Amerikan derin devletinin dezinformasyonu ve Geçmişten Günümüze Sahte demokratlık.

Miktat ALGÜL

Onursal Üye
Katılım
28 Eyl 2008
Mesajlar
39
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Amerikan derin devletinin dezinformasyonu ve geçmişten günümüze sahte demokratlık

Bu strateji anarşistleri, halktan fiziki ve psikolojik olarak tecrit ederken, halktan personel, malzeme ve istihbarat desteği almalarını önleyebilmelidir. Psikolojik harekât, bu stratejinin büyük bölümünü teşkil etmeli ve ayaklanmayı yok etmesi kadar mani de olabilmelidir. Anarşistlerin teşkilatlarını ve yönetici kadrosunu bertaraf etmek veya tesirsiz hale getirmek bu stratejinin temel ilkesi olmalıdır. Her ayaklanma hareketinin nüvesini teşkil eden ve ekseriyetle küçük bir grubun oluşturduğu merkezi yönetici kadrosu (liderler) çok iyi gizlenmesine rağmen, meydana çıkartılmalı, yok edilmeli ya da başka şekillerde tesirsiz hale getirilmelidir. Vurucu tedhiş unsurlarının (kuvvetlerinin) yok edilmesi stratejinin formüle edilmesinde dikkate alınacak diğer bir unsurdur. Bu unsurlar üzerinde baskı, öncelikle polis ve diğer güvenlik kuvvetlerince sürdürülür. Ve zayiat vermelerine, ikmal maddelerinin tahribine, morallerinin bozulmasına çalışılır. Bu arada strateji, anarşistlere eylemlerini gönüllü olarak durdurmaları hususunda ikazda bulunan müspet programları da ihtiva etmelidir."
[Org. Necdet Üruğ'un 4 Aralık 1979 tarihinde Sıkıyönetim Komutanları toplantısına sunduğu rapor]

Not:12 Eylül faşist darbesini CIA ‘Darbeyi bizim çocuklar yaptı’’ demiştir.



Rüşvetin, yolsuzluğun, "hortumculuğun ekonomik, toplumsal, siyasal alanların tümünde ülkemiz tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş boyutlara ulaştığı günümüzde "son moda", devletin gizli belgelerinin özelliklede Ergenekon belgelerinin gazetecilerin ellerinde dolaşması ve köşe yazarlarının "iddialarını" kanıtlamanın bir malzemesi olarak kullanılmasıdır.
Ertuğrul Özkök'ün "kriptoları gördüm"le başlayan yazılarının ardından "moda", İsmet Berkan'ın Radikal'de "devletin gizli yönetmeliği" ya da "MGK'nin gizli yönetmeliği" başlıklarıyla yayınlanan yazı dizisi ve ardından Milliyet'te Fikret Bila'nın Irak saldırısı öncesine ilişkin "ABD-Türkiye mutabakat metinleri"ni yayınlaması, artık devletin "gizli" damgası taşıyan hiç bir belgesinin "gizli" olmadığının açık kanıtları olmuştur.
Bu ülkede, dışişlerinin "kripto"larının basına sızdırıldığı gerekçesi ile bakanlar ve memurlar hakkında ağır ceza davalarının açıldığı kolayca unutulmuş ve "kriptoyu gördüm"le başlayan yazılar hiçbir yasal takibe uğramadan ve uğrayacağı korkusu bile taşımaksızın gazete manşetlerinde yer almıştır.
TCK'nın 132. maddesine göre, "Devletin emniyetine veya dahili, yahut beynelmilel siyasi menfaatlerine taallük eden evrak veya vesikaları tamamen veya kısmen yok eden, tahrib eden veya üzerlerinde sahtelik yapan veyahut muvakkaten de olsa bunları tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanan, hile ile alan veya çalan kimse sekiz seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır." Üstelik bu gizli belgelere, "devletin menfaatleri namına gizli kalması lazım gelen malümat arasında, dahili veya beynelmilel siyasi sebeplerle neşrolunmayan Hükümet muamelelerinin ihtiva ettiği malümat da dahildir."
Bu maddeye dayanılarak Hasan Celal Güzel'in dışişleri bakanlığı döneminde Hürriyet'te yayınlanan bir haberle ilgili olarak DGM'de dava açılmıştır. Öte yandan, Özal-Bush görüşmesinin tutanaklarının yayımlanmasıyla ilgili olarak Güneş gazetesi Yazıişleri Müdürü Alev Er hakkında da 132. madde kapsamında dava açılmıştır.
TCK'nın 132. maddesine bağlı olarak, değişik dönemlerde, devletin "gizli belgeleri"ni yayınlamaktan dolayı gazeteler hakkında davalar açılmış olmasına rağmen, bugün "kripto"lar ve "gizli yönetmelikler" veya Gizli kalması gereken Ergenekon gibi süren davaların iddianameleri gazete manşetlerinden inmemektedir. Üstelik, yasalar açıkça suç oluşturan bu davranışlar "büyük hizmet" veya araştırmacı gazetecilik olarak alkışlanabilmektedir.
Bu ortamdamın dışında geçmişte, Radikal gazetesi "Gizli" MGK Genel Sekreterliği Yönetmeliği'ni yayınlayarak "ülkeye" büyük bir "hizmette" daha bulunduğunu söylemiştir. Doğan Holding'in "entel gazetesi" Radikal'in çok bilmiş başyazarı İsmet Berkan, "Kendi adıma, son dört gündür yaptığımız Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin gizli yönetmeliği ile ilgili yayınları, Radikal'in Türkiye'de demokratikleşmeye ufak da olsa bir katkısı olarak görüyorum" diyerek bu "hizmeti" demokrasi uğruna yaptıklarını söylemektedir.
42 maddeden oluştuğu söylenen "gizli" MGK Genel Sekreterliği Yönetmeliği'nin öne çıkartılan maddesi ise "psikolojik harekât"la ilgili olanıdır.
Radikal'de yayınlanan "Radikal Ankara Bürosu İstihbarat Şefi Deniz Zeyrek"in "büyük bir gazetecilik başarısı" olarak ilan edilen "gizli yönetmeliği"nin Toplumla İlişkiler Başkanlığı'nın görevlerine ilişkin 23. maddesinin d fıkrasında şunların yazılı olduğu söylenmektedir:

"d. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin emir ve direktifleri ile;
1. Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliği ve Anayasal rejimin korunmasında;
2. Türk toplumunu Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılapları, milli ülkü ve değerler etrafında birleştirerek, milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı her türlü psikolojik tedbirin alınmasında;
3. Anayasa düzenine, milli birlik ve bütünlüğe, Türk milletini Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve milli ülkü ve değerler etrafında birleştirilerek milli hedeflere yönlendirmeye karşı, yurtiçi ve yurtdışında oluşan tehdidin etkisiz kılınmasında;
Milli Güvenlik Kurulu kararları ile bunlara ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarına istinaden gerekli olan psikolojik harekât hizmet ve faaliyetlerini planlar, ilgili bakanlık, kamu ve özel kurum ve kuruluşlarda bu konudaki uygulamaları koordine, takip ve kontrol eder, görevli birimleri planlar istikametinde yönlendirir."[1*]

Görüldüğü gibi, MGK'nin "gizli yönetmeliği"nin "toplumla ilişkiler başkanlığı"nın asıl görevi, "psikolojik harekât" planlamak ve yürütmek olarak tanımlanmaktadır.
"Toplumla ilişkiler", herkesin bilebileceği gibi, "public relation" olarak ingilizcede ifade edilen "halkla ilişkiler"den başka birşey değildir. Ve her "halkla ilişkiler" bölümünün görevi ise, kendi faaliyet alanına ilişkin olarak gerekli manipülasyonları (güdüleme, yönlendirme) yapmaktır. Doğal olarak, manipülasyon yapmak, hedef kitlenin psikolojik davranışlarını etkilemekle özdeştir.
Bu yönüyle, MGK "gizli yönetmeliği"nin ilginç hiçbir yanı bulunmamaktadır. Ama İsmet Berkan aynı kanıda değildir. O, gazetesinin yaptığı "hizmeti" şöyle yorumlamaktadır:

"Bu yönetmeliğin 12 Eylül darbecileri tarafından kaleme alınan ve hâlâ yürürlükte olan en önemli gizli belgelerden biri olduğunu hiç akıldan çıkarmamak lazım. Yönetmelik, yazıldıkdan tam 20 yıl sonra basına sızıyor ve hepimiz 12 Eylül'ün mantığı hakkında bir kez daha birinci elden fikir sahibi olma imkânını elde ediyoruz.
Halka karşı psikolojik harekât yapma gereğini gizli de olsa bir dokümana yazmak, sadece darbecilerin cesaret edebileceği bir şey."[2*]
Tabiî ki AKP hükümeti döneminde TİB kapatılmıştır.

Yazımızın girişinde yer alan Org. Necdet Üruğ'un 4 Aralık 1979 tarihli sıkıyönetim komutanları toplantısında verdiği rapor, olayın hiç de 12 Eylül'le birlikte başlamadığını göstermektedir.
Aynı şekilde 12 Mart dönemine ilişkin belgeler araştırıldığında, bu dönemde açıkça faaliyet yürüten kontra-gerilla'nın yürüttüğü psikolojik harekâtlara ilişkin sayısız bilgiye ulaşmak olanaklıdır.
Daha da ötesi, Amerikan emperyalizminin CİA ve "medya" aracılığıyla yürüttüğü psikolojik harekâtlara ilişkin binlerce belge ve bilgi mevcuttur.Geçmişte İsmet Berkan'ın iddia ettiği gibi, "halka karşı psikolojik harekât yapma", ne 12 Eylül askeri darbesinin buluşudur, ne de sadece MGK Genel Sekreterliği'nin görevidir. Dünyada ve ülkemizde, vatansever mücadeleye karşı, Amerikan emperyalizminin kontra-gerilla faaliyetlerinin en temel unsurlarından birisi, her zaman, "psikolojik harekât" olmuştur.
Bu gerçekleri bir yana bırakıp, AKP'li bakanlar tarafından "sızdırılan" "gizli yönetmenlikleri yayınlamak, AKP hükümetine yaranmak amacından başka bir şey ifade etmemektedir. Bakmayın şimdiki düşmanlıklarına.Neyse devam edelim:
Bu "gizlilik" içinde geçmişte İsmet Berkan, "demokrasiye katkı" yapmak amacıyla gazetesinde yayınlanan "gizli yönetmelik"ten yola çıkarak "derin devlet" edebiyatını daha da geliştirmektedir.
İsmet Berkan sormaktadır:

"Acaba Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve hatta Necip Hablemitoğlu cinayetleri de birer 'psikolojik harekât' mıydı?"

Ve böylece "derin devlet"in yürüttüğü "psikolojik harekât", el çabukluğuyla şeriatçı kesimlere yönelik bir harekâta dönüştürülmektedir. İsmet Berkan demektedir ki, "derin devlet", bu "gizli yönetmelik"ten aldığı güçle, şeriatçıları (İsmet Berkan için belki de "İslamcı demokratlar") sindirmek amacıyla Uğur Mumcu ve diğerlerini "öldürmüştür". Böylece Uğur Mumcu ve diğerlerinin öldürülmesinden "sorumlu" olarak görülen şeriatçılar üzerindeki şüpheler silinmeye çalışılmaktadır.
Şüphesiz, "gizli yönetmelik", emekli olan generallerin, özellikle de geçmiş dönemin MGK Genel Sekreteri görevinden emekli olan Org. Tuncer Kılınç'ın "şeriatçı tehlike" üzerine yaptıkları açıklamaların üzerine yayınlanmıştır. Ertuğrul Özkök'ün "emekli generaller tartışması"ndan "çekildiğini" ilan ettiği tarihe denk getirilmiştir. Görev, Radikal ve İsmet Berkan tarafından devralınmıştır.
Artık "derin devlet" edebiyatını "entel" Radikal'le sürdüre gitmek, AKP hükümeti ile ilişkileri "derinleştirmek" için bulunmaz bir fırsat olmaktadır. Aydın Doğan fırsatı değerlendirerek, Kelkit açılışlarını, bu kez, Devlet Bahçeli yerine Tayyip Erdoğan'la yapar.
Hürriyet'le başlatılan ve Radikal'le devam ettirilen "psikolojik harekât", şimdi Doğan Holding'in RP uzmanlarının icraatı olurken, "derin devlet" edebiyatı yapanlar memnuniyetle Aydın Doğan-Tayyip Erdoğan ikilisinin görüntülerini izlemekle yetinmişlerdir.
Ama yaptıkları dezinformasyonun, Doğan Holding lehine bir "psikolojik harekât" olduğunu bilenlerin, tüm "başarılarına" rağmen içleri rahat değildir.
İsmet Berkan, görev aldığı bu "psikolojik harekât"ın sonuçlarından da korkmaktadır. "Gizli yönetmelik"in yayınlandığı güne ilişkin olarak şöyle yazmaktadır:

"Cevabını asla alamayacağımı bildiğim bazı sorular var aklımda; tehlikeli sorular... Hele dün günün bazı saatlerinde Radikal'in internetteki web sitesinin başına gelenlerden sonra iyice tehlikeli hale gelen sorular..."

Evet, "derin devlet"in, "gizli yönetmeliği" açıklayan Radikal'den "intikam" alacağından korkmaktadırlar. Korkuları öylesi boyutlara ulaşmıştır ki, "Radikal web sitesi"nin kendi beceriksizlikleri nedeniyle teknik sorunlarla karşılaşmasından bile bir "komplo" aramaya başlamışlardır.[3*]
Bugüne kadar Amerikan emperyalizminin ulusalcı vatansever anti emperyalist mücadelelere karşı dünya çapında yürüttüğü kontra-gerilla faaliyetlerinin ağırlık noktasını kitle ve kadro pasifikasyonunun oluşturduğu, biraz olayları izleyen herkesin bildiği gerçeklerdir. Pasifikasyon ise, kitleleri ve kadroları sindirmek amacıyla yürütülen "yıldırma harekâtı", yani terör harekâtı ile birlikte yürütülür. Terör, kitlesel ve kadrosal katliamlardan işkenceye kadar her yolun kullanıldığı temel bir pasifikasyon aracıdır.
Amerikan emperyalizminin pasifikasyon yöntemlerinin diğer unsuru ise, "medya" aracılığıyla dezinformasyon yapmak ve bu yalan haberlerle ulusalcı vatanseverlere olan güveni sarsmaya çalışmak olmuştur.
Bir zamanların I. Ordu Komutanı, Genelkurmay Genel Sekreteri ve Genel Kurmay Başkanı olan Necdet Üruğ'un 1979'da söylediği gibi, "psikolojik harekât" bu stratejinin büyük bölümünü teşkil eder. İsmet Berkan gibi kendi bireysel ve holdingsel çıkarları için "derin devlet" edebiyatı yapanlar, ulusalcı vatansever mücadeleye karşı şimdi Ergenekon adıyla yürütülen "psikolojik harekât"a karşı değillerdir. Onların "demokrat" kafa yapılarına göre, "psikolojik harekât", ulusalcı vatanseverlere karşı olduğu sürece haklı ve mazur görülebilir bir şeydir.

"Psikolojik savaş, askerlikte çok önemli bir kavram. Bunu anlayabiliyorum. Savaşıyorsunuz ya da caydırıcılık sağlamaya çalışıyorsunuz, o zaman psikolojik savaşa da başvurmalısınız. Düşmanı yanıltmak, düşmanı korkutmak için böyle şeyler yapılıyor."[1*]

Bu "Taraf demokrat" baylara göre, ortada bir "savaş" varsa, "psikolojik harekât" başvurulması gereken bir yoldur. Ama ortada AKP gibi "yağlanması" gereken yeni bir hükümet varsa, ne olursa olsun vatanseverler tarafından "psikolojik harekât"a başvurmak anti-demokratiktir!

Geçmişte İsmet Berkan, devletin "gizli belgeleri"ni hiçbir cezai soruşturmaya uğrama korkusu olmaksızın yayınlarken, bu yolla "demokratikleşmeye" katkıda bulunurken, aynı zamanda kendisinin geçmiş dönemlerde hangi dezinformasyon haberlere imzasını attığını ve bunları hangi "derin devlet"in yani AB-D Glatyosu talimatlarıyla yaptığını da açıklamak zorundadır. Aksi halde, yapılanların demokrasi ile, ülkenin demokratikleşmesi ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını kabul etmek durumundadırlar.
Bizler, Ulusalcı vatanseverler olarak, "düşman"ın her türlü yolu ve yöntemi kullanarak, bizleri yok etmeye, Tam Bağımsız Türkiye mücadelesini önlemeye çalıştığını çok iyi biliyoruz. Onlar, tarihe karşı, insanlığın tarihsel gelişimine karşı bir savaş yürütmektedirler. Er ya da geç yenilmeye mahkûmdurlar.

Miktat Algül
Gazeteci-Yazar
 
Üst