Bİr Komedyen Olarak Mesut Barzanİ

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
BİR KOMEDYEN OLARAK MESUT BARZANİ



sherittifak.jpg
Türkiye-Irak gerginliği son günlerde hızlı bir tırmanış içerisinde. Yükselen bu gerginliğin en önemli aktörü ise tanıdık bir isim: Mesut Barzani. Tanıdık diyoruz çünkü Barzani’nin cebine kırmızı pasaportu koyan, onun dünya ülkeleri ile temasa geçmesini sağlayan, bugün sıradan bir kişi olmamasının müsebbibi olan devlet, devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminden beri gereksiz bir şekilde arka çıktığımız Barzani, şimdi arkasına aldığı Birleşik Devletler’in de gücüne güvenerek Türkiye’ye meydan okuyor. Hamaset edebiyatında, Köroğlu’ndan sonra en önemli eserleri veren(!) Mesut Barzani’nin ağzından dökülen inciler saymakla bitecek gibi değil.

Kriz önce Barzani’nin daha önce de söylemiş bulunduğu sözleri tekrarlaması ile ateşlendi. Kurulacağını düşündüğü hayali Kürdistan’ın devlet başkanı olacağını zanneden bu hayalperest kişi, Türkiye’nin Kerkük ile ilgilenmeye devam etmesi hâlinde, Diyarbakır’a karışacaklarını iddia etti.

Bu çıkışın ardından Türkiye’den somut bir adım görmediysek de nadiren görülen sert çıkışlardan biri kulaklarda yankılandı. Başbakan, Barzani’nin altında ezileceği sözler söylememesi gerekliliğini vurguladı. Ardından, zamanında müzik notasına benzemediği için(?) ABD’ye verilmeyen notayı, Irak’a verdik. Bu sürecin sonunda Bakanlar Kurulu toplandı ve notaya olumlu karşılık gelmemesi hâlinde uygulanacak önlemleri görüştü. Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne verilecek yetki de bu görüşmenin konusu dahilinde idi.

Notaya önce olumlu bir karşılık geldiği zannedildi. Zira Irak Devlet Başkanı Talabani, Tayyip Erdoğan’ı arayarak Barzani’nin çıkışlarından üzgünlük duyduğunu iletti ve üstü kapalı bir özür diledi. Ne var ki Barzani cüretkâr tavrını sürdürmeye kararlı imiş, bugün öğrendik. Barzani bir televizyon kanalı muhabiri ile yaptığı mülakatta kimseyi tehdit etmediklerini ve tehditlere boyun eğmeyeceklerini söyledi. Bu arada ilginç bir söz daha söyledi ki gülsek mi ağlasak mı bilemedik. Röportajın bu kısmını aynen alıntılayalım, daha sonra yorumlarımıza devam edeceğiz:

-Neden Türk yetkililer, Kerkük’ün kontrolünü ele geçirmeye çalışırsanız buna izin vermeyeceklerini söylüyorlar?

-Biz de onun karşılığında şunu söylüyoruz. Biz de Türkiye’nin Kürt meselelerine karışmasına izin vermeyiz.

-İzin vermeyiz derken neyi kastediyorsunuz?

-Onlar ‘izin vermeyiz’ derken neyi kastediyorsa onu.

-Onlar askeri bir güç. Büyük bir ordu....

-Ben onların askeri gücünden korkmuyorum. Ne kadar güçlü olursa olsunlar Saddam’ınki kadar güçlü olamazlar.

Barzani Hazretleri böyle buyurmuş. Hazretin en ilgi çekici cümlesi ise şu: “Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar Saddam kadar güçlü olamazlar.”

Bu cümle zamanında Saddam Hüseyin’in bu sürüyü ne denli korkuttuğunu da gözler önüne seriyor. Saddam’ı gözünde öyle büyütmüş ki Mesut Barzani, gözünün önündeki Türkiye’nin gücünü Saddam ile kıyaslıyor. Eminiz Saddam hâlen rüyalarına giriyordur. Fakat bu meseleyi bırakıp işin aslına bakmakta fayda var.

Saddam Hüseyin’in gücü var ise, Körfez Savaşı öncesinde idi. Ne var ki bu güç de Türkiye ile eşit bir seviyede değildi. Körfez Savaşı sonrasında ise yok edilmiş silahları, kısıtlanmış hareket alanı ve silah ambargosu ile Irak ordusu, ordudan çok Saddam’ın özel korumalarını andırıyordu. Doğrusu Cumhuriyet Muhafızları adındaki ordu, Saddam’ı on beş yaşındaki bir çocuğun bıçaklı saldırısından koruyabilirdi elbette fakat başka bir orduya karşı?..

Mesut Barzani’nin farkında olmadığı husus şudur: Siz ancak her şeyi bitmiş, çürümüş, yitmiş bir Saddam’ı devirebildiniz. Siz dediysek, ABD’ye yardımcı olmak sureti ile. Yoksa, ABD’li ağababalarınız olmasa idi değil Saddam’ı, sıradan bir üniversite öğrencisi olan beni bile deviremezdiniz

Barzani’nin bu denli sert açıklamalarda bulunabilmesi için bir cesarete ihtiyaç var elbette.. Bu cesareti nereden alıyor olabilir, bunu düşünelim. Hemen birkaç ihtimal beliriyor zihnimizde:

1- Türkiye’nin uzun süredir sürdürdüğü pasif politikalar, Türkiye’ye düşman olan kişilere cesaret vermiştir. Bütün büyük krizleri “Kınıyoruz” aymazlığı ile geçiştirmeye çalışan Türk devlet yetkililerinin daha önce yaptığı uyarılara rağmen hiçbir şey yapmaması, Barzani’de böyle sert konuşmalar yapmak için bir cesaret uyandırmış olabilir.

2- Barzani bu ihtimale rağmen herhalde eline geçirmiş olduğu “Kürdistan’ı kurma fırsatı” nın Türk müdahalesi ile çöpe gitmesini istemeyecektir. Bu durumda ihtiyatlı davranması gereken Barzani, çevresi tarafından yanlış bilgilendirildiği için kendi askeri gücünü gerçekten Türkiye ile mücadele edebilecek boyutta görüyor olabilir.

3- Olası bir Türk müdahalesi durumunda ABD’nin kendilerini savunacağını düşünerek, ABD’den cesaret alıyor olabilir.

Bu ihtimallerin hepsini birden dikkate almakta fayda var. O hâlde gelinen bu aşamada biraz da bizim devlet yetkililerimizin suçu olduğunu kabûl etmek gerekecektir.

Öyle ya da böyle Türkiye’nin alenen aşağılandığını görmemek için kör olmak gerek. Elbette bir iki kışkırtıcı laf ile harekete geçilsin demiyoruz. Türk Devleti, bir çapulcunun laflarına kızarak şunu ya da bunu yapmaya zorlanamaz. Ancak mevcut durum, Barzani bu konuşmaları yapmasa idi dahi Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesini gerekli kılmaktadır. Öte yandan Barzani’nin bu kadar rahat konuşması ve verilen notaya rağmen tavrının değişmemesi Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda küçük düşürmektedir. Lübnan’a asker göndererek “itibar” elde edeceğimizi söyleyenler, şimdi göz göre göre itibarımızı kaybetmemize göz yumamaz, yummamalıdır.

80 yılı aşkın tarihi ve yüzlerce yıllık devlet geleneği ile Büyük Türkiye Cumhuriyeti, bir karar verdi ise yerine getirir. Bu kararını yerine getirirken kimseden izin almaz, icazet beklemez, korkmaz, çekinmez. Atatürk’ün bize bıraktığı cesur siyaset mirası, Ata’nın ölümünden sonra kaldırıldığı raftan çıkarılmalıdır. Bakanlar Kurulu’nda alınan kararlar yerine getirilmeli, Genelkurmay’a her türlü müdahale için yetki verilmelidir.

Eğer elimizdeki en büyük koz olan Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni kullanır isek bu meselenin çözümü kolaydır. Türk ordusu Irak sınırını geçtikten sonra büyük ihtimalle iki gün içerisinde Kerkük’e ulaşır. İsteniyorsa, bütün Kuzey Irak’ın kontrol altına alınması da bir hafta içinde tamamlanabilir. Bu harekatımız sırasında ABD birliklerinin mukavemet etmeyeceği aşikârdır. Bu öngörü gerçek olmaz da ABD birlikleri sınırlı bir mukavemet gösterir ise sınırlı çatışmalar ve diplomatik görüşmeler ise bu sorunun da hâlli kolaydır. Türkiye’nin Irak’a girmesi hiçbir şartta topyekun bir Türkiye-ABD savaşına dönüşmez. Dönüşürse? Onlar düşünsün..

En büyük kozumuz dediğimiz TSK’yı kullanmayı düşünmezsek olacak olanlar bellidir. Karşılıklı laf atışmalar sürer ve sonunda Türkiye’deki seçimlere doğru gündem değişirken unutulur. Barzani’nin söyledikleri yanına kâr kalır. Kürdistan’a doğru bir adım daha atmış olurlar.

Aziz devletimizin başındaki görevlileri cesur davranmaya davet ediyorum. Bütün siyasi icraatlarınıza karşı çıkan bir genç olarak açıkça söylüyorum ki, iktidarda kaldığınız süre içerisinde yaptığınız tek doğru iş bu olabilir, bunu kendinize çok görmeyin. Böyle bir karar almanız hâlinde kimse size partinizden dolayı karşı çıkmayacaktır. Türkiye, Türk milleti bu müdahaleyi istiyor. Bunu yapınız.

Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin şerefli subayları ve askerleri peşmergelerin hakkından gelmeyi çok iyi bilir. Bu ordumuz için de ufak bir antrenman olacaktır.

Son olarak tekrar Barzani’ye dönelim.. Nejat Uygur'a rakip olmanızı sağlayacak eşsiz cesaretinize hayran kaldım haşmetmeab(!) Fakat senin için bir tavsiyem var. Bütün Türkiye Cumhuriyeti’ne ve koca Türk ordusuna kafa tutmadan önce, Türkiye’ye girmeyi ima etmeden önce, Türkiye ile savaşmayı göze almadan önce istersen tek bir kişi olarak bana savaş aç.. Kürdistan Bölgesel Hükümeti(!) olarak beni alt ederseniz belki moral gücünüz artar. Sonra sırasıyla Türkiye’deki Kanarya Sevenler Derneği ile Malatya Esnaf ve Sanatkarlar Odası’nı da alt edebilirsiniz. Ama Türkiye Cumhuriyeti için daha çok ekmek yemeniz gerek.

Vaktiyle Hüseyin Nihâl Atsız İtalyanlar için söylemişti, biz de sizin için söyleyelim:

Olma öyle sinsi çakal yahut engerek,
Bozkurt gibi, kartal gibi döğüşmek gerek!

Zavallılar sürüsü!
 
Üst