Atatürk'ün Türk Dünyası İle İlişkileri

TAHTACI

-Otağ Hanı-
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
1,634
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
GAGAVUZ TÜRKLERİ:

Atatürk, Türk Ocakları başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’i Romanya Büyükelçiliği’ne atamıştır. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Besarabya ve Kuzey Bukovina’daki tüm Gagavuz bölgelerini dolaşmış, Bükreş’teki büyükelçiliğin personelini Gagavuz Türklerinden seçmiş, sonrada bölgede öne çıkmış liderlerin çocuklarına öncelik vererek ilk etapta yaklaşık 40 kişilik bir öğrenci grubunu Türkiye’ye göndermiş, sonraları bu sayı 200’ü bulmuştur. Bu öğrencilerden bazıları tekrar ülkeleri Gagavuz’a dönmüş, bazıları da Türkiye’de kalarak burada hizmet vermişlerdir. Tanrıöver, Romanya’daki Müslüman Türk azınlığın Gagavuz’daki Türklere her yönden destek vermelerini sağlamıştır. Buradaki Romanya vatandaşı Türk öğretmenleri ve ayrıca Türkiye’den Atatürk’ün gönderdiği 80 ilkokul öğretmeni ile Gagavuz’da Türk nüfusunun daha iyi eğitilmesini sağlayacak imkânlar yaratmıştır. Atatürk bu bölgedeki Türk kardeşlerimizin Hıristiyan olmasına rağmen hiçbir ayrımcılık gözetmeden bütün sorunlarıyla ilgilenmiş, onları dil ve kültür bağlarıyla anavatana bağlamaya çalışmıştır.

KIRIM TÜRKLERİ:

Kurtuluş Savaşı’nın en kritik dönemlerinin yaşandığı 1921-1922 yıllarında İdil-Ural bölgesinde ve Kırım’da yaklaşık 100000 kişinin ölümüyle sonuçlanmış bir kıtlık yaşanmıştır. Bu dönemler Kırım’dan Türkiye’ye 2 delege gelir ve Atatürk’ten yardım isterler. Atatürk Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntılı duruma rağmen soydaşlarımızı geri çevirmez ve hemen bir heyet kurulması emrini verir. Bu heyet kısa sürede önemli miktarda yardım toplayarak yardımların ilk bölümünü 1922 yılının yaz aylarında İstanbul ve Sinop üzerinden vapurlar ile göndermiştir. Dönüşte bu vapurlar birçok aileyi Türkiye’ye getirmiştir. İkinci bölüm ise 1922’nin eylül ayında Kırım’a, oradan da İdil-Ural bölgesine gönderilmiştir. Atatürk’ün Türkiye’nin içinde bulunduğu maddi sıkıntı ve savaş zorluklarına rağmen soydaşlarımıza yardım eli uzatması Kırım Türkleri ile bağlantının kopmaması açısından gerçekten de çok önemli bir adımdır. Ayrıca sayıları 5000 yakın Türk çocuğu Türkiye’ye getirip eğitmek isteyen Atatürk’ün bu girişimleri Rusya’nın engellemeleri sonucu hayata geçirilememiştir.



SURİYE TÜRKLERİ VE HATAY MESELESİ:

Hatay sorunu, Lozan Anlaşmasında karara bağlanamamıştı. Bu durum Atatürk’ü çok rahatsız ediyor, her fırsatta Hatay’ın bir Türk yurdu olduğunu söylüyor ve buranın anavatana bağlanması gerektiğini düşünüyor ve bu yönde çalışmalarını yürütüyordu. Hatay’ın kurtuluşu için cemiyet kuran Tayfur Sökmen’in mektubunda Atatürk’e sorduğu “Hatay Misak-ı Milli’ye dâhil midir?” sorusuna, “Türklerin yaşadığı her yer Misak-ı Milliye dâhildir.” demesi onun bu konuda ne kadar hassas olduğunun bir göstergesidir. Atatürk’ün 15 Mart 1923 tarihinde Adana’yı ziyaretinde Antakya ve İskenderun halkı onu siyah bayraklarla karşılamış,”Gazi baba bizi de kurtar” yazılı pankartlar açmışlardır. Bunun üzerine Atatürk tarihe geçen “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz” sözünü kalabalığa söylemiştir. Atatürk Hatay konusunda ilk hedef olarak diplomatik yolları tercih etmekten yanaydı, askeri çareyi en son düşünüyordu. Ve de Hatay’ın kurtuluşu sırasında hep barışçıl yolları tercih etti. Bütün bu çabaların sonucunda Hatay anavatana katıldı. Ne yazık ki Atatürk’ün ömrü bunu görmeye yetmedi.



DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ:

1930’lu yıllarda Doğu Türkistan’da çıkan bir ayaklanma neticesinde Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulduğu zaman, Atatürk buradaki gelişmelerle bizzat ilgilenmiştir. Türkiye’de tahsil gören Doğu Türkistan asıllı Dr.Mecdettin Ahmed ve Dr.Mustafa Kentli gibi isimleri buraya göndererek burada ki ihtilal liderlerinin arasında dayanışmayı sağlamalarını amaçlamıştır. Atatürk, halkın sağlığı ile ilgilenen bu kişilerin dikkat çekmeyeceğini düşünerek özellikle buraya göndermiştir. Ayrıca Doğu Türkistan’dan birçok öğrenci getirterek onları harp okulunda okumalarını sağlamıştır.



Bugün Doğu Türkistan’ın kullandığı GÖKBAYRAK, Atatürk’ün istekleri üzerine mavi zemin üzerine beyaz ay-yıldız olarak Türk bayrağının neredeyse aynısı biçiminde kabul edilmiştir. Ayrıca başlangıçta Uyguristan olarak düşünülen devletin ismi yine Atatürk’ün istekleri ve çabalarıyla Doğu Türkistan olmuştur. Bu isim kabul edilirken Atatürk, “Türk
isminden vazgeçmeyin. Batı Türkistan Rus işgali atında burası da Doğu Türkistan olsun” demiştir.



KIBRIS TÜRKLERİ:

Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin kalbi hep Türkiye ile birlikte atıyordu. Kurtuluş Savaşı’nda maddi ve manevi desteklerini Türkiye’den esirgememişlerdi. Lozan Antlaşması ile anavatana bağlanacaklarını umut ediyorlardı. Ama bu anlaşmada Kıbrıs Türkiye’ye bağlanmayınca halk süratli bir şekilde Türkiye’ye göç etmeye başladı. Atatürk’ün dikkatini çeken bu durum adanın geleceği açısından tehlike arz ediyordu. Atatürk çalışmalarıyla bu göçün durdurulmasını sağladı. Hatay’ın kurtuluşu sürecinde Atatürk, bir Kıbrıs Türk’ü olan Saffet Engin’e; Kıbrıs’ı kastederek “Onunda sırası gelecek Saffet Bey” demişti.

Kıbrıslı gençlerin eğitim problemleriyle de ilgilenen Atatürk, bu öğrencileri Türkiye’deki üniversitelere yerleştirmiş, Türkiye’de kurulan Kıbrıs Türk Talebe Birliği’ni himayesine almış ve bu kurumun fahri başkanlığını yürütmüştür. Ayrıca Kıbrıs’taki gençlerin eğitimleri için Türkiye’den öğretmenler göndermiştir.

Kıbrıs’taki Türkler Atatürk’ün inkılâplarını hiçbir baskı ve zorlama olmadan uygulamaya başlamışlar, bunu duyan Atatürk adaya Harf İnkılâbı’nın daha rahat uygulanması, buradaki basının Türk dili açısından faaliyetlerini geliştirmesi ve Türkiye ile devamlı bağlantı halinde olması için maddi yardımlarda bulunmuş ve bazı kişileri çalışmaları sürdürmeleri için görevlendirmiştir.

Atatürk 1938 yazında Hamidiye Zırhlısı’nın Magosa’yı ziyaret etmesini planladığında Kıbrıslı Türklerin adanın dört bir yanından akın akın Türk gemisini görmeye gelmesi anavatana olan sevginin ve bağlılığın bir ifadesiydi.



IRAK TÜRKLERİ:

Atatürk’ün üstünde durduğu önemli konulardan biride Lozan’da çözüme kavuşmayan Musul meselesiydi. Musul, Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilmiş bir Türk yurduydu. Atatürk oluşturduğu heyetler vasıtasıyla Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye’de yaşayan Türklere devamlı maddi ve manevi yardım yapıyor, buradaki halkın bir gün Türkiye’ye bağlanması için gereken her türlü altyapıyı hazırlıyordu.

Lozan Antlaşması’ndan sonra İngiltere ile Türkiye bu sorunu kendi aralarında çözmek için anlaşmışlardı. Ancak İngiltere’nin diplomatik oyunları, bu bölgedeki Kürtleri ayaklandırması ve faşist İtalya’yı Türkiye karşı kışkırtması sonucu Türkiye zor duruma düştü. Bu duruma karşı savaş seçeneğini elinde tutan Atatürk ve Türk hükümeti, yıllardır savaşan halkı tekrar bir savaşa sokmamak için bu seçenekten de vazgeçti. 5 Haziran 1926 yılında İngiltere ile yapılan Ankara Antlaşması ile Türkiye Musul’u Irak’a bıraktı. Antlaşmaya göre Türkiye 25 yıl boyunca buradaki petrollerin %10’unu alacaktı. Daha sonra da Türkiye milli menfaatleri doğrultusunda 500 bin İngiliz Sterlini karşısında Türkiye petrol hakkından da vazgeçmiştir.


BULGARİSTAN TÜRKLERİ:

Atatürk’ün Bulgaristan Türkleri ile ilgilenmesi, Sofya Askeri Ataşeliği yaptığı dönemlere dayanır. Daha o zamanlarda Türklerle ilgilenmeye başlayan Atatürk, ataşe olduğu süre boyunca Türk köylerini gezmiş ve buradaki halkın sorunlarıyla ilgilenmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise burada Türk azınlığın eğitim konusundaki sorunları ile ilgilenip, hükümet nezdinde çalışmalarını sürdürmüş ve buraya Türk öğretmenler göndererek, Türk okullarının Latin alfabesine geçmesini sağlamıştır. Atatürk böylece buradaki Türklerle dil birliği kurarak, Türkiye ile ilişkilerini devamlı taze tutmayı ve kopukluğu engellemeyi hedeflemiştir.



YUNANİSTAN TÜRKLERİ:

Atatürk, Lozan ile doğup büyüdüğü toprakların Yunanistan’ın elinde kalmasına çok üzülmüştü. Türklerin, Yunan nüfusundan bariz üstün olduğu bu topraklar Yunanistan’a kalmıştı. Lozan Antlaşması sonucu nüfus mübadelesi ile Türkiye-Yunanistan ilişkileri hareketli bir hal almıştı. Atatürk buradaki Türklerin iyi muamele görmesi, Türkçe eğitim haklarının elinde tutulması gibi konularda Yunanistan’dan garanti aldı ve oradaki Türklerle, Türkiye’nin bağlantısını devamlı muhafaza etti, onların sorunlarıyla ilgilendi. Türkiye, Yunanistan’ın mübadele esnasında Türklere çıkardığı zorlukların aynılarını Türkiye’deki Rumlara uyguladı. Böylece Yunanistan geri adım atmak zorunda kaldı ve bir daha Türkler üzerinde kötü politikalar uygulayamadılar.

AZEBAYCAN TÜRKLERİ:

Sovyetlerin, Azerbaycan’a dış ülkelerde elçi bulundurma hakkı tanımasıyla Atatürk hemen Memduh Şevket Esendal’ı görevlendirmiş, Azerbaycan ile ilişkilerin geliştirilmesi için görevler vermiş ve bu bölgedeki bütün gelişmeleri yakından takip etmesini istemiştir. Çünkü Azerbaycan, Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapısı olarak önem taşıyordu. Bugün Türk Dünyası ile tek bağımız Nahcivan sınırımızdır. Atatürk tarafından İran’dan satın alınan 40 kilometrelik toprak parçası sayesinde bugün Türkiye’nin Türk dünyası ile toprak bütünlüğü vardır. Atatürk Türkiye’nin Türk Dünyası ile bağlantısının kopmaması için ileri görüşlüğüyle böyle bir adım atmıştır.

Atatürk Azerbaycan Türklerinin birliğini ve çıkarlarını korumaya çalışmıştır. Bunu Kazım Karabekir’e gönderdiği şu mektuptan anlıyoruz.

“Azerbaycan’ın tamamen ve cidden müstakil bir devlet haline gelmesine taraftarız, ve bunun temini için de Rusları gücendirmemek için ve kuşkulandırmamak şartıyla teşebbüsat-ı lazimede bulunulacaktır. Bu babda memleketin petrol vs. gibi kendi iktisadi kaynaklarına sahip olması için yine aynı şartla çalışacaktır. Rusların Azerbaycan’da yapacakları muamele bütün İslam âleminin Bolşevikleri tartmak için bir miyar olacağının Ruslara anlatılmasına gayret olunacaktır.

Kafkas meselesinin hudud, vesait-i nakliye vs. gibi noktai nazarlardan hallinde daima Azerbaycan’ın Şimali Kafkasya menfaatlerinin bilhassa nazar-ı dikkate alınmasına itina olunacağı gibi, 10 Ağustos 1920’de Ruslar ile Ermeniler arasında akdolunan mütakerede Azerbaycan’a zarar veren maddelerin kaldırılmasına çalışılacak ve her milletin mukadderatına hakim olması düsturuna binaen, Karabağ vs. gibi Türk ekseriyetleriyle meskun yerlerin Azerbaycan’a bağlı bulunması temin edilecektir… Azerbaycan için verilen bu talimat diğer Türk kavimleri içinde geçerlidir.”



Atatürk yıllar öncesinden Sovyetler Birliğinin parçalanacağını ileri görüşlülüğü sayesinde sezmiş ve Türkiye’nin bu duruma hazır olması gerektiğini belirtmiştir. Ancak Atatürk’ün ölümünden sonra dış Türkler konusu ülkenin dış politikasından çıkartılmış, 1940’lı yıllardan sonra da izlenen yanlış politikalar yüzünden dış Türklerle olan bağlar kopma noktasına gelmiştir. 1991 yılında Sovyetler Birliği parçalandığında bütün dünyanın korktuğu Türk Birliği için, Türkiye gerekli adımı atmamış, bağımsız kalan Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler sıklaştırılmamıştır. 1991’e kadar Türkler üzerinde süren Rusların sindirme ve kimlik yok etme çabaları başarıya ulaşmıştır. Rusya’nın bu politikaları sonucu Türkler, dil olarak birbirinden kopuk ülkeler haline gelmiş ve Özbek, Tatar, Türkmen, Kırgız gibi ayrı ayrı isimlerle adlandırılmaya başlanmıştır. Buna ek olarak çoğu Türklüklerini reddetmektedir.
 
Üst