Babamdan Güzel Nasihat!

Gökçen

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,079
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.kibris1974.com
Babamdan Güzel Nasihat!
Babam dan güzel nasihat
Yaklaşık bi 10 gün önce...

Babamla küsüz, konuşmuyoruz.
İş yerinde de sıkıntı var biraz,
ev de dandik gidiyo. ulan acaip daralıyorum...

Ertesi gün de önemli bi gün.
İyi ya da kötü bi haber gelcek amerikadan... onu bekliyoruz...

Ama ben dayanamadım. bin tane sıkıntı. çıktım dışarı... içtim...sevdiğim 3 dostumla buluştum.. hoştu, güzeldi...

12de evde olcaktım...
öyle biliyodu sevgili... ama ı ıh.. gitmedim...
2 falandı eve döndüm...
baktım sevgili yok..
uyumuş mu? hayır.. gitmiş...
bildiğin gitmiş ulan işte...
ne bileyim nereye gitmiş..
kızmış gitmiş...
oturdum bekledim sabaha kadar...
yok.. gelmedi...

Sabah ezanı okundu...
saba makamında... diğer ezanlardan farklı..
"namaz uykudan hayırlıdır" diyordu...
beklemek de uykudan hayırlı mı lan diye düşünürken ben,
babam uyandı...
baktı ışık yanıyo...
tıkladı kapıyı geldi..
eline baktım sütlaç var mı diye..
bilenler bilir.. çok eskide kaldı sütlaç mevzu...
yoktu sütlaç...

geldi odaya...
önce bana baktı..
sonra ağzına kadar dolu kül tablasına...
iç çekti..
geldi yanıma oturdu...küsüz kendisiyle..
ama içine doğdu bişeler ki, geldi yanıma..
elini dizime koydu..
hayırdır evlat dedi..
kapandım göğsüne, sarıldım...
başladım konuşmaya..

Baba dedim.. kadınlar... neden böyle..

kim demedi... ne oldu demedi...
gülümsedi sadece...

murad dedi..

hı dedim, murat kim..
murat değil dedi.. murad...
ikinci murad...

babam delirdi sandım...
ne diyon baba dedim içimden..
baktım yüzüne...
devam etti...


oğlu 10 yaşına geldiğinde sarayda bi harem kurdurmuş.. .
e padişah oğlu... harem kurulunca bi sürü panayır, şölen...
tüm imparatorluk ayaklanmış...
diğer ülkeler de hediyeler göndermiş küçük mehmetin 10. yaşında kurulan haremi için...

ben bişe anlamıyorum..
babam bunu niye anlatıyo
dinliyorum sadece...


frenk kralı, germen kralı, avusturya kralı, herkes hediye göndermiş..
malum, konu harem olunca, hediye de genç güzel köle kadınlar..
yani cariyeler...
sonra açılış saati gelmiş..
2. murad tutmuş küçük mehmetin elini, halk ve bilimum dalkavuklar arkalarında gitmişler haremin kapısına kadar...
ama padişahtan başka er kişi giremezmiş hareme..

kapıdan içeri yollamışlar küçük mehmeti...
tek başına girmiş içeri...
mehmet girmiş içeri..
ama ürkek.. binlerce kadın var içerde...
mehmet daha çocuk...

ama kadınlar birbirinden güzel...
çoğu osmanlı kadını...
diğerleri de hediye...
mehmet bakmış kadınlara...
sonra bi anda,
bizans kralının gönderdiği hediyeyi görmüş...
aman allah o ne...
böyle güzel bir şeyi rüyasında bile göremez kimse...
yaklaşıp dokunmak istemiş,
ama kıyamamış dokunmaya...
çıkmış gitmiş odasına...

sabaha kadar o hediyeyi düşünmüş...
aşık olmuş işte mehmet..
çocuk belki... ama aşık olmuş...
lala'sına anlatmış...
lala demiş...
alacağım onu...
alacağım...
kimseye vermeyeceğim. ..
benim olacak... benim olmalı...
lala çekinmiş tabi..
soramamış kimi alacaksın diye...
istediğiniz herşeyi almaya allahın takdiri ile gücünüz yeter hünkarım demiş...

aradan yıllar geçmiş...
mehmet her gece bizansın gönderdiği hediyeyi düşünmüş...
yarım uykulu her gece...
yıllar geçmiş.. mehmet büyümüş..



sene 1453...

istanbulu almak için, kuşatmaya gidecek ordu...
mehmet padişah ordunun başında...
sefere çıkmadan önce haremine gitmiş...
harem ağasına emir vermiş.. tüm cariyelerim sırt çevirsin yoluma...
hareme geleceğim, görmesin hiçbiri beni demiş...
girmiş hareme..
üzerinde zırhı, elinde kılıcı...
yürümüş... bizansın hediyesinin yanına gelmiş..
hiç bişe demeden elini uzatıp bi kere dokunmuş...
sonra arkasını dönüp atlamış atına...
ya allah sefere...

ulaklardan, akıncılardan haber gelmiş..
haliç demirlenmiş.. . kuşatamıyoruz istanbulu...
lala'sı geri dönelim demiş..
mehmet başlamış ağlamaya..
dönmek yok demiş...
kesin kavak ağaçlarını... yağlayın, kıyıya dizin...
iterek geçireceğiz gemileri karadan..
dönmek yook!

öyle de olmuş...
malum hikaye işte..
karadan yürütülen gemiler, muharebe..
ve istanbul artık osmanlının...


sonra babam benim sigara paketimden bi sigara aldı..
yaktı..
durdu bi süre..

ee dedim.. sonra?

gülümseyip devam etti...

sonra istanbula yerleşmiş mehmet...
geceleri tedbil-i kıyafet sokaklara çıkmaya başlamış lalası ile...
rumlarla osmanlılar birarada o yıllar...
alışma süreci zor tabi...
rumlara ne kadar iyi davranırsan davran, hemen vazgeçememişler kendi yaşamlarından. ..
muhabbet tellallığı, içki kumar yasak...
ama rumlar gizli gizli devam etmişler bi süre...

bi gece, mehmet yine lalasıyla gezinirken,
yollarına yaşlı bi rum çıkmış..
efendiler demiş... efendiler, çok güzel cariylerim var...
baldan tatlı şaraplarım var...
buyrun...
lala korkmuş... padişah kellesini uçuracak yaşlı adamın demiş..
mehmet gülmüş yaşlı adama yavaşca...
güzel mi demiş cariyelerin. ..
güzellik de kelime beyzadem... kusursuzlar. .. muhteşemler.. .
mehmet yine gülmüş...

rabbimin yarattığı en güzel kadına ben sahibim demiş..
ama onun bile kusuru var...
kusursuz kadın olmaz tellal efendi demiş...

rum tellal bu laf üstüne şaşırıp kalmış...
mehmet almış lala'yı dönüp gitmişler...
rum merakına yenik düşmüş..
seslenmiş arkadan...


beyzadem.. bu şiir sözler kime ait, bana adını bağışla...
dönmüşler yaşlı ruma doğru...

mehmet... fatih sultan mehmet...
osmanlı imparatoru mehmet...
bu da canımdan kıymetli dostum, yoldaşım lala'm...

rum şaşkınlıktan oracıkta kalmış..
padişah kellesini vurduracak.. . korkmuş çok..
ama demiş ki, madem ölecem, sorayım da merakımı yeneyim...
sormuş;!

hünkarım, rabbinizin yarattığı en güzel kadın kimdir, ne kusuru vardır.. söyleyin bana...

mehmet tekrar dönmüş ruma...
gülümsemiş...
şahadet parmağını göğe kaldırıp,
o hepimizin rabbi demiş..
yalnız benim değil...

rum tekrar sormuş..
rabbimizin yarattığı en güzel kadın... kimdir?

mehmet oracıkta durmuş bi süre..
sonra sağa bakmış, sola bakmış.. gözleri dolmuş...
çökmüş dizlerinin üstüne...
ağlamaya başlamış...
ne lala, ne de rum müdahale edememiş duruma...
bi kaç dakika ağlamış fatih...
sonra ellerini ve kafasını gökyüzüne uzatıp haykırmış çığlık çığlığa...

aaaahhh istanbul...

kadınım...

dilini mi yuttun..

konuşsanaaaaa. ...

derler ki, zamanında bizans imparatoru, mehmetin haremine, soyları karışmasın diye kadın göndermemiş...

evet... bizans imparatorunun mehmetin haremine hediyesi,
saray ressamının çizdiği istanbul tablosuymuş..

işte fatih ona aşık olmuş.. istanbula aşık olmuş...
sonra gitmiş, almış...

kadınının koynunda uyumuş ölene kadar...
ama kadını ona hiç konuşmamış...

ulaan dedim..
babama bak... tarih kitabı gibi..
hikaye doğrumudur, yalan mıdır umursamadım..
ama ben inandım tüm kalbimle...
ve başladım diken tüylerimle birlikte ağlamaya...
babam sigarasını söndürdü...
sonra elini yanağıma koydu..

yani benim güzel oğlum... bi kadını seversin...
bi kadına taparsın...
binlerce ağaç kesersin, gemiler yütürüsün karadan...
dünyalara kafa tutarsın, savaşırsın...
o kadın için ölüme gidersin..
o kadını alırsın...
ama o kadın canı istemezse konuşmaz sana...
kırıldıysa konuşmaz...
kadınların kus! uru bu..
kadınlar üzülünce konuşmaz...
alış... ama sakın ayrılma koynundan...

ben fatih değilim baba dedim...
ben mehmet değilim...
ben kusursuz kadını da aramadım...
ben savaşmam... ben ölmem...
ben beceremem...

ve o gece anladım ki,
mutlu olmak için fatih olmak, deli olmak, gözü kara olmak yetmiyor...
beceriksiz olduğumu o gece kabullendim ben...

ve o gece anladım ki,
hepimiz bir istanbul tablosuna aşık oluyoruz...
hiçbirimiz istanbula aşık olmuyoruz...
sadece tablo...

ALINTIDIR
 
Üst