Anılara Yolculuk!

Hatice İntaç

Onursal Üye
Katılım
24 Mar 2008
Mesajlar
23
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ANILARA YOLCULUK!

Nihayet kış geldi. Yılın ilk yağmuru yağdı. Kasımpatılar dallarında solarken nergisler göründü yeşil yapraklar arasından bembeyaz gülüşleriyle. Doğa ne kadar aktif ve dengeli! Dünya ve mevsimler son yıllarda bir evrim geçiriyor olsa da bir bitkinin topraktan boy verişini görmek bile doğanın önünde saygıyla eğilmeye yeter.


Yağmur yine eski günlere aldı götürdü beni. Taa çocukluk yıllarına ve Baf kasabasının Aşağı Bahçeler mahallesine. İnsan herşeyi, herkesi unutabilir de çocukluk yıllarına ait olanları unutmazmış derler.Yağmur başladığında bir arkadaşımın evindeydim. O, benim çocukluk arkadaşımdı. Birbirimizi çok uzun zaman sonra yeniden bulmuştuk. Araya giren uzun yıllar sanki arada erimiş biz bıraktığımız yerden dostluğumuza devam etmiştik. Geçmiş yıllardan, o yıllara ait arkadaşlarımızdan konuşurduk hep. Bugün yağan yağmur da bizi yine o günlere götürdü.


Baf’taki evimiz bahçe içinde taş ve kerpiçten yapılmış büyük bir evdi. Kasabanın merkezinden biraz uzaktı ve yollarımız da dar toprak yollardı. Bu yüzden, kışın okula giderken iki ayakkabı kullanmak zorundaydık. Evden asfalta çıkan yola kadar giydiğimiz çamurlu ayakkabıları bir yere saklar, asfaltta diğerlerini giyerdik. O zamanlar yağmur da bolca yağardı.Yazın başka güzelliği vardı oraların, kışın başka. Evimiz “Kral Mezarlıkları” denen denizin yanındaki bölgeye çok yakındı. Kayalık bir denizdi orası ama biz hep oraya giderdik yazın. Bütün mahalle çocukları ve genç kızları bizim bahçede toplanırlardı denize gitmek için. Annem şart koşardı bize. Yapılacak bütün işlere yardımcı olup bitirme şartıydı bu. Kuzularla, keçiler için dut yaprağı yolunur, tavuklar yemlenir, yumurtalar toplanır annem nezaretinde öyle gidilirdi denize.Kamışlık ve kumu kadar kayası da bol bir denizdi orası. Gidiş ve dönüşlerde yol üzerindeki komşu evlerde mola verilirdi.Bahçelerden yaz meyveleri, özellikle incir toplanırdı. O zamanlar komşuluk ilişkileri de farklıydı. Kimin bahçesinde ne varsa misafirleriyle bölüşürdü. Kışın farklı güzeldi oralar. Bu mevsimde yabani laleler, nergisler, tavşan kulakları hatta sonradan orkide olduğunu öğrendiğimiz çiçekler toplardık kral mezarları denen bölgeden.


Arkadaşımla dün rahmetli anneciğimi de yadettik.Yağmur annemle ilgili neler çağrıştırmadı ki; Meşakkatliydi anacığım.Hem bahçe işlerinde babama yardım eder hem de evine ve çocuklarına yetmeye çalışırdı.Böyle yağmurlu ve soğuk kış günlerinde ısınmamız ve iyi beslenmemiz için neler yapmazdı!.Ocaklık denilen şimdiki şömineye benzer bir yerde pişirirdi yemeklerimizi kışın.Öyle gaz ocağı falan yoktu o zamanlarda.Hatta islim denilen pişirme cihazı bile evimize sonradan girmişti.Ateşi yakmak bile olağanüstü zahmetliydi.Gözleri dumandan yaşlanırdı anacığımın ateşi yakarken. Ama odunda pişen yemeğin lezzeti de bir başka olurdu hani. O ocağın üstünde neler pişirmezdi ki! Bize gelen arkadaşlarım hala annemin yaptığı yemekleri anlatırlar. Kazan dolusu üzümlü kırmızı kabak pişirirdi. Bir kısmı ile börek yapardı. Bütün mahalle ve bize gelenler mutlaka tadarlardı o kabaktan. Hele Baf usulü katmeri çok meşhurdu annemin. Tam da zeytin yağının buram buram koktuğu bu zamanda katmerden bahsetmemek olmaz. Kıbrıs’ta katmer her bölgede farklı yapılır. Baf’ta hamur, zeytinyağı ve şekerle yapılırdı. Hamuru açmak da ayrıca bir maharet isterdi. İnce açmak gerekirdi hamuru. Annemin oklava ile açtığı hamur arkası görünecek kadar şeffaf olurdu. Sonra hamur kare şeklinde kapatılır ve sacta pişirildikten sonra içine zeytinyağı ve şeker konurdu.Tadına doyulmazdı annemin yaptığı katmerin.Ara sıra ben de yufka ile yapmaya çalışıyorum ama nafile. Nerede o eski lezzet? Annem bizi hiçbir şeyden mahrum etmemeye çalıştı yaşadığı süre içinde. Nur içinde yatsın.


Anılar gelip dayanınca kapıya, sözlerin ardı arkası kesilmez nedense. Hele o anılar yalansız, riyasız tertemiz zamanlara aitse!. Hayatta yaşadığımız her şey aslında bir süreçtir.Yaşanır, bilgisi alınır ve form değiştirir.Olayları yaşarken, onların hangi yanımızı eğittiğini, hangi yönde ufkumuzu genişlettiğini ve bilgilendirdiğini fark etmekle bilinçli ve farkındalık dolu bir hayat yaşarız.Bu farkındalık içinde kendimize hedefler belirleriz. Hepimiz zaman zaman sorarız kendimize yaşamın hedefi nedir diye.Herkes kendi dünyasında küçük ya da büyük hedefler seçiyor ve onları gerçekleştirmek için didiniyor.Doğuyoruz, büyüyoruz, okuyoruz, meslek sahibi oluyoruz, yuva kuruyoruz, para kazanmak için çabalıyoruz ve sonra da ölüyoruz.Ne kadar sıradan şeyler bunlar! Oysa hayatta daha derin, daha anlamlı şeyler olmalı. Hayatın anlamını keşfedebilmek için; insanın kendi kişisel yazgısını, yaşamdaki hedeflerini ve en önemlisi kendisini bulması ve aydınlanıp gelişebilmesi için kendi içine bir yolculuk yapması gerekir. Kendi içimizdeki ülkeyi keşfetmeden gerçek anlamda büyümek ve olgunlaşmaktan bahsedemeyiz.
 
Üst