Bir İnsanın Anavatanı !

Ahmet Ötüken

Onursal Üye
Katılım
17 Nis 2012
Mesajlar
35
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BİR İNSANIN ANAVATANI !

Bu gün siz değerli okurlarımı politikadan uzak bir konu ile baş başa bırakmak istedim.


“Göz hırsızdır” diye bir söz vardır!


Geçtiğimiz gün vatandaşlık yükümlülüğümü yerine getirmek üzere bir devlet kurumuna uğramıştım. Masanın üzerinde bir yazı gözüme ilişti. Doğrusu başlığı dikkatimi çekmişti. Kısaca ilk sayfaya göz attım. Eğitimle ilgili bir konuydu. İlgimi çekti. İzin isteyip; yazının tümünün fotokopisini çektirdim.


İşte bu günkü yazımı sizlerinde beğenip, dersler çıkarabileceğiniz bu konuya ayırdım. Yazı söyle:


Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi. Hocam elinizi öpmek istiyorum dedi. Ben de el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı.


Hayrola neden elimi öpmek istedin?


Hocam üç yıl önce sizin bir seminerinizi hatırladım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var. Size teşekkür ediyorum. Onun için elinizi öpmek istedim.


Ne oldu, nasıl oldu?


Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki; “ Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Bir süre sustu, bir şeyler hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti.


Hatta daha ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır..” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm.


Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zaman kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum diye düşündüm. Benim yaptığım birçok babanın aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz hocam?


Hayır neden?


Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum b u gün ödevini yaptın mı?” tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, dada da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “niye yapmıyorsun ödevini” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluyordu. Tabi bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu..


Burada biraz sustu soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anıları vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:


Ben sizin seminerinizden sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm. Otobüste bütün gece düşündüm. Sonra kendi kendime dedim ki; eşimle konuşayım. Birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın. Radikal bir karar!


Evet uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi., Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki; hadi gel otur konuşalım, yemekten sonra oturduk konuştuk.


Çocuklar yattı, biz konuşmaya devam ettik.


Seminerde anlatılanları aktardım, böyle, böyle diye izah ettim, ona en nihayet dedim ki, “benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim bir oğlumuz var, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın. Şimdiye kadar çocukluğunu yaşamasıyla ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik. Oluruna baktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.


-Eşininiz ne dedi?


-Hocam biliyor musun ne oldu?


-Ne oldu?


-Karım hayretle bana baktı ve dedi ki; “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey olur m; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürleri sınıflarını geçerek ilerleyecek Öyle şey olmaz.”



Devam edecek...
 

Ahmet Ötüken

Onursal Üye
Katılım
17 Nis 2012
Mesajlar
35
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bir İnsanın Anavatanı ! (2)

BİR İNSANIN ANAVATANI! (2)

Kuşkusuz sadece ailelerin değil, bir halkın ve bir ulusun en büyük zenginliği çocuklardır. Çocukların sağlıklı yetiştirilmeleri gelecek adına en büyük güvencedir.


Geleceğini güvence altına almak isteyen halklar evvela ve her şeyden önce çocukların iyi ve doğru ve bilimsel bir şekilde yetiştirilmesine özen gösterirler.


Kuşkusuz eğitim bir süreçtir. Ve bu süreç; insanın dünya’ya geldiği andan itibaren başlayıp bir ömür boyu devam eder. Ancak eğitimcilerin ve bilim adamlarının araştırmalarına göre bir çocuğun ilk altı yıllık serpilme ve temel eğitimi kapsayan dönemde aileden, çevreden ve okuldan aldığı eğitim tüm yaşamını ve başarılarını birinci derecede etkileyen bir dönemdir.


Geleceğini sağlam temeller üzerine inşa etmek isteyen Kıbrıs Türk Halkı acaba çocuklarının sağlıklı, iyi eğitimli, mili ve manevi değerlerine bağlı ve çağdaş değerlerle donatılmış bir şekilde yetiştirilip yetiştirilmediklerinin ölçüsü kuşkusuz yetişkinlerin duruşlarında ve hayata bakışlarında ifadesini bulur.


Bu önemli konuda ne kadar başarılıyız; bunun yorumunu sizlere bırakıp, konuyla ilgili dünkü eğitici yazıyı tamamlamak istiyorum:

Çocuklarının eğitimi konusunda bir anne ve baba arasında geçen tartışma şöyle devam ediyor:


-Anlıyorum anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!


-Fakat Hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün her gece yarılarına kadar karımla konuştum.

Üç gecenin sonunda bana, “peki ne halin varsa gör” dedi.


-Pes etti yani, peki sen ne yaptın?


-İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabılarımı kapının arkasına bırakıp işe gittim, işten gelince oğlumun gözüne baktım ve dedim ki “oğlum bu gün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “hayır” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, “hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız” dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık.


Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar, birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz., beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım.


Yedi sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyordum havluyla.


Kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki; “Baba ben seni çok seviyorum.


Hocam nefesim durdu, gözlerim yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki; şimdiye kadar sevdiğimi hiç söylememişti. Belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike diye düşündüm. Ömür boyu onun bu cümleyi bana söylemediğinin hiç farkında olmayacaktım.


-Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı, gizli, örtük ama önemli bir tehlike!


-İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik.. Zaman geçti iki hafta sonra, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor, kakıyor, lütfen onunla konuşun.” derdi.


O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. BU davet gelince eşime dedim ki; “hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim” dedi.


-Eşiniz gelmek istemedi!


-hayır istemedi. Israrıma rağmen gelmeyince yalnız gittim. Veliler geldikçe sıra bende olmasına rağmen sıranın arkasın geçtim. Başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım diye.


Mahcup olacağımı düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.


Sıa bende! Öğretmenin karşısına geçtim. Bana baktı gülümsedi. “Siz ne yaptınız bu çocuğa” dedi. “çok mu kötü hocam” diye sordum. Hiç cevap vermedim önüme baktım. “lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa” dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”


- Her halde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

- -Hocam biliyor musunuz öğretmen karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulaklarıma, içimden vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı.

- Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “o kadar mı kötü” diye sordu. Ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım.

- Hocam onun için elinizi öpmek isterim. Teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. HAKİKATEN, BİR İNSANIN ANAVATANI ÇOCUKLUĞUYMUŞ. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

-“Gel seni yeniden kucaklayayım” dedim. Kucaklaştık.


Çocuklar gülsün diye yaşayalım. Çünkü insanın anavatan’ı çocukluğudur. Çocuklar, gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler.


Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.


Çocukların gülmesine hizmet eden tüm anne ve babalara selam olsun.


* * * * *

Bu yazıyı kaleme alan; ancak tanıma fırsatı bulamadım değerli Doğan Cüceloğlu’na binlerce teşekkürler...
 
Üst