Bunun cevabını yabancıların kendisi hakkında yazdıkları övgüler karşısındaki tepkileriyle gene kendisi verirdi. Bu konuda şöyle derdi:
"Bunlar hep beni övüyorlar. Türk milletinden, Türk milletinin büyüklüğünden, Türklüğün insanlık değerlerinden, dört bin yıl boyunca cihanın her yanında bıraktığı uygarlık izlerinden hiç bahsetmiyorlar! Onu hala nereden çıkıp geldiği bilinmeyen, dili yok, kültürü yok, tarihte yeri yok bir aşiret sanıyorlar, böyle görmek istiyorlar.
Türk milletini bu su-i zandan(kötü sanıdan) kurtarmak, onu uygarlık evrenine gerçek kimliği ile tanıtmak kutsal bir görevdir. İşin garibi şudur: Bu kutsal görevi bizden önce her soydan, her dilden birçok Avrupalı Türkologlar, oryantalistler yerine getirmiş; Türklerin VII. yüzyıldan beri Kök-Türk yazısı diye bir alfabesi olduğunu, bunun XII., XIII. yüzyıla değin eski Kırgızlar ile Yeniseyli Türklerde kullanıldığını ellerindeki reddolunmaz ilmi belgelerle ispatlamış bulunuyorlar."
Atatürk bununla da kalmaz, bize bu günkü Türkçeye çevirttiği Orhon kitabelerinden parçalar okur, sonra:
"Söyleyin bana", derdi: "VII. yüzyılda dünyanın neresinde hangi hükümdar devlet idaresi ve halk sevgisi anlayışını bizim Bilge Kağanımız veya Kül-Tekinimiz gibi güzel ve akıcı bir dille ifade edebilirdi?"
Atatürk bu sözleri söylerken sesindeki heyecandan anlardık ki, Atatürk'ün milli gururu ancak büyük bir millete mensup olmak inancından gelmektedir."
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Atatürk'ün Türkçülüğü" adlı yazısındaki Türk alfabesine ilişkin hatırası.
---ATATÜRK VE TÜRK DİLİ: BELEGELER - Yazan Prof. Dr. Zeynep Korkmaz - Ankara - 1992 - 148.s.)