ATATÜRK'ÜN TANIMLAMASIYLA "BİR FESAT ve İHANET ODAĞI" OLAN FENER RUM PATRİKLİĞİ ve

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ATATÜRK'ÜN TANIMLAMASIYLA "BİR FESAT ve İHANET ODAĞI" OLAN FENER RUM PATRİKLİĞİ ve ETKİNLİKLERİ



Ortodoksluk ve Fener Rum Patrikliği :

Hıristiyanlığın resmi devlet dini durumuna gelişi İmparator Konstantin'le başlar. Konstantin 330 yılında İstanbul'da bugün Patriklik denilen dinsel kurumu kurar. Başlangıçta ruhsal bir kurum olarak kurulan Patrikliğin konumu, İ.S. 451 yılında Kadıköy semtinde toplanmış olan Konsey'in de aldığı karar çerçevesinde, Roma'ya eşit sayılmıştır. Konsey'in benimsediği 20 numaralı yasayla Patriklik, yalnızca ruhsal öderlik değil aynı zamanda hükümet etme yetkisini de almıştır. Patriklik, O günden beri bölge siyasetinde her zaman etkin bir kurum olarak Osmanlı'dan bu yana 5. kol etkinliğinin en önemli oyuncularından biri olmuştur.

Beşinci kol etkinliği bir ülkenin içinde o ülkenin kimi seçilmiş ve özel amaçlarla yetiştirilmiş yurttaşlarınca yönlendirilen bozgunculuk etkinlikleridir.

Patriklik, Doğu (Yeni Roma) Kilisesi'nin temsilcisidir. 1054 yılında Batı (Roma) Kilisesi'yle İsa'nın Hıristiyanlıktaki konumu üzerine dönen ve 585 Toledo Konseyi'nden bu yana süren tartışılar sonucunda birbirlerine girerler. Roma Piskoposu (PAPA) Konstantinopolis Patriği'ni aforoz eder. Kendilerini Katolik (Evrensel) gören Roma'yla kendilerini tek ve gerçek Hıristiyan gören Ortodoks Doğu Kiliseleri birbirinden koparlar. İstanbul'daki Rumlar arasında bütün güç, Fener Rum Patrikliği ve kendilerini "Bizans'ın varisi" olarak gören Fenerlilerin elindeydi.

19. yüzyılın başında birer Türk düşmanlığı kurumu olan Rum okulları, yalnızca İstanbul'un değil Küçük Asya'nın da (Anadolu) bütün illerine yayılmıştı. Tümüyle Rum din adamlarının elinde olan bu eğitim kurumlarında, gençlere eski Yunan uygarlığı, yaşayış ve kültürü öğretilirdi. Denetimden uzak bu okullarda Rumlar ve öbür Hıristiyanlar özgürlük ve bağımsızlık için bilenirlerdi.

Avrupa'yla çok erken bağlantı kuran ve çocuklarının eğitimlerini Avrupa'nın çeşitli kentlerinde, özellikle de Fransa'daki kentlerde, almasını sağlayan Fenerli Rumlar çok çeşitli alanlarda kendilerini eğittiler. Yavaş yavaş ülke yönetimine sızarak sonunda ülkenin dolaylı yöneticileri oldular. Divan-ı Hümayun, Derya tercümanlıkları, Başkatiplik ve Kapı Kethüdalığı, Eflak ve Boğdan Voyvodalıkları onlara verilmeye başlandı. Öyle bir zaman geldi ki Osmanlı Dışişleri tümüyle Fenerli Rumların eline geçti. Rumlar bir yandan bağımsızlık mücadelesinde Avrupa ve Hıristiyan dünyasını arkalarına almak isterken öbür yandan Hıristiyan dünyası, özellikle de Rusya, Fransa ve İngiltere, Rumları bir dayanak noktası olarak kullanarak Osmanlı üzerindeki umunçlarını (emellerini) gerçekleştirmek istiyorlardı. Nitekim 1774 Kaynarca Antlaşması'nda Rusların isteyip aldığı haklardan biri, Osmanlı Devleti'nin Hıristiyan uyruğunu korumak hakkıdır. Rusya günümüzde halen Ermenistan, Ukrayna, Moldavya, Romanya, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan ve Kıbrıs'ı da içine alan Ortodoks devletleri kuşağının önderliğine oynamaktadır.

Napolyon da Doğu Akdeniz'e yerleşerek Mısır üzerinden Hindistan'a ulaşmak için Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasını istiyordu. Napolyon'un Avrupa'da krallık yönetimine karşı giriştiği etkinlikleri İngiltere, Avusturya ve Rusya'nın çıkarlarına ters düştüğü için bu devletler, her türlü ihtilal ve isyan girişimlerine karşı çıkmışlardır. Bu durum, Rum isyanları 25 yıl kadar sekteye uğramıştır. Rumlar bu dönemde gemiciliğe, tecime (ticarete) ve okullar açmaya daha çok önem vererek bu etkinlikleri aracılığıyla Etniki Eterya ve onun etkili mücadelesini doğuracak ortamı hazırlayacaklardır.

Fener Rum Patrikliğinin açtığı okullardan birisi olan İkonomos Akademisi'nin 1884 yılı ders izlencesinde (programında) şunlar yer alıyordu :

1) Türkler ezeli bir düşman olarak Rumlara tanıtılacaktır.

2) Türklerin en küçük hataları büyütülerek Avrupa'ya duyurulacak ve uygar dünya Türklere düşman edilecektir.

3) Türkler ekonomik bakımdan çökertilecektir. Bu amaçla varsıl Türkler, sakat tecim (ticaret) yollarına götürülecek, onlara yüksek faizli krediler açılacak, ağır koşullarla rehin kabul edilecektir.

4) Türklerin ahlak, ulusluk, din ve gelenekleri yozlaştırılacaktır. Bu amaçla onlara sövgüler öğretilecek ve bunların Türkler arasında yayılmasına çalışılacaktır. Türkler zinaya ve öbür ahlaksızlıklara teşvik edilecektir. Türk gençleri arasında kabadayılık ruhu aşılanacak gençler arasındaki sevgi ve saygı bağlılıkları kırılarak aralarına ikilik sokulacaktır. Argoya benzer bir sövgü dili Türkler arasında yayılarak ulusal dil ve duyguları bozulacaktır. Varsıl Rum tecimci (tüccar) ve esnafı Türk hocalara bol armağan ve veresiye vererek onları elde edecektir. Hocalar içkiye alıştırılarak her türlü uydurma inanışlarla onların dinsel inançları saptırılacaktır. Onlara yalan yanlış olaylar anlatılıp Türk halkıyla hocaların arası açılacaktır.

5) Türk egemenliği baltalanacaktır. Bu iş yavaş yavaş geliştirilip Bizans yeniden kurulacaktır.

6) Türk halkı arasında sürekli olarak anlaşmazlık tohumları ekilecektir. Ayaklanmalar düzenlenip zamanında aradan çekilerek Türkler arasında kardeş kanı akıtılacaktır. Komiteler kurulup Türk köyleri basılacaktır.

7) Bir savaş sırasında Türk halkını sefilliğe götürecek her türlü yola başvurulacaktır. Türk topraklarındaki en önemli besin maddeleri, halkın elinden hızla ve gizlice toplanıp adalara gönderilip buradan komşu ülkelere satılacaktır. Rum tecimcilerin (tüccarların) uğradığı zarar ulusal bankalarca ödenecektir.

8) Doktor ve eczacı Rumlar, özellikle kimsesiz Türk hastaları gizlice zehirleyip öldürecek; kör, sağır, sakat edecek ya da saf dışı bırakmaya çalışacaktır.

9) Türk çiftçisi ağır faizlerle toprağından yoksun bırakılacaktır. Borçların kolayca çoğalması sağlanacak; böylece Türkler, ellerindeki toprakları Rum tecimcilere (tüccarlara) satmak zorunda kalacaktır.

10) Yüksek rütbeli devlet memurları rüşvet, ziyafet ve üstelik kadın ikramları ile Etniki Eterya'nın buyruğuna alınacaktır. Ancak bu işler, tümüyle okuldan yetişmiş Papazların ve okulun atayacağı kişilerin vereceği direktiflere göre uygulanacaktır.

11) Fırsat bulundukça, özellikle resmi binalarda, yangın çıkarılacaktır. Kaza süsü verilmiş ölümlü olaylar yaratılacaktır. Savaş gemilerinde yangın çıkarılacak bunlara çeşitli zararlar verilecektir.

12) Rumlar, bir ileri karakol ve gözetleme yeri olan Manastırlardaki istekleri hemen yapacaktır. Verecekleri mektupları kendi işlerinden önce yerine götürüp teslim edeceklerdir.

13) Rum ustalarının hiçbiri kesinlikle Türk çırak kullanmayacaktır. Politik düşüncelerle bir Türk çırak almak gerekirse Rum usta, Türk çırağı bir hizmetçi gibi kullanacaktır.

14) Bütün bu kurallar gizlice uygulanacak, kurallara uymayanlar hemen aforoz edilecektir. Kurallara uymayan Rumlar, Rum toplumu arasından kovulacaktır.

19. yüzyıldan itibaren Türkiye'ye yoğun olarak girmeye başlayan Avrupa sanayicileri, Osmanlı İmparatorluğu'nda doğal olarak ilkin Müslüman olmayan uyrukla tecimsel (ticari) ilişkilere giriyordu. Avrupa burjuvazisinin sermayesiyle birlikte 1789 Fransız ihtilali sonrası Avrupa'da gelişen milliyetçilik duyguları bu uyruğu etkiledi. Bu ideoloji, Müslüman olmayanları, özellikle de imparatorluk bünyesinde Türklerden sonra ikinci kalabalık küme olan Rumları, doğrudan etkilemiştir. Ayasofya Kilisesi'ndeki resimler, Fatih Sultan Mehmet'çe (2. Mehmet) üzerine sürülen boyaların altında kendilerini nasıl korumuşlarsa Hıristiyan ve Türk olmayan uyruk da Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında öyle kalmıştı. Nitekim yıllar süren isyanlardan sonra 1830 yılında gelindiğinde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın desteğiyle Mora ve civarında bağısız bir Yunanistan devleti kuruluyordu.

Fener Rum Patrikliğinin hayalini kurduğu Megalo İdea denilen Büyük Yunanistan hayalinin sınırları, İskender'in dolaştığı toprakları içine alacak kadar büyüktür. Kaldı ki İskender Yunan asıllı olmak şöyle dursun Yunanistan'ı baştan başa çiğneyip geçmiş bir Makedonyalıdır, aslen de Arnavuttur. Oysa ki Yunanlar tarihte bir gün bile Makedonya'ya egemen olamamışlardır. Yine aslında Yunanlılarla hiçbir ilgisi olmayan ve Doğu Roma demek olan Bizans'a bağlanmayı belirten Megalo İdea, Yunan yayılımcılığından başka bir şey değildir.

Yine aynı biçimde Rum Patrikliğine doğrudan bağlı Trabzon Metropolitliği de Karadeniz'de Pontus Devleti kurmaya çalışmaktaydı. Karadeniz'e "Pont Oksen" denilmesinden yola çıkılarak 65 yılına dek sürmüş, Pontus adında bir Rum devletinin olduğu öne sürülmektedir. Gerçekte bu devlet, Yunanlılarca değil İran Şehinşahı Birinci Dara'ca kurulmuştu. Devletin, en ünlü hükümdarı Mihridat olup "adalet güneşi" demek olan bu Farsça ad dahi bu devletin Rumlukla ilgisi olmadığının kanıtlarındandır. Ayrıca bu sözcük Roma'da bozmadır. Yani Rum, Grek demek değildir. Rum sözcüğü Doğu Roma yani Bizans halkını tanımlar.

1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı Sırasında Fener Rum Patrikliği :

İstanbul Fener Rum Patrikliği, Mondros Ateşkes'inden sonra İtilaf güçlerine seslenen bir bildirge yayımlayarak Türk yurdunun işgal edilmesini istemişti. Patriklik, 1 Eylül 1918'de yayımladığı bir başka bildirgeyle de Yunan ordusunun Türklere karşı başarılarını överek yerli Rumların fiilen Yunan ordusuna katılmasını buyurmuştur. Ateşkes yıllarında, Patriklik kararıyla Türk topraklarındaki Rum okullarında Türkçe okutulması yasaklanmıştır.

Venizelos'un Sözleri :


"Bana verilen ve daha sonra da bazı yansımalarıyla gerçeğe tümüyle uyduğu da saptanmış olan güvenceye göre, Memalik-i Osmaniye'deki ve Rumların oturduğu birtakım küçük, büyük kentler ve kasabalardaki kiliseler ve Rum okulları, tümüyle birer silah deposu durumuna getirilmişlerdir. Bu sonuç için o bölgede yaşayan Rumlar büyük bir cesaret ve basiret göstermişler ve Türkler'in tapınaklarına olan saygı ve yerel okullara sağladıkları dokunulmazlıktan yararlanmışlardır. İzmir'in işgaline karşılık gelen günlerde İstanbul'daki Fener Rum Patrikliğinden bir heyet gelip beni gördü. Karadeniz kıyılarında ayrı bir Rum Devleti kurmak için derhal etkinliğe geçmek kararında bulunduklarını, milis alaylarını harekete geçirmek için yalnızca Yunan subaylarını beklemekte olduklarını bana belirtti. Heyetin sahip olduğu serveti öğrenince bunun miktarı beni şaşkınlıkta bıraktı. Kendilerinin sahip olduğu altının mevcudu o anda Yunan hükümetinin sahip olduğu altın toplamından çoktu."

Atatürk'ün Sözleri :

"Bundan başka, ülkenin her yanında Hıristiyan azınlıklar gizli ya da açıktan açığa kendi özel amaçlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar. Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Kurulu illerde çeteler kurmak ve bunları yönetmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla uğraşıyor. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmi Göçmenler Kurulu, Mavri Mira Kurulu'nun çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Kurulu'nca yönetilen Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor. Ermeni Patriği Zazen Efendi de Mavri Mira Kurulu'yla birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz kıyılarında örgütlenmiş olan ve İstanbul'daki 4 merkeze bağlı bulunan Pontus Derneği hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor." (Söylev, Samsun'a Çıktığım Günkü Genel Durum ve Görünüm)

Söylev'in belgeler bölümünde de bu heyetin doğrudan Venizelos'tan buyruk aldığı ve heyetin başının Patrik vekili Droteos olduğu, İstanbul Patrikliğinin ve Yunan Konsolosluğu'nun silah deposu durumuna getirildiği anlatılmaktadır.

Lozan : Lozan'da, İngiliz diplomatı Lord Gürzon'un ısrarlarıyla, "Ruhsal alanda etkinlik göstermesi koşuluyla" Patrikliğin İstanbul'da kalmasına yoksa Fener Rum Aynoroz Adası'na aktarılmasına karar veriliyordu.

Cumhuriyet Sonrası Fener Rum Patrikliği :

Büyük Yunanistan hayalinin ifadeleri olan, Megolo İdea ve Enosis İstanbul, Kıbrıs ve Ege'yi kapsar.

Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik politika ve stratejilerini, özellikle 2000 yılından sonra, çok yönlü olarak ele almak gerekir. Yunan devlet adamları ile basını, Megalo İdea'ya yeni bir yorum getirerek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'yle çok daha kapsamlı bir ortak savunma anlayışı geliştirmişlerdir. Rusya, Bulgaristan Suriye, İran Ermenistan ve Arnavutluk'la askeri işbirliği antlaşmaları imzalamışlar ayrıca Balkanlarda Sırplar ve Rusya'yla "Ortodoks ittifakı" oluşturmuşlardır. PKK (Kadek-Kongra-Gel) terörüne özellikle ve yoğun destek vermişlerdir. Bütün bunların yanında Kıbrıs, Ege, Fener Rum Patrikliği, Heybeli Ada Ruhban Okulu ve Pontus konularını öne çıkarmışlardır.

Günümüzdeki Heybeliada Ruhban Okulu ve Bartelemeos'un "Ekümenik" olma isteği, bu çerçevede yok olmak üzere olan Ortodoks nüfusuna karşın Türkiye'nin egemenliğini tanınmama çabasının simgesidir. Fener Patriği için istenen "Evrensel Ekümenik Patriği" unvanı bir devletin başı ya da başkanı anlamında olduğuna göre Fener Rum Patriği kurulacak hangi devletin başına düşünülmektedir?


Alıntıdır..



 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ATATÜRK'ÜN TANIMLAMASIYLA "BİR FESAT ve İHANET ODAĞI" OLAN FENER RUM PATRİKLİĞİ

Türkiye'yi kuşatmaya ve uluslararası sistemden soyutlamaya yönelik bu hareketin önemli bir ögesi olarak gündeme getirilen Fener Rum Patrikliği, 1990'dan beri şu dört önemli hedefi gerçekleştirmek için açıkça çalışmaktadır:

1. Ekümenik unvanını alarak, 1500-2000 kişilik bir cemaatin "Azınlık Kilisesi"nin dinsel makamı olmaktan çıkarak Vatikan benzeri bir yapılanmayla, devlet içinde devlet niteliğinde bir makam durumuna gelmek.

2. 1971 yılında kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu'nu açmak.

3. Ayasofya'nın yine kilise durumuna getirilmesi ve Ortodoks ibadetine açılması.

4. Patrik seçimlerinde, seçime katılabilmek için T.C. yurttaşı olmak zorunluluğunu kaldırtmak.


Yunanistan'da devlet başkanı konumunda askeri törenlerle karşılanan ve yine Yunanistan'ın sağladığı Bizans simgesi olan çift başlı kartal amblemi taşıyan özel bir uçakla Vatikan'a giderek Papa 2. Jean Paul'la görüşen, ABD Başkanı Clinton'ca devlet başkanlarına düzenlenen bir protokolle ağırlanıp adı New York'ta sokaklara verilen ve Amerika'da, ilk kez George Washington'a verilmiş bulunan Amerikan Kongresi Onur Madalyası'yla ödüllendirilen, bütün bu gezilerde de Türkiye'yi dünyaya şikayet ederek, "Türkiye'de ikinci sınıf yurttaş muamelesi görüyoruz." diye veryansın eden Fener Rum Patriği Bartholomeos'un 1500-2000 kişilik cemaati olan bir kilisenin başkanı olarak hafife alınamayacağı açıktır.

Aslen Yunan olan İngiltere Prensi Philip'in başkanı olduğu Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın Patmos Adası'nda düzenlenen ve Bizans ikonaları konusunda araştırı ödülü alan "Vahiy ve Çevre Sempozyumu", çevrecilik maskesi altında Venizelos gemisiyle Karadeniz'de Pontus Devleti'ni kurmak amacını güden "Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu", Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği "Hoşgörü" toplantıları gibi etkinlikler, Fener Rum Patriği Bartholomeos'un gizli niyetleri ve asıl görevine ilişkin bize çok belirgin biçimde bilgi vermektedir.

a) Vahiy ve Çevre Sempozyumu (23 Eylül 1995) : Tören günü Patmos Adası, Doğu Roma ve Yunanistan bayraklarıyla donatılmıştı. Patriği Patmos Adası'na götüren Yunanistan'ın sağladığı "Aleksandros" (İskender) adlı yat, Çanakkale Boğazı'ndan çıktıktan sonra iki Yunanistan savaş gemisince karşılanmış ve törenin yapılacağı adaya dek kendisine eşlik edilmiştir. Patrik, devlet başkanı protokolüyle karşılanmış, 21 pare top atılmış, Yunan marşı çalınmış ve bir Korgeneralin eşlik ettiği askeri kıtayı teftişi sırasında, askerleri selamlarken, elindeki haçı havaya kaldırarak onları kutsamıştır. Ertesi gün, 24 Eylül 1995 sabahı bir manastırda yapılan çok gizli toplantıya yalnızca Avustralya, Amerika, Kıbrıs Rum Kesimi, Sırbistan, Orta Doğu ve Afrika'daki Ortodoks kiliselerin Patrik ve Başpiskoposları katılmışlardı. Toplantının yapıldığı bina askeri kordon altına alınmış ve hiç kimse yaklaştırılmamıştı.

b) Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu (20-28 Eylül 1997) : Sempozyum, Giritli bir armatöre ait olan Yunanistan bandıralı El. Venizelos Gemisi'nde gerçekleşmiş ve ilk durak olarak Trabzon Limanı seçilmiştir. Batum, Novorossisk, Yalta, Odessa, Köstence, Varna, İstanbul ve Selanik limanlarında da birer oturum gerçekleştirilmiştir. Sempozyum, Avrupa Birliği'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun Başkanı Jacques Santer ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'nun himayesini sağlamıştır. Yunanistan, 35 yıl aradan sonra ilk kez Selanik'e gelen bir Fener Rum Patriği'ni devlet töreniyle karşılayarak Patrikliğin Ortodoks dünyasına yönelik projesine destek vermiştir. El. Venizelos, Adalar Denizi'nde Yunanistan karasularındayken iki Yunan savaş gemisi de gece yarısı selam durarak gemiye bir süre eşlik etmiştir. Yunanistan Cumhurbaşkanı Stefanopulos, Selanik'teki devlet töreninde "Ortodoks Kilisesi'nin günümüzün dünyevi sorunlarıyla da ilgilendiğini kanıtlıyorsunuz..." diye konuşmuştur. Sempozyuma katılanlar, 28 Eylül 1997 günü öğleden sonra saat 14'te, Selanik'te Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş olan Ayios Dimitrios Kilisesi'nde yapılan dinsel törene de katılmışlardır. Patrik Bartholomeos'nun yönettiği dinsel törende Selanik Kilisesi'nin Başpapazı Hz. İsa'nın tutsak İstanbul'u Türk işgalcilerin ellerinden kurtarması için dua ederek Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkezi olan İstanbul'daki Patriklikte gerçekleştirilemeyen bu törenin Doğu Roma İmparatorluğu'nun ikinci başkenti olan Selanik'te yapılmasının büyük anlam taşıdığını belirtmiştir. Bartholomeos dinsel töreni, üzerinde çift başlı Doğu Roma kartalı bulunan altın kaplamalı bir tahttan yönetmiştir. Patriğin ayakları altına serilen halılar da çift başlı Doğu Roma kartalıyla bezenmiştir. Patriğin tahtının iki yanında bulunan yine üzerinde Doğu Roma İmparatorluğu'nun simgeleriyle süslenmiş daha gösterişsiz tahtlardaysa Bulgaristan, Sırbistan ve öbür kimi Balkan ülkelerinin Başpapazları oturmaktaydı. Kilisede yaratılan görüntü, Ortodoks Doğu Roma İmparatorluğu ve ona bağlı Balkan ülkelerindeki eyaletlerinin başında bulunan kilise temsilcilerinin bir araya gelişleri biçimindeydi.

1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Salonu'nda bir seminer düzenlenmiştir. Seminerin konularından biri, İstanbul'un Fatih'teki Zeyrek Camisi'nin "Paramikariteros" durumuna getirilmesiydi. Seminerde görüşülen bir başka konuysa Bizans Hipodromu'nun ortaya çıkarılması için Sultanahmet Camisi'nin yıkılmasını isteyen Harward Üniversitesi öğretim görevlisi aslen bir Rus Ortodoks olan Jhor Sevçenko'nun önerisiydi.

1999 yılında da Silivri Belediyesi, "Belki turizme katkısı olur." Diye, Yunan ayrılıkçı hareketinin ilk tasarlayıcı ve başlatıcısı olan Aziz Nektorios'un Silivri'de şu an boş bir arsadan ibaret olan evinin aslına uygun biçimde inşa etmeye çalışıyordu.

2001 yılında Ayasofya'nın Ortodoks ibadetine açılması AB katında resmen istendi. Merkezi İsviçre'de bulunan Süryani topluluğu Türkiye'den resmen toprak isteminde bulundu (Ekim 2001) benzer bir iddia da 1999 yılında Ermenistan'dan geldi.

Yahudilerin İ.S. 66 yılında yitirdikleri İsrail'deki topraklarını alacaklarını da kimse ummuyordu. Yahudiler tam 1.880 yıl topraksız, yurtsuz ve devletsiz yaşadılar. Ancak 18. yüzyıldan sonra İsrail kuruldu. Yahudiler Tevrat'ta belirtilen toprakların bir kısmını aldılar ve devlet kurdular. İşte Hıristiyan dünyasının Türkiye üzerindeki umunçlarını (emellerini) kışkırtan neden budur. Son 50 yıldır soğuk savaş nedeniyle bastırılan bu istekler, bugün büyük bir hız ve türlü yollarla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Kurulan ev kiliselerinin sayısı onbinleri bulmuştur. Birtakım kişiler bu topraklarda bir "Pontus Devleti", başkenti İstanbul olan bir "Marmara Devleti"nin kurulması için çok etkin biçimde çalışmaktadırlar. Patriklik İstanbul'da yaşayan yoksul Rumlara ayda adam başı 200 dolar yardım yapmakta ve bu yardımlardan yaklaşık 600 Rum yararlanmaktadır.

Clinton'un Mektubu : Clinton bu mektubu yazmadan önce, Kanada ve ABD Ortodoks Kilisleri'nin başı ve Özal'ın yakın dostu Metropolit Yokavas'la görüşmüştür. Mektupta bu tür yazışmalarda geleneksel olduğu üzere Fener Rum Patrikliği değil tam tersine "Church Of Greece" yani Yunanistan Kilisesi kullanılmıştır.

"Bulunduğu konum nedeniyle Türkiye, uluslararası komşuluk açısından karşıt bir bölgededir. ABD, Türkiye'yle ilişkilerini ikili olarak ve NATO aracılığıyla sürdürecektir. Bu bölgedeki gerilimi en aza indirmek için, Yunanistan dahil, Türkiye'nin bütün komşularıyla birlikte çalışması, Türkiye'nin yarına olacaktır. Yunanistan'la olan ilişkilerinizdeki en son gerilimi azaltmak üzere hükümetinizce kimi simgesel adımlar atılabilir. Bu konuda şu anda kimi gelişmeler kaydedilmesinin denenmesi gerektiği kanısındayım. Bu simgesel adımlardan biri, İstanbul'daki Yunan Kilisesi (Fener Rum Patrikliği) olabilir ve bu kurumun işlerlik kazanması konusundaki kimi zor koşulları kolaylaştırmanın yollarını göz önünde bulunduracağınızı umuyorum."

Rum isyanı sürerken Patrik Grigoryos'un Mora'da Etniki Eterya'nın ileri gelenlerinden Petro'ya gönderdiği mektubun ele geçirilmesiyle hainliğinin anlaşılması üzerine 22 Nisan 1821'de Patrikliğin orta kapısında idam edilmiştir. Bu kapı o günden bugüne yas işareti olarak hiç açılmamıştır ve adı "Kin Kapısı" dır.

Fener Patrikleri, T.C. yasaları çerçevesinde yerel yönetim açısından Fatih Savcılığı'na ve İstanbul Valiliği'ne bağlıdır. Çoğu cemaatsiz 18 metropolitçe seçilen Patrik, bu makama getirildiğinin onayını validen alır.

Yunanistan kendi dini içindeki mezheplere dahi en ufak hoşgörü göstermemektedir. Yunanistan'da yalnızca Yunan Doğu Ortodoks Kilisesi'nin yayımladığı İncil'in okunması ve okutulması serbest bırakılmıştır. Öbür İnciller, örneğin Katolik İncili'nin okutulması, toplu yerlerde okunması üstelik kimi durumlarda bulundurulması dahi suçtur. Dinsel propaganda ve protesti (dinden döndürme) kanıtı olarak yorumlanabilir ve eylemi yapanlar hapisle cezalandırılır.

Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nde ikinci bir Vatikan'a kesinlikle izin verilemez. Bizim yapılanmamızdaki konumu Müftü düzeyinde olan Rum Patriği'nin başka ülkelerde devlet töreniyle karşılanıyor olması hafife alınacak bir durum da değildir.

Türk Ortodoksları :

Türk Ortodoksları'ysa ellerindeki taşınmazları bir türlü değerlendirememekte ve Vakıflar Başmüdürlüğü'yle bürokratik bir mücadeleyi sürdürmektedirler. Geçmişte Türk Ortodoks Patrikliğine ait olan kimi taşınmazlar Hazine ve Vakıflar arasında paylaşıldığından bunların gelirlerinden bu kurumlar yararlanmakta, giderleriniyse Türk Ortodoksları karşılamaktadır. Türk Ortodoks Kilisesi, Rum Fener Patrikliğinin bölücü etkinliklerine kesinlikle karşıdır.

Heybeliada Ruhban Okulu :

Heybeliada Ruhban Okulu'nun ve özellikle de bu okulun Teoloji Bölümü'nün açılmamasının hukuksal dayanakları şunlardır:



· Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sonrasında 1924 yılında imzalanan Lozan Antlaşması'nın azınlıklara ayrıcalık değil yalnızca Müslüman Türk halka tanınan eşit davranım görme hakkı tanıması ve bu durumun Anayasa'daki eşitlik ilkesine uygun olması,

· 403 sayılı Öğretim Birliği Yasası'nın (Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun) Türkiye'de dinsel öğretimi cemaatlerden ve özel kişilerden alıp devlet görevi olarak Milli Eğitim Bakanlığına vermesi,

· T.C. Anayasası'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olarak nitelenmiş bulunması; bunun gereği olarak da dinsel öğretim yapan özel okul açmanın ve yönetmenin yasak olması. Özel Okullar Yönetmeliği'nde, "Bir özel okula alınabilecek yabancı uyruklu öğrenci sayısı, okulda okuyan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı öğrencilerin yüzde 20'sini aşmamak kaydıyla Milli Eğitim Bakanlığı'nca belirlenir." hükmünün bulunması,

· 625 sayılı yasanın 3. maddesinin 3. paragrafında, 'Askeri okullar, dinsel eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile güvenlik örgütüne bağlı okulların aynı ya da benzeri özel öğretim kurumu açılamaz.' hükmünün var olması,

· Anayasanın 130. maddesindeki "Yasada gösterilen yöntem ve esaslara göre kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla vakıflarca devletin gözetim ve denetimine bağlı yüksek öğretim kurumları kurulabilir." hükmüne göre Patriklik bir vakıf kimliğinde olmadığı için Patrikliğe bağlı bir özel yüksek öğretim kurumu açılmasının da olanaklı olmaması,

· Anayasa'nın 24. maddesinde "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Kimse devletin toplumsal, ekonomik, siyasal ya da hukuksal temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma ya da siyasal ya da kişisel çıkar ya da etki sağlamak amacıyla her ne biçimde olursa olsun dini ya da din duygularını ya da dince kutsal sayılanları sömüremez ve kötüye kullanamaz." hükmünün bulunması,

· Lozan Antlaşması'nda ve öteki uluslararası sözleşmelerde azınlıklar için ayrıcalıklar değil yurttaşlarla eşit haklar tanınmıştır. Din görevlilerinin özel okullarda değil devlet okullarında yetiştirilmesi, Anayasa, Anayasa Mahkemesi kararı, Yüksek Öğretim Kurumları Yasası ve Milli Eğitim Temel Yasası'yla düzenlenmiş devlet politikasıdır. Bu nedenle azınlıklara verilecek bir hak yurttaşlar arasında azınlıklar lehine bir eşitsizliğe neden olur. T.C. Devleti, din görevlilerini bir devlet okulu olan İmam-Hatip Okulları ve devlet üniversiteleri bünyesindeki İlahiyat Fakülteleri'nde yetiştirmektedir. Eğitim-öğretim etkinlikleri, devletin denetimi ve gözetimi altında yapılmaktadır. Hiçbir cemaat ya da kesime bu konuda ayrıcalık tanınmamıştır.

Heybeliada Ruhban Okulu 1971 yılında 'Özel Yüksekokulları Kapatan Yasa'nın yürürlüğe girmesiyle kapanmıştır. Bu yasa çıkartılırken ve Anayasa Mahkemesi'nin 625 Sayılı Özel Öğretim Yasası'nın kimi maddeleri iptal edilirken hiçbir biçimde Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapatılması amaçlanmamıştır. Yapılan düzenlemelerle, özel üniversitelerin açılmasına 'devlet denetiminde olmak' koşuluyla izin verilmiştir. Ancak Patriklik, bu koşulu kabul etmeye yanaşmadığı için Heybeliada'daki okul açılamamıştır. Patriğin "Kendi din adamlarımızı eğitme hakkından yoksunuz." savı kötü niyetlidir. Patriğin, yalnızca dinsel eğitim vermesi gereken bir kurumun, devletin denetimi altında etkinlik göstermesini kabul etmemesinin nedenleri bellidir. Ulusal mücadele dönemindeki ataları gibi, Patrik Athenegoras, Metropolit Emilyanos, Makarios gibi Türkiye karşıtı etkinlik gösteren militan Papazların hep Heybeliada Ruhban Okulu'ndan mezun oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte Patriğin ve kendisine bağlı 12 metropolitin T.C. yurttaşı olmaları koşulunun da (ki bu koşul Lozan Antlaşması'nın ilgili maddeleri gereğidir) kaldırılması isteği göz önüne alınırsa durum daha da belirginleşmektedir.
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ATATÜRK'ÜN TANIMLAMASIYLA "BİR FESAT ve İHANET ODAĞI" OLAN FENER RUM PATRİKLİĞİ

Sonuç ile Öneri :

1) Fener'deki Patriklik, yasaklanmış olmasına karşın siyasal etkinliklerini din maskesi altında sürdürmektedir.

2) Patrikliğin, siyasal etkinlikleriyle Türkiye'yi bölmeye yönelik ittifakın içinde olduğu pek çok kez kanıtlanmıştır.

3) Patrikliğin etkinlikleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en temel ilkesi olan laikliğe tümüyle karşıdır.

4) AB kapsamında bu tür konular da sıkça gündeme gelmekte ve Türkiye'nin devleti ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü ilkesi aleyhine kararlar alarak Anayasa, yasa, tüzük ve yönetmeliklerde değişiklikler yapması beklenmektedir. Hangi beklentiyle olursa olsun bu tür girişimlerde bulunanlar haindir. Ruhban okulunu açmaya yeltenmek de açık bir ihanettir.

Patriklik, Lozan Antlaşması hükümlerindeki esnekliğe dayanılarak Türkiye'den çıkarılıp Aynoroz Adası'na taşındırılmalıdır. Bu bölücü çalışmalara daha çok göz yumulamaz.


Alıntıdır..



Yorum Sizlerin....
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: ATATÜRK'ÜN TANIMLAMASIYLA "BİR FESAT ve İHANET ODAĞI" OLAN FENER RUM PATRİKLİĞ

Bu kadar önemli bir konunun sadece 1 kişi tarafından değerlendirilmesi son derece üzücü....:(
 

cCcYALNIZKURTcCc

New member
Katılım
3 Mar 2009
Mesajlar
121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
DOÐUANADOLU
Cevap: ATATÜRK'ÜN TANIMLAMASIYLA "BİR FESAT ve İHANET ODAĞI" OLAN FENER RUM PATRİKLİĞ

Fetullah gülenlede kardeş oldular bahçeler falan kurdular dinler arasi diyaloglarda gelişti yav arkadaşlar haini bu kadar bol olan bir ülke ismi söyleyin lütfen. TÜRK'ler Türkiyeyi ne zaman yönetecek merak ediyorum
 
Üst