiş tek Türk topluluğu, Ahıska Türkleri'dir. Kırım ve Kazan Türkleri, Çeçenler ve diğerleri... Hepsi kötü şartlarda da olsa eski vatanlarına döndüler. Bu hak yalnızca Ahıska Türkleri'ne verilmedi.

Soydaşlarımızın Vatan Hasreti

Ahıskalı kardeşlerimiz, Erzurum şivesi ile konuşurlar. Evlerinde tam bir Anadolu kültürü yaşanır. Türk örf ve âdetlerine, Müslümanlığa sıkı sıkıya bağlıdırlar. 1968 yılında, Sovyet yönetimi, Ahıska Türkleri'nin SSCB'nin herhangi bir bölgesine yerleşebileceklerine dair bir karar aldı. Ama "herhangi bir bölge" tarifi içinde, vatan olarak benimsedikleri Gürcistan toprakları yoktu. Ahıska Türkleri, bu dönemde Stalin zulmünden sığındıkları yerlerde hep vatan özlemi çekiyorlardı. Son 70 yılda 3 defa sürgüne uğrayan ve 1944 yılında kanlı diktatör Stalin tarafından sürgüne tabi tutulan Ahıska Türkleri bu dönemde binlerce şehit vermişlerdir.

Ahıska Türkleri bugün 13 Cumhuriyetin 264 değişik bölgelerinde yaşamaktadırlar. Rusya Federasyonu'nun 28 yerleşim biriminde 70 bin, Kazakistan'da 145 bin, Azerbaycan'da 106 bin, Kırgızistan'da 57 bin, Özbekistan'da 30 bin, Ukrayna'da 18 bin, Türkiye'de 200 bin, çeşitli ülkelerde 3 bin olmak üzere 629 bin Ahıska Türk'ü yaşamaktadır. Bunların sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili pek çok problemleri mevcuttur.

Türk toplulukları içerisinde kendi yönetimi olmayan tek Türk topluluğu olan Ahıska Türkleri'nin kendi okulları ve yayın organları da yoktur. Yeni yeni kültür merkezleri, dernek veya cemiyet kurmaya başlamışlardır. Geniş bir alana sürüldükleri halde Türklüklerinden hiçbir şey kaybetmemişler, bugüne kadar Türk adını şan ve şerefle yaşatmışlardır.

Soydaşlarımız, 1991'den bu yana, kısmen iyi şartlarda yaşıyorlar. Fakat onların hedefi ata yurtları olan Ahıska'ya dönmek veya Türkiye'ye yerleşmek...

Ahıska Türkleri'nin Türkiye'ye Kabulüne Dair Kanun

Kanun Numarası: 3835
Kabul Tarihi: 2/7/1992

Eski Sovyetler Birliği'ni oluşturan cumhuriyetlerde dağınık halde yaşayan ve "Ahıska" Türkleri olarak adlandırılan soydaşlarımızdan Türkiye'ye gelmek isteyenler, en zor durumda bulunanlardan başlamak üzere, Bakanlar Kurulunca belirlenecek yıllık sayıyı aşmamak kaydıyla, serbest veya iskanlı göçmen olarak kabul olunabilirler. Bunların kabulleri ve iskanları, bu Kanun ile 2510 sayılı İskan Kanunu hükümlerine göre yapılır.

Gayrimenkul verilerek yapılacak iskanda vali ve kaymakamlar temlikle yetkilidir. Temlik cetvelinde, ailenin bütün fertleri eşit hisselerde belirtilir ve tapuya da temlikteki gibi tescil edilir.

...İllerde kurulacak alt komisyonlar, üst komisyonun vereceği görevleri yapar.
Üst komisyonun görevleri şunlardır:

a) Türkiye'ye göçmen olarak gelecek Ahıska Türkleri'nin kabul şartlarını, geçici ve kati iskan yerlerini belirlemek,

b) Yerleştirme ve iskan programlarını hazırlamak,

c) Göçmenleri üretici duruma getirmek için gerekli tedbirleri almak,

d) Ahıska Türkleri'nden Türkiye'ye gelmek isteyenleri tespit ve bulundukları yerler ile Türkiye'ye hareket edecekleri bölgelerden toplanmalarını temin etmek, hareket sırasında iaşe ve sağlık konularında yapılacak işlemleri planlamak, bulundukları yer ülke yetkilileri ile koordinasyonu sağlayacak ön heyet oluşturmak,

e) Ön heyetin yapacağı giderler ile göçmenlerin bulundukları yerlerden nakil, barındırma ve iskan masrafları için sağlanan ödeneğin miktarını belirlemek,

f) Başbakanlık ve Bakanlar Kurulunca verilecek diğer görevleri yapmak. Üst komisyonun kararları görevli Bakanın onayı ile kesinleşir.

- Göçmenlerin kendilerine ait zati ve ev eşyalarının tamamı ile mülkiyetinin kendilerine ait olduğu belgelenen her türlü eşya ve damızlık hayvan, bir defada Türkiye'ye getirilmek koşuluyla her türlü vergi, rüsum ve harçtan muaftır.

- Gerek Türkiye'de iskan edilecek ve gerekse Türkiye dışında, eski Sovyetler hudutları dahilinde halen bulundukları yeni devletlerde kalacak "Ahıska" Türkleri'nden Bakanlar Kurulunca tespit edileceklere çifte vatandaşlık statüsü sağlanır.

1578 yılından 1828 Rus işgaline kadar Anadolu'dan bölgeye yerleştirilen ve Anadolu Türklüğü'nün ayrılmaz bir parçası olan Ahıska Türkleri'nin asıl vatanı bugünkü Gürcistan Cumhuriyeti'nin toprakları içinde kalan ve Türkiye ile komşu olan Ahıska, Ahılkelek, Aspinza, Adıgen ve Bogdanovka vilayetleridir. Buraya yerleşen Türkler'e Ahıska Türkleri denmesinin sebebi ise bu vilayetleri içine alan bölgenin coğrafi isminin Ahıska olmasından ileri gelmektedir.

Son 70 yılda 3 defa sürgüne uğrayan ve 1944 yılında kanlı diktatör Stalin'in hışmına uğrayan ve sürgüne tabi tutulan bir Türk grubu da Ahıska Türkleri'dir. Ahıska Türkleri bu kanlı sürgünde SSCB'nin birçok bölgelerine dağıtılmışlar ve binlerce şehit vermişlerdir.
Ahıska Türkleri bugün 13 Cumhuriyetin 264 değişik bölgelerinde yaşamaktadırlar. Rusya Federasyonunu 28 yerleşim biriminde 70 bin, Kazakistan'da 145 bin, Azerbaycan'da 106 bin, Kırgızistan'da 57 bin, Özbekistan'da 30 bin, Ukrayna'da 18 bin, Türkiye'de 200 bin, çeşitli ülkelerde 3000 olmak üzere 629 bin Ahıska Türkü yaşamaktadır.. Bunların sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili pek çok problemleri mevcuttur.

Bulundukları ülkelerde oluşturdukları kültür merkezlerinde Ahıskalılar kimliklerini koruma mücadelesi vermektedirler.Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'da Ahıska Türklerinin kurduğu çok sayıda Türk Kültür Merkezinde bu çaba gösterilmektedir.Özbekistan'da bulunan Ahıskalılara ait kültür merkezi, Özbekistan Medeniyet Vakfı bünyesinde 1992 yılı başında "Türk Medeniyet Merkezi" adı ile kurulmuştur. Merkezin başında Dr. Ömer Salman bulunmaktadır. Kazakistan Ahıska Kültür Merkezi 1991 yılında Dr. Tevfik Kurdayev Haşimoğlu tarafından Almatı'da kurulmuştur. Merkezde Türkçe, din bilgisi gibi dersler verilmektedir. Ayrıca merkez, Türkiye'den Kazakistan'a giden Türk vatandaşlarına da kapılarını açmaktadırlar.

Kırgızistan'da bulunan Ahıska Türkleri tarafından 1991 yılında kurulan Türk Medeniyet Merkezi'nin başında eski milletvekili İzzet Maksudov bulunmaktadır. Bu üç merkezin stratejik açıdan önemleri çok büyüktür. Türk, Kazak, Kırgız, Özbek kardeşlikleri arasında nifak tohumları ekmek isteyenlere karşı bu merkez mühim görevler üstlenebilecek yapılanmalar haline getirilebilir.

Ahıska Türkleri'nin neden sürgüne tabi tutuldukları tam 47 yıl gizli tutuldu. Gerekçe olarak bu 47 yıl boyunca ileri sürülen ise yalnızca tahmin edilen, varsayılan gerekçelerdi... 1991 yılında sürgünle ilgili belgelerin önemli ölçüde yayınlanmasıyla konu açıklık kazandı. SSCB'nin Halk İçişleri Komiseri Gürcü asıllı Lavrentiy Beriya, savaş sebebiyle bütün yetkileri elinde toplayan Devlet Savunma Komitesi Başkanı Gürcü İ. V. Stalin'e gönderdiği teklif niteliğindeki mektubunda (24 Temmuz 1944)

"Gürcistan SSC'nin Türkiye sınırlı bölgelerinde oturan Türk nüfusun önemli bir kısmı yıllardır Türkiye tarafındaki akrabalarıyla temas etmek suretiyle muhaceret eğilimi içerisinde olup, kaçakçılık yapmakta, Türk istihbarat organları için casus angaje etme kaynağı oluşturmakta ve eşkiyaya insan gücü temin etmektedir" diyerek, bu sebeple 16700 hanenin (86 bin kişilik nüfus, bazı kaynaklarda bu rakam 91 bin olarak ifade ediliyor, ayrıca 40 bin kişi de askerde) Ahıska bölgesinde Orta Asya'ya sürülmesini ve bunların yerine de Gürcistan'ın toprak sıkıntısı çekilen kazalarından 7000 Gürcü hanenin iskan edilmesini teklif ediyordu.

Bu teklifini bir hafta sonrasında Stalin tarafından imzalanan yukarıda zikredilen tarih sayılı Devlet Savunma Komitesi Kararıyla da "sürgün" başlıyordu. İşin ilginç tarafı Beriya'nın hazırladığı gerekçeli teklif ile Stalin'in imzaladığı gerekçeli kararın aynı ifadelerden oluşmasıydı. Şüphesiz ki bütün bunlardan daha ilginç olanı gerek teklifte, gerek kararda yer alan iddiaların gerçek dışılığı ve ciddiyetten uzaklığıdır.

Türk toplulukları içerisinde kendi yönetimi olmayan tek Türk topluluğu olan Ahıska Türkleri kendi okulları ve yayın organları yoktur. Yeni yeni kültür merkezleri, dernek veya cemiyet kurmaya başlamışlardır. Geniş bir alana sürüldükleri halde Türklüklerinden hiçbir şey kaybetmemişler, bugüne kadar Türk adını şan ve şerefle yaşatmışlardır.

Dede Korkut Kitabı'nda "Ak-Sıka" (Ak Kale), 481 yılına ait kayıtlarda "Akesga" adlarıyla anılan eski Oğuzlar beldesi Ahıska, Gürcüce "Yeni Kale" anlamına gelen Ahal-Thise'nin Türkçe ve Farsça şekli olarak da yorumlanmaktadır. İslamın ilk fetihleri esnasında Hz. Osman'ın hilafetine rastlayan dönemde Şam valisi Muaviye'nin kumandanlarından Habib b. Mesleme tarafından ele geçirilen Ahıska, 1267-68 yıllarında da Moğolların hakimiyeti altına girmiş, daha sonraki yıllarda bölgenin yarı bağımsız valileri "Atabeğ"ler tarafından yönetilmiştir.


Ahıska, Atabeğleri Lala Mustafa Paşa'nın, Çıldır Savaşı (1578) sonunda Osmanlı idaresine girdiler. Son atabek Minüçihr Osmanlı'ya bağlılığını bildirerek müslüman oldu ve Mustafa Paşa adını aldı.

Bu tarihten sonra Ahıska yeni kurulan Çıldır eyaletinin merkezi haline getirildi ve tahriri yapıldı. Ancak, Çıldır'ın savaşlarda harap olması üzerine Ahıska eyalet oldu, bir ara Safevilerin de eline geçen şehir, 1635 yılında tekrar Osmanlı hakimiyetine girdi.

1828 yılında Rusların idaresine girinceye dek tam 250 yıl Osmanlının serhat şehri olarak kalan Ahıska Türkiye sınırlarından kopunca bu bölgede yaşayan Serhat Türklerinin kötü talihi de işlemeye başladı.

1853-1856 Osmanlı-Rus savaşı esnasında bir kısım Ahıskalı Osmanlı ordusuna yardımcı oldukları gerekçesiyle üzerlerinde yoğunlaşan baskılardan kaçarak Erzurum'a sığındılar. Yine bu savaş sonrasında Kars'ın Osmanlı sınırlarından koparılmasıyla Ahıska Türkiye sınırından bir hayli uzakta kaldı. Bu dönemde Kuzey Doğu Anadolu'dan Ahıska bölgesine doğru bir Ermeni göçü yaşandı.
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
AHISKA TÜRKLERİ (Feyzullah Budak) [FONT="Arial]
AHISKA TÜRKLERİ


Ahıska Türklerini, Türkiye’de herkes az çok duymuştur. Çoğumuz, Stalin yönetimi zamanında yurtlarından sürülerek eski Sovyetler Birliği’nin çeşitli bölgelerine dağıtılmış olduklarını biliriz. Acaba onlara yaklaşık 60 yıldır yaşatılan ızdırabı layıkıyla ve ayrıntılarıyla biliyor muyuz? Ben bildiğimi sanırdım. Ta ki Orta Asya’da bir çok Ahıska Türk’ü ile görüşüp, yaşadıklarını kendilerinden dinleyinceye kadar. Burada, sürgün günlerini yaşamış pek çok Ahıskalı ile görüşüp, başlarından geçenleri kendi ağızlarından dinledikten sonra, bizim bildiklerimizin, onların yaşadıkları yanında ancak denizde damla kaldığını anladım.

Sürgün zamanından beri, birbirinden yüzlerce-binlerce kilometre uzak yerlerde yaşamış ve birbirlerini hiç görmemiş birçok yaşlı Ahıskalı’dan aynı olayları dinledim. Anlatılanları birbirleriyle muhakeme ettim. Dinlediklerimde hiçbir abartma olmadığını anladıktan sonra, onlara bu zulmü yapabilenlerin, dünyamıza insan suretinde gelebilmiş olmaları karşısında dehşete düştüm. Bırakınız uygulamayı, bir devlet yetkilisi, yönetimi altındaki insanlar için böyle bir zulmü nasıl planlayabilir? Bu hangi tür bir yüreğe, ne çeşit bir vicdana sığar? Çünkü bu sürgünü planlayıp icra edenler, sadece sürgüne gönderdiklerini değil, onların sülbünden gelen nesilleri de vatansız bırakarak, hiç bitmeyecek bir zulme tabi tutuyor.

Daha derine inmeden, önce olayın başlangıcına bir dönüş yapalım; Yıl 1944. Sovyetler Birliği’nde 20 yıldan beri Stalin’in despot yönetimi hüküm sürüyor. Ve Ahıska… Karadeniz ile Hazar Denizi’nin arasında, Karadeniz’e yakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kars vilayeti ile komşu ve hemen Kars’ın kuzeyinde şirin bir yurt parçası. Bu bölgedeki 200 köyde toplam 90 bin Türk yaşıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra çizilen sınırların hemen bir adım dışında kalmışlar. Ahıskalılar çalışkan, Ahıskalılar candan ve Ahıskalılar akıllı insanlar. Stalin için en kötü olanı ise, Ahıskalıların milliyet duygularından, örf ve adetlerinden hiç taviz vermeyen insanlar olması. Öyle ki, Sovyetler Birliği’nde yeniden düzenlenen kimlik kartlarının “Milliyeti” bölümüne “Türk” kelimesinin yazılmasında ısrar eden tek topluluk onlar. Yönetim tarafından “Milliyeti” sütununa “Azeri” veya “Gürcü” yazılan kimlikleri kabul etmiyorlar. Bir kabul etseler, önlerinde bir sürü kapılar açılacak, işleri de olacak, aşları da. Ama “özünü inkar etmiş kişiye başka bir şey gerekmez” diyorlar. Nitekim “Milliyeti” bölümünde “Türk” yazan kimliklerini alıyorlar da sonunda. Bir çok Ahıskalı, başlarından geçenleri anlatırken, “Milliyeti” bölümünde “Türk” yazan kimliklerini büyük bir iftiharla çıkarıp gösteriyor sohbetlerimizde.

Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının hemen yanıbaşında, ama Sovyetler Birliği dahilinde yaşayan böyle bir topluluk Stalin’i çok rahatsız ediyor ve Stalin soğuk bir sonbahar gününde kararını veriyor. 1944 yılının 14 Ekim günü, gece yarısından sonra Ahıska’nın 200 köyünde yaşayan toplam 90 bin insan, aynı dakikalarda kapılarını tekmeleyen Rus askerleri tarafından yataklarından kaldırılarak, birkaç saat içerisinde hayvan taşınmasına ait vagonlara doldurulup, gün ışımadan yola çıkartılıyor. Kendilerine bunun bir tedbir olduğu ve üç - dört gün içerisinde tekrar evlerine dönecekleri söyleniyor. Fakat gün ışığına çıkartılmadan hayvan vagonlarında devam eden yolculukları haftalar sürüyor. İçerisinde bulunulan şartların ağırlığına kışın soğuğu da eklenince ölümler başlıyor. Her ölümde vagonun kapısı açılıyor, Rus askerleri ölüyü sürükleyip dışarıya alıyor ve katar yoluna devam ediyor. İnsanlar ölülerin nerede kaldığını ve ne olduğunu bilmiyorlar. Bazı yerlerde birkaç vagon katardan çözülüp bırakılıyor, gerisi yola devam ediyor. Ana kalan vagonun içinde, evlat giden katarın. Ama bundan bile habersizler. Ana evladın nereye gittiğini bilmiyor, evlat ananın nerede kaldığını.
Benim kendileriyle görüştüğüm Ahıskalılar 1944 yılının Aralık ayı başında Kırgızistan’a indiriliyorlar. Ahıska’da kendi evlerine tekmeyle giren Rus askerleri, bu defa da Kırgızistan yerli halkının kapısını tekmeyle açıyor ve her evin bir odasını zorla göç ettirilen bu insanlardan bir kaçına veriyorlar. Bu evde birlikte yaşayacaklarını da emir buyurduktan sonra çekip gidiyorlar. Böyle bir ortamda nasıl yaşanabileceği ve dirlik- düzenliğin nasıl sağlanabileceği konusunda fazla söze gerek var mı? Bir odaya tıkıştırılan bu insanların kuru canlarından başka hiçbir şeyi, çoğunun üzerinde soğuk kış günlerine uygun elbisesi bile yok. Nitekim sürgün anından 1945 baharına kadar 90 bin Ahıskalıdan 30-35 bin kadarının öldüğü tahmin ediliyor.

Ahıska Türkleri çalışkan ve sebatlı insanlar. 1945 yılının baharında yeni hayatlarını kurmaya başlıyorlar. Birbirlerinden kopmuyorlar. Yeni Ahıska köyleri ve büyük şehirlerin hemen kenarında yeni Ahıska mahalleleri oluşturuyorlar. Fakat bu yerleşim şekli bir başka sorun yaratıyor ve bu defa da Ahıskalılara kendi mahallelerinin dışına çıkmak ve şehrin diğer mahallelerine geçmek yasaklanıyor. Bu çileyi de yıllarca çekiyor Ahıskalılar ve ancak 1953 yılında Stalin’in ölümünden sonra başlayan Kruşçev iktidarıyla birlikte biraz nefes almaya başlıyorlar.
Kruşçev,​
Ahıskalıların sürgün olayına da değindiği 4 Haziran 1956 tarihli nutkunda “Bu sürgünün hiçbir askeri gerekçesi olmadığını ve Türklere yöneltilen 2. Dünya Savaşında Almanlarla işbirliği suçlamasının, Stalin-vâri bir yalan olduğunu” ifade ediyor. Gorbaçov zamanında Literaturraya Gazetesinde yayınlanan bir yazıda ise “Sürgün edilen Türklerden onbinlercesinin hayvan katarlarındaki kötü şartlar ve çalışma kamplarındaki kırbaçlar altında hayatını kaybettiği, hayvan vagonlarına doldurularak Sibirya’ya, Urallar’a, Türkistan’a gönderilen Türkler’in buralardaki cebrî iş kamplarında köle işçi olarak çalıştırıldığı” belirtiliyor.

Kruşçev iktidarı dönemine rastlayan 1957 yılında Ahıskalılar dışında kalan Karaçay, Kalmuk, Çeçen ve Kabartay gibi diğer Kafkas Türk boylarının eski yurtlarına dönmeleri serbest bırakılıyor. Fakat Ahıskalıların yurdu Gürcistan topraklarına katılmış olduğu için (aslında daha temeldeki gerçek sebep; Ahıska Türkiye’ye sınır olduğu için) Ahıskalıların yurtlarına dönmelerine izin verilmiyor.

Ahıska’dan bu günkü Kırgızistan topraklarına sürgün edilen Türkler, diğer Ahıskalılara göre biraz daha şanslılar. Çünkü hiç değilse o zamandan beri burada kalabilmişler. Diğerleri gibi her üç-beş yılda yeni bir sürgüne tabi tutulmamışlar veya Sibirya’daki çalışma kamplarına düşmemişler.

Eski Sovyetler Birliği dahilindeki Türk boyları kendilerine has (Kazak, Kırgız, Özbek, Uygur gibi) adlarla anılıyor. Sadece Ahıska’dan sürgün edilenler “Türk” adıyla tanınıyor. Sadece onlara “Türk” deniliyor ve Birlik vatandaşı olan birisine “Türk” deniliyorsa, bunun Ahıskalı olduğu anlaşılıyor. Çektikleri ızdıraplar karşılığında kazandıkları ve kazanmakla iftihar ettikleri tek şey bu. Eski Sovyetler Birliği’nin çok çeşitli yörelerine ve oldukça küçük gruplar halinde dağıtıldıktan sonra çoğalmaya devam ettikleri için. Ahıska Türklerinin bugün ulaştıkları nüfus miktarı kesin olarak bilinmiyor, ama yaklaşık 400 bin civarında oldukları tahmin ediliyor.

Şimdi bu insanların (özellikle bulundukları bölgede rahatsız olan) bir bölümü canını Türkiye’ye atmak ve böylece “Vatanım” diyebileceği bir toprağa kavuşmak mücadelesi içinde. Gerekli formaliteler Türkiye tarafından en mükemmel şekliyle tamamlansa bile bunların sayısının ancak onbinlerle ifade edilebileceğini zannediyorum. Bulgaristan’dan göçen 350 bin kişiye, Kuzey Irak’tan kaçan 500 bin kişiye bir günde kapıların açan Türkiye’nin bu insanlar için yapabileceği çok şey olmalı. Üstelik bu insanlar “Bizi bir gün, bir ay veya bir yıl içinde alın” da demiyorlar. “Yeterki alın, taş üstünde oturmaya razıyız” diyorlar. 60 yıllık bu tarihî çileden sonra bir vatana kavuşmak için beklenecek her türlü süreye razılar.
Onları siz de gördüğünüz yerde kucaklayınız, başınıza tac ediniz. Çünkü onlar, sizin de taşıdığınız “TÜRK” adının yaşaması için 60 yıldır bir ateş denizi ile boğuşuyorlar.

 

osman batur

Dost Üyeler
Katılım
24 Şub 2008
Mesajlar
213
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Almanya
Sunu aciklamakta fayda var,kendilerine birlesik sovyette Türk denilmesinin nedeni bu zaten.Biz onlari ahiska Türkü olarak telafuz ediyoruz ama tarihtede böyle bir Türk boyu yok,sadece bu ismi yasadiklari bölge olan Ahiskadan almaktadirlar.Bu sebeble istisnasiz hic bir Türk boyu veya koluna dahil olmaksizin öz be öz Türktürler
 

leylileyli

New member
Katılım
9 Kas 2008
Mesajlar
208
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Türkiye
Cevap: Ahıska Türkleri

Benim soyum da ahiskali. Ahiskanin torelte köyundenmisler atalarim. Paylasimin icin tesekkurler...bu arada ardahan bizim memleket. Ailem hala ahiska sivesi kullaniyo ve bu ardahanin bir cok köyunde yaygin biz buna yerli ağzi diyoruz. Paylasmak istedim. Kolay gelsin.
 
Üst