Ali Aksoy Kendi Kaleminden

Göktuğ

Halkla İlişkiler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
1,534
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Anadolu
Kendi kaleminden

Hakkımda…


1975 Yılında Antalya’da doğdum. İlk öğretimimi Antalya’da tamamladıktan sonra iki yılı Eskişehir Fatih Fen Lisesinde, bir yılı da İzmir Özel Yamanlar Fen Lisesi’nde olmak üzere orta öğrenimimi İzmir’de tamamladım. Üç yıl Ortadoğu Teknik Üniversitesi İşletme bölümünde , yedi yıl Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk bölümünde okudum. On yıllık üniversite maceram 2002 yılında Hukuk fakültesi diploması almamla son buldu.

aliaksoy06.jpg


Müzik Yaşamım

Müzik benim için ilkokul yıllarında; öğretmenimin, “Sen fülüt çalamıyorsun…” gazıyla başladı. Bir yıl özel fülüt dersi aldım ve hayatımın ilk konserini ilkokul yıllarında verme şansına eriştim.


Ortaokul yıllarında ise eskiden beri içimde yer alan klavye tutkusunu dindirmek için bir yıl da özel piyano dersleri aldım. Fen Lisesi yatılı olduğu için ortaokuldan sonra müzik öğrenimim kesildi. Lise yıllarımda devreye bağlama girdi. Bağlamayı ders almadan kendi kendime çaldım. Sonra da vazgeçilmezim oldu.


Halka açık ulusal konserler ise üniversiteye ilk gittiğimde Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne katılmamla başladı. Bunun ardından takriben dokuz yıl sürecek hareketli bir konserler yaşamım oldu. Anadolunun hemen hemen her yerinde irili ufaklı bine yakın konsere katıldım. Bu süreçte çok insanlarla tanıştık çok şeyler yaşadık. Yollar büyük anılar ve düşünceler verdi bize…

Albüm çalışmam ancak 1999 yılında Akbaş Plak bünyesinde “Kar Tanesi” albümü ile başladı. Bunun öncesinde, Ankara’da Mevlevi tarikatı için, Celalettin Ada ile birlikte Grup Akran “Sisler İçinden” adlı bir albüm yaptık. Fakat bu piyasaya sürülmedi. Sadece tarikat içerisinde dağıtıldı. Kaset piyasada bulunmadığı ve hiçbir reklam yapılmadığı halde halen daha kasetin örnek kopyalarını isteyenlere yetişemediğimi, pek çoklarına da mahcub olduğumu söyleyebilirim. Aslında çok kompleks ve profosyonel bir yapım değildi. Ben bu kaseti ta lise yıllarımda, mevcut ilahi kasetlerindeki müzik katliamlarına kızmam neticesinde Allah’a verdiğim bir sözün gereğini yerine getirmek için yapmıştım. Alanında ilk oldu diyebilirim. İnşallah önümüzdeki yıllarda bunun güncellenmiş halini piyasada görebiliriz.

Kar Tanesi albümünde çok profosyonel bir ekiple çalıştık. Ancak albüm benim tarzımı yansıtmaktan çok uzak olarak tamamlandı. Yani tecrübe edindim diyebilirim. Albümdeki “Verem Eyler” adlı parçaya video klip çekildi ve bu kasetin promosyon dönemi boyunca tüm televizyon kanallarında yayınlandı. Aynı dönem içerisinde promosyon döneminin bir gereği olarak radyo ve televizyonlarda onlarca programa iştirak ettim.

Yapımına katıldığım albümler de oldu… Ülkü Ocakları Genel Merkezince hazırlanan “Kızıl Elma 1” adlı albüme bir şiir ve bir beste ile katıldım. Konya’da bulunan Metehan kardeşim ve bazı arkadaşlarımızla birlikte Grup Orhun’u kurduk. Bu grup için bir albüm hazırladık ama onu piyasaya sürmedik. Tekrar elden geçirme ve yenileme kararına vardık ve bunun çalışmaları halen devam ediyor. Konserlerden veya radyo programlarından kopyalanarak elden ele dağıtılanlar ise zaten insanların malumudur. Bu bir övünme değil… Zira siyasi parçalarımı başka yollarla kimse edinemez. Hatta, siyasi parçalarımın çoğunu teknik imkansızlıklar sebebiyle sahnelerde okumadığım için beni sahnelerde sürekli olarak dinleyenler dahi bunların pek çoğundan haberdar değildir. Geneli, Doğu Türkistan’daki gerilla mücadelesini tema edinmiştir. Bunlar kısmet olursa kendine has bir radikal siyasal seri olarak insanlarla buluşacak. Eserlerimi kategorize ederek yayınlama niyetindeyim. Kar Tanesi’nin devamı olarak sevda parçaları, Siyasal Seri, İlahi Serisi, Konser Albümleri ve Entsrumental bestelerden oluşan albümler olarak ayırmayı düşünüyorum.

Bestelerimi sanatçı arkadaşlarımla paylaştığım da olmuştur. Aşık Sefai, Arif Nazım, Osman Öztunç, Atilla Yılmaz, Mustafa Aksoy, Ozan Davut bunlardan bazıları…

Müzikal çalışmalara ek olarak bir şiir kitabı hazırlığım da var….

Siyasal Süreç


Siyasete, Ermenistan’ın Karabağ’ı işgalini protesto eden bir mitingle başladım. Bunun öncesinde tek işimiz ders çalışmaktı. Bu mitingde sadece Milliyetçi Çalışma Partisi’nin bayrak ve pankartlarının olması, diğer partilerin böyle bir mitingde bir araya gelememiş olmaları benim de tercihimi belirledi. Öteden beri taşıdığım milliyetçi duyguları ancak bu çatı altında geliştirebileceğimi anladım. Bu konuda çok hızlı bir literatür taraması ve okumadan sonra diğerleri ile aramdaki farkı kapattım. Zira bunun öncesinde siyaset adına hiçbir şeyle ilgilenmemiştim.

Üniversiteye gittiğimde olaya direk Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde başlamamız ise bana siyaset adına çok şey kazandırdı. Ülkücü Hareketin sevk ve idare merkezinde bulunmakla, olaylara başka açılardan bakma imkanını elde etmiş oldum. Konserlerde de tüm yurdu ve teşkilatları gezip, bölgesel gerçekleri ve yönelimleri inceleme, analiz etme fırsatım oldu.

2001 Yılında bazı yönetim zaaflarına tavır olarak Ülkü Ocakları Genel Merkezinden ayrıldım. Hukuk fakültesinden arkadaşım olan Tarkan Toper ve aynı devreden Türkçü arkadaşlarımızın çağrısı ile Ata Ocaklarının kurulumunda görev aldım. Ata Ocakları Genel Merkezinde genel başkan yardımcısı olarak bir müddet çalıştım. Daha sonra mevcut ATP yöneticilerinin siyasal ve doktriner anlamda bizim umduklarımızı karşılayamayacaklarını görünce, yurt geneline öteden beri istişare halinde bulunduğumuz genç kardeşlerimizle beraber Demokratik Ülkücü Gençlik Hareketi’ni kurduk. Esas itibarla biz, Ata Ocakları’nın kurulum aşamasında da, hiçbir partiye bağımlılığı olmayan, Türkçü çizginin net olarak sergilenebileceği bağımsız bir gençlik örgütlenmesini savunmuş fakat, diğer arkadaşlarımızın, Ata Ocakları kapısının denenmesi gerektiği yolundaki genel eğilimlerine saygı duyarak iştirak etmiş ve bu yollu girişimlerimizi tehir etmiştik. Nihayetinde, 3 Mayıs 2002 tarihinde Demokratik Ülkücü Gençlik Hareketi benim öncülüğümde kurulmuş oldu. Bu oluşumun çalışma ilkeleri ve genel doktrini ilgili yayın organlarında yazılıdır. Çalışmalarımız halen devam ediyor…

İlgi Alanlarım

İlk olarak çok geniş yelpazede meseleler üzerine çalıştığımı, düşünceler ürettiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Bunların başında da Din bilimleri ve özellikle tefsir gelir. İslam dininin akaid ilkeleri ile bağlantılı olan, metafizik mevzuları inceler ve bu hususlarda çokça düşünürüm. Yaratılış, zaman, mekan, kader, ezeliyet, Allah’ın isimleri, sıfatları ve sünnetullah bunların başlıcalarıdır. Bununla ilişkili olarak, Allah’ın adaleti yani mutlak adaletin nasıl tesis ettiği ve edeceği üzerine düşünce ve çalışmalarım var. Bunları bir kitap olarak derlemeyi düşünüyorum. Yine aynı doğrultuda, Kur’an ve Devlet yönetimi ve Kur’an Siyaset Usulü üzerine araştırma ve çalışmalarım, konunun önem ve özelliğine binaen uzun yıllardan beri devam ediyor. Bana göre, Kur’an-ı Kerim’de, sevk ve idare bilimlerine ilişkin çok önemli ilkeler yer almaktadır. İslam literatüründe bu alana ilişkin yazılan eserler, Kur’an kaynaklı olmaktan ziyade, kişisel görüşler, tavsiyeler ve tarihi menkıbeler üzerine kuruludur. Ben olayın sadece Kur’an kaynaklı bölümleri üzerinde çalışıyorum ve inşallah bunları da bir kitap olarak diğer insanlarla paylaşmayı umuyorum.

Sevk ve idare ile ilgili olarak yine, Strateji bilimleri üzerine çalışmalarım var. Bu da bir hayli kapsamlı bir konu. Ulaşılmak istenen bir hedef için strateji geliştirirken kullanılacak örnek ve sistematik yöntemleri, “Sistematik Strateji” adlı bir çalışmada topluyorum. Strateji geliştirme işi mutlak olarak sistematize edilemez ama olabildiğince sistemleştirilirse kullanıcılar ve analizciler için büyük kolaylıklar sağlar.

Felsefi olarak, biraz önce andığım Adalet felsefesi ile iletişimin insan ve toplumların gelişimindeki rolü gibi hususlar ilgim dahilindedir. Genel yaklaşım tarzı olarak faydacılık ekolünü benimsediğimi söyleyebilirim.

Meslek olarak ta benimsediğim Hukuk alanında da, Ceza Hukuku, İdare Hukuku, Ticaret Hukuku ve sözleşmeler hukuku ilgimi çeker. Aynı düzlemde, İslam Kamu Hukuku da daimi olarak dikkat ettiğim alanlardır. Benzer olarak bir nevi Allah’ın kendisi için belirlediği kurallar veya uygulama teamülleri diyebileceğimiz Sünnetullah kaideleri de hukuk bağlamında incelediğim bir konudur.

Tabiat daima ilgimi ve hayranlığımı çekmiştir. Zira tabiat aslında sünnetullahın önemli bir bölümünü barındırır ve tabiat her mevzuda bilgi edinmek isteyenler için içi açılmış yaşayan bir kitaptır. Fen Lisesi mezunu olmam sebebiyle pozitif bilimlere hep yakın ve alakadar olmuşumdur. Tüm tabiat hadiselerine ilişkin belgeseller ve yazılar bende büyük ilgi uyandırır. En detaylıları dahi asla beni sıkmaz ve yormaz.

Tabiat dahilinde olarak, insanlığın gelecekteki yaşam ve savaş alanı olan gökler ve uzay hep ilgimi çekmiş ve gelecek adına uzayda nasıl bir yaşamın şekillenebileceği üzerine sıklıkla düşünmüşümdür.

Pozitif bilimler içerisinde matematiği ve geometriyi hep sevmişimdir ve genelde bu alanlarda yeterince başarılı olmuşumdur.

Sevk ve idare bilimleri ile ilgilenen bir kişi olarak tabi ki sosyal psikoloji, sosyoloji ve psikolojiyi es geçmem mümkün değil.

Eğer yarayışlı bir yazı yahut belgesel dek getirebilirsem, eski uygarlıklar, yaşam tarzları ve eserleri üzerine konularla, Kur’anda sıklıkla bahsedilen Firavun dönemi Mısır uygarlığı feci şekilde dikkatimi tetikler. Bunda, Kur’an da benim tespit ettiğim sevk ve idare ilkelerinin önemli bir kısmının Hz. Musa çerçevesinde oluşmasının da büyük katkısı var. Yine, önceki peygamberler ve kavimleri de aynı kapsamda ele alınabilir.

İnsanlığın medeniyet gelişiminde en büyük etkiye sahip bilgisayar, internet ile bağlı teknoloji ve yazılımlar hoşuma gider ve yeterince kurcalarım.

Gökler ve uzay mevzuunda belirttiğim gibi insanlığın gelecekteki yaşamları ile kıyamet alametlerinin oluşum ihtimalleri daimi olarak düşündüğüm şeylerdir. Bu kapsamda bilim kurgu yapıtlarını, normal bir izleyici yahut okuyucudan biraz daha farklı detayları ile takip ederim. Bilim kurgu ile uğraşanlara da hayranımdır. Zira bilim kurgu çok engin bir hayal gücü gerektirir. Mevcut ve olası buluşlarla Kur’an ayetleri arasındaki paralellikleri her zaman incelerim. Onlara bakarak, yakın gelecekte keşfini beklediğim ve Kur’an ayetleri ile delillendirdiğim pek çok olası buluş ve icattan bahsedebilirim.

Hafızam zayıf olduğu ve beni pek çok ortamda mahçup duruma düşürdüğü için, beyin fonksiyonları üzerine okumuşluğum da fazladır. Hafızamı geliştirmek adına, mevcut tüm yöntemleri de araştırıp inceledim. Beynin çalışma fonksiyonlarını ve yapısını inceledikçe Allah’ın ilmi ve kudreti karşısında eğilmemek mümkün değil…

Hayatım boyunca yaptıklarımla, yapabilecek olduklarımı karşılaştırınca, inatçı, geçimsiz ve tembel olduğumu söyleyebilirim. Yapı itibariyle çabuk affediciyimdir. Unutkanlık çerçevesinde geçmişe yönelik bir takım şeyleri de unuttuğum için kin tutamam diyebilirim. Affedici olmakla birlikte biraz asabi ve sabırsızımdır.

Karşımdakinin zeka ve anlama kaabiliyeti müsait olur ve bir de demagoji yapmazsa karşılıklı tartışmalara bayılırım. Fakat tartışma usulü tamamen delillere dayalı olmalıdır. Kişisel kanaatler üzerine konuşmayı sevmem. Zira bunların aksini kanıtlamak ve bu hususta muhatabı ikna edebilmek zordur. Bu kurallar dahilinde sert ve sıkı bir tartışmacı olduğumu söyleyebilirim. Bununla birlikte karşıt düşüncelere ve her türlü düşünceye saygı duymasını bilirim. Tartışmak için pek konu sınırlamasına da ihtiyaç duymam. Belki spor ve edebiyat gibi konuları es geçerim.

Dertleşmek isteyen insanları dinlemeyi çok severim. Benden daha tecrübeli olan insanların tecrübelerinden istifade etmek ve anılarını dinlemek beni hiç sıkmaz. Hatta, onları ben zorlarım. Bunlar harici sohbetlerin tamamı, yani tarafların birbirlerinden bir şey öğrenmeyecekleri yahut neticede bir fayda elde etmeyecekleri muhabbetler bana çok ters ve sıkıcı gelir.

Kuran-ı Kerim meali müstesna olmak üzere, yazılı olarak elde edip okuyarak öğrenebileceğim bir hususu dinleyerek öğrenmekten nefret ederim. Dolayısıyla, dersler, konferans ve paneller beni ileri derecede sıkar, bunları dinlerken derhal ve inanılmaz bir biçimde uykum gelir…

Korku filmleri ve dram içeren filmleri seyretmeyi sevmem. Çünkü bana göre, hayatta yaşadığımız, gördüğümüz, duyduğumuz hissettiğimiz vs. her şey bizim hormonal yapımızı ve bilinç altımızı az veya çok etkiler. Ben bu durumu “Hayattaki her şey her şeyi etkiler” sözüyle formülüze ederim. Korku filmleri ile dram filmleri bence hormonal yapımızla bilinç altımızı olumsuz etkiler ve bu durum, gelecekte alacağımız kararları, sarf edeceğimiz sözleri vs. makro veya mikro planda, az veya çok etkiler. Her ne kadar, bunlardaki bazı durumların hayatın gerçekleri ile insanın korunma güdüleri üzerinde alıntı tecrübeler oluşturacağından bahisle faydalarından bahsedilebilecek olsa da, ben seyretmemeyi ve ilgilenmemeyi tercih ediyorum.

Yürümek ve yürürken düşünmek en büyük hobimdir. Balık tutmak, zeka ve strateji oyunları, bir hususu çeşitli kaynaklardan araştırmak diğer hobilerim arasındadır. Araştırmayı sevdiğim ve kıt kaynaklara bağlı kalmayı doğruya ulaşma anlamında güvensiz gördüğüm için iyi bir kaynak arşivi bulundurmayı, bunun maliyeti yüksek olsa da hep tercih etmişimdir. Kitaplığımdaki kitapların tamamı bilgi verici eserlerdir. Roman, hikaye gibi yapıtları okumam ve elimde bulundurmam.

Hafıza sorunları sebebiyle yabancı dillere ilişkin yeteneğim çok zayıftır. Bu sebeple, yabancı dilde yayınlanan eserleri okuyamamanın verdiği üzüntü bende çok büyüktür.

Antika şeylerden hoşlanmam. Eski eşyalar ve bunlarla dekore edilmiş mekanlar bana sıkıntı verir. Eski adına bende ilgi uyandıracak olan şey, milattan önce yaşamış uygarlıkların mimari eserleridir.

Bu kadar ilgi sahası içerisinde bir şey hakkında düşünürken benim dikkatimi dağıtıcı şeyler canımı sıkar. Bir müzisyen olmam sebebiyle belki ilk duyuşta ilginç gelecek ama, çoğu insanın aksine ben müzik dinlerken okumayı sevmem. Çünkü bu benim dikkatimi dağıtır. Biz müzisyenler, bir müzik eserini diğerleri gibi dinleyemeyiz. Kafamız, hangi enstrumanın nerede ne için kullanıldığı, duyguların hangi kelime grupları ile aktarıldığı, uyaklar, kafiyeler, ritimler, baslar vokaller vs. teknik konularla meşgul olur. Bu sırada da okuduğumuza konsantre olamayız.

İnsanları gece insanları ve gündüz insanları diye ayırmak gerekirse, ben gece insanlarındanım diyebilirim. Bununla birlikte, gündüzün de hiç bitmemesini isterim. Akşam vakitleri bende hüzün ve karamsarlık oluşturur. Gece ise, benim için fikir üretmek ve düşünmek adına en ideal vakitlerdir.

Duygusal bir insan olmamdan mıdır bilmem, etrafımdaki insanların psikolojik durumları, ruh halleri beni çok çabuk ve derinden etkiler. Karşımdaki stresli ise, öfkeli ise, heyecanlı ve neşeli ise bu bana derhal yansır. Bunun için olsa gerek ki, benim için bir insanda olması gereken en önemli hal gülmedir, gülümsemedir, neşedir. Bestelerimde bu tema sıklıkla işlenir. En çok geçen kelime de her halde gülme ve gülücüklerle ilgili kelimelerdir. Espri yapmayı, yapanları, fıkra anlatmayı ve anlatanları severim. Ortam hoş ve huzurlu olsun yeter…

Aynı mantık çerçevesinde olsa gerek, uzlaşmayı ve uzlaştırmayı da severim. Hatta, uzlaşı yöntemleri üzerine de düşünür ve ilgili materyalleri okurum. Kur’anda da belirtildiği gibi; “Sulh daima hayırlıdır…”

Bu kadar ilgi sahası içerisinde, dağınık bir insanımdır. Çalışma ortamında zaman zaman yaptığım toparlamalar olmasa, kişi kendisini bile kaybeder…

Bir kitabı baştan sona kadar okumaya değer ve önem vermem. Genel faydacılık ilkem gereği, ancak lüzumlu olan yerleri ile meşgul olurum. Tüm kitaplarım bir bilgi bankası olarak her zaman hazır ve nazır olarak durur. İhtiyacım olan şeyi inceler ve bırakırım. Okuduklarım içerisindeki, rakamlar, isimler, tarihler, yer adları gibi şeylerle ilgilenmem. Benim için ana tema, öz fikir önemlidir. Onu süzer çıkarırım. Fikirlerimi değiştirme konusunda asla ve hiçbir şekilde inatçı değilimdir. Bana mantıklı ve doğru gelen bir fikri derhal benimserim. Fikrin, kime, hangi siyasal tarafa ait olduğu beni hiç ilgilendirmez. Doğru olarak nitelendirmem yeterlidir. Bir başka grubun, bir başka kişinin fikrini benimsemeyi bir aşağılık veya basitlik olarak görmem. Böyle olunca kendi içimde oluşan hayat görüşü daima gelişir ve güncellenir. Asrın gerisinde kalmaz. İhtiyaçlara cevap verici ve genel kabul görücü olur.

Elbette bu yazı içerisinde her şeyi anlatıp bitirmek mümkün değil. Öyle bazı duygu ve düşüncelerim vardır ki, bunları ancak bestelerimle anlatabilirim…

Ali Aksoy
 
Üst