Bir Zamanlar Biz TÜRKLER...

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
BİR ZAMANLAR BİZ TÜRKLER,


Faziletliydik:

*Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin
namuşuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.

Dürüsttük:

* Bir zamanlar Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."

İtibarlıydık:

* Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

Temizdik:

* Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsığil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: "Türkler hiç bir zaman yere tükürmezler.
Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."

Çevreciydik:

* Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu
ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

Harama el sürmezdik:

* Fransız muellif Motray, 1700'lerdeki halimizi
şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiç bir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar
arkamdan adam koşturmuşlar, hatta bir kaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."

Medeni idik:

* İngiliz sefiri Sor James Porter ise, 1740'ların
Türkiye'si için şunları söylüyor: "Gerek Istanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiç bir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde isbat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."

Dosdoğruyduk:

* Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:"Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar,Türkler arasında meçhuldur. Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan
çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."

Hırsızlık nedir bilmezdik:

* Fransız muellif Dr. Brayer,1830'ların
Istanbul'unu getiriyor önümüze: "Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı Istanbul'da her sene azamı beş-altı hırsızlık vak'ası görülür."
Ubicini Dr.Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde
dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basıt bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hiristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise
hırsızlık ve cinayet vak'aları olmadan gün geçmez."

Naziktik:

* Edmondo de Amicis isimli Italyan gezgini, yine 1880'lerin "biz"ini anlatıyor bize: "Istanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan
işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."

Cihana örnektik:

* Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un
1650'lerdeki hükmü şöyle: "Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir."
Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu. Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee
Recus'u dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın: "Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Bir çok köyde eşekler
haftada iki gün izinli sayılır...Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi
tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya,c. 9)

Hayırseverdik:

*Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim: "Yazın
Istanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum." Aynı muellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor: "Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu
dindarane hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp,hayvanlara ve
hatta bitkilere bile tesmil ederler." Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer misallendiriyor: "Türk şefkati hayvanlara bile samildir"dedikten sonra şu örneği zikrediyor: "Hayvanları beslemek için vakıflar
ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar. Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık
müslümanlara bile rastlamak mümkündür..." "Kaçık" lığın kaynağını da veriyor adam: "Bir çokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e bir gün yaptığı işin neye
yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı
verdi: "Allah'ın rızasını tahsile yarar."

Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı. Ne dersiniz ?


insan gittiği yere kültürünü ve karakterini de beraberinde götürür!..
 

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Bİr zamanlar tarzında başlıkları ve geçmişe duyulan sürekli bir özlem, ve Türk milleti bugünlerde kendini(milletçe) ezik hissediyormuş gibi.vs.vb. kalıpları taşıyan yazılardan nefret ediyorum:)
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE

O gün Boğaz tabyaları arasında en çok iş gören ve en çok hasara uğrayan Rumeli Mecidiyesi Bataryası oldu. Sabahtan beri muharebenin en şiddetli anlarında dahi iki sahil arasında gidip gelmekten çekinmemiş olan Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, tabyanın feci durumunu haber aldığı zaman yine motora atlayıp Çimenlik İskelesi’nden karşı sahile hareket etti. Cephaneliği berhava olan tabyanın durumu hazindi. İstihkam yıkıntıları arasında dolaşmakta olduğu sırada bir ağacın altına uzanmış olan bir askerin hali dikkatini çekti ve yanına gidip
“ Ne var evlat ?” diye sordu.
Nefer hemen yerinden fırlayıp esas duruş vaziyeti aldı. Çünkü sesi tanımıştı. Ama gözleri başka tarafa bakıyordu.
“ Gözlerine bir şey mi oldu oğlum?”
O zaman nefer tok sesiyle “ Üzülmeyin efendim” diye cevap verdi. “ benim gözlerim göreceğini gördü” ( Evet düşman gemilerine tam isabet kaydedilmiş ve “Ocean” destroyeri hareket edemez hale getirilmişti.)
Cevat Paşa sessiz sessiz ağlıyordu.
 
Üst