Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs’ı terk ettikten yani 1878’lerden sonra Kıbrıs Türkleri Rumların yönetimi altında yaşamaya bırakıldı ve emperyalistler, 300 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmış olan adanın bir Rum Adası olması için çalışmalarına başladılar.
Emperyalistlerin bu çalışmalarını;
*ABD Başkanı Roosvelt’in; “Kıbrıs, Yunanistan’a bağlanmalıdır. Petrol kaynaklarını koruyabilmek için bu şarttır.”
*İngiliz Başbakan Macmillan; “Mısırı kaybettik ama Kıbrıs alternatif üstür. Kıbrıs’ın İngiltere ve Türkiye için önemi büyüktür. Kıbrıs Adası’nı kim elinde tutarsa, İskenderun Limanı ve Türkiye’nin arka kapısını kontrol altına alır.”
İngiliz Başbakan Antony Eden; “Kıbrıs’tan vazgeçemeyiz. İngiltere ve Batı Avrupa’nın Orta Doğu petrolünü koruyabilmesi için Kıbrıs’a ihtiyacı var.”
* ABD Başkanı George Bush; Ortadoğu’nun anahtarı Kıbrıs’ta…” demelerinden anlamaktayız.
Elin gavuru bunları söylerken Cumhurbaşkanı MAT ise, Kıbrıs’ın stratejik öneminin abartıldığını düşünmektedir.
Halbuki 2000’li yılların birinci çeyreğinde (2002) gazetelerde yer alan haberler MAT’ın yanıldığını ve Kıbrıs Adası’nın “Yeni Dünya Düzeni”ndeki paylaşımın ortasında olduğunu göstermektedir. Bu haberlerden ikisi şunlardır:
*Mısır ve GKRY, petrol arama çalışmaları için deniz yataklarının paylaşımı konusunda bir anlaşma imzalamışlardır.
* Başkan (Dabyu) Bush ve Tony Blair; ABD’nin Irak’ı işgali için, Doğu Anadolu’daki üsler yerine Kıbrıs’taki İngiliz üsleri olan Akrotori ve Dikelya’nın kullanılması kararını almışlardır ve sonuçta da kullanmışlardır.
Bu haberlerin ardından, Kıbrıs için beş adet Annan Planı taslağı ortaya sürüldü. Bu taslaklara göre Türklerin elindeki tarıma elverişli araziler Rumlara geçiyor fakat Türklere yerleşim konusunda herhangi bir hak verilmiyordu.
Bu durum karşısında bazı Kıbrıs Türk aydınları ile Rumları ve Türkleri bir araya getirip uzlaşı kültürü yaratmaya çalışanlar;
“Kıbrıs’ta bizim çıkarlarımız önemlidir diyebilecek durumda değiliz.”
* Değişim bundan sonra gelecek.”
* Kıbrıs, Kıbrıs Türkünden çok anavatan için önemlidir. Elden giderse İskenderun sahilinde balık avlayamazsınız.” diyordu.
On yıllık turuncu ve mor çalışmalarla Kıbrıslılık eğitiminden geçmiş Kıbrıs Türklerinin bir kısmı 2002’de sokaklara dökülerek;
“Yes be annem”
“Türk-Rum yok. Kıbrıslı var.” Sloganları atarak Türk’üm demek utanılacak bir şeymiş gibi “Kıbrıslılık” duygusunu vurgulamaya başladılar.
Sonuçta; Annan Planı için; KKTC’de %65 Evet, GKRY de ise %75 Hayır çıktı.
Evet’in yani “Kıbrıslı” olmanın karşılığı olarak KKTC’ye verilmesi gereken 259 milyon Euro’luk yardım verilmedi, ambargo kalkmadı. Tam tersine bunlar dile getirildiğinde de “Kıbrıs Hükümeti’nin, AB üyesi olarak bazı hakları var. Bu nedenle Türk Askerini adadan çıkarın, Maraş’ı geri verin. Çünkü, kabul ettiğiniz Annan Planı’na göre devlet olmaktan vazgeçip il olmayı kabul ettiniz.” Diyorlar.
Cumhurbaşkanı MAT bu durum karşısında halen “Sabır lazım! Bir günde olmaz! Dünya anlayacaktır!” diyor.
Hangi dünyanın anlayacağını bir bilen anlatsa da bizde öğrensek…
Biz anlayıncaya kadar atı alan kuzeyi de ele geçirerek 01 Mayıs 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB’ne üye olarak “ENOSIS”i ilan etti bile…
Uzlaşmacılar, renkli eğitimden geçmiş olanlar ” bireysel olarak Avrupa vatandaşı” olduklarını savunarak mutluluk duyuyorlar. Yani Kıbrıs Türkü, Kıbrıslılığı kabul ederse yani Rum pasaportu alırsa AB’ne adım atabilecek. Daha daha yani 1983 yılında kurulan KKTC’ni yok sayarak ve Rumların adanın tümünü temsil ettiğini kabul ederek azınlık olmayı içlerine sindirecekler.