Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.


"Başbuğ" için bugün törenler düzenlenecek




MHP’nin eski Genel Başkanı Alparslan Türkeş, ölümünün 12. yıldönümünde Ankara’da mezarı başında, yurtta ise çeşitli merkezlerde düzenlenecek törenlerle anılacak.

4 Nisan 1997’de hayatını kaybeden Türkeş için, yarın başta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmak üzere parti yöneticileri, milletvekilleri ve çok sayıda partili Beştepe semtindeki mezarı başında toplanacak. Kalp spazmı sonucu, 4 Nisan 1997’de hayatını kaybeden Türkeş için ilk anma töreni mezarı başında yapılacak.


MHP’liler Türkeş’in mezarına çiçek bırakacaklar.

Alparslan Türkeş’in oğlu ve MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş de, sabah saatlerinde babasının mezarını partililerle birlikte ziyaret ettikten sonra, Bahçelievler Camii’nde öğle namazının ardından mevlüt okutacak.

Türkeş, çeşitli merkezlerde düzenlenecek törenlerle de anılacak.
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.


İnsan, her zaman yüreğindeki bam telinin titreşimini mızrabı ile dile getiremez. Dili bağlanır kalplerin ve gözlerle anlatılmaya çalışılır pek çok kez duygular…


İşte duygularımın duyularıma galebe çaldığı şu zor günlerde yine nisan ayı hüzünle geldi.

Halbuki Türk tarihine yön veren unsurlardan biri de Türk destanları olmuş ve baharla birlikte yeni akınlar başlamıştı hep.. Her destan bir var oluşu, her destan bir dirilişi, her destan bir mukaddes hedefi anlatmıştı.

İşte Türkiye Cumhuriyeti de bir destana şahitlik etmiş ve her ne kadar o hayattayken kıymeti harbiyesi anlaşılmamış olsa da 7 Nisan’da koca bir dünya anlamıştı ki omuzlarda milyonlar tarafından taşınan, yaşayan bir efsanenin son yolculuğu idi.

Ben, “Başbuğ” deyince yıllar önce bir ağabeyimin anlattığı ilginç olayı hatırlıyorum.

Başkurdistan’ın başkenti Ufa’ya bağlı küçücük bir köye giden olayın şahidi yaşadıklarını şöyle nakletmişti:

* * *

“Türkçenin değişik bir ağzını kullanan köylüler bizim anlattıklarımızı sabır ve ilgi ile dinlediler. Aradan uzun bir süre geçti. Dinleyicilerin arasında bulunan sakalı ağırmış 60-70 yaşlarında biri bana dönerek şöyle dedi.
“-Evlat kralımız nasıl? İyi mi? Bize onu tarif etsene.”
Önce kimden bahsettiğini anlayamadım. Hatta Türkiye’de krallığın olmadığını falan söylesem de adam tatmin olmayarak yeniden sordu.
“-Hani şu ak sakallımız var ya! Türkeş Begi bilmiyor musun? Onu soruyorum işte.”
Hem şaşırmış hem de hüzünlenmiştim. Ana yurttan binlerce kilometre uzakta, kuş uçmaz kervan geçmez bir mezrada bana Başbuğ’u soruyorlardı.”

* * *

İşte benim için Başbuğ; Çin Seddi’ni aşan Atilla, Göktürk efsanesini tarihe nakşeden Kürşad, Okyanusa at süren Tarık Bin Ziyad, Haçlı sürüsünü yer ile yeksan eden Kılıç Arslan, “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni” diyen Fatih Sultan Mehmet Han, yedi düvelin işgalini devlet adamlığı dehası ile durduran 2. Abdülhamit Han, “Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal’dir.

Alpaslan Türkeş bir ülküdür. Türk’ün tarihi misyonunu hatırlatan, yeniden diriliş davasına mimarlık yapan, ümitsizliği ümit haline getiren ebediyen yaşanacak bir ülkü.

O, Allah’ın Türk milletine bir ihsanıdır. Çünkü onunla hatırladı Türk milleti asl-i cevherini, onunla dirilişe geçti birlik ruhu…

O yaktı “esir Türklere hürriyet” ateşini ve tutuşturdu Turan meşalesini yeniden, bir daha, engellenmez bir coşkuyla… İslam alemi Nizam-ı Alem anlayışını onunla bir daha hissetti yüreğinde…

Onu birkaç cümleyle anlatmam mümkün değil. Ama Alpaslan Türkeş ülküsünün nasıl engellenemez bir volkana dönüştüğünü zannederim şu olay gayet iyi izah ediyor:

Fransa’da bir teşkilatlanmaya gitmek isteyen Türkler, gerekli prosedürü hazırladıktan sonra yetkili Fransız makamına müracaat ederler. Bütün evrakları inceleyen yetkili bu federasyonun Türkiye’deki Türkeş ile bir alakasının olup olmadığını sorar. Başvuruyu yapanlar herhangi bir engele takılmamak için Türkiye ile bir alakasının olmadığını buradaki Türkler ile ilgili bir sivil toplum örgütü olduklarını söyleyince şöyle bir söz ile karşılaşırlar:

“Aman iyi. Sakın Türkeş’le bir irtibatınız olmasın. Çünkü onun kafasındaki dünya Osmanlı’dan da büyük!”

Zannederim Başbuğ ile ilgili söylenecek başka söz kalmıyor bu itirafın ardından. Ama bizlere düşen “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrak leke götürmez.” diyen Başbuğ’umuza layık olmaktır.

Bize düşen, tarihin kaydettiği bu önemli nota doğru şerhler eklemektir.

Bize düşen, onun dili ile “Ülkü insanın kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü, insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Ülküsüz insan çamurdan bir varlık gibidir.” Anlayışı ile ışık olmaktır.

Şimdi bana düşen; gecenin bir vaktinde, alt yazı ile bir ulu çınarın uçmağa uçtuğunu öğrenip beynimden vurulmuşa döndüğüm, kızarmış gözlerle ulaştığım karlı ilkbahar sabahında kuytu ocağımızda ağlaştığım, Doğubayazıt’tan yollarına düşerek karla aldığımız abdestlerimizle uğurladığım Başbuğ’umun emanetine daha sıkı sarılmaktır.

(alıntıdır)
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.


Değerli Türk Büyüğü Alparslan TÜRKEŞ'i
Vefatının 12. Yılında
Rahmet, Saygı ve Özlemle Anıyoruz.
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.


Burada baş sağlığı, orada gözler aydın;
İki ayrı dünyada iki ayrı tören var.

TANRI katından gelen bir yüce buyruk üzre
Aramızdan ansızın çadırını deren var.

Orada ecdat ruhu şadümanlık içinde
Burada tamu içre gönüllerde boran var.

Eksilmiş bir yanımız; çarpılmıs gibiyiz hep
TANRI korusun, sanki Bozkurtluğa kıran var.

Yukardan gök mü bastı; altta yer mi çöktü ne?
Kimsede ağız, dil yok; gözleriyle soran var.

Buradan uğurlarken onu binlerce Bozkurt
Orada karşılayan binlerce Alp-Erenler var.

O gün Tanrıdağı'nda tan ağardığı çağda,
Dediler Oğuz Han'ın otağına giren var.

Töredir; konan göçer, doğan gün batar elbet
TANRI zeval vermesin devlet, din ve KUR'AN var.

NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU

************************


DEĞERLİ DEVLET ADAMI RAHMETLİ ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN ARDINDAN ...

Rahmetli Türkeş’i tanımak, onunla aynı idealleri, fikirleri ve heyecanı paylaşabilmek bir Türk aydını için en büyük şereftir. Kendisini 1960’lı yılların sonlarında tanıma şansına sahip oldum. Meslektaşım ve ağabeyim rahmetli Prof. Dr. Mehmet Eröz ile yine Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan idealist insan Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nun bu tanışmada büyük payları olmuştur. O tarihlerden bugüne çok çileli, inişli, çıkışlı günler geçirmesine rağmen, rahmete kavuştuğu ana kadar davasına ve Türk Dünyasına olan kalbi bağlılıktan, Türk milliyetçiliğinin bayraklaşan ismi ve lideri olmaktan bir an bile uzak durmamıştır. Aslında O, devletin yapması gereken bir kamu hizmetini yerine getiriyordu : Türk gençliğine sahip çıkmak, ona rehberlik yapmak ve geleceğin teminatı olan gençleri Türklük aleyhine faaliyet gösteren mihraklardan uzak tutmak için gerekli uyarıları yapmak ve onlara milli kimliklerini hissettirmek.

Bu ulvi gaye ve hizmet yolunda kendini etnik özürlü gören, Türk milletine mensup saymayan, zihinleri aşırı sol ideoloji ile işgal edilmiş ve dondurulmuş çevrelerce devamlı saldırılara, haksız ithamlara hedef oldu. Türk toplumuna kendisi ve Türk milliyetçileri demokrasi düşmanı şiddet yanlısı ve aşırı uç olarak takdim edildi.Bu şekildeki bir takdim bazılarının belki siyasi çıkarlarına ve siyasi geleceklerine hizmet ediyordu ama, Türkiye’nin menfaatleri ile taban tabana zıttı. Yeri geldiği zaman kendisine demokrat sıfatını uygun gören, ancak içlerine bir türlü demokrat olmayı sindirememiş bazı yazarlar, siyasiler ve bazı özel kanal programcıları hep rahmetli Türkeş’i kötülediler ve karalamak istediler. Bunların bir kısmı ise bugün gerçekler önünde mahcup oldular ve partiler üstü bir politika izleyen, milli endişe ve hassasiyete sahip, demokrasiyi mutabakat ve işbirliği olarak anlayan bu büyük insanın manevi huzurunda adeta, günah çıkarmakla dikkat çeker oldular. Peki Türkiye’nin günahı neydi? İnsanları neden yanlış kamplara sürüklediniz? Türk milliyetçiliğine dost olacak insanları düşman haline getirdiniz ve kendi toplumu ile, kültürü ile yabancılaştırdınız. Eğer, geç bile olsa, bugün bu soruların cevabı bazılarınca doğru olarak ortaya konmak eğiliminde ise, bu gelişme bile ülke için bir kazançtır.

Rahmetli Türkeş Türkiye içinde ve dışında, Türk Dünyasında Türklük ailesinin "aile reisi" idi. Bundan dolayı gerek Azerbaycan’da, gerek diğer Cumhuriyet ve Türk topluluklarında resimleri milli liderlerle beraber duvarlara asılan insandı. Türk Dünyasını ayağa kaldıran ve "Dünya Türklüğünün Zaferi" davasını siyasi alanda da kucakladığı için ismi ölümsüzleşmiştir. Sovyetlerin milliyetler politikasını parçalayan bir mücadele adamıydı Sayın Türkeş. Yıllardır Türk olmadıkları konusunda telkinlere maruz kalan kardeş Türk ülkeleri 1980’li yılların sonlarında bu yanlışı daha iyi anlar hale geldiler. Maalesef bazı tepedeki devlet adamlarımıza rağmen Dünya bloklaşırken, globalleşmeyi tartışırken, kimsenin Türk Dünyasının kültürel, sosyal ve ekonomik işbirliğinden kuşku duymaması gerektiğini haykıran ve bunu hemen, hemen her "Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı"nda dile getiren yine rahmetli Türkeş idi. Kendisi, kendini Türk olarak hisseden herkesin tabii lideri idi. Bilhassa son senelerde büyük ilgi görmesi, büyük ölçüde Türk kimliğine sahip çıkmasından, etnik ve mezhep tuzaklarına karşı toplumu uyarmasından ve milli birlik ve bütünlüğümüz konusundaki tavizsiz, hassas tutumundan kaynaklanmaktadır. Türkiye ve Türk Dünyası ciddi, vakur, mutabakat arayan milli menfaati ön plana çıkaran Devlet adamı tipini Sayın Türkeş’de buluyordu. Çünkü kendisi tesadüflerle politikaya soyunmuş, her şeyi dolarla ölçen "Türk dediğin nedir ki" diyebilecek kadar alçalan bir devlet başkanı tipinden çok, çok uzaktı. Ancak, Türkiye maalesef bu çizgide olan devlet adamlarını ve Cumhurbaşkanlarını gördü.

Türkeş’e göre, en kötü demokrasi, demokrasi dışı rejim örneklerinin hepsinden iyidir. Buhran dönemlerinde rejimin korunması ve güçlendirilmesi yolunda gönüllü olarak ortaya çıkışı, siyasetin kamplaşma değil, uzlaşma ve mutabakat yollarını açabilme, birbirine tahammül edebilme sadece şikayet değil, çözüm üretebilmek olduğunu göstermek içindir. Bir siyasi partinin varlık sebebi ve gerekçesi, kendisine muhalif bir partinin veya partilerin bulunmasında aranmalıdır. Bir fazilet rejimi olan demokrasi, hem iktidara hem de sorumlu muhalefete ihtiyaç duyurur. İşte, sorumlu muhalefet nasıl yapılır sorusunun cevabını kendisine yıllarca faşist diye saldıran psikopatlara karşı bizzat Türkeş vermiştir. Son senelerde tavır ve düşüncelerinde değişmeler olduğu iddialarını ortaya atanlar, kendi yanlışlarını ve yanılgıların gizlemek ihtiyacını duyanlardır. Türk milliyetçilerine 1940’lı yıllarda, ne de 70’li ve 80’li yıllarda yanıldılar. Kendilerinin değiştireceği ne bir cümle ne de bir paragraf var. Tarih onları haklı çıkardı. Ancak, bazıları bu ülkeye zaman kaybettirdi, kaynak israf ettirdi ve bazı gençlerimizi yanlış adreslerde kurtuluşu arar hale getirdi. Oysa çözüm ve reçete mutlaka içeride insanların birbirinin boğazına sarılmasından ve sınıf çatışmalarından, pratiği gelişmemiş teorik iddia ve ideolojilerden geçmiyordu. İnsanlık tarihi milli menfaat çatışmalarının ve inancın, imanın gönüllerden silinememesinin tarihi idi. Milli şuur ve Türkiye sevgisi Türk milliyetçilerine 1990’lı yıllarda mutabakatları geliştirmeyi, milli birliği güçlendirmeyi emrettiği için onlar barışçı, özverili ve hoşgörülü bir tavırla zihinlerini kavgadan yana koyanları uyandırmak istiyorlardı. Onları yanlış anlamada ısrar edenlere rağmen...

Türkiye’nin sosyal yapısının siyasete akseden bir yanı da karizmatik lider arayışıdır. Bu bakımdan, birçok lider ve siyasetçide karizmatik özelliklerin bulundu?u varsayılır veya o kişiler böyle tanıtılır. Oysa Türkeş’in böyle varsayımlara ve yakıştırmalara ihtiyacı yoktu. Siyasi tarihi iyi bilen, tecrübeli ve bilgili ve liderlik özelliklerine sahip bir kimse olarak siyasette gündemden hiç düşmeyen niteliği ile farkları anlaşılan bir liderdi. Başında bulunduğu MHP’nin siyasi tesirliliğinin aldığı oyla mukayese edilemeyecek ölçüde olmasında bu karizmatik özellik ortaya çıkmaktadır.

Rahmetli Türkeş’in yurt dışında yaşayan, bir zamanlar çalışmak için Avrupa ülkelerine giden Türklerle ilgisi devamlı olmuştur. Bu ülkelerde artık "misafir işçi" olmaktan çıkıp ev sahibi ülkelerin "etnik bir unsuru"haline gelen vatandaşlarımızın çeşitli meseleleri ile sık, sık ilgilendiğini biliyoruz. Nitekim, yurt dışında yapılan kurultaylar, açık oturum ve konferanslar bunun bir örneğidir. Bugün bu faaliyetlere zaman, zaman katılmış olmaktan da mutluluk duyuyorum.

Teröre "Kürt Sorunu" olarak bakıp onu başka amaçlar için kullanmak isteyenlerin, bölücü terörü Kürt sorunu olarak takdim ettikleri bilinmektedir. Her Türk vatandaşına karşı olan bölücü terörün etnik bir kimliğe büründürülerek ortaya konmak istenmesi, başta Türkeş olmak üzere, Türk milliyetçilerinin dikkatini çekmiştir. Türkiye’nin bir terör sorunu olduğu, bir kürt sorunu olmada yeterli ve haklı gerekçelere dayanılmadığı sık, sık ifade edilmiştir. Rahmetli Türkeş silahlı bölücü terör çeşidine olduğu kadar, Türkiye’yi, Türk kültürünün hakim kültür olmaktan çıkarıldığı, coğrafyanın vatansızlaştırıldığı bir mozaik veya çok kültürlülük şeklinde ele alınmasına dönük silahsız bölücü teröre de karşı idi.

MHP Türk siyasetinde yeri doldurulamaz ve farkı her yönden kendini belli eden bir siyasi okuldur ve önemli bir hareketin ismidir. Merkez sağ partilerin çözüm olamayacağı görüşlerinin yaygınlaştığı bir dönemde, bu partilerden MHP’ye doğru bir kayma beklenebilir. Merkez sağ partilerin Türkiye’nin bugünkü siyasi ortamında çekiciliği donmuştur. Böyle bir ortamda nehri ters tarafa akıtmaya çalışmak ve bunun için boş gayretler göstermek yerine, sağ olarak ifade edilen yelpazenin belirli bir kısmında gerçekleri görerek, MHP gerçeğini hesaba katarak politika yapmak, herhalde "MHP’den bize ne gelir" gibi boş hayallerle uğraşmaktan çok daha doğru olabilir. Sağ kitle partilerine düşen görev, yanlış karta kumar oynamak değil, ileride doğabilecek siyasi işbirliği imkanlarını bugünden ortadan kaldırmamak olmalıdır.

Yayınlanan eserlerim dolayısıyla daima ilgi ve desteğini gördüğüm, her bir hitabıma teşekkür mektubu gönderme nezaketini gösteren Türkün ölümsüz Başbuğ'una Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. O bir bayraktı, yaşayacak ve yaşatılacak. Ne mutlu çizgisinden hiç sapmadan onu sürdüre bilenlere .... Ne mutlu şehitlerimize layık olabilenlere....

PROF. DR. MUSTAFA ERKAL
İ.Ü. İKTİSAT FAKÜLTESİ

************************


BOZKURTLARIN DOĞUMU

Belki siz üzülerek hatta gözyaşı dökerek takip ettiniz; ama ben, Alparslan Türkeş’in cenaze merasimini, başından sonuna kadar derin bir huzur duyarak, sevinerek yüreğime işledim. Türkiye çapında müthiş bir hadise olan o mübarek günü kırk ayrı noktadan ele alarak yazmak, anlatmak lazım.

"Doğmak ölmek içindir" "Dünyaya gelen her can, elbette ölümü tadacaktır." Benim sevincim, huzurum, elbette ki Alparslan Türkeş’in vefatına değildir. Benim sevincim Türkiye’de, Bozkurtların dirilişini görmekten kaynaklanıyor. Türk-İslam ülküsüne bağlı bir milyon gencin Ankara’nın o dondurucu soğuğuna ve durmadan yağıp duran karına rağmen, Türkeş’in cenaze namazına büyük bir vakarla, sabırla ve inançla katılmaları bana göre bir destan güzelliğindedir. Uzun yıllardan beri tekbirle, salavatla ve Kur’an tilavetiyle bir cenaze kaldırmamıştık. Milletimize aşk derecesinde bağlı olan bir Başbuğu milletimizin gelenekleriyle ahirete uğurlamaktan daha güzel ne olabilir?

Türkeş’in cenazesinde bando yoktu. Yirmibirinci yüzyıla girdiğimiz bir zamanda, devletimize - milletimize hizmet eden kimselerin hala Şopen’in ölüm marşıyla kaldırılmaları, bana bir zulüm gibi geliyordu. Ölülerimizi ikinci bir defa daha öldürdüğümüze veya ruhlarını çarmıha gerdiğimize inanıyordum. Millet, eğer kültür birliğiyse ve bütün müspet ilimlerde bunu böyle kabul ediyorsa, biz cenaze merasimlerimize bile, neden Batının geleneklerini, göreneklerini bulaştırıyoruz?

Türkeş’in cenazesinde alkış da yoktu. Bizim ruh kökümüzden kopanlar veya insanların ölümle, bir ot gibi, bir böcek gibi çürüyüp, yok olup gideceğini sananlar, cenazelerini toprağa alkışlarla bırakıyorlar. Ne kadar garip.
Biz, bin yıldan beri ölülerimizi tekbirlerle, salavatlarla, dualarla kaldırıyorduk. Türkeş’in vefatı, bize Türk’ün cenaze merasiminin nasıl yapılacağını bir kere daha gösterdi.

Türkeş’in cenaze merasiminde devlete başkaldırma, sola-sağa saldırma da yoktu. Gençler vakarla hareket ettiler.

Bütün bu güzellikler dışında, Türkeş’in cenaze merasiminde ben, Bozkurtların yeniden doğrulduklarını, dirildiklerini gördüm.

Yıllardan beri, Türkiye’de "Bozkurt Destanı"na diş gösterenler, hatta bu güzel efsanemize utanmadan bir de kafirlik kaftanı giyindirenler o cenaze merasiminden sonra utanmış olmalıdırlar.

Bizim bir atasözümüz var : "At murattır!" demişiz. Biz atı, avradı, pusatı asırlarca namusumuz gibi bilmişiz. Atın, evlerimize bereket getirdiğine inanmışız. Bu, hem Türklüğümüzden hem de Müslümanlığımızdan doğan bir inanç! Türkler, Müslüman olmadan önce de ata çok değer vermişlerdi. "Kuşa kanat, Türk’e at gerek" demişlerdi. Türkler, atı ehlileştiren ilk millet olmuşlar. Türkler, Müslüman olduktan sonra içtimai hayatımızda atın değeri daha çok arttı. Çünkü sevgili Peygamberimizi Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya bir at götürdü. Anadolu’da, bilhassa köylerde ve kasabalarda, bazı evlerin kapılarına at nalları çakılıdır. Atı çok seven, hatta ata kutsiyet giyindiren Müslüman Türk, o at nalının kendisini türlü kötülüklerden koruyacağına ve evine bereket getireceğine inanmaktadır.

Atı çok seven Müslüman Türk’e, hangi idraksiz ve insafsız adam kalkarak yanlış bir yafta yapıştırabilir?

"Türkler ata tapıyorlar!" diyebilir?

Çocukluk yıllarımda güvercinleri çok severdim. Evimizde güvercin beslemek isterdim. Şuradan buradan bulup getirdiğim güvercinlere annem izin vermezdi :

- Bu kuşu götürüp bırakacaksın "Havaya atarken de : "Azat - buzat!" Bana cennet kapısından bir tas su uzat!" diyeceksin derdi.
Annem, güvercinleri ve örümcekleri mübarek bilirdi. Evimizin şurasında burasında peydahlanan örümcekleri avuçları arasına bismillah larla alır, götürür bahçemizin bir köşesine bırakırdı. Ve bize derdi ki :
"Peygamber efendimiz müşriklerden kaçınca bir mağaraya saklandı. Onun saklandığı mağara kapısına örümcekler ağ kurdular. Bir güvercin gelip o ağ üzerine yuva yaptı. Müşrikler o mağaranın önüne kadar geldikleri halde içeriye girmediler. Çünkü örümcek ağını ve güvercini görünce mağaraya kimsenin sokulmadığını düşündüler.

Aman örümcekleri öldürmeyin! Aman güvercinleri yakalamayın" Annem beş vakit namazında, niyazında, çok Müslüman bir kadındı. Şimdi kim benim annemi bu düşüncelerinden ötürü müşriklikle veya inkarla suçlayabilir.
İslam inancının milletimize kazandırdığı özellikler-güzellikler yanında, bir de Türk tarihinden, eski Türk efsanelerinden, destanlarından doğan geleneklerimiz, göreneklerimiz, duygularımız var.

Bizim, İslam öncesi destanlarımızdan biri de Bozkurt destanıdır. Belki de beşbin yıllık bir inanışımıza göre, ecdadımız, etrafı sarp kayalarla çevrili Ergenekon isimli yurttan, yeni ufuklara doğru çıkmak isterlerken, bir Bozkurt onlara yol göstermiştir.

Türkler Müslüman olduktan sonra da bu destanlarını söyleye gelmişlerdir. Bozkurt sadece bir semboldür. Yol göstericidir. Cesarettir. Ümittir, istikbaldir. Bugüne kadar hiçbir Türk’ün evinde, bahçesinde bozkurt beslediğini veya bozkurda secde ettiğini ne gördüm, ne duydum, ne okudum.

Türkler Müslüman olduktan sonra o Ergenekon Bozkurdu na da İslam’ın ışığını gösterdiler. Onunla da heyecanlandılar ve kendilerine güven duydular. Gençler, ellerini bir bozkurt kafası gibi şekillendirerek : "Ya Allah! Bismillah" Allahu ekber !" diye haykırdılar. Tekbirler çektiler. "Kanımız aksa da zafer İslamın!" dediler.

Destansız, türküsüz, masalsız, şarkısız, oyunsuz, tarihsiz, sanatsız, dinsiz ve dilsiz bir millet olmaz!

Türkeş’in cenaze merasiminde bizim kültür değerlerimizi yeniden canlı ve heyecanlı görmek beni sevindirdi. Bana ümit verdi. Milletimize, devletimize, vatanımıza şuurla bağlı olan bir milyon Bozkurdun doğumuna şahid olmak, benim için unutulmayacak bir ihtişamdır. Milletime hem baş sağlığı diliyorum hem de gözün aydın diyorum.

YAVUZ BÜLENT BAKİLER
12 NİSAN 1997 - TÜRKİYE GAZETESİ
 

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

babularlmez.jpg
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

Bugüne kadar Türkiyemiz' de Türk gençliğine sahip çıkan ve onların vatana, millete faydalı büyük bir vatan evladı, birer Türk Milliyetçisi olarak yetişmelerine en büyük önem veren iki büyük lider olmuştur.Atatürk ve Türkeş.

Türk Milliyetçileri'nin büyük ve efsanevi lideri Alparslan Türkeş'i ebediyete uğurlayalı 12 yıl oldu. Ancak onun büyük efsanevi kişiliği sağlığında olduğu gibi bugün de yaşamaktadır.

O öylesine büyük bir liderdi ki, iktidar olmadığı halde iktidar da bulunan bir büyük devlet adamı idi. Bütün hayatı boyunca mistik bir Türk Milliyetçisi olarak yaşadı ve öylece ebediyete intikal etti. Öldüğü gün bütün Türk gençliği ayağa kalkmıştı. Cenazesi Ankara'nın gördüğü en büyük cenaze töreni idi. Karda-kışta yüzbinlerce ülkücü Türk genci sokaklarda, karlar altında, parklarda sabahı beklediler. Dualarla , tekbirlerle uğurlanmasından beridir, gençlerimizin yollarını aydınlatan bir ışık gibi aramızda bütün gerçekliği ile yaşamaktadır.

Bugün;
Bize çok lazımsın Başbuğum
Seni çok arıyoruz.
 

BAHAR

Dost Üyeler
Katılım
2 May 2008
Mesajlar
841
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
istanbul
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

Ruhunuz şad olsun saygi değer başbuğum..
 

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

Büyük dava insanının ruhu şad olsun .. Allah rahmet eylesin..
 

Volkan

-Otağ Hanı-
Katılım
20 Haz 2008
Mesajlar
969
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Altaylar
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

009cp1.jpg



Başbugumuz ;ALPARSLAN TÜRKEŞ senin varlıgını çok arıyoruz.Allah mekanını cennet eylesin.saygılarımla.TTK .TMT
 

Göktuğ

Halkla İlişkiler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
1,534
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Anadolu
Bugün 4 Nisan 1997 Kara Bir Gün

Alparslan Türkeş


Türk Dünyası’na adanan bir ömür
Türk siyasi hayatının 43 yıllık bir zaman dilimine damgasını vuran Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997’de Ankara’da Hakk’a yürüdü...

İnsan, her zaman yüreğindeki bam telinin titreşimini mızrabı ile dile getiremez. Dili bağlanır kalplerin ve gözlerle anlatılmaya çalışılır pek çok kez duygular…

İşte duygularımızın duyularımıza galebe çaldığı şu zor günlerde yine nisan ayı hüzünle geldi.

Halbuki Türk tarihine yön veren unsurlardan biri de Türk destanları olmuş ve baharla birlikte yeni akınlar başlamıştı hep.. Her destan bir var oluşu, her destan bir dirilişi, her destan bir mukaddes hedefi anlatmıştı.

İşte Türkiye Cumhuriyeti de bir destana şahitlik etmiş ve her ne kadar o hayattayken kıymeti harbiyesi anlaşılmamış olsa da 7 Nisan’da koca bir dünya anlamıştı ki omuzlarda milyonlar tarafından taşınan, yaşayan bir efsanenin son yolculuğu idi.

Ben, “Başbuğ” deyince yıllar önce bir ağabeyimin anlattığı ilginç olay.

Başkurdistan’ın başkenti Ufa’ya bağlı küçücük bir köye giden olayın şahidi yaşadıklarını şöyle nakletmişti:

* * *
“Türkçenin değişik bir ağzını kullanan köylüler bizim anlattıklarımızı sabır ve ilgi ile dinlediler. Aradan uzun bir süre geçti. Dinleyicilerin arasında bulunan sakalı ağırmış 60-70 yaşlarında biri bana dönerek şöyle dedi.
“-Evlat kralımız nasıl? İyi mi? Bize onu tarif etsene.”
Önce kimden bahsettiğini anlayamadım. Hatta Türkiye’de krallığın olmadığını falan söylesem de adam tatmin olmayarak yeniden sordu.
“-Hani şu ak sakallımız var ya! Türkeş Begi bilmiyor musun? Onu soruyorum işte.”
Hem şaşırmış hem de hüzünlenmiştim. Ana yurttan binlerce kilometre uzakta, kuş uçmaz kervan geçmez bir mezrada bana Başbuğ’u soruyorlardı.”

* * *
İşte benim için Başbuğ; Çin Seddi’ni aşan Atilla, Göktürk efsanesini tarihe nakşeden Kürşad, Okyanusa at süren Tarık Bin Ziyad, Haçlı sürüsünü yer ile yeksan eden Kılıç Arslan, “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni” diyen Fatih Sultan Mehmet Han, yedi düvelin işgalini devlet adamlığı dehası ile durduran 2. Abdülhamit Han, “Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal’dir.

Alpaslan Türkeş bir ülküdür. Türk’ün tarihi misyonunu hatırlatan, yeniden diriliş davasına mimarlık yapan, ümitsizliği ümit haline getiren ebediyen yaşanacak bir ülkü.

O, Allah’ın Türk milletine bir ihsanıdır. Çünkü onunla hatırladı Türk milleti asl-i cevherini, onunla dirilişe geçti birlik ruhu…

O yaktı “esir Türklere hürriyet” ateşini ve tutuşturdu Turan meşalesini yeniden, bir daha, engellenmez bir coşkuyla… İslam alemi Nizam-ı Alem anlayışını onunla bir daha hissetti yüreğinde…

Onu birkaç cümleyle anlatmam mümkün değil. Ama Alpaslan Türkeş ülküsünün nasıl engellenemez bir volkana dönüştüğünü zannederim şu olay gayet iyi izah ediyor:

Fransa’da bir teşkilatlanmaya gitmek isteyen Türkler, gerekli prosedürü hazırladıktan sonra yetkili Fransız makamına müracaat ederler. Bütün evrakları inceleyen yetkili bu federasyonun Türkiye’deki Türkeş ile bir alakasının olup olmadığını sorar. Başvuruyu yapanlar herhangi bir engele takılmamak için Türkiye ile bir alakasının olmadığını buradaki Türkler ile ilgili bir sivil toplum örgütü olduklarını söyleyince şöyle bir söz ile karşılaşırlar:

“Aman iyi. Sakın Türkeş’le bir irtibatınız olmasın. Çünkü onun kafasındaki dünya Osmanlı’dan da büyük!”

Zannederim Başbuğ ile ilgili söylenecek başka söz kalmıyor bu itirafın ardından. Ama bizlere düşen “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrak leke götürmez.” diyen Başbuğ’umuza layık olmaktır.

Bize düşen, tarihin kaydettiği bu önemli nota doğru şerhler eklemektir.

Bize düşen, onun dili ile “Ülkü insanın kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü, insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Ülküsüz insan çamurdan bir varlık gibidir.” Anlayışı ile ışık olmaktır.

VE BİR DİĞER DESTANA ,YİĞİT ADAM MUHSİN ABİME NAZİRE

Daha şimdiden özledim dik duruşunu, içimizi ısıtan gülüşünü… Ne çabuk geldi sana hazan.? Ne de çabuk gittin sevdiklerinin yanına buradaki sevenlerini bırakarak? Halbuki ne günler görecekti bu ülke senin ülkülerinle.

Ama sen, seni bekleyen Mustafaların, Fikrilerin, Ercümentlerin Ferhatların Metinlerin mekanına uçtun.

Çok şey söylemek istiyorum.Yıllarca sana söyleyemediklerimi bağıra bağıra, haykıra haykıra anlatmak istiyorum. Ama ne göz yaşlarıma ne de hıçkırıklarıma engel olamıyorum.

Hey be Koca Reis! Üşüyor musunki? Ama üşümüyorsundur sen. Çünkü seni melekler kanatlarının altına sarmış ve alnından öperek ısıtıyorlardır.

Ruhun şad mekanın cennet olsun.

Velhasıl, dileyen dünya denen mezellete ve seçimlerin galiplerine(!) odaklansın dursun. İman ve ülkü sahipleri de yüreğini sonsuzluk sahibine ram etsin.

Gazi Karabulut




Ülkü uğrunda gönüller delidir,
Kişiler ülkü uğrunda ölmelidir...


 

20Temmuz

Alpagut Han
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
838
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Beşparmaklar
Cevap: Bugün 4 Nisan 1997 Kapkara Bir Gün

53436878.jpg




Burada başsağlığı, orada gözler aydın;
İki ayrı dünyada iki ayrı tören var.

Allah katından gelen bir yüce buyruk üzre
Aramızdan ansızın çadırını deren var.

Orada ecdat ruhu şadımanlık içinde
Burada kamu içre gönüllerde boran var.

Eksilmiş bir yanımız; çarpılmış gibiyiz de
Allah korusun, sanki Bozkurtluğa kıran var

Yukarda gök mü bastı, altta yer mi çöktü?
Kimsede ağız dil yok; gözleriyle soran var.

Buradan uğurlarken O’nu binlerce Bozkurt
Orada karşılayan binlerce Alp-Eren var.

O gün Tanrı Dağında, tan ağardığı çağda.
Dediler; Oğuz Han’ın otağına giren var.

Ve Tanrı-Kut Mete’nin huzurunda Başbuğ’u
Kürşad’la, Kül Tiğin’le diz vururken gören var.

Töredir, konan göçer, doğan gün batar elbet
Tanrı zeval vermesin; Devlet, din ve Kur’ân var.

Dayanılmaz olsa da Başbuğ’suzluğun acısı
Ulu Allah’a şükür, yine soy var, Turan var.

 

20Temmuz

Alpagut Han
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
838
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Beşparmaklar
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

Başbuğum


Başbuğum, gidişiniz kar tanelerinin hüznüydü gönüllerde…

Zaman akıp gidiyor…

İnsanlar hayatın içinde savrulurken, savrulurken dünya…

Dünya bir garip hal içinde, yol alırken sonuna:

Sonla başlıyor ebedi huzurumuz, ölümle…

Ölüm hayatın ta kendisi…

Başbuğum, ebedi huzur âlemindesiniz şimdi…

Bilsinler, adı Alparslan, soyadı Türkeş olan bir yazgıydı size düşen…

Alparslan Türkeş, bir çağrıydı, bir kutlu sevda, bir fikir, yazılmamış bir destandı…

Baştanbaşa mümin bir duruş, tevekkül ile zulme başkaldırış, sabır ve bekleyiş…

Alparslan Türkeş, çileli bir ömür, soylu bir kavganın adı, adam, adam, adam gibi adam…

Adı kaldı gönüllerde, and oldu…

Başbuğum, Allah’a aidiz, ona döneceğiz; oradasınız, sonsuz güzellikler içinde…

Tercih ettiği yolda ne büyük bedeller ödedi?

Susmadı, durmadı, yorulmadı, tükenmek nedir bilmedi, baş eğmedi…

Çıktığı kutlu sefer ile sonsuzluğu gösterdi, alın terini, çileyi, davayı, mücadeleyi…

Zaferlere susamış gönüllerde taht kurdu…

Bu toprağın bereketiydi, bu neslin mimarı; ne büyük bedeller ödedi?

Başbuğum, acıyla değil, gururla anabilmek sizi, yaşatabilmek…

Bahçesaray’a, Kazan’a, Bakü’ye, Semerkand’a, Kaşgar’a bir bakın!

Şimdi bir de onun gözünden bakın, ne görüyorsunuz?

Kerkük’e, Türkistan’a, Buhara’ya, Trakya’ya, Kosova’ya, Srebrenitsa’ya, Kıbrıs’a bakın…

Bir de onun gözünden bakın, Çanakkale’ye, Kars’a, Bingöl’e, İstanbul’a, Diyarbakır’a…

Washington’dan, Brüksel’den, Moskova’dan, Londra’dan değil…

Şimdi bir de onun gözünden bakın, ne görüyorsunuz?

Başbuğum, 12 yıl geçti sizin o vuslat gününüzün ardından, 12 yıl…

Zor günler oldu, ayaktayız. Sancılar, endişeler ve ağır imtihanlar oldu, yolundayız…

Buruk bir hüzün var içimizde ama hayır, yaslar içinde değil, gururluyuz…

Ebedi istirahatgahınızda nurlar içindesiniz, karargâhınız gönüllerimizdir…

Türkiye sevdamız, Türk ve İslam Âlemi’nin huzuru davamız, mazlum milletlerin gözyaşları azmimizdir…

Selamlar getirdik, dört bir yandan…

Kırılmadık, yılmadık, yorulmadık, tükenmedik, sızlanmadık, susmadık, başaracağız…

Dualar getirdik Başbuğum…

Arz ederim…


Erkan ÇAKICI​
 

DELİKURT

Dost Üyeler
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
1,103
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Turan
Cevap: Bugün 4 Nisan 1997 Kara Bir Gün





Ülkücü hareketin efsanevî lideri Başbuğ Alparslan Türkeş 4 Nisan 1997’de Ankara’da Hakk’a yürüdü.

Türkiye ve Türk dünyası liderini ve Başbuğunu kaybetmenin üzüntüsünü yüreklerinde hala taşımaktadır.Onun vefatı ile Türkiye'de liderler dönemi de son bulur. Artık Başbuğ Türkeş yaşamıyor. Ancak eserleri, öğretisi ve ideolojisi her geçen gün güçlenerek yarınlara taşınacaktır. Geride bıraktığı milyonlar onu ve öğretisini ebediyete kadar götürmeye kararlıdır. Bu da Başbuğu Türkeş'i ölümsüzler arasına katmaya yeter. Onu kaybetmenin acısını yüreklerimizde duyuyoruz. Fakat Türk milliyetçiliğini geleceğe taşıyacak ülkücü gençlerin kararlılığı, sevgisi ve inançlara olan bağlılığı, bizleri Başbuğsuz bir Türkiye mutsuzluğunu yaşamamızı engeller. Başbuğsuz günlerdeki bu yalnızlığımızı bizlere unutturur. ..Başbuğun bize vasiyeti şu idi..

'Türk Devletinin yükselişini ve ihtişamını sağlamak. Bunun için de bütün milletle barış içinde yaşamak, herkesi ayrımsız sevmek, İslâmiyet'in ipine ihlâsla bağlanmak' .


bizde diyoruz ki

'Ey Ulu Kişi,

Sana söz veriyoruz. Açtığın yoldan bıraktığın Ülkü'de, bize gösterdiğin doğrultuda izinden bir an bile şaşmayacak, ahlâklı, faziletli, kalbi hak ve vatan aşkıyla çarpan ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan insanlar olacağız.

Böylece emanet ettiğin ülküyü gergefte nakış işler gibi tüm neslimize işleyeceğiz.

Dün ATA'ya söz verdiğimiz gibi şimdi sana söz veriyoruz.'




Mekanın cennet olsun BASBUĞUM ...
Ülkün ülkümüz ,ufkun ufkumuzdur ....
 

DELİKURT

Dost Üyeler
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
1,103
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Turan
Cevap: Bugün 4 Nisan 1997 Kara Bir Gün

4 Nisan 1997 Gazete Manşetleri...































RUHUN ŞAD OLSUN BAŞBUĞUM NUR İÇİNDE UYU....
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.




Türk Dünyasının Bilge Lideri, Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in Hakka Yürüyüşünün 12'nci Yılında Anıtmezarda Yaptıkları Anma Konuşması


Değerli Dâvâ Arkadaşlarım,
Türk milletinin sevdalısı Ülküdaşlarım,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,

1997 yılının 4 Nisan günü, Hakk'a teslim olan Başbuğumuz merhum Alparslan Türkeş Beyi anmak üzere kabri başında bir kez daha bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Onun eseri olan ülküdaşlarının ve sevenlerinin dualarıyla, şükran ve bağlılık duygularımızı ifade etmek ve onu fatihalarla yâd etmek üzere liderimizin manevi huzurlarındayız.

Aradan geçen 12 yıla rağmen ona olan sevgimiz hiçbir zaman azalmamış, aksine yaşadığımız siyasal olayların onu hep haklı çıkartmış olması, hayatta iken ortaya koyduğu vizyonun doğruluğuna bizleri daha da inandırmış ve bağlamıştır.

Dünyamızın, yakın coğrafyaların ve ülkemizin yaşamakta olduğu darboğaz ve toplumsal acılar, bu bilge insanın bizlere kazandırdığı geniş ufkun, ileriyi görme kabiliyetinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Merhum Türkeş Bey, yaklaşık yarım yüzyıl önce, milletimizin yine bugünkü gibi ağır buhranlara boğuştuğu ve kendi değerleri içinden bir umut aradığı dönemde ortaya çıkarak, muhteşem eserlere damgasını vurmuş gerçek bir dava adamıdır.

O, yürekten inandığı ve gönülden bağlandığı Türklük aşkı uğruna, her türlü meşakkati göze alan ve yaşayan, çelikten iradesi ve sarsılmaz azmi hiçbir tereddüt belirtisi göstermeyen tam bir inanç timsalidir.

Yetiştirip emanet ettiği ülkücü gençlik ile vatanı için fedakârlığa, milleti için göreve hazır bir siyasal kadro olan Milliyetçi Hareket Partisi, O'nun en büyük eseridir. Bu eserlerle ne kadar övünsek azdır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Bu anma yılını bundan öncekilerden daha anlamlı kılan husus, Başbuğumuzun kurucusu ve ilk genel başkanı olduğu Milliyetçi Hareket Partisi'nin 40. kuruluş yılını yaşıyor olmasıdır.

Hiçbir zorluğa teslim olmadan, inanç ve azimle yürütülen bir mücadele sonunda, 1969 yılında Adana'da yapılan kurultay ile üç hilalli sembolüne ve bugünkü adına kavuşan Milliyetçi Hareket Partisi onun liderliği ve kılavuzluğu ile yılları aşarak bugünlere gelebilmiştir.

Yüreği millet sevgisi ile çarpan cesur aydınlardan oluşan bir avuç mücadele adamının O'nun öncülüğünde başlattığı bu uzun yolculuk aşama aşama köklenerek bugün vazgeçilmez bir siyasal hareket haline gelmiştir.

Ve elbette ki, bugünkü milli teveccüh öyle kolay gerçekleşmemiş, O'nun liderliği ile geçen yıllarda, ülkemiz için çekilen çile, yaşanan meşakkat ve toprağa düşen şehitlerle dolu muhteşem bir mücadele ile ulaşılmıştır.
Bir yandan bu mücadele sürerken, Türk milliyetçiliği yine O'nunla siyasallaşmaya başlamış ve milletimizin tertemiz vicdanında ve muhterem Türk ailelerinin gönlünde tutunabilmiştir.

Türk milliyetçileri, O'nun liderliği ile kendilerine dayatılan sınırlı bir siyasal hareket alanını, yürekli ve akıllı bir siyasi mücadele ile bugüne kadar uzanan çizgide kırılma olmaksızın sürekli genişletmesini bilmişlerdir.

Bugün, karşımızdaki ağır ve tahrik edici, tahammülü çok zor olan milli sorunlar karşısında dahi Türk Milliyetçileri ve ülkücü gençlik sağduyulu, gerçekçi ve dengeli davranabiliyorsa, bu hasletlerin yerleşmesinde şüphe yok ki liderimizin etkisi çok büyüktür.

Bugün Milliyetçi Hareket Partisi yalnızca aziz milletinin bekasını düşünen en dinamik ve şuurlu siyasi hareket olmanın yanında, milliyetçiliği hayatın her alanına uygulanabilir bir toplum projesi ihtiyacının da sorumluluğunu duymaktadır.

Ne mutlu ki, Milliyetçi Hareket Partisi, onun açtığı yolda ilerleyerek ülkemizin her sorununa cevap verebilecek fikir, vizyon ve kadroları yetiştiren ve daha da önemlisi milliyetçiliği, toplumun siyaset algısında merkeze çeken bir siyaset okulu haline gelmiştir.

Milliyetçiler, ülke sorunlarını aşmanın yolunun ayrılıkları derinleştirmek, kavgaları kızıştırmak, insanlarımızı birbirine düşürmekten değil, milli hassasiyetlerde uzlaşma, dayanışma ve yardımlaşmayla olacağını bilmekte ve ısrarla savunmaktadırlar.

Ne var ki, Türkiye'mizin talihsizliği, çığ gibi büyüyerek milli varlığımızı tehdit edecek boyutlara ulaşan beka düzeyindeki tehlikeleri durduracak milliyetçi bir iktidarın ülkeyi yönetmiyor olmasıdır.

İçinde bulunduğumuz yüksek hassasiyet; tarihin ülkücü harekete kazandırdığı engin tecrübe ve yüzyıllık Türk milliyetçiliği davasının oluşturduğu ortak akıl, bizlere sabır, metanet, ve dikkat tavsiye etmektedir.

Özellikle en hassas olduğumuz milli meselelerin tahribatı karşısında göstereceğimiz uyanıklık ve dik duruş yalnızca Türk milletinin değil, umudunu bağladığı Milliyetçi Hareketin üzerinde oynanan oyunların, kurulmaya çalışılan tuzakların da boşa çıkmasını sağlayacaktır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Merhum Türkeş beyi kaybımızdan buyana geçen 12 yıldan sonra da milliyetçi-ülkücü irade ve onu sevenleri buradadır, dimdik ve inançla ayaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, merhum Türkeş Bey'den devraldığı seviyeli, ilkeli, tutarlı siyaseti ile Türkiye'mizin, 21. yüzyılda lider ülke olma hedefine bayraktarlık yapmakta, tek başına iktidar hedefine doğru yürüyüşünü sürdürmektedir.

Siyasal gelişmelerin ilerlediği istikamet doğru okunduğunda, önümüzdeki dönem, meseleleri Türkçe okuyan Milliyetçi Hareket için ülke yönetimine talip olma imkânı sunmaktadır. Buna ulaştığımız an Başbuğumuza olan gönül ve dava borcumuzu bir nebze olsun ödemiş olacağız.

Bu vesile ile kalplerimizdeki yeri, gönlümüzdeki zirvesi hiç değişmeyecek olan Başbuğ'umuz merhum Alparslan Türkeş Bey'i ve aziz ülkü şehitlerini saygı, sevgi minnet ve rahmetle yâd ediyorum.

Bu mukaddes borcu ifâ ederken, merhum liderimizin kabrinin nur, mekânının Cennet olmasını Cenâb-ı Allah'tan diliyorum.

Ruhu şad olsun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı
 

20Temmuz

Alpagut Han
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
838
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Beşparmaklar
Cevap: Alparslan Türkeş, 12. ölüm yıldönümünde anılacak.

KKTC Ülkü Ocakları Başbuğ'u Unutmadı...



Başbuğ Alparslan Türkeş doğum yeri olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde anıldı. KKTC Ülkü Ocakları’nın organize ettiği anma programına çok sayıda davetli ve Kıbrıs Ülkücüleri katıldı. Duaların hiç eksilmediği ve duygulu anların yaşandığı programda KKTC Ülkü Ocakları Başkanı Abdülkadir SARIBAŞ anma programı münasebetiyle yaptığı konuşmada şunları söyledi:


“Hareketimizin kurucusu büyük lider ve devlet adamı Başbuğumuz Alparslan Türkeşi ölümsüzlüğe uğurladığımız günün on ikinci yılında Başbuğumuz minnet ve rahmetle anılmaktadır. Aradan geçen 12 yıl da Başbuğumuza olan sevgimiz hiçbir zaman azalmamış, aksine yaşadığımız olayların onu hep haklı çıkartmış olması, hayatta ortaya koyduğu vizyonun son derece doğru olduğuna bizleri daha da inandırmış ve bağlamıştır.

Daha genç bir Harbiye öğrencisi iken, yüksek ideallerle, gönlü Türklük aşkı ve ülküsüyle dolu, ufku geniş bir insan olarak temayüz eden Rahmetli Başbuğumuz, son nefesini verinceye kadar da ülkesine hizmet etmiştir. Temellerini ahlaktan alan Türk milliyetçiliği ideolojisini hem fikir sistemi hemde siyasal alanda aksiyoner bir hale getiren Başbuğumuz, Türk milliyetçilerinin, ülkücülerin aynı zamanda da Türk dünyasının lideri olmuştur. Rahmetli Başbuğumuz, ömrünün büyük bölümünü milletimizin var oluş ve yükseliş mücadelesinin adı olan Türk Milliyetçiliği yolunda sarf etmiş, dolayısıyla, adı, Türk milliyetçiliği ile vatan sevgisi ve millet hizmeti ile özdeşleşmiştir.

80 Yıllık ömrü boyunca, hem biz Türk milliyetçilerine, ülkücülere, hem de bütün insanlığa örnek olacak kadar büyük bir şahsiyet sergilemiş, çilenin, sabrın, azim ve kararlılığın abidesi olmuştur. Bütün dava adamlarının, devlet ve siyaset hayatında görev üstlenenlerin bu uzun, yorucu, çileli ama şerefle, şanla dolu hayattan alacağı büyük dersler bulunmaktadır.

Başbuğumuzun davasından asla ödün vermeyen, ama vatan ve millet yolunda hep özveri ile yoğrulmuş ömründen, bu günlere yönelik de binlerce ibret vesikası vardır. Onun uzlaşmacı, barışçı, yapıcı siyaseti, Türkiye'yi birçok kriz ortamından felaha, huzura taşımış; varlığı, Türkiye'nin geleceği için hep ümit verici olmuştur. O, Allah'a olan inancın, devlete olan bağlılığın, millete olan itimadın birbiriyle nasıl çatışmadan, ahenk içinde bulunacağını göstermiştir.

Başbuğumuzun milliyetçilik anlayışında belirtmiş olduğu, Türk milletinin yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin sahibi olması gerektiğini düşünmesiydi. Bu yeni yol Türkiye ‘yi bilimde, ahlakta, teknikte ve sanayide yeryüzünün en ileri ülkesi yapmak isteyenlerin yolu olmasıydı.

Türk milletini kökünden koparmadan, bilimde ve sanatta kanatlandırıp çağlar üzerinden uçuracak gerçek aydınlara (âlimlere) ihtiyaç duyulduğunuda işaret etmekteydi.

Başbuğumuz bunun için sadist slav marksizmine veya soğuk anglo-sakson kapitalizmine sarılmaya gerek olmadığını, Türk milliyetçiliği yoluna ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir. Ülkemizde sosyal adaleti ve Türk milletinin toplum olarak büyük bir hızla kalkınmasını sağlayacak yüzde yüz yerli aynı zamanda milli bir doktrin olması gerektiğini vurgulayarak, bu doktrinin ruhunu “Herşey Türk milleti için, Türk’e doğru ve Türk’e göre “ prensiplerini teşkil etmiştir. Şunu anlıyoruz ki, Başbuğumuzun o ünlü dokuz ışık doktrini bu düşüncesinin ürünüdür.

Değerli ülküdaşlarım,

Başbuğumuz milliyetçilik amacımızı şu şekilde belirtmiştir:

“Milliyetçiliğimizin amacı, Türk milletinin ahlakı ve milli kültürüyle bağdaşmayan tamamen başka milletlerin kültür ve düşüncesi olan, komünizm, faşizm, emperyalizm, sosyalizm, kapitalizm ve sınıfçı sosyalizmin yabancı kültürlerin mahsulü olduğunu vurgulamış bunların Türk kültüründe yeri olmadığı gibi, devlet felsefemizde de kesinlikle yeri olmaması gerektiğini belirtmiştir.”

Değerli ülküdaşlarım,

Başbuğumuzun fikirlerini, mücadelesini bizlere emanet ettiği mirasını, iki büyük miras Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocaklarını sözlerle anlatmakla bitiremeyiz.

Ancak çok önemli bir hususu vurgulamak isterim,

Genç bozkurtlar;

Başbuğumuzun milliyetçilik anlayışının temelinde, Türk milletine karşı duyduğu derin sevgi yatmaktaydı.

“Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine sadakat gerekir.” düşüncesiyle hareket ederek, on ikinci yıldönümünde Başbuğumuzu rahmet ve minnetle, özlemle bu duygu ve düşüncelerimizle anıyoruz Ruhu şad mekânı cennet olsun bütün Türk dünyasının başı sağ olsun.“
 
Üst