At Irkları

TAHTACI

-Otağ Hanı-
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
1,634
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Atlar genetik özellikleri bakımından farklı cinslerden oluşurlar.​
Taylar dış görünüş olarak anne ve babalarına benzerler. İnsanlar o cinsin sürekliliğini sağlamak ve en iyi özelliklerini belirginleştirmek için; Cinsin seçilmiş damızlıklarını kendi Tayları ile çiftleştirmişlerdir. Buna seçici üretim denir. Bu sayede türün özellikleri standardize edilir, türün sürekliliği devam ettirilir.

Atlar, kullanım amaçlarına uygun fiziksel özelliklere sahip olmalıdırlar. Ağır işler için gücünden faydalanılan atlara Soğuk Kan’lı , hız ve çevikliğinden faydalanılan sportif amaçlı atlara da Ilık Kan’lı adı verilir.​
Binek atlarının tamamı ılık kanlıdır. Dünyada 150’nin üzerinde Temel At cinsi mevcuttur.

res9.jpg


AKHAL TEKE

TÜRÜN TARİHÇESİ :
Güzel ,zarif ve çok yönlü Akhal – Teke atları ; At ırkları içerisinde Sovyet ülkeleri dışında günümüze değin çok fazla tanınmamaktaydı. Bu inanılmaz tür hızı rahat yürüyüşü akıllılığı, eğitilebilirliği, dayanıklılığı ile günümüzde anavatanı ve Rusya dışında da hak ettiği önemi kazanmıştır.

Yaşayan en eski at ırkı olan akhal – teke sıra dışı fiziksel gücünü ve duyarlı kişiliğini orta asya ülkelerinin kendine özgü doğa koşullarından almıştır. Akhal – teke kanı birçok modern at ırkının gelişimini etkilemiştir. Ancak yinede yüzyıllar boyu kendine has özelliklerini ( safkanlığını ) koruyabilmiştir.​
Akhal – Teke orijini Rusya nın kuruluşundan 3000 yıl öncesine dayanır. Akhal – Teke sanıldığının aksine Ilık kanlı değil Soğukkanlı kategoride yer alır. Ataları: Massaget , Parthian , Nisean , Persian , Türkmen ve son olarak da Akhal – teke dir.

Güney Türkmenistan da yapılan araştırmalar sonucu uzun boylu güzel bir kemik yapısına sahip MÖ. 2400 yıllarına ait iskelet kalıntıları bulunmuştur. Irkın ismi ise ancak 19. yılların sonlarına doğru anlaşılmıştır. İki kelimeden oluşan ismin anlamı : AKHAL adı ; bugünkü Türkmenistan da eski Pers imparatorluğunun da bir parçası olan Kopet dağlarının eteklerinde bulunan bir vaha’ dan gelmektedir. Teke ise ; Türkmen kabilelerinden sonra bölgeye egemen olan ve yüzyıllarca Türkmen atı yetiştiren göçebe boy’unun adıdır.

res10.jpg


Yörenin coğrafyası da bu ırkın sıra dışı özelliklerine katkıda bulunmuştur. Orta Asya tarihi boyunca sürekli değişen egemenlikler, ( Ticaretler ve Savaşlar ) Akhal vadisine ulaşamamıştır. Teke kabilesi hazar denizinin batısında yer alan dağların güneyinde ve Çölün kuzeyine yerleşmişti. Bu doğal korumalı bölge burada yetiştirilen bu atların genetik özelliklerinin korunmasını sağlamıştır. Bölgenin sert iklim koşulları ( Kara kum çölü bölgenin % 90 nı teşkil etmektedir.) aşrı sıcak , kuru soğuk ve kuraklık bu ırkın dayanıklılığını geliştirmiştir. Atların iyi beslenmesi için taze otlar yılın sadece birkaç ayında bulunmaktaydı. Evcilleştirilmiş Türkmen atları koyun yağı ile karıştırılmış tahıl ile beslenerek hayatta kalmayı başardılar.


Türkmen kültürüne göre iyi bir at binicisinin ölümü ile yaşamı arasındaki farkı ayırt edebilmeliydi. Akhal – teke sahibi için büyük bir kişisel onur kaynağı ve ailesinin değişmez bir parçasıydı. Soğuk havalarda üzerine battaniye örtülür ve elle beslenirdi. Boyun aksesuarları ve takılarla süslenirdi. Akhal – tekeler de sahiplerine yakın bağlanır ve kendisine nasıl davranıldığı konusunda duyarlıdır.

res11.jpg


Akhal – teke’nin Rusya ile bağdaştırılması 500 yıl önce bu atların Rusya ya getirilmesi ile başlamıştır. Ruslar bu ata ; uzun boylu, değerli asya atı anlamına gelen ve Türkçe kökenli olan ARGAMAK adını vermişlerdi. Rusya da en iyi damızlık atlar bu ırktan kullanılmıştır. BOINOU aygırı günümüzde yetiştirilen akhal – teke lerin atasıdır. Rus askerlerinin Akhal – teke atlarına ilgisi Türkmenlerin ata bağımlı geleneksel yaşam biçimlerinden gelmiştir. Ruslar bu ırkı geliştirmek ve irileştirmek için İngiliz safkanları ile çiftleştirmiş ancak bu girişim başarısızlıkla neticelenmiştir. Eski Sovyetler birliğinde birçok at ırkı da aynı sonucu paylaşmıştır. Savaşların baskısı , iç savaş , açlık ve eşitsizlik akhal – teke’nin sayısını ve genetik yapısını etkilemiştir. Komünist rejimin bireysel sahiplenmeye getirdiği yasaklar sonucu at yetiştiriciliği de yasaklanmış bunun sonucu Akhal – teke’nin Sovyetler birliğinde gelişimi ve önemi kaybolmuştur.


AKHAL – TEKE nin KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ :
Akhal – tekenin eşsiz bir görünümü vardır. Başka hiçbir at cinsinde onun karakteristik ayırıcı özellikleri görülmemektedir. Kafası uzun ve geniş bir alnı vardır. Manalı bakan iri badem gözleri , dar ve dik kulakları uzun ve yüksek bir boynu vardır. Vücudu uzun ve eğimli , dar bir göğsü uzun ve güçlü bacakları vardır. Kas yapısı mükemmeldir. Birçok rengi vardır, yaygın olarak yağız ve dorudur. En belirgin özelliği ışıkta parlayan ve değişen metalik altın rengidir. Üç alt türü vardır.

1). Gelishikili , Peren ve kaplan orijini atlardır. Yukarıda sayılan tüm özelliklere tamamen uyan türdür.​
2). Karlavach ve El orijini atlar. Daha küçük yapılı fakat daha hızlı koşan bir türdür.​
3). Arab ve Dor bayram orijini. Daha güçlü bir gövdesi vardır. Dayanıklılığı ile bilinir. Günümüzde bu ırkın 17 farklı orijini vardır, bunlardan 12 tanesi Boinov’a dayanır.

Akhal – Teke aygırının yüksekliği 157,6 cm. dir. 1993 de değişik ülkelerde bulunan akhal – teke atları üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Bunların 88’i Türkmenistan , 51’i Rusya , 21’i Kazakistan dadır. Buna göre cidago yüksekliği 159,2 cm ye uzadığı belirlenmiştir.

abenek1.jpg


AMERİKAN BENEKLİ ATLARI

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :
İspanyol fatihlerinin soyundan gelen benekli atlar, Amerikanın batı bölümünün bir parçası olmuşlardır. Evcilleştirildikten sonra çalışma kabiliyetleri ve dayanıklılıkları ile kovboyların sürü işlerinde kullanılmışlardır. Amerikan yerlileri, bu beneklerin kutsal işaretler olduğuna inanmaktaydı. Yıllar geçtikçe, vahşi batının dağlık bölgelerine uyum sağlamak için atletik yapılarının gelişmesine rağmen renkleri ve benekleri değişmedi. Bu gelişme benekli atlara mükemmel bir serbest biniş, çiftlik, rodeo, iz sürme, yarış, gösteri ve çocukların yakın arkadaşı olma unvanını kazandırdı.

abenek2.jpg


CİNSİN ÖZELLİKLERİ :

Çok yönlü yapıları vardır. Benekli atlar genelde güçlü kemikli ve iyi dengeli atlardır. Boynundaki ve kafasındaki benekler de ayrı bir güzellik katar. Benekli atların renkli derisi soyunu belirler. Çünkü en önemli özellikleri bu beneklerdir. Beneklerin şekilleri sonsuz farklı biçimde olabilir. Derileri daima beyaz ve bilinen diğer at renklerinden birinin kombinasyonu şeklindedir. Benekler yuvarlak hatlı olup, göğüsten boyuna doğru uzanır. Genelde Tobiano'ların yan taraflarında koyu renkler hakimdir. Kuyruk ise çoğunlukla iki renklidir. Overo'ların derisi de koyu veya beyaz olabilir. Ancak Overo'larda beyaz renk atın kürek kemiği ile kuyruğunu geçmez. Ayrıca Overo'ların kafalarında geniş beyaz lekeler vardır ve kuyrukları tek renklidir. Bu atları ilgi çekici yapan lekelerinin genetik yapısının hala anlaşılamamış olmasıdır. Her atın lekesi diğerinden farklıdır.

muwild2z.jpg


AMERİKAN MUSTANG ATI

Mustang kelimesi İspanyolca da “sahipsiz, başıboş” anlamına gelen mesfeno kelimesinden gelir. Bu kelime Birleşik Devletlerdeki vahşi atları anlatmak için oldukça uygundur.

muintroz.jpg


Modern at yaklaşık olarak 3 milyon yıl önce evrimleşti ve bu yarıküreden yaklaşık 10000 yıl önce kayboldu. Atın Kuzey Amerika’ya dönüşü Cortes ve De Soto kaşiflerinin Morocco Barbı, Portekiz Sorraiası ve İspanyol Andalusianı olan müthiş atlara binerek gelmeleriyle olmuştur.


Pueblo Kızılderilileri ata binmeyi öğrenmiş ve bu yeteneği diğer kabilelere de geçirmişlerdir. 1680 yılında Kızılderililer İspanyol kurallarına karşı isyan etmişler ve İspanyollar bu hızlı geri çekilme ile binlerce atı arkalarında bırakmışlardır. Kızılderililer bu at sürülerini toplamış olabilirler. Ancak onların özgürce koşmalarını tercih etmişlerdir. İspanyol yerleşim bölgelerine baskınlar düzenleyip atları çalmak çok daha kolaydı. Kızılderili baskınlarını durdurmak için İspanyol hükümeti sağlam at sürülerini Yeni Dünyaya getirdi. Kızılderililerin ‘vahşi’ atların peşine düşecekleri ve İspanyolları rahat bırakacakları umuluyordu.

10000lerce İspanyol atı Rio Grand’e götürüldü ve bu atlar 200 yıllık bir süre içinde sahipsiz vahşi atlar haline geldiler. Bu atlar zamanla çiftçilerden ve kovboylardan kaçmış araba ve binek atlarıyla birleşerek sayılarını 1900 yılında 2milyona ulaştırdılar.

muwildz.jpg


Çiftçiler sığır sürülerine yer açabilmek için bu atları öldürmeye başladılar. Bunun ardından 1970 yılında sadece 17000 at kaldı. “Mustang”lar Batının tarihi ve öncü ruhunu temsil eden canlı sembollerdir. 1971 yılında “Vahşi Özgür At Kurultayı” oluşturulmuştur. Halka açık çiftliklerde yaklaşık 41000 mustang’ın bulunduğu tahmin ediliyor ve bunların sadece çok azı İspanyol kanı taşımaktadır.


TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:
Mustangler tüm şekil, renk, boy ve türde olabilirler. Ortalama uzunlukları 142cm.dir ancak 130cm. veya 160cm. olanlarını da sıklıkla görebilirsiniz. Renkli, Palomino, Appolosa, Buckskin ve yağız renkte olanlar türün gelişimi esnasında zaman içinde oluşmuş türlerdir ancak bunlar da yaygın olarak görülür.

res12.jpg


ANDALUSIAN

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :
Andalusıan , bir İspanyol bölgesi olan Andalusia da üretilmiş ve adını buradan almıştır. Ataları İspanya ve Portekiz in iber atlarıdır. 60 yıldan biraz daha kısa bir süre önce Andalusian ve Lusitano atı arasındaki ayırım yapılmıştır. İspanyollar günümüzde kendi atlarından Pura Raza Espanola ‘dan (saf İspanyol atı.) söz ederler ve kendi aygır kitaplarını tutarlar. Dünyanın birçok yerinde bu attan Andalusıan diye söz edilir. Portekiz atına Lusitano denir ve adını Portekiz’in antik roma adı olan Lusitanya’ dan alır.

Andalusian’ın kökleri tarih öncesi döneme dayanır. Güney İspanya’da iber peninsula’ sında M.Ö. 30.000 – 20.000 yıllarına ait mağara resimleri keşfedilmiştir. Bu tarih öncesi atlar , Andalusian’ın ataları olduğu düşünülür. Birçok uzmanın katıldığı bir görüşe göre bu cins ; yüzyıllar boyunca , İspanyanın uzun tarihi süresince buradaki değişik insanlar ve kültürler tarafından oluşturulmuştur. Yüzyıllar boyunca iber atı , iber peninsula’sına değişik gruplar tarafından getirilen atlardan etkilenmiştir. Bu gruplar arasında Fransızlar , Kuzey Afrikalı Kortagiyonlar , Romalılar , değişik Alman boyları ve Moor’ lar vardır. 15. yüzyılda Andolusia diğer cinsleri etkilemeye başlamıştır. Dünyanın ilk savaş atı olarak ünlenen , günümüzün Andalusian atının ataları , tarihin büyük savaşçılarına hizmet ederken göze çarpan roller üstlenmiştir.

Bazı araştırmacılar , iber atına M.Ö. 4000 – 3000 yıllarında binildiğine inanırlar. M.Ö. 2000’de iberya ya Phoenician’ların ulaştığı zamanda , ve M.Ö 1000’de Grek’lerin geldiği zamanda iber süvariler çoktan çetin bir düşman haline gelmişlerdi ve iber atı eşi bulunmaz bir savaş atı olarak göz önünde tutuluyordu. M.Ö. 1100 civarında yazılmış Iliada’da Homer iber atından söz eder. Ünlü Grek süvarisi Xenephon , iber atından övgüyle bahseder ve M.Ö. 450’de Spartalı’ ların Atinalıları yenmesindeki önemli rollerinden söz eder. II. Punik savaşı (M.Ö. 218-201) Hannibal akın eden Romalıları iber süvarilerini kullanarak defalarca yenmiştir. İlk savaş atı olarak bilinse de iber atı aynı zamanda güvenilirliği ve hoş mizacı ile de bilinir.

Ağır zırhlı şövalyeler , Avrupa’nın askeri güçlerinde çoğunluk haline geldiklerinde ; Andalusian , en popüler savaş atı konumundan kısa sürede düştü.

Her nasılsa ateşli silahların kullanılmaya başlamasından sonra , iber atı bir kez daha Kraliyetin ve süvarilerin tercihi olmuştur.​
Daha sonra , iber atı Avrupa’nın Kraliyet atı haline geldi. Avrupa genelinde (Avusturya,Fransa,İtalya ve Almanya dahil) büyük binicilik Akademileri kuruldu. Dresaj ve yüksek binicilik okulu bu akademilerde başladı ve gelişti. İtici gücü ileri hareketi ve çevikliği sayesinde iber atı bu akademilerin onaylanmış binek atı oldu.

res13.jpg


1667’de Newcastle dükü Andalusian için şunları yazmıştır. “ Dünyadaki en asil at , olabilecek en güzel at, yüce ruhun , cesaretliliğin ve uysallığın bir ürünü. En gururlu ve aksiyonlu koşması ve yumuşak dörtnalı ile beraber sevecen , nazik bir at. Bir Kralın zafer günü için uygun bir at.” Viyana‘daki ünlü İspanyol binicilik okulunun Lipizenleri için kurulan tesislerinde hizmet veren Andalusiandır. Amerikan Quarter atı gibi yeni dünyada geliştirilen birçok cinste olduğu gibi , Alman atının , İrlanda Cannemara’sının ve İngiliz Cleveland dorusunun geliştirilmesinde büyük rolü olmuştur.


Günümüzde de Andolusian atı inanılmaz bir çok yönlülük sergiler. Andolusianın gücü , atletikliliği , ve iyi huyu hala bu cinsin önemli özellikleridir. ABD’de Andolusian atı dresaj , atlama , araba , arazi , western ve İngiliz binişi gibi çok yönlü dallarda yarıştırılır. Buna ek olarak çok başarılı bir gösteri atıdır. Tabi ki Andolusian’ın sevecenliği ile mükemmel bir Aile atı olduğu da unutulmamalıdır. Andolusian , nerede bulumuş ve ne yapmış olursa olsun gururun bir simgesidir.

CİNSİN ÖZELLİKLERİ :
Andolusian güçlü yapısına göre oldukça zariftir. Tipik Andolusian atı 15,2 – 16,2 el uzunluğundadır. Başı orta uzunlukta , dikdörtgen biçimli , zayıf ve profilden bakıldığında dışbükey veya geniş bir alınla , düz ve iyi yerleşmiş kulaklar vardır. Gözler iri ve canlı , boyun orta derecede uzun , geniş ve zariftir. Yele kalın ve gürdür. Kuyruk genelde gür , uzun , aşağıda ve vücuda yakındır. Andolusianların yaklaşık %80’i beyaz veya grinin tonlarındadır. %15’i doru , %5’ide yağızdır.

Andolusian ; gururlu , hassas , zeki saygı ve özenle eğitildiğinde çabuk öğrenen bir cinstir.

res14.jpg


ARAP ATLARI

TÜRÜN ORİJİNİ ve TARİHÇESİ : ( ÇÖL BEDEVİLERİNİN ATI )
Orta doğu çöllerinin bir yerinde yüzyıllar önce , insan hayal gücünün ötesinde Dünyadaki tüm at türlerinin etkisi altına alacak bir ırk türedi. Bugün ki adıyla Suriye , İran ve Irak ta Tigris nehri boyundaki vahalarda ve Arap yarımadasının diğer bölgelerinde bu at türü gelişti. Bu tür Arap atı olarak tanımlandı. Müslümanlara göre At Allah’ın bir nimeti , şefkatle yaklaşılacak ve saygı duyulacak bir varlıktı. Avrupa ülkelerinin atın varlığından haberdar olmalarından çok önceleri , çöl atları bedevilerin hayatta kalabilmeleri için bir gereklilikti. Kabilelerin şefi ; gerek kendi kabilesindeki gerekse , diğer bedevi kabilelerindeki her bir at familyasının tarihini bilirdi.yüzyıllar geç tikçe , türün mitolojisi ve duygusallığı , soyu ile özdeşleşen cesaret, dayanıklılık ve gücü ile ilgili hikayelerle gelişti. Dini inanış , gelenek ve batıl inanışlar ırkın doğasını ve şeklini etkiledi.

Çıkık bir alnın ; Allahın nimetini taşıdığına inanılırdı. Bundan dolayı “ Jibbah” ın büyük olması o atın daha fazla nimet taşıması demekti. Kavisli bir boyun “ Mitbah “ bir cesaret göstergesi , kalkık bir kuyruk ise onuru simgelerdi. Bu ayırt edici nitelikler e at seçiminde çok dikkat edilirdi. Arap atlarının dini öneminin bulunması , kısmen de kabilenin varlık ve güvenliğine sağladığı katkılar nedeniyle türün izole bir şekilde çoğalmasını sağladı.

At yetiştirme gelenekleri ve dini inanışlar ırkın “ Asil “ yada saf olarak kalmasını sağladı. Çevre şehirlerden veya dağlardan yabancı bir kan karışımı kesinlikle yasaklanmıştı. Kuzey Afrika da veya sahra çölü bölgesindeki çöl atları , arap atları ile aynı kanı taşımaz ve bedeviler tarafından hor görülürdü. Arap atı , zamanın bir çok toplumunda da olduğu gibi bir savaş aracıydı. İyi donanımlı bir bedevi düşman kabileye saldırır, koyun , deve ve keçi sürülerini kaçırarak kendi kabilesinin zenginliğinin arttırırdı. Bu tarz bir saldırı ancak ani , hızlı ve süratle yaklaşılırsa başarılı olabilirdi. Kısraklar bu tarz saldırı için en uygun cinsti. Çünkü kısraklar , düşman kabilesinin atlarına kişnemez böylece kabilenin saldırıdan haberi olmazdı. Hız ve dayanıklılık şarttı çünkü çarpışmalar kamp yerinden uzakta gerçekleşirdi.

res15.jpg


Bedeviler aynı zamanda çok konuksever insanlardı. Eğer bir misafir çadırlarına ziyarete gelirse; onu ve hayvanlarını hiç ücret almadan 3 gün misafir etmek zorundaydılar. Konuk edilen misafirin atının başlığı çadırın orta yerine asılarak onun önemi vurgulanırdı. Böylelikle kabileler savaştan arta kalan zamanlarda birbirlerini konuk eder , en hızlı ve en cesur atlarının hikayelerini birbiriyle paylaşırlardı. Kazananın ödül olarak kaybedenin en iyi sürüsünü aldığı at yarışları düzenlerlerdi. Yetiştirilen hayvanlar alınır , satılır ancak kural olarak savaş kısraklarına bedel ödenmezdi.

Bir Arap kısrağından daha iyi bir hediye olamazdı. Bir kısrağın değeri annesinin orijinine göre artardı. Eğer kısrağın annesi takdir edilen bir aileden geliyorsa , onun değeri çok fazla idi. Kısrak aileleri onu yetiştiren kabilenin veya şeyhin adı ile bilinirdi. Bedeviler aynı orijinden gelen atları daha değerli görürlerdi. 5 temel familya vardı ; Kehilan , Seglavi , Abeyan , Hamdani ve Hadban. Cesaret , dayanıklılık ve sürat hikayeleri o orijine ait diğer atlarında değerini arttırırdı. Örneğin ; Kehilet al Krush , Kehilet Jell - abiyat ve Seglavi ibn-i sedran isimli kısrakların görkemli savaş hikayeleri vardı. Bu kısrakların tayları da övgüyle anılırdı. Kısraklar kendi türünden olan atlarla çiftleştirildiğinde , tanınabilen ve tanımlanabilen özellikleri gelişti. Örneğin Kehilan ; geniş göğsü , kas gücü ve iriliği ile tanındı. Kafaları küçük ancak alın ve çeneleri genişti. En çok rastlanan renk gri(demir kır) ve doruydu. Seglavi grubuna ait atların en önemli özelliği ; zarif olmalarıydı. Bu tür dayanıklılıktan çok hızlı olmaları ile tanınırdı. İyi bir kemik yapıları ve yapılı boyları vardı. En sık rastlanan renk ; açık doruydu. Abeyan grubu Seglavilere çok benzerdi. Bu gruba ait safkanlarda tipik arap atlarından daha uzun bir sırt görülürdü. Bu atlar yapı olarak daha küçüklerdi. Sıklıkla rastlanan renkleri; demir kır olup,diğer türlere göre daha fazla akıtma görülürdü. Hamdani atları; atletik yapılı , iri kemikli ve kas gücü yüksek bir türdü. Kafaları profilden bakıldığında düzdü , Arap atları içinde en uzun boylu türlerden biriydi. Demir kır ve açık doru en sık rastlanan renkti. Hadban grubu ise hamdani atlarının daha küçük bir versiyonuydu. İri kemik ve kas yapısına sahipti. Ayrıca çok nazik doğasıyla da bilinirdi. Genellikle kahverengi veya açık doru rengindeydi.


res17.jpg


Türkler atlarını Avrupa ya olan akınlarında bir savaş malzemesi olarak kullandılar. Türkler seferlerinde sadece birkaç arap atını beraberlerinde götürmelerine karşı , onların zorlu ve dağ koşullarına uygun Türk atları da Avrupalıların ilgisini çekmiştir. Avrupalılar atlarını şövalyelerini ve silahlarını taşıması için yetiştirirlerdi. Daha hafif olan atları Pony türlerinden gelmekteydi. Türklerin küçük ve hızlı atları ile kendi atları karşılaştırıldığında Türk atlar özellikleri bakımından onlarınkinden çok daha üstündü. Bu atların hız , dayanıklılık ve atlama konularındaki üstünlükleri avrupanın ilgisini çekti. Bu tarz bir ata sahip olmak sadece Avrupalıların kendi at türlerinin de gelişmesine katkıda bulunmakla kalmayacak , aynı zamanda bir prestij de katacaktı. Yurt dışına seyahatlerin de artmasıyla , Osmanlı imparatorluğu sultanları Avrupa daki belli başlı devlet başkanlarına Arap atları hediye ettiler. Godolphin arap atları 1730’da İngiltere ye ithal edildi. Byerley Turk 1683’de , Darley Arabı da 1703’de İngiltere ye geldi. Bu 3 doğulu aygır yeni bir ırkın temellerini oluşturdu. Bu ırka da “Thoroughbred” adı verildi.

Bugün thoroughbred türünün %93’ü bu 3 aygıra dayanmaktadır. Arap atları gerek doğu da çiftleştirme , gerekse thoroughbred kanı aracılığı ile bugünkü at türlerine katkıda bulunmuştur. Bedeviler safkan Arap atı yetiştiriciliği ile tanındılar. Bedevi boylarında at yetiştiriciliğinin kayıtları hafızalarda ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerle tutulurdu.

Ancak yine de at yetiştiriciliği konusunda Arap ırkının saflığını korumayı başararak bir ilke imza atmışlardır. Bugüne kadar birçok arap atını pedigrisinde “çölde yetiştirilmiştir” ibaresine rastlanmıştır. Yazılı bir belge olmamasına karşın , bedevilerin atların safkanlığına verdiği önem dikkate alınarak bu ibare de atın safkanlığının onaylanması olarak kabul edilir. Bugün Arap atları kendi orijininin doğduğu topraklar dışında da çok sayıda yer almaktadır.


ARAP ATININ ORİJİNİ :
Arap atının orijini zoolojik bir sır olarak kalmıştır. Her ne kadar bu eşsiz türün ayırt edici bir kimliği bulunsa da , tarihi karışıklıklar ve çelişkilerle doludur. Arap atı ırkını araştırdığımızda bugünkü halinden daha küçük olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun dışında yüzyıllar boyu herhangi bir değişiklik göstermemiştir. Otoriteler Arap atının nerede doğduğu konusunda fikir birliğine varamamaktadır. Arap atının , atasının kuzey Suriye (Türkiye’nin güneyi) de bulunan vahşi bir at olduğu konusunda tartışmalar sürmektedir.

Mezopotamya nın kuzeyini içeren bir alan boyunca ( Irak’ın bir kısmı, Sina yarımadasının batısından Mısır kıyılarına kadar ) atlar için ideal , ılıman bir iklim olan ve yağış alan bölge bulunmaktaydı. Bir grup tarihçi de bu eşsiz ırkın Arabistanın güneybatısında doğduğunu söylemektedir. Bu bölgede bulunan 3 nehir yatağının doğal ortamda yaşayan vahşi atlardan doğmasına neden olabilecek iklimin oluşturduğu fikrini esas almaktadır. Arabistan yarımadası yaklaşık 10000 yıldır kurak bir bölge olduğundan , insan yardımı olmadan atların bu bölgede var olması imkansızdı. M.Ö. 3500 yıllarında develerin evcilleştirilmesi ile bedeviler bu develeri bir ulaşım aracı olarak kullanmaya başladılar. M. Ö. 2500 yıllarında yerleştikleri orta Arabistan da modern Arap atının bir benzerini de bölgeye getirdiler.

“Arap” ismini bir at cinsi veya insan topluluğuna verilen isim olarak kullanımından çok yıllar önce görmek mümkündür. “Arap” kelimesinin kökeni hala karanlıktır. Göçebeliği tanımlayan kelime ile ibranice “arabha” ve “erebh” kelimesinin bileşiminden oluşmuştur. (karanlık diyar) “Abhar” hareket etmek , “Arab” çöl veya çölde yerleşik anlamındadır. Görülüyor ki milliyete dayanan bir kelime değildir. Özetle Arap atı kelime anlamı olarak , bir millete verilen isimden çok daha önce kullanılmıştır.

res16.jpg


ARAP ATLARI AVRUPAYA NASIL YAYILDI ? :

İslam’ın yükselişi ile Arabistan kültürel bir değişime sahne oldu. İslami inancın etkisiyle arap savaşçılar yerleştikleri çöllerden çıkarak İslam’ı yaymak için savaştılar. Çölde yetiştirilmiş bu görkemli hayvanlar muhteşem savaş atları oldular. Orta doğu , Kuzey Afrika ve İspanya ya kadar Akdeniz ülkeleri ve doğuda Çin’e kadar bir çok ülke İslam’a yenik düştü. 1099 ve 1249 yılları arasında haçlı seferlerinden sonra Avrupa atları ile Arap kanı karıştırıldı. Ateşli silahların icadı ile ağır silahlı şövalyeler önemini yitirdi. 16. yüzyılda askeri birliklerde hafif , hızlı atlara olan ilgi arttı. Bundan sonraki savaşlar ise Arap atının askeri birliklerde kullanımının önemini kanıtladı. Haçlı seferleri sonrasında, Batılılar gözlerini doğunun Arap atlarına diktiler.

1683 – 1730 yılları arasında 3 Arap aygırının at yetiştiriciliği için İngiltere ye getirilmesi bir devrim oldu. 1800 lü yıllarda Avrupa’da Arap atı çiftlikleri oluştu. Polonya kraliyet Ailesi , Alman Kralları ve bir çok Avrupa ülkesinde ki soylu Aileler Arap atı çiftlikleri kurdular. Lady Anne BLUNT ve Wilfred BLUNT’ un Mısırda olan yaşamlarının ve çöl gezilerinin sonucu olarak İngiltere deki dünyaca ünlü Crabbet Arap atı Harası çölde ve Mısırda da kuruldu. Daha sonraları buradan Rusya , Polonya , Avustralya , Kuzey ve Güney Amerika’ya At gönderilmeye başlandı.

res18.jpg


KUZEY AMERİKANIN ARAP ATLARI İLE TANIŞMASI :

Şu bir gerçektir ki Amerika Kıtası ; Gemi ile keşfedilmiş , Atların gücü ile inşa edilmiştir. Burada yaşayan koloniler , Atlı İspanyol savaşçıları tarafından sindirilmiş ve egemenlikleri altına alınmışlardır.

At yetiştiriciliği , 1725 yılında Virginia da Nathan Harrison ‘ un Arap atını getirmesi ile başlamıştır. Bu at’tan 300 tay alınmıştır. Buna rağmen ilk yetiştirici Keene Richard olmuştur. 1853 – 1856 yıllarında Arabistan çöllerine giden Richard , bir çok aygır ve 2 kısrak getirmiştir. Ancak yetiştirme programı iç savaşla yok olmuş ve geriye hiçbir şey kalmamıştır. 1877’de Ulysses S.Grant II. Sultan Abdülhamit i ziyaret etmiş ve bu ziyaretinde sultanın ahırından kendisine 2 Aygır hediye edilmiştir. ( Leopard ve Lindertree) Leopard daha sonra Randolph Huntington’a verilmiş ve o da 1888 de İngiltere ye 2 kısrak ve 2 aygır getirmiştir. Bu program Amerika’daki ilk safkan Arap atı yetiştirme programıdır. 1893’teki Chicago Dünya fuarı büyük bir halk kitlesi tarafından ziyaret edilmiş ve Arap atının Amerika’daki etkisini arttırmıştır. Bu fuara dünyanın pek çok ülkesinden yetiştiriciler davet edilmişti. Türkiye’de bu fuara 45 Arap atı ile katılmıştı. Bu atların arasında kısrak Nedyme ve aygır O bryan’ da bulunmaktaydı. Bu atlardan her ikisi de daha sonradan Amerikan – Arap atları kayıtlarında no: 1 ve no: 2 olarak yer almıştır. Bugün birçok at yetiştirme çiftliğinde kökeni bu atlara kadar uzanan atlar bulunmaktadır.

Fuar sonrasında Spancer Barden tarafından İngiltere ve Mısır’dan at getirildi. 1898 – 1911 yılları arasında yılları arasında Interlaction Harasına 20 at geldi. Ayrıca 1918 – 1932 yılları arası İngiltere’den 20 , Fransa’dan 6 , Mısırdan 7 at getirildi. Thedora Roosevelt’in de yardımıyla “ Davenport Arapları” nı oluşturmak üzere 27 at getirildi.

Davenport’un Amerika ya çöllerden doğrudan Arap atı ithali bu ülkedeki Arap atı yetiştiricilerini heyecanlandırdı. Bu yetiştiriciler yeni kan’ların ithal edilmesinin teşvik edilmesi konusunda girişimlerde bulundular.

1908’de Amerikan Arap Atı Kulübü kuruldu. Amerikan Tarım Bakanlığı Arap atı haralarının kayıtlarını milli kayıt olarak tanıdı ve bu kayıtlar sadece safkan Arap atları için tutuldu. Bu noktada 71 safkan Arap atı kaydettirildi. 1920 – 1932 yılları arasında da Amerikanın çeşitli aileleri tarafından İngiltere , Arap çölleri ve Mısır dan Arap atları ithal edildi. 1940 – 1950’li yıllarda Amerikan yetiştiricilik programının oluşması sonucu Arap atı ithalatı yavaşladı.

GÜNÜMÜZDE ARAP ATLARI :
Tarihsel olarak Arap atı güzellik, akıl , cesaret , dayanıklılık ve duygusallık kavramları ile ünlendi. Çok eski zamanlardan bugüne insanlar ile yakın temas içinde bulunan Arap atı insanlarla arasında bir bağ oluşturdu. Nazik, zeki ve cana yakın olan bu hayvanlar Tayken bile insanlardan korkmaz ve ani seslere tepki göstermezler. Araplar “ Ghazu” denilen çöl savaşlarında hayatları ve varlıkları Arap atlarının hız ve dayanıklılıklarına bağlıydı. Bunun doğal bir sonucu olarak da kaliteli bir kan olarak tanındı. Elverişli koşullarda çiftleştirme ile saflığını korudu. Arap atının çiftleştirildiği her at türünde de kendine has özelliklerinin ( hız, dayanıklılık, zarafet vs. )

İngiltere ye getirildiğinde Arap atı Thoroughbred’in atası oldu. Rusya da Orloff rahvan atlarına katkı sağladı. Fransa da ünlü Percheron atlarının oluşmasını sağladı. Amerika da ise Morgan atlarının atası oldu. İngiliz thoroughbred ile çiftleşmesi sonucu Trotter atları oluştu. Arap cinsinin diğer at cinslerinden farkı seçici çiftleştirme yöntemi ile yetiştirilmemesidir. Diğer türlerde yetiştiricilik yapılabilmesi için o atın kaydının oluşturulması gerekir. Ancak Arap atları binlerce yıl boyunca safkanlığını koruduğu ve bu yönü ile tanındığı için Arap atlarında böyle bir uygulama gerekmemiştir.

Yüksek zeka , eğitilebilirlik , nazik yapısı ile biniciliğin bir çok dalında kullanılmaktadır. Dayanıklılık yarışlarında en yüksek dereceler her zaman Arap atı binicileri tarafından kazanılmıştır. Günümüzde Arap atı yetiştiriciliğinin ve Arap atı Haralarının en gelişmiş olduğu ülkelerden birisi Amerika dır.

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ :
Güzel gösterişli bir kafa , büyük gözler , yukarıda toplanmış bir boyun , kuyruk havada , sırtı kısa ve düz , göğsü kaslı ve geniş. Bacakları kaslı , eklemleri güçlü açıkça görülebilen tendonlar , topukta genişleyen küçük tırnaklar.

Fındık kabuğu , demir kır , yağız ve açık don lu olur.​
Yüzde ve bacaklarda beyazlıklar sıkça görülür. Derisi ince ve ipeksidir. Yele ve kuyrukları gürdür.

camargue1.jpg


CAMARGUE ATI

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ:
Dayanıklı, ufak Camargue; güney Fransa’da yaşaması zor, ıssız bölgesi olan Rhone deltasının yerel atıdır. Bu türün orijini eski çağlara dayanmasına rağmen 1968 Ocak ayına kadar bir at türü olarak bilinmiyordu. M.Ö.15000 yılından kalma Lascaux mağara resimlerinde görülen atlarla bir ilişkisi vardır.

Bunun yanısıra 19. yy.da Solutré, güneydoğu Fransa’da bulunan at fosillerinin bu türün ataları olma ihtimalini göstermektedir. Uzun süre bataklıklardaki yaşam boyunca buradaki yerli atlar, Kuzey Afrika kanının akınından etkilenmişlerdir. Ancak ilkel atın ana karakteristiklerini yitirmemişlerdir, özellikle; ağır, kare biçimli başları bu niteliği gösterir.

Bu atlar Camargue yaşamında önemli bir rol üstlenmişlerdir. Muhafız ve çobanlar, bölgede geleneksel olarak gelişen sığır sürülerini gütmek işi için güçlü, dengeli arazi binişi sağlayan bu atları kullanmışlardır. Ufak yapılı atlar olmalarına rağmen Camargue atları bataklıkların sert koşullarında iri binicileri güvenle taşıyacak güç ve cesarete sahiptir.

camargue2.jpg


Camargue atlarından oluşan sürüler, her birinde bulunan lider aygırla yarı-yabani bir hayat sürerler. Bununla beraber denetim, genç atların işaretlenmesi, uygun damızlıkların seçimi ve damızlık olmayan kısrakların kısırlaştırılması için yılda bir kere toplanırlar. Otlakların çitle çevrilmesine, arazilerin tarım için kurutulmasına, çobanlara olan ihtiyacın azalmasına rağmen bu tür, hala bölgenin başlıca özelliğidir. Camargue vahşi yaşamı ile ünlenmiş bir bölge olduğundan buraya gelen turist sayısı giderek artmaktadır ve bu atların yeni rolü de bu turistler için binek atı olarak kullanılmaktır.

Türün Özellikleri : 13,1-14,1 el uzunluğundadırlar ve kır olurlar. Geniş, kare biçiminde başları, kısa,dar kulakları, kısa boyunları, dar omuzları, kısa sırtları, derin karınları, kısa, yuvarlak, kaslı sağrıları, uzun kuyrukları, güçlü ve iyi şekillenmiş bacakları ve oldukça sert ve güçlü tırnakları vardır.

*Yarı-vahşi yapılarına rağmen Camargue’ ler eğitime yatkındırlar.​
Yarı-vahşi Camargueler ressam ve yazarlar için bir ilham kaynağı olmuştur. Roy Campbell “ Camargue’deki Atlar” adlı şiiri bunun en güzel örneğidir.

FRANSIZ BİNEK ATI
TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ:
Fransızların at yetiştirmede uzun bir geçmişi vardır. Bu sayede günümüzün en iyi spor atlarından biri olan Fransız binek atını yetiştirmektedirler. Bu cins ilk olarak Saint Lo ve e pin’ deki çiftliklerde Normandiyalı at yetiştiricilerinin Thoroughbred, Arap ve Norfolk Trotterini çiftleştirmesi ile Anglo-Norman türü oluşturulmuştur. Daha sonra bu türün tekrar Thoroughbred ve Araplarla çiftleştirilmesi sonucu günümüzde Selle Français denilen tür ortaya çıkartılmıştır. II. Dünya savaşı sonrası , Fransa’da atların hızını, dayanıklılığını ve yeteneğini arttırmak için çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu gelişmiş yeni cinse 1958’de Fransız binek atı denmeye başlandı. Fransız binek atı , bir spor atının nasıl olması gerektiğine dair iyi bir örnektir. Bu at atletik, güçlü, zeki ve uysal bir cinstir. Özellikle engel atlama dalında yıldızı parlamıştır. Ayrıca Dresaj ve cross-country dalında çok başarılıdır.

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ
Genel olarak Fransız binek atı zarif ve etkileyici bir kafa ile uzun bir boyuna sahiptir. Omuzları eğimli , göğüs kafesi derin , gövdesi kaslı ve uzundur. Genelde kestane renginde olurlar. Yinede farklı renklerde olanları görülebilir. Yüksekliği 155 – 170cm. arasında değişir.

friesian1.jpg


FRIESIAN ATI

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ:
Friesian atı, Avrupa'nın kuzeybatısında bulunan Hollanda krallığının 12 eyaletinden biri olan Friesland' dan çıkmıştır. Friesland kuzey denizi kıyılarında , M.Ö. 500 yıllarına dayanan oldukça eski bir ülkedir. Buradaki insanlar; ticaret, denizcilik, çiftçilik ve at yetiştiriciliği ile yaşamlarını geçiriyorlardı.​
Friesian atı , " Equus robustus" dan kalmadır. 16 - 17. yüzyıllar boyunca belki daha da önce , Arap kanı , özellikle İspanyadaki Andolusian atlarına doğru tanınmıştır. Sıcaklığından dolayı , Sıcakkanlı düşünülmüştür. Friesian atı, safkan İngiliz atının etkilerinden bağımsız tutulmuştur. Son 2 yüzyıl boyunca safkan olarak üretilmiştir. Friesianlılar için at üretmek ve yetiştirmek çok önemlidir. Reform dan önce Friesland' daki manastırlarda bulunan rahipler bir çok at üretmişlerdi. Yüzyıllar boyunca Fresian hükümeti kaliteli üretimi koruyucu düzenlemeler yapmıştı. Şimdi ise 1939 Dutch at kanunu , haracılık ve yetiştiricilik için kurallar koymuştur. Geçmişten kalma kayıtlardan öğrendiğimize göre , eski dönemlerde de Friesian atları pek çok ülkede bilinmekteydi. 1251 yılından kalma bilgiler ve bu atların övüldüğü kitaplar mevcuttur.

friesian2.jpg


Dönemin zırhlı şövalyeleri bu atları oldukça tutkulu , savaşlarda ağır yükler taşıyacak kadar güçlü ve hızlı manevralar yapabilen hayvanlar olarak görmüşlerdir. Daha sonraları bu atın çevikliği ve esnekliği , 15 - 16. yüzyıl boyunca Paris ve İspanya daki binicilik okullarında kullanılmasını sağladı. Ayrıca güzel görünümleri ve güçlü yapıları nedeniyle de Avrupa'nın tamamında , kraliyet mahkemeleri bu atları at arabalarında kullandılar.

Muhteşem süratiyle , Friesian atı Hollanda'da kısa mesafe yarışlarında kullanılmış ve kazananlar altın, gümüş kamçılarla ödüllendirilmişti. Günümüzde Friesland' da hala araba yarışları görülür. Bu özel arabalara " sjeen" adı verilir.


friesian3.jpg


Bu 2 tekerlekli arabalar 1 veya 2 at tarafından çekilir, 1880 lerden kalma geleneksel kostümlerle bir leydi ve centilmen oturur. Sjees ; sürücünün solda oturduğu ve leydi' nin sağ tarafta bulunduğu ( onur ve itibar tarafı ) az bulunan arabalardandır. 4'lü arabalar yaygındır. Bu geniş ve nadir koşumların gösteri amaçlı kullanımı popüler olmaktadır. Friesian halkı , siyah atlarının koşumdaki doğal kabiliyetleriyle büyük gurur duyarlar. Anthony Dent , ( atlarla ilgili İngiliz araştırmacı ve yazar ) Friesian atının eski İngiliz yağız atı ve pony' sinin karışımından meydana geldiği görüşündedir. Dent ; Friesian atına oldukça benzeyen Norveç Dol' unun Friesland' dan çalınarak veya ticaret yoluyla oraya gittiğini ileri sürer.Hollandalılar , 1609'da Amerika da keşfettikleri bölgede " New Amsterdam" ı kurdular ve buraya Friesian atlarını da getirdiler. Bu atları yeni topraklarda yetiştirmeye devam ettiler. Ancak 1664'de burayı İngilizlere bırakmak zorunda kaldılar ve bu bölgenin adı " New York" olarak değiştirildi. Jeanne Mellin'in "Morgan atı" (1961) ve "Morgan atı el kitabı" (1973) isimli kitaplarında bu ünlü Amerikan atının Friesian atından kalma olasılığından bahsetmektedir. Sürat yapabilme yeteneği , gür yeleler , uzun ve gür kuyruk ve ayaklardaki tüyler bir belirti olabilmektedir.

Bu tür kuzey Amerika'da melezleştirmeyle bağlantılı olarak tamamen kaybolmuştur. 1974' e kadar Ohio eyaleti bu atın Kuzey Amerika'ya yeniden tanıtımını engellemiştir. 1983 den günümüze Amerika daki Friesian popülaritesi , ulusal bir kurum ve ulusal bir showu desteklemeye yetecek kadar büyümüştür.Friesian atları ; Almanya, İskoçya ve Güney Afrika'ya ithal edilmiştir. Güney Afrika'ya ithal edilenler , burada "Flemish" denilen çok önceleri Belçika dan getirilmiş olan bir türün geliştirilmesini sağladı.


friesian4.jpg


TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:

Friesian atları her zaman siyahtır. Vücuttaki veya bacaklardaki hiçbir beyaz işaret kabul edilemez. Uzun , kalın , akıcı yeleleri ve kuyruğu ile etkili ayak tüyleri vardır. Hiçbir durumda Friesian atının kuyruğunun ve yelesinin kesilmesi hoş karşılanmaz. Friesian atı başını en yukarıda tutar ve yukarıdaki boynu ile gurur duyar.

Canlı , ahenkli yürüyüşleri doğaldır. Vücut güçlü ve eğimli bir omuzla derinleşir. Tescilli Friesian aygırları en az 153cm. uzunluğunda , kısraklar da en az 143cm. uzunluğunda olmalıdır.

gelderland1.jpg


GELDERLAND ATLARI

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :
Sıcak kanlı olarak bilinen gelderland atının ana vatanı Hollanda'dır. Bu atların ataları ; Andolusian , Neapolitan , ve Norfold aygırlarına dayanır. 19. yüzyılda bu atlar iş ve krallık içindeki taşıma işlerinde kullanılmaktaydılar. Bugün ise bu atlar; zarif gösteri atları ve yetenekli engel atlayıcılar olarak bilinmektedirler. Bu cins 1960'lardan sonra Alman safkanı ile çiftleştirilerek resmi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır. Yine de eski soya sadık kalınarak bu geleneği sürdüren çiftlikler mevcuttur.

gelderland2.jpg


TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:

Gelderland atlarının yüzlerinde ve bacaklarında kahverengi, siyah, gri ve genellikle beyaz lekeler vardır. Arada sırada alacalı olanları da görülebilir. Kafası uzundur. Geniş etkileyici gözleri ve küçük kulakları vardır. Kaslı ve güzel görünümlü bir boynu vardır. Sırtı düz ve uzun , kuyruğu yukarıda , göğüs kafesi derin omuzları eğimli ve uzundur. Ayakları ise kaslı ve güçlüdür.​
 

TAHTACI

-Otağ Hanı-
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
1,634
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cevap: At Irkları

hafl1.jpg


HAFLINGER

Haflingerin tarihi ortaçağa dayanır. Belgeler şimdiki Avusturya ve Kuzey İtalya’da olan Güney Tyrolean Dağlarındaki bir tür Doğuya has yarış atından bahseder. Tyrol’deki köy ve çiftliklerin çoğuna sadece dar patikalardan ulaşılabildiğinden ulaşım ve yük taşıma için çevik ve yere sağlam basan atlara gereksinim duyuluyordu. Bölgede bulunan 1800lerin başlarından kalma resimler dik dağ patikalarından yük ve binicileriyle giden ufak , asil, kestane dorusu fındık kabuğu atların varlığını açıkça göstermektedir.

Günümüzün Haflinger’inin (Hafling bir Tyrol köyü adıdır.) ilk resmi belgesi 1874 yılında 249 Follie’nin bir damızlık aygırı olarak yarı-Arap aygırı olan 133 El Bedevi XXII ile yerel bir Tyrol kısrağından doğmasıdır. Tüm modern safkan Haflingerlerin orijini 7 farklı aygır çizgisi (A,B,M,N,S,ST ve W) ile doğrudan bu Follie isimli aygıra dayanır.

II. Dünya Savaşı boyunca ordunun yük atlarına olan ihtiyacı ve Haflingerin bu ihtiyacı karşılayabilecek olması nedeniyle türün üretiminde önemli değişiklikler yapılmıştır. Savaş sonrasında türün boyu ve saflığına geri dönüldü. Hem biniş hem de araba sürücülüğüne uygun olan, güçlü yapılı, sağlam kemik yapısıyla güçlü görünümlü ve karmaşık kişilikli ufak bir at türü oldu.

hafl2.jpg


Haflingeri tek yapan ayırıcı özelliği onun altın sarısı rengi ile beyaz, uzun yele ve kuyruğudur. Ama en belirgin özelliği insanlara karşı sevecen, istekli ve affedici olmasıdır. Bu özelliği de yüzyıllar boyu sarp patikalarda ailenin her ferdine hizmet etmesiyle gelişmiştir. Haflingerler kolayca ailenin bir üyesi haline gelebilirler.


Avusturya’da Haflingerlerin sayısı hala çok önemlidir. Eyalet haralarının Avusturya’da türün kalitesini korumak için sahip olduğu aygırlar var. ABD’ye ilk Haflingerler 1958 yılında getirildi. Illinois bunları bir üretim programı başlatmak için Avusturya’dan Lipizzanlarla beraber ithal etti.​
Modern Haflingerler günümüzde dünyanın her yerinde bulunurlar. Yük taşıma, hafif araba çekme gibi amaçların yanında western, dresaj, engel atlama, arazi binişleri, dayanıklılık ve atlı terapi amaçlarına da hizmet etmektedirler. Haflingerler boyutlarına göre şaşırtıcı derecede güçlü ve atletik olduklarından diğer cinslerle yarış halindedirler.

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ

hafl3.jpg


Haflingerler altın sarısından çikolata rengine kadar değişik fındık kabuğu rengindedirler ve yele ve kuyrukları da daha açık renkte beyaz ile soluk sarı arası olur. Boyları 138-150cm.’dir. Atın büyük gözlü, anlamlı bir baş; biçimli bir gövde ve ne çok kısa ne de çok dik olan biçimli bir sağrıyla uyumlu ve zarif bir dış görünümü olmalıdır. At adaleli olmalı ve belirgin ve biçimli eklem yerleriyle düzgün ve doğru bacak yapısına sahip olmalıdır. Damızlık aygırların hatasız erkeksi özellikleri ve damızlı kısrakların da belirgin feminen özelliklere sahip olmaları gereklidir. Baş gövde ile orantılı, asil ve eğimli olmalıdır. Gözler geniş ve ileridedir. Burun delikleri açık ve geniştir. Boyun orta uzunluktadır ve başa doğru daralır.


Bacaklar net ve eğimli eklemlere sahiptir ve 4 ayak da eşit basar. Önden veya arkadan bakıldığında bacaklar düz olmalıdır. Diz geniş, düz ve hocklar da güçlü ve geniş olmalıdır. İncikler uzun ve iyi gelişmiş, tırnaklar da yuvarlak ve sert olmalıdır.

Haflingerin canlı, istekli, yere emin basan ve ritmik yürüyüşleri vardır. Adeta rahat, enerji dolu, gururlu ve ritimlidir. Süratli ve dörtnalda ise elastik, canlı, atletik ve kendini taşıyan ritmik bir yürüyüşü vardır. Süspansiyon hareketlerinin ayırt edilebildiği dengeli bir aksiyonu vardır. Yüksek itiş gücüyle arka ayaklar aktif olarak çalışır. Bu itiş gücü elastik sırt ile serbest hareket eden omuzlara ve ön ayaklara taşınabilir. Hafif bir diz aksiyonu istenir. Özellikle dörtnal oldukça ileri-yukarı hareketli olmalıdır.

Türün özellikleri Dünya Haflinger Federasyonu ve Tyrollü At Yetiştiricileri Derneği tarafından belirlenmiştir.

hanoverian1.jpg


HANOVERIAN

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :
Hanoverian, engel atlama, dresaj, konkur komple gibi binicilik dallarına yönelik olarak yetiştirilen ılık kanlı bir attır. Bu cins eski Hannover Krallığı'nın bulunduğu Kuzey Almanya'nın Aşağı Saksonya eyaletinde ortaya çıkmıştır. Eyalet harası 1735 yılında kurulmuş ve resmi kayıtlara 1888 yılında başlanmıştır. Şövalyelik ve çiftçilik için kullanılan atların kalitesinin arttırılması amacıyla Thoroughbredler yerel kısraklar ile çiftleştirilmiştir. Yıllar sonra daha atletik binek atına duyulan ihtiyaç nedeniyle uygun olan diğer cinsler tanıtılarak Hanoverian atı oluşturulmuştur.

hanoverian2.jpg


Bu at cinsleri arasında Arap atları ile Trakehner atları da bulunmaktadır. Yetiştirme stoku atletik yapılı, kabiliyetli, düzgün vücut yapısına sahip, eğitilebilir ve iyi mizaçlı atlardan seçilmiştir. Hanoverian cinsi atlar doğal bir emplüsyona sahiptir. Hafif ve elastik hareketleri ile yere sağlam basan adetası, ayaklarını karnına çekerek yaptığı süratlisi, yuvarlak ve ritmik dörtnalı vardır. Hanoverian atlarının yarışlarda yakaladığı başarılar yetiştirme programının iyi olduğunu kanıtlamıştır. (1992 Olimpiyatları'nda 13 madalya, peşpeşe 4 Dünya Yetiştiricilik Şampiyonası ödülü, dresajda ve engel atlamada 5 altın, 1 gümüş ve 2 bronz madalya)


hollanda1.jpg


HOLLANDA ATLARI

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :
Hollanda atları ılık kanlı spor atı cinsidir. Bu tür atlara soğukkanlı atlar (koşum atları) ile Thoroughbred ve Arap atı gibi sıcakkanlı atlardan farklı oldukları için ılık kanlı denmektedir. Spor atı deyişiyse cinsin kullanım alanını belirlemektedir. Dresaj ,engel atlama , konkur komple ve at arabası yarışları gibi belli başlı uluslararası binicilik disiplinlerine yönelik olarak kullanılmaktadır. Birçok ılıkkan cinslerinin gelişimine hala devam edilmektedir. Aslında bu tür atlar Thoroughbred ,Arap atı, Morgan atı, Selle Français atları gibi safkan bir cins değildir. Farklı türlerin birleşimi olarak ortaya çıkmışlardır. Bunun sebebi ise her türün farklı karakteristiklerini ayrı bir cinste birleştirmektir. Hollanda ılık kan atları, Alman, Fransız ve İngiliz atları ile yerli Hollanda atlarının seçici çiftleştirilmesi sonucu ortaya çıkan modern bir spor atıdır. Hollanda ılıkkan atlarının kökeninde iki farkı bölge yer alır: Gelderland ve Groningen.

Gelderland , Hollanda'nın merkezinde yer alır. Toprağın kumlu olması nedeniyle bu bölgede daha hafif atlar gelişmiştir. Groningen ise toprağın daha ağır ve sert olduğu bir bölge olduğundan daha ağır atlar yetişmiştir. Groningen yetiştiricileri atların daha rafine olması için Gelderland atlarını kullanmış, Gelderland yetiştiricileri ise atlarına daha iri bir yapı kazandırabilmek için Groningen kanını kullanmışlardır.

Hollandalı çiftçiler hayatlarını atlarla kazanırlardı. Dolayısıyla at yetiştirme tekniklerini uzun zamandır kullanıyorlardı. Çiftleşme sonucu atların karakterlerinde oluşan bozulmalar ve hatalar anında telafi ediliyordu. Binicilik ve at malzemelerin yaygınlaşması ile atlar çiftliklerde bakılmaya başlandı. Binicilik klüplerinin sayılarının artması ile de spor atlarına olan ilgi düzenli olarak arttı. Bunun sonucu olarak da Hollandalılar spor atı üretmeye başladılar. Thoroughbred aygırlarının yanı sıra Fransız, Holsteiner, Honeverian aygırları kullanıldı. Stilli koşum atları oluşturmak üzere Hackney atları da kullanıldı. Diğer yetiştiriciler geleneksel Gelderland koşum atlarını yetiştirmeye devam ettiler. Sonuç olarak modern Hollanda ılıkkan atları 3 kategoride toplanmaktadır: Spor atı, koşum atı, geleneksel Gelderland atı.

hollanda2.jpg


Hollanda atlarının güzel bir vücut yapısı vardır. Vücut yapılarının yanı sıra güzelliği ve çekiciliği Hollandezlerin ününü arttırmıştır. Oldukça kısa bir zaman içinde modernize edilen Hollanda spor atları uluslar arası müsabakalarda da önem kazanmıştır. Karakterleri, atletik yetenekleri ve sağlamlıkları ile ünlü atlar dünyanın her bir köşesine ihraç edilmiş, değişik ülke bayrakları altında uluslar arası şampiyonlar çıkarmıştır.


TÜRÜN ÖZELLİKLERİ
Hollanda ılık kan atları yaklaşık 162 cm boyunda olup bazıları 170 cm kadardır. Genellikle doru, al, yağız veya kır olup alınlarında veya bacaklarında beyaz işaretler vardır. Başın iyi bir şekli olup profilden bakıldığında düzdür. Boyun kavisli ve kaslı , sırtı düz ve oldukça uzundur. Kuyruk yüksektedir. Göğsü derin ve kaslı omuzlarının ise iyi bir açısı vardır. Bacakları uzun, sağrıları güçlü ve kaslıdır. Bu özellikleri Hollandalıların çiftlik atlarından gelmekte olup güçlü hareketler için gereklidir. Hollandezler hevesli, cana yakın, güvenilir ve akıllı olmaları ile tanınırlar.

HOLSTEİNER
TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :
Holsteiner, Almanya’nın kuzey bölgesi olan Schleswig-Holstein’da 13.yy.dan beri süren sistematik üretimin bir ürünüdür.Bu bölge Almanya’nin en başarılı at üretim bölgelerinden biri ve Holsteiner da Almanya’nın en eski sıcakkanlı cinslerinden biridir.Holsteiner’ın atalarının izleri Napolitan,İspanyol ve doğudaki damızlık tesislerine dayanır.Buralarda bölgenin yerel damızlıklarıyla dikkatli bir melezleme yapılmıştır.Bu at türü Alman çiftçiler tarafından gücü,sağlamlığı ve güvenilirliği ile değerlendirilirken ordu tarafından da bu değerlendirme cesareti ve yeteneğine bağlı olarak yapılmıştır.

Holsteiner üretiminin ilk yazılı kayıtları 13.yy.a dayanır.Holstein ve Storman kontu 1.Gerhard ,Uetersen’deki manastıra manastır civarındaki özel mülklü arazilerin otlatma haklarını vermiştir.Rahipler, manastırların özelliklerinin özel arazi sahiplerine devredildiği Reform dönemine kadar iyi nitelikte atların üretimine devam etmişlerdir.Bu atların hem çiftlikteki önemine hem de güvenilir savaş atı olma özelliklerine dayanarak arazi sahipleri de rahiplerin başladığı işi devam ettirmişlerdir.

Bu cinsin niteliklerini garanti altına almak için 1686 kanunlarının Schleswig-Holstein’a geçmesi ile iyi üretimin yapılması cesaretlendirilmiştir.1797’de 10000’in üzerinde atın ihraç edilmesiyle 17. ve 18.yy.larda bu cinsin ünü tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

Savaş atlarına olan ihtiyacın azalmasıyla beraber İngiliz Yorkshire Araba atları ve Cleveland Bay atları 19.yy.da kaliteli yüksek adımlı yük atlarının üretimi için kullanılmışlardır.2.Dünya Savaşı sonrasında bu cinsin Thoroughbred kanıyla tanışması ile beraber Holsteiner’ın eşsiz karakterine zerafet ve atlama yeteneği de eklenmiştir.Bu cins muhteşem Alman spor atlarından biri olarak ortaya çıkmıştır.Özellikle atlama,dresaj,driving ve eventinge için uygundur ve ayrıca diğer sıcakkanlı cinslerin gelişiminde de etkili olmuştur.

Günümüzde Holsteiner’ın , Olimpiyat oyunları ve Dünya Şampiyonaları dahil birçok uluslararası eventing ve driving müsabakalarında ilk onda yer aldığı görülmektedir.

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:
Genel olarak Holsteiner dorudur.Çok az beyaz işaretleri olması hatta hiç olmaması tercih edilir.Dengeli bir attır.16-17 hand uzunluğundadır.Açık dörtnalı ve doğal,elastik hareketleri vardır.Büyük,güzel gözlerle sevimli başı,güzel kavisli bir boynu ,(withers) üzerinde yükselmesiyle zarif,hafif ve kendini taşıyan bir görünümdedir.Rahat ve istekli mizacı , iyi bir karakter ve iş yapmaya olan hevesi ile bütünleşmiştir.

Üretimde kullanılan damızlıkların kalitesi yıllık damızlık denetimleriyle ile sağlama alınmıştır.Atların sınıflanması ve bunlara değer biçilmesi kaliteye ve üretim havuzuna yaptıkları katkı potansiyeline bağlı olarak yapılır.Aygırlar için damızlık kitabına girişi için araştırılması bunların tamamen onaylanmış aygır olmaları yolundaki ilk adımdır.Aygırın bir 100 günlük test süresince veya spor müsabakalarında atletikliğini göstermesi beklenir.Yavruları da ayrıca kalite ve genetik bozukluklar bakımından araştırılır.Ancak bundan sonra bu aygıra hayat boyu üretim lisansı verilir. Aynı zamanda kısraklar da araştırılır ve yeterli kalitede olanlar 3 damızlık kitabından birine girebilirler.

irlanda1.jpg


İRLANDA ATI

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :
İrlanda atının tarihi , tarım alanında olduğu kadar , savaşlardaki başarılarına da dayanır. MÖ. 1'de yazılmış olan "cuchulain" destanı bu atı güçlü araba atı olarak tanımlar. 12. yüzyılda İrlanda'ya gelen Anglo-Norman'lar beraberlerinde güçlü savaş atlarını da getirdiler. Daha sonraları, 16. yüzyılda güney İrlanda ile İspanya arasındaki ticaret sonucu yerli atlara İspanyol kanı karıştı. Ortaçağ boyunca çok sayıda İrlanda atı , Avrupa ordularına ihraç edildi. 1. Dünya savaşı sonlarına kadar bu atların binlercesi savaşlarda ön saflarda hizmet ettiler. 1850-1950 yılları arasında İrlanda atı şekil alarak günümüzdeki İrlandez halini aldı. İrlanda'da tarım , Avrupa'nın gelişmemiş bölgelerinde de ağır yük atlarına olan talepteki azalma bu atlara ilgiyi azalttı. Bunun yerine İrlandalı çiftçiler , tarlada çalışabilecek ve aynı zamanda araba çekebilecek , hem de tilki avına gidebilecekleri atlara ihtiyaç duydular.

Avlanan çiftçiler , tüm gün yol alabilecek ve karşılaştıkları her engelin üzerinden atlayabilecek atlar istediler. Yüzyıl boyunca iyi kemik yapısı , dayanıklı , ilginç atlama kabiliyeti olan , oldukça sağlam ve hassas bir at cinsi üretildi. Thoroughbred'le karıştırıldığında bu özellikleri sağlayan , dünyaca ünlü İrlandez avcısı ortaya çıktı. Bu karışım günümüzde İrlandez spor atı olarak bilinir ve temsilcileri tüm dünyada altın madalyaları , grand-prix'leri kazanmaktadır. Ne yazık ki , bu başarı İrlanda soğuk atının çöküşüne izin vermiştir. Çiftliklerdeki makineleşmenin artması , avcı ve spor atlarına olan dünya çapındaki talep bu cinsi soyunun tükenmesi eşiğine getirmiştir. Bu İrlandalı çiftçi için , iyi bir İrlanda kısrağını bir Thoroughbred'e sonrada bir safkan aygırına çekmek daha karlı hale gelmiştir. İrlanda soğuk atı sosyetesinin planlı çabalarına rağmen , dünya çapında sadece 2000 safkanıyla beraber bu cinsin devamlılığı tehlikeli hale gelmiştir.

irlanda2.jpg


TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:

İrlanda soğuk bölge atı , özü ve kalitesiyle aktif ve güçlü bir attır. Adından anlaşılacağının aksine iri ve çok tüylü değildir. Duruşuyla , güçlü sağrısıyla heybetli görünümdedir. Zeki ve nazik , doğası ile hassas ve uysal yapısı dikkat çeker. Hareketleri yumuşak ve serbest olmasına rağmen abartılı değildir. Kır dahil olmak üzere her renkte olabilir. Kemik yapısı sağlam ve güçlüdür. Ortalama boyları ; 153 - 163cm. yüksekliğindedir.

DEĞERLİ İRLANDA ATLARI
irlanda3.jpg


KİNG OF DİAMONDS :

İrlanda atının her ailesi atlama ve konkur komple atları üretmiş olsa da hiçbiri King of Diamonds kadar sürekli başarı sağlamamıştır. Bu kestane doru aygır , Ruby'nin yavrusu Errigal'dendir. 1990 - 1995 yılları arası dünya atlama dereceleri klasmanında 7. sıradadır. Uluslararası engel atlama atları olan Special Envoy , Hill , Pearl ve Millstreat Ruby King of Diamonds'dan üretilmiştir. King of Diamonds üzücü bir şekilde ölmüş olsa da , arkasında sürekli olarak dünya sınıfı atları üreten birçok tay bırakmıştır.

CLOVER HILL :
Golden Beaker'in tayı olan bu doru aygır, 1990 - 1995 yılları arası Dünya atlama dereceleri klasmanında 16. sıradadır. Dünya sınıfı taylarından ; Cagneys , Skyviews ve Flo Jo Clover Hill'dan olma taylardır ve günümüzde atlama atları üretmeye devam etmektedirler. Kuşkusuz spor atı üretimi üzerindeki etkileri uzun yıllar boyunca devam edecektir.

lipizzan1.jpg


LIPIZZAN

TÜRÜN TARİHÇESİ :
Lipizzan atları 400 yıldan uzun süredir uygulanan seçici bir yetiştirme programını yansıtır. Dünyanın dört bir yanından seçilen iyi kalite atlardan oluşmuştur. Güzellik ve zarafetin yanısıra cesaret, kuvvet, yetenek, iyi mizaç ve aklın nadir bulunan bir kompozisyonunu sergilemektedir. Lipizzanlar ilk olarak 1580 yılında Arşidük II.Charles'ın Lipizza'da bir hara kurarak İspanyol, Andalusian, Barb ve Berber cinsi atları ithal etmesiyle yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu atlar yerel Karst atlarına çekilmiştir. Yerel Karst atları beyaz, küçük , yavaş ve sert atlardır. 1700'lerin sonunda Napolyon Savaşları sırasında atlar üç kere yer değiştirdiler. Bir süre atların mülkiyeti Napolyon'a geçti. Napolyon Arap aygırı Vesir'i Lipizzanlara çekti. 1807-1856 yılları arasında 7 Arap aygırı türün gelişimi için kullanıldı: Siglavy,Tadmor, Gazlan, Saydan, Samson, Hadudi ve Ben Azet. 1792-1815 yılları arasında iki Lipizzan kolu olan Maestosa ve Favory, Kladruby atları ile çiftleştirildiler. 1880 yılında Lipizza Harası'nda 341 adet Lipizzan atı bulunmaktaydı. 18. ve 19. yy.da kullanılan tüm Lipizzan damızlıklarından sadece 6 tanesi orijinal aygır kolu olmuştur: 1.Dünya Savaşı sırasında yetiştirme merkezi Viyana yakınlarındaki Laxenburg'a yerleşti. Taylar ise diğer kraliyet harası Kladrub'a yerleştirildi. 1. Dünya Savaşı sonrasında Orta Avrupa yeniden organize edilirken Avusturya- Macaristan İmparatorluğu iki yeni cumhuriyete bölündü ve her devlet bir önceki monarşinin sahip olduklarının mülkiyetini aldı. Lipizza Kraliyet Harası(1580-1916) yetiştirme programı 3 farklı ülkeye bölünmüş oldu.

lipizzan2.jpg


Bu yıllarda sadece 208 Lipizzan'ın kaldığı bilinmekte olup büyük kısmı (109 at) Lipizza kentine sahip olan İtalya'da kalmıştır. 1913-1915 tayları ise Çekoslavakya'nın sahip olduğu Kladrub'da kaldı. Kalan atlara ve İspanyol Binicilik Okulu aygırlarına 1919'da Avusturya sahip oldu. 1. Dünya Savaşı'nı takiben İtalya, Çekoslavakya ve Avusturya'nın yanı sıra Macaristan, Romanya ve Yugoslavya'da Lipizzan atı yetiştirmeye devam ettiler. 1943'de Lipizzan cinsi soyunun tükenmesi tehdidiyle karşılaştı. Avusturya, İtalya ve Yugoslavya'daki kısrak ve taylar Çekoslavakya'daki Hostau bölgesine Alman komutası altında transfer edildi. Dönemin İspanyol Binicilik Okulu müdürünün çabaları neticesinde okul kurtarıldı fakat; 1955'e kadar damızlık aygırlar okula geri verilmedi. Dünyada 3000'den az saf kan Lipizzan'ın bulunduğu göz önüne alındığında türün seyrek olduğu söylenebilir. Her geçen yıl doğan tay sayısı da azalmaktadır. Lipizzan atlarının safkanlığının korunması için büyük çaba gösterilmektedir. At sahipleri ve yetiştiriciler türün az olması, kültürel önemi, romantik tarihi, güzelliği, uyumu, atletik yürüyüşleri nedeniyle bu atlara ayrı bir değer vermektedir.


TÜRÜN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ :
Lipizzan atları uzun olmamasına rağmen (en irisi 160cm. kadardır.) gururla kendini taşıması, kaslı ve elastik vücudu, güçlü hareketleri onların olduklarından daha uzun ve iri görünmelerini sağlar. Geç olgunlaşır ve uzun yaşarlar. (çoğu zaman 35 yıl ve fazlası) Doğdukları andan itibaren zarafet ve asalet sergilerler.

lipizzan3.jpg


Yağız veya doru olarak doğar, 5-8 yaşlarında beyaz olurlar. Aslında demir kırdırlar ancak; koyu renk derileri beyaz tüylerle örtüldüğünden yara veya ıslaklık olmadığında beyaz görünürler. Gelişimini ancak 10 yaşına kadar tamamlayan bu atlar 1 yaşındayken aynı yaşlı bir Thoroughbred ile kıyaslandığında oldukça küçüktürler. Vücut yapıları 3 yaşında ancak kendini gösterir. 3 yaşına kadar hiçbir turistin onları göremeyeceği Alp Dağları'na gönderilir ve 3 yaşında ancak doğdukları andaki zarafeti sergilediklerinde insan önüne çıkarlar. Güçlü ve sağlam olduklarından nadiren topallık gösterirler. Yemlerindeki ve çevre koşullarındaki değişimlere anında adapte olurlar. Lipizzanlara binmek yumuşak sırtları ve canlı adımları ile bir keyiftir.

Güçlü sağrıları sayesinde kendilerini doğal bir denge ile taşırlar. Doğal bir ritm duyguları vardır. Eyer vurulduğunda oldukça sakin ve tutarlıdır. Aygırlar, kısraklara göre idare edilmesi daha kolay atlardır. Aygırlar, binicilerine bir kez saygı duydu mu bu duygularını kaybetmezken kısraklar daha patroniçe tavırlı olduklarından zaman zaman onlara binicisine üstünlük sağlayamayacağı hatırlatılmalıdır. Bir Lipizzan atı ürktüğünde herhangi bir korku veya panik duygusu yoktur. Çifte atmaz, binicisini fırlatmaz; aksine kendini toplar, ardlarını vücudunun altına getirir, sırtı yükselir ve binicinin eyerde daha güvenli oturmasını sağlar. Boynu kavislenir ve binicisine dizginleri toplaması için ısrar eder. binicisinden komut bekler. Eğer binici bir parça dizgin verirse piaf birden pasaja dönüşür. Bu hareketi doğallıkla yaparlar. Lipizzan başlangıç seviyesindeki bir biniciyi bile saygı duyulan bir binicilik ustasıymış gibi hissettirir. En tecrübesiz binici bile saygıyla komut verdiğinde yürekle ve istekle tepki verir. Ancak "at attır!" diye düşünen ve Lipizzanı'ı sindirmek veya ona zorbalık etmek isteyen insanın vay haline!

Gerçekten korktuklarında veya adalet duyguları vahşilikle tahrik edildiğinde karşısındakinin gözünün içine bakar ve savaşa hazırlanır. (400 yıl önce yetiştirilmelerinin gerçek amacı)


morgan.jpg


MORGAN ATI

Amerikan Morgan atının kökü çok ilginçtir ki sadece bir tek aygıra dayanır: Justin Morgan. Bu aygır 14 el uzunluğunda olmasına karşın ağırlık-çekme yarışlarında ağırlığını gösterir.

Justin Morgan 1789 yılında Figure adlı bir tay olarak dünyaya geldi ve daha sonra kayıtlı ilk sahibinin adıyla anılmaya başladı. Bu kişi Vermont’taki bir çiftlik sahibi ve aynı zamanda müzik öğretmeni ve kilise yöneticisiydi. Kayıtlı belge olmamasından dolayı Justin Morgan’ın nasıl üretilip yetiştirildiği konusunda kesin bilgiler yoktur. Olası iddialara göre bu aygır Thoroughbred, Arap, Welsh Cob ve Hollandez ırklarının atasıydı. Ufak yapısına karşın (400kg.dan daha hafifti.)

Justin Morgan’ın oldukça kuvvetli bir iş atı olarak tanınması ve sahiplerinin başarısı için çok fazla çalıştırılması tartışma yaratmıştır. Ağır iş atı gibi saban çekmekte ve kereste işlerinde kullanılırdı ve kütük çekmek konusunda ağırlığının neredeyse iki katı olan rakiplerine rağmen yenilmezdi. Müthiş dayanıklı, güçlü ve dinç bir babaydı. Güç, dayanıklılık, hız ve sakin mizacı yavrularına da geçmiştir. Erkek taylarından 3 tanesi cinsin gelişiminde oldukça etkili olmuştur: Sherman Morgan(1808), Woodbury Morgan( 1816) ve Bulrush Morgan( 1812)​
Sherman Morgan kanından gelen atlar mükemmel koşum atları olmalarıyla dikkat çekmişlerdir ve Amerika’daki diğer cinslerin ( Quarter, Saddlebred, Standardbred, Tennessee) üretiminde önemli etkileri olmuştur.

Woodbury Morgan kanından gelenlere ise binek ve tören atı olarak talep olmuştur. Bulrush Morganları da süratlideki hızlarıyla dikkat çekmişlerdir.​
Diğer cinslerde olduğu gibi Morgan atı da motorlu ulaşımın yaygınlaşmasıyla önemini yitirmiştir. Ancak 1999’da kurulan Morgan At Klübü’nün istekli üyeleri sayesinde bu tür kurtulmuştur. Günümüzde ABD’ye ek olarak Kanada, İngiltere, Avustralya, İspanya, Yeni Zellanda, Almanya, İtalya ve İsveç’te Morgan Klüpleri görülür. Bu klüpler sayesinde Morgan atı sayısı da giderek artmaktadır. Bu atlar gösteri atı olarak bulundurulmasının yanı sıra sürek avı, dresaj ve atlı araba yarışları gibi disiplinlerde de kullanılır.

Türün Özellikleri
14,1-15,2 el uzunluğunda genellikle doru, kestane doru, yağız renklerindedir. Baş haricinde diz veya tırnakta beyaz işaretlere olmamalıdır. Profilden bakıldığında düz veya hafif eğimli başı, öne doğru geniştir. Büyük gözleri, kısa ve dik kulakları, hafif açılı boynu, eğimli omuzları vardır. Sırt uzunluğu kısadır. Sağrısı kaslıdır ve kuyruğu yukarıdadır. Düz ve kuvvetli bacakları kısa ve ince kemik yapısına sahiptir. Uzun ve eğimli inciği hafif ve elastik bir yürüyüş sağlar. Yumuşak ve gür kuyruk ve yeleye sahiptir.

İlginç Olaylar
Yüzbaşı Myles Keogh’un bindiği “Comanche” adında bir Morgan atı 1876 yılında yapılan Little Big Horn savaşından Kızılderililer haricinde sağ çıkmayı başaran tek canlıdır. Çok fazla yara almış olmasına karşın yaşamayı başarmış ve 29 yaşında yaşlı bir at olarak hayata veda etmiştir.

quarter1.jpg


QUARTER (ÇEYREK) ATI

Bu tür adından da anlaşılacağı gibi kısa mesafe(çeyrek mil) yarışlarında ustadır. Kökeni İspanyol akıncılar tarafından Amerika’ya getirilen atlara dayanır. 17. ve 185.yy boyunca doğu bölgelere yerleşen kişiler yerel İspanya kökenli atları kendi ithal ettikleri atlarla çiftleştirerek her tür iş için uygun olan ağır çalışabilecek bir tür üretmek istediler. Bu atlar buradaki kişilerin sağ kolu haline geldi. Batıya doğru yayılım olmasıyla sığır çobanlığı günlerinde oldukça gerekli oldular. En gerekli özellik sığırların arkasında atletik ve cesurca çalışabilecek atlar olmalarıydı. Zamanla bu atlar “sığır hissi” geliştirerek bir sığırın hareketlerini taklit eder oldular.( durup aynı hızla geri dönebilmek...)

İngilizlerin yarışlara olan artan merakı sonucu bu atlar emprovizasyon müsabakalarında yarışmaya başladı: düzlükte bir çift atın birkaç yüz yard boyunca hızla koşabileceği müsabakalar. Quıarter atı sağrısını oldukça kuvvetlendirdi. Durduğu yerden kısa mesafede en yüksek hıza ulaşabildiler. Thoroughbred yarışları başlayınca Quarter at yarışlarına ilgi azaldı. Sonraları sanayileşme ile çiftçilikte atın önemi azaldı ve bu tür de iş atı olmaktan çıkmış hobi atı haline geldi.

Günümüzde Quarter atı Western tarzı müsabakalarda oldukça popülerdir: varil yarışı, rodeolar ve kısa mesafe yarışları. Bu spordaki büyük ilgi sayesinde bu atlar büyük amaçlar için çeşitli dallarda yarışmaktadırlar.​
Türün Özellikleri:14,3-16 el uzunluğundadırlar ve her renkte olabilirler. Kısa ve geniş bir baş yapısı, ufak burnu, büyük ve zeki bakışlı gözleri, orta uzunlukta ve kalkık kulakları, uzun ve elastik boynu, yuvarlak omuzları vardır. Göğsü ve karnı geniş, sırtı kısadır. Büyük, derin, ağır ve kaslı bir sağrıya sahiptir. Bacakları kuvvetlidir. Diz Eklemleri geniş ve yere yakındır. İncik kemiği orta uzunluktadır. Tırnakları dikdörtgen biçimli, derin ve geniştir.

İlginç Olaylar: Amerikan Quarter Atı Derneği 1940 yılında kurulmuştur ve kayıtlı olarak dünyadaki en çok sayıda at bu cinstendir. Listede 2 milyondan fazla at bulunmaktadır

olden1.jpg


OLDENBURG

TÜRÜN TARİHÇESİ VE ORİJİNİ
Oldenburg atları Almanya’nın kuzey bölgesinde yetiştirilmektedir. Bu bölgede eski Oldenburg Krallığı bulunmaktaydı. Oldenburg atı Avrupa’nın en eski ılıkkan türlerinden biridir. Oldenburg atlarının gelişimi Herzog Anton Günther Von Oldenburg’un çalışmaları sayesinde olmuştur. Çalışmalarını 16. yüzyılda yapmıştır. Friesian türü kısraklar ile İspanya ve İtalya’dan seçkin aygırlar kullanılarak yeni bir cins ortaya çıkmıştır. 1960’lı yılların başlarında Alman Oldenburg yetiştirme birliği modern bir binek atı cinsi üretme kararı almış ve detaylı bir çiftleştirme programı uygulamıştır. Temel amaç spor atı yetiştirmek olmuştur. Yeni yetiştirme programının ilk aşamasında Oldenburg kısrakları en iyi Avrupa Thoroughbred aygırları ile çiftleştirilerek cinsin rafineliği sağlanmıştır. Bu çiftleşmeden oluşan kısraklar Avrupa’nın en iyi binek atları olan Anglo-Norman , Trakehner ve Anglo-Arab’lar ile Hanoverian , Holsteiner , Westphalian ve Hollandez aygırları ile çiftleştirilmiştir. Bu üretimin sonucu oluşan Oldenburg’lar dünyanın en modern , başarılı spor atlarındandır. Günümüzün atlarından Weihaiwej (Franke Sloothak binmiştir) ,Lady Weingard (Marcus Beerbaum binmiştir), Bonfire (Anky van Grunsven binmiştir) Oldenburg spor atlarının başarısını sergilemiştir.

olden2.jpg


TÜRÜN ÖZELLİKLERİ

Yetiştirmenin amacı asil, dinamik, elastik hareketleri olan ve karakter olarak çok amaçlı biniş (dresaj, engel atlama, konkur komple, avcılık sınıfları ) için uygun bir tür oluşturmaktı. Aynı şekilde tüm dünyada spor atı yetiştiriciliğinin ortak hedefi de budur. Oldenburg atının başı büyük ve asil, boynu uzundur. İyi bir baş-boyun bağlantısı vardır. Omuzları uzun ve doğru bir açı ile iyi bir pozisyondadır. Eyeri ve biniciyi doğru pozisyonda tutabilmek için cidagonun iyi gelişmiş ve yeterince uzun olması gereklidir. Oldenburg atlarının cidago boyu 160-163 cm.dir. Güçlü bir sırt yapısı vardır. Bacakların iyi bir kas yapısı , gelişmiş eklemleri , iyi yapılanmış tırnak ve kemikleri bulunmaktadır. Ön bacakların önden ve yandan bakıldığında düz olmalıdır. Aynı zamanda arka bacaklar da arkadan bakıldığında düz olmalıdır. At kendini taşır ve sağrısı ile arka dirseklerinden destek alır. Esnek ve enerjik ileri hareketleri, uzun fuleleri, kavisli ve yaylanan sırtı bulunmaktadır.

olden3.jpg
 
Üst