Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya Chrome kullanmalısınız.
Hukuk - Borçlar Hukuku Özeti
Borç İlişkisi:
Borç ilişkisi öyle bir ilişkidir ki
taraflardan biri
bu ilişki uyarınca ötekinden belirli bir davranışta bulunmasını isteme yetkisine sahiptir;öteki tarafta bu isteği yerine getirmekle yükümlüdür.
Alacaklı borç ilişkisinin aktif süjesidir. Edimi isteme yetkisine sahip olan tarafa alacaklı denir.
Borçlu ise pasif süjedir. Alacaklının isteğine uygun bir davranışın yükümlüsü olan borçludur.
Edim
borç ilişkisi uyarınca alacaklının istemeye yetkili olduğu
borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu davranıştır.
Alacak ve İstem:
Borç ilişkisi
alacaklı ile borçlu arasındaki tüm hukuksal bağı anlatır;alacak ise bunun içinde tekil bir bağlantıdır.
Alacak hakkının temel özelliği;alacaklıya
borçludan borçlandığı edimin yerine getirilmesini isteme yetkisini vermesidir.
Borç ve Sorumluluk:
Borcun esası
borçlunun belli bir davranışa yükümlü olmasıdır. Borçlunun borçtan sorumlu olması borca aykırı davranışlarının getireceği sonuçlara katlanması zorunluluğudur.
Malvarlığı ile Sorumluluk;borçlunun malvarlığına el koydurarak
alacağın alınabilmesidir.
Bazı hallerde borç olduğu halde sorumluluk doğmaz
bu tip borçlara tabi borç denir. Örneğin;kumar borcu(BK.504).
Bazı hallerde ise borç ilişkisine taraf olamayan 3. kişilerde borçtan sorumu olur. Örneğin bir kimsenin başkasının borcu için rehin vermesi durumu.
Sınırlı Sorumluluk:
Bir kimsenin borçtan doğan sorumluluğunu
malvarlığının bir bölümü yada belli malvarlığı unsurlarıyla sınırlayabilmesidir.
Niceliksel Sınırlama:
borçlunun
borca aykırı davrandığı takdirde
ödeyeceği tazminat tutarı peşin olarak saptanmışsa durum böyledir.(158/II).
Borç ilişkisinin Nisbi niteliği:
Bir hakkın nisbi oluşu;o hakkın sadece belirli kimselere karşı ileri sürülebilmesidir. Buna karşılık mutlak haklar herkese karşı ileri sürülebilir.
Bunun sonucu olarak;borcunu yerini getirmeyip
borçlandığı şeyi 3. kişilere devreden borçluya karşı alacaklı
bu ilke nedeniyle
ancak bir tazminat isteminde bulunabilir. Edimi oluşturan şeyi onu elde eden 3. kişiden isteyemez.
Son düzenleme:
HUKUKSAL İŞLEM VE SÖZLEŞME
Hukuksal Olay Eylem ve İşlem:
Herhangi bir olay
bir hukuksal ilişkinin doğmasına
değişmesine yada bozulmasına neden oluyorsa
buna hukuksal olay denir.
Hukuksal sonuç doğuran insan eylemlerine hukuksal eylem denir. Bu 3’e ayrılır:
İrade açıklamaları:
Hukuksal sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamalarıdır. Eyleme dönüşen irade
sadece eylemin meydana gelmesini değil aynı zamanda
bu eylemden hukuksal sonuç doğması amacını da içerir.
Dar anlamda hukuksal eylemler:
Belli bir eyleme dönüşen bilinçli bir istek vardır. Eylemden doğan hukuksal sonuç
iradeye dahil olmayabilir. Hukuksal değişim istendiği için değil
yasa bu eyleme o sonucu bağladığı için meydana gelir. Bunlar;hukuksal işlem benzerleri (BK.101/I
BK.106
BK.38) bilgi açıklamaları(BK.165) maddi eylemler
Hukuka aykırı eylemler:
Hukuka aykırı olan ve çoklukla kusurlu olarak nitelenen eylemlere de hukuksal sonuç bağlanır. (BK.96)
Hukuksal İşlem:
Belli bir hukuksal sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamaları yada bir hukuksal sonucun meydana getiren ve bu sonucun meydana gelemsine yönelik irade açıklamasını içeren olgular demetidir.
Bir taraflı hukuksal işlemler:
Hukuksal işlem bir kişinin irade açıklamasıyla meydana gelmektedir.
Çok taraflı hukuksal işlemler:
Birden çok kişinin o işleme taraf olarak katılması gerekmektedir. İki taraflı hukuksal işlem sözleşme denir.
Borçlandırıcı işlemler:
Bir kişinin malvarlığında bir borç meydana getiren işlemlerdir.
Tasarruf işlemleri:
Bir hakkı doğrudan doğruya etkileyerek
onu ortadan kaldıran
azaltan yada değiştiren hukuksal işlemdir. Bir tasarruf işleminin yapılabilmesi için tasarrufta bulunanın
bu işlemin konusunu oluşturacak hak üzerinde belli bir yetkiye sahip olması gerekmektedir.
Ölüme bağlı H.İ.:O Hukuksal işlemin sonuçları
o hukuksal işleme girişen kişinin ölümünden sonra meydana gelen işlemdir.
Sözleşme:
İki taraflı bir hukuksal işlemdir. Borçlandırıcı bir işlemdir. Sağlararası
şekle bağlı olmayan
sebebe bağlı bir hukuksal işlemdir.
Devir ve Feragat sözleşmeleri:
Bunlarda bir şey üzerindeki mülkiyet hakkının başkasına geçirilmesidir. Alım-satım
trampa
Kullandırma Söz.:
Bir şey veya bir hakkın kullandırılması amacını içerir. Ariyet
karz
Konusu iş olan Söz.
borç ilişkisinin konusu olan edim bir işin yapılaması yada görülmesidir.
Saklama Söz.:
Bu tür sözleşmelerde
bir şeyin saklanmak yada muhafaza edilmek için bir kimseye bırakılması edimdir. Vedia
ardiye söz.
Muhtaralı Söz.:
Bu gruba sokulan sözleşmelerde ortak özellik
sözleşmenin konusu olan edimin
taraflardan biri bakımından bir risk oluşturmasıdır. Kefalet
kumar ve bahis
Ortaklık Söz.:
Adi şirket sözleşmesi(BK.520-541)
Sözleşmenin bir tarafa yada her iki tarafa borç yüklemesi durumuna göre
sözleşmeler bir taraflı ve iki taraflı sözleşmeler olarak ikiye ayrılır.
İki taraflı sözleşmelerden bir bölümü tam iki taraflıdır(alım-satım);bir bölümde eksik iki taraflıdır. Bunlarda bir taraf baştan itibaren borç altındadır;diğer taraf ise sonradan(muhtemelen)borç altına girebilecektir.
Sözleşmenin Unsurları:
1-İrade
2-İradenin açıklanması
3-Karşılıklı irade
4-Konu bir sözleşmeyi meydana getirecek karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarının belirli bir hukuksal sonuca yönelmiş olması da şarttır.
SÖZLEŞMENİN KURULMASI
İrade açıklaması:
Sözleşme yapma iradesinin sarih ve zımni olarak beyan edilmesi
Karşılıklı birbirine uygun irade açıklaması:
sözleşmeyi oluşturan irade açıklamalarının birine icap
diğerine de kabul denir.
İcap:
Bir sözleşmenin kurulması için gerekli olan iki irade açıklamasından ilkine denir. İcap kesin bir sözleşme önerisidir ve bunu yapan kişi için bağlayıcıdır. Ne var ki icap sürelidir ve
İcapta bulunan
bağlılığı için kendisi için bir süre tayin etmişse ancak bu süre için bağlı olur.(BK.3)
Böyle bir süre yoksa;
İcap
hazır bulunan şahsa yapılmışsa
muhatap tarafından derhal kabul edilmelidir(BK.4).
İcap hazır olmayan birisine yapılmışsa sorun biraz daha yumuşar. Bk.5’e göre;mucip
zamanında ve muntazam olarak yollanmış bir kabul haberinin kendisine varacağı ana kadar icabıyla bağlıdır.
Mucibi bağlamayan icaplar:
İcap
bir sözleşmenin kurulması için kesin bir öneri niteliği taşımalıdır. Bu niteliği taşımayan icaplar mucibi bağlamaz(BK.7).
İcapta bulunurken bununla bağlı olmadığını belirtmişse bağlı olmaz. İcaba davet durumu da bu hükme tabidir. İcaba davette
bir sözleşmenin kurulması için iradesini açıklanmasını sağlamak ister.
Aleni ödül vaadi:
Bir kimsenin
belirli bir ödül vereceğini vaad ederek
bir işin yapılmasını
bir sonucun gerçekleşmesini herkese duyurması halidir. Yapılacak işi veya sonucu gerçekleştiren kimse
bu vaad uyarınca
ödüle hak kazanmaktadır.
Alelade ödül vaadi:
Burada
kesin bir sonucun elde edilmesi karşılığında bir ödül vaad edilir.
Ödüllü yarışma:Vaad eden kimse vaadiyle bir süre koymuşsa
süre sonuna kadar bağlıdır. Ancak bir süre yoksa;bağlılık vaad gerçekleşinceye kadar devam eder. Vaad eden kimse
ister süreli ister süresiz olsun
vaadinden dönme yetkisine sahiptir. Ancak bu yetkiyi kullanabilmesi için
ödülün verilmesi için istenen sonucun meydana gelmemiş olması gerekir. Sonuç elde edilmeden dönme halinde de
vaadinden dönenin
vaade dayanarak yaptığı masrafların ödenmesi gerekmektedir. Bu ödeme herhalde ödülün değerini geçemez(BK.8).
İcaptan dönme:
İcap açıklaması muhataba varmadan
mucip dönme haberini ulaştırırsa
icabın hükümsüz kalacağı öngörülmüştür. İki açıklamanın aynı zamanda varması veya 2. haber daha sonra varmakla beraber
muhatabın bunu daha önce öğrenmesi hallerinde de
icabın hükümsüz kalacağını kabul etmiştir.
Kabul:
Yapılan sözleşmenin muhatapça uygun görüldüğünü gösteren irade açıklamasıdır. Kabul iradesinin açıklanmasıdır ki
sözleşmenin meydana gelmesi için gereken karşılıklı iki iradenin mevcudiyeti şartının gerçekleştirir ve sonuç meydana gerçekleşmiş olur. İcaba uymayan bir kabul açıklaması
ya yeni bir icap yada icaba davet sayılır
İcapla kabul arasındaki uygunluk derecesi:
İki taraf akdin esaslı noktalarında uyuşurlar ise
2. derecedeki noktalar sükutla geçiştirilmiş olsa bile
akde münakit olmuş nazarıyla bakılır. İcap ve kabul şeklindeki iradelerin esaslı noktalar üzerinde içerikçe birbirine uygunluğu sözleşmeyi kurmaya yetiyor. ikinci derecedeki noktalar ise
ya kanunun tamamlayıcı hükümleriyle yada hakim tarafında tayin edilir(BK.2/II).
Kabul açıklaması:
İcabı yapan kimseye yöneltilecek bir açıklamadır. Bu irade açıklaması sarih yada zımni olabilir. Bazen susma(sükut)
bazı hallerde
susan kimsenin belirli bir iradeye sahip olduğuna delalet edebilir. Bu da bir zımni kabul olur.
Kabulün geri alınması:
Kanun
sözleşmenin kurulmasından önce
kabul beyanının geri alınmasına müsaade etmiştir. Burada yürütülecek kural
icabın geri alınması hakkındaki kuraldır(BK.9).
Sözleşmenin kurulma anı:
İcap ve kabul birleşince
sözleşme kurulmuş olur. Sözleşmenin kabul haberinin gönderildiği anda(gönderme teorisi)
mucibe vardığı anda(varma teorisi)
mucip tarafından öğrenildiği anda(öğrenilme teorisi) kurulma anıyla ilgili görüşlerdir. Kanun
genel olarak
varma teorisini kabul etmektedir. Burada sözleşmenin kurulmasıyla hükümlerinin yürümeye başladığı anı birbirinden farklıdır.
SÖZLEŞMENİN ŞEKLİ
Şekil sorunu:
Sözleşmeyi kuracak olan iradelerin belli biçimlerde açıklanması gerekli değildir. Buna şekil serbestliği ilkesi denir.
Şeklin çeşitliği:
Sağlık-ispat şartı:
Sözleşmenin sağlık şartı olarak şeklinden bahsedildiği zaman belirli bir şekle uyulmadığı takdirde
yapılan sözleşmenin hüküm doğurmayacağı anlaşılır. Örneğin kefalet akdi yazılı olarak yapılması gerekir(BK.484).
İspat şartı olarak şekil ise usul hukukuyla ilgilidir. Burada yapılan bir işlemin mahkeme önünde ispatı söz konusudur. Örneğin belirli bir miktar paradan fazla alacak iddia eden kimse
bu alacağını yazılı bir delille ispat etmek zorundadır.
Kanuni şekil-iradi şekil:
Bir sözleşmenin hüküm doğurması için belirli bir şekle tabi olarak yapılması zorunluluğu kanuna dayanır. Örneğin
taraflar
yapmak niyetinde oldukları bir kira sözleşmesinin ancak yazılı şekilde yapıldığı takdirde geçerli olacağını kararlaştırabilirler(BK.16/I).buna da iradi şekil veya tarafların rızalarına dayanan şekil zorunluluğu denebilir.
Yazılı şekil-Resmi şekil-Tescil:
Yazılı sekil bu şekil
tarafların borç doğuran irade açılamalarını bir senede yazmaları ve bu açıklamanın altını imzalamaları ile meydana gelir. Adi yazılı şeklin en önemli unsuru imzadır. Senedi imzalayacak olan kişi
sözleşmede borç yüklenen taraftır. Kanun imzalı bir mektup veya aslı imzalı bir telgrafın da adi yazılı şekil gerçekleştirmeye yeteceğini kabul etmiştir(BK.13/II).
İmza borç yüklenen kişinin el yazısı ile atılmış olması şarttır(BK.14). körlerin imzası ise
ancak bunların imzaladıkları metnin içeriğini bildikleri ispat edildiği veya noterlikçe tasdik olunduğu hallerde kendilerini bağlar(BK.14/III).
İmza atmaya muktedir olmayanlar;imza yerine bir işaret koyabilirler(BK.15). noterlik kanuna göre(Md.75)bu işaret sol elin baş parmağının basılması ile de yapılır. Bu işaretin noterlikçe tasdiki şarttır. Yahut imza yerine resmi bir şahadetname kullanabilirler.
Resmi şekil:
İrade açıklamasının görevli resmi memur önünde vuku bulması ve onun tarafından zaptedilmesidir. Görevli resmi memur bu açıklamayı kural olarak
bir resmi senet üzerine geçirir ve açıklayana imza ettirerek
kendiside tasdik eder. Taşınmazlar üzerinde ayni hakların kazanılması için yapılan borç sözleşmeleri resmi şekilde yapılmadıkça geçerli olmazlar. Bunlara resmilik verecek makam ise
tapu daireleridir(Tapu K.26).
Tescil:
İşlemin resmi şekilde tutulan bir kütüğe(sicile) işlenmesi lazımdır. Bazı işlemlerin tamamlanması için bu kütüklere kayıt düşürülür. Buna da tescil denir.
Bir sözleşme sağlık şartının şekline riayetsizliğin sonucu mutlak butlan denilen hükümsüzlüktür.
SÖZLEŞMENİN KONUSU
Sözleşme serbestliği ilkesi:
Gerek edimin ne olacağına gerekse borç ilişkisinin diğer kurallarının belirlenmesinde kanun tarafları serbest bırakmıştır.
Sözleşme serbestliğinin sınırlandırılması:
Bu sınırlandırmanın sınırları BK. 19/II’ de gösterilmiştir. Bunlar;
Emredici kanun hükümlerine aykırılık:
Emredici hukuk kuralları
tarafların iradesiyle ortadan kaldırılamayan
uyulması zorunlu olan kurallardır. Örneğin taraflar
yaptıkları bir sözleşmeden doğan alacakların hiçbir suretle zaman aşımına uğramayacağını sözleşme yaparken kararlaştıramazlar. BK.139’ a göre ticaret kanunuyla yasaklanmış şeylerin alış verişi anlaşmaları geçersizdir.
Burada önemli bir sorunda kanundaki emredici kuralların dolaylı olarak ortadan kaldırılmasıdır. Buna kanuna karşı hile denir. Örneğin kanunla belirlenmiş orandan fazla faiz almak için sınırı geçen kısmına masraf
komisyon gibi isimler vermek suretiyle kanun ihlali vardır ve geçersizdir.
Kamu düzenine aykırılık:
Emredici dediğimiz hukuk kurallarının çoğuda
aslında bu temel düzenin korunması amacıyla konulmuş kurallardır. Bununla birlikte
bazı hallerde açıkça konulmuş kural olmasa da
yapılmak istenen sözleşmenin kamu düzenine sarsması ihtimali vardır. Bunun için sözleşmelerde kamu düzenine aykırı olamaz.
Ahlak ve adaba aykırılık:
Bir sözleşmenin gerek içerikçe
gerekse amaç yönünden ahlakın emirlerine aykırı olmaması lazımdır. Bazı hallerde ise
taahhüt edilen eylem doğrudan doğruya ahlaka aykırı gözükmez;ama amaca göre değerlendirildiğin de gayri ahlaki olduğu saptanır.
Kişilik haklarına aykırılık:
Hiçbir sözleşme maddi
manevi ve insani değerlere aykırı olamaz. Bir kimse
kolunun kesilmesi taahhüdünde bulunamaz. Taraflardan biri diğerinin kölesi olacağı yolunda bir sözleşme yapılamaz. Bu nedenlere aykırı olan sözleşmeler aynı zamanda ahlaka da aykırıdır.
Konusu imkansız olan sözleşmeler:
Kanun konusu imkansız olan sözleşmelerin hüküm doğurmayacağını kabul etmiştir. İki durum vardır;a)edim sözleşme yapılırken imkansızdır
b)edim sonradan imkansızlaşmıştır.
Maddi imkansızlık:
Bir kimsenin
Jüpiter’ i yeryüzüne indirme taahhüdü
enerjisiz çalışan makine yapma taahhüdü bu tür imkansızlıktır. Objektif bakımdan imkansız olmalıdır.
İktisadı imkansızlık:
Bu kural olarak sübjektif bir imkansızlıktır. 1980 yılında kapanan fabrikanın 2000 model ürün üretme taahhüdü gibi.
Hukuki imkansızlık:
Hukuk kuralları sebebiyle bir edimin yerine getirilmesine imkan yoktur. Bunun objektif imkansızlık olması gerekir.
Sözleşme yapma zorunluluğu ve sözleşme yapma vaadi:
Sözleşme yapma serbestliğini burada bir sözleşmeye taraf olup olmama özgürlüğü bakımında ele alınmaktadır.
Sözleşme yapma zorunluluğu:
Demiryolları
hava yolları gibi kamu hizmeti yapan kuruluşların sözleşme yapıp yapmamakta veya diledikleri kimse ile yapmamakla serbest değildir. Bunların sözleşme yapma zorunluluğu vardır.
Sözleşme yapma vaadi:
Sözleşme serbestliğinden kaynaklanan diğer bir durumsa
bir kimsenin ileride bir sözleşme yapmayı kendi isteğiyle kabul etmesidir. İşte bu bağlantı sözleşme yapma vaadi ile olur. Buna ön sözleşme denir. BK.22/I’ de ise
ön sözleşmenin
şekil yönünden asıl sözleşmenin tabi olacağı şekle tabi olacağı belirtilmiştir. Sözleşme yapma vaadi;şufa
vefa veya iştira hakkı meydana getiren sözleşmelerden ayırmak gerekir. Çünkü bunlarda sözleşme
bir vaadin yerine getirilmesini karşı taraftan talep etmekle değil
hak sahibinin bir taraflı irade açıklamasıyla kurulur.
Gabin:
Gabin
geniş anlamda
sömürmenin özel biçimidir. Sömürmeyi önlemek için kanun koyucu BK.21’ de gabin kurumunu düzenlemiş ve bu yoldan sözleşme serbestliğini sınırlamıştır. Şartları;
a)ivazlar arasında açık bir nispetsizlik olmalıdır. Yani
tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir dengesizlik olmalıdır.
b)Bu dengesizlik
bundan dolayı zarara uğrayacak tarafın
tecrübesizliğinden zor durumda olmasından veya hafifliğinden ileri gelmiş olmalıdır. Buradaki hafifliğin anlamı
yaptığı işin iktisadı sonuçlarını değerlendirmede düşüncesizce veya gayrı ciddi şekilde davranma demektir. Manevi bakımdan değil
maddi veya mali bakımdan sıkışık durumda olma gabinin şartını gerçekleştirir.
Gabinden karlı çıkan taraf
diğerinin durumunda istifade suretiyle
onu sömürme kasdı ile hareket edip
sözleşmeyi kurmuş olmalıdır. Bu niyet yoksa gabin olmaz.
Gabinin hükmü nisbi butlandır.
SÖZLEŞMELERİN YORUMLANMASI VE MUVAZAA
Yorum:
Bir hukuksal işlemin yorumlanması
onu kuran irade açıklamasının gerçek anlamının tespitidir. BK.18/I bir akdin şekil ve şartlarını tayininde
iki tarafın gerek sevhen gerek akitteki hakiki maksatları gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılma¤¤¤¤¤
onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır. Beyanlar arasında gizli bir uyuşmazlık varsa
sözleşme hükümsüzdür. Yorumda objektif iyiniyet uygulanır
ayrıca hal
icapları yorumlamada önemli bir yer tutar. Bunlarla birlikte ticari örf ve teamüllerin de etkisi olur. Tarafların ortak niyetlerini objektif olarak tespit etmek gerekir.
Bir sözleşmenin yapılmasında bazı noktalar açık bırakılması halinde kanundaki tamamlayıcı kurallara başvurulur
bu yorum değildir.
Muvazaa:
Açıklanan irade ile gerçek irade birbirine uyuşmaması durumunda iki ihtimal vardır:1. si bu uyuşmazlık irade sahibinin isteği dışında olmuştur. 2. si bu irade beyanında bulunan kişinin isteğiyle kasıtlı olarak yapılmıştır. Bu ikinci durum muvazaadır.
Tarafların gerçek maksatlarını gizleyerek
ortaklaşa hareketle
iradeleri ile beyanları arasında uyuşmazlık yaratmaları halidir. Amacı belirli bir çıkar sağlamak veya 3. kişilere karşı bir aldatmaca olarak meydana getirmişlerdir. Ortada gözüken sözleşmenin gerçek bir sözleşme olmaması
yani tarafların gerçek iradelerine dayanmaması teşkil etmektedir.
Adi muvazaa:
Taraflar arasında yapılmış zahiri sözleşme vardır. Taraflar
bu sözleşmeye rağmen hukuksal durumlarının aynı kalacağını kararlaştırmışlardır. Yani
aralarındaki gizli anlaşmaya göre bu sözleşmenin yapılmasından önce hangi hukuksal durumda iseler
yine öyle kalacaklardır.
Mevsuf muvazaa:
Taraflar arasında gerçekte bir sözleşme yapılmaktadır;fakat bunu gizlemek için bir de görüntü sözleşme yapılmaktadır. Örneğin taraflar arasında bir gayrimenkul için bir alım satım sözleşmesi yapılmaktadır;fakat yüksek tabu harcı ödememek için satım bedeli düşük gösterilerek işlem yapılması.
Muvazaanın hükmü butlandır. Tarafların gerçeği gizlemek için yaptığı sözleşme hükümsüzdür. Buna karşılık tarafların gerçek iradeleriyle yaptığı işlemler geçerli sayılacaktır.
Mevsuf muvazaa halinde yalnız zahiri değil
gizli sözleşmenin de hükümsüz olması ihtimali vardır. Eğer ikisi de şekle bağlı işlemse ikisi de hükümsüz olur. Aile hukukundaki bazı sözleşmelerde muvazaa ileri sürülemez.
Kanun koyucu hukuksal sebepten yoksun olan kazandırmaları genel olarak caiz saymamakta ve sebepsiz olarak işlem yapıldığı takdirde
bunun yapılmasından önceki durumun muhafazasını veya geri dönmesini istemektir. Yapılan kazandırmanın
sebepten yoksun olduğu için bir hükmünün olmadığı kabul edilir ve hükümsüz sayılır. Yada hukuksal sebepten yoksun kazandırma hüküm doğurur;fakat
kazan kimse neyi kazanmışsa onu
tersine bir kazandırıcı işlem yaparak geri verir ve eski duruma geri dönülür.
Bu konudaki düzenleme alış-veriş hayatında güvenin sağlanması ve korunması esasına dayanır. Bir kimse muvazaa ile 3. kişiler için riziko yaratıyorsa
bu rizikoyu 3. kişi değil
muvazaayı yaratan çekmelidir. 3. kişilerin bu hükümden yararlanması için iyiniyetli olması gerekir.
İnançlı işlem:
İnançlı işlemde taraflar belirli bir hukuksal durumu geçici olarak ihdas ederler;amaçları
yine bir görüntü yaratmak ve bu yoldan bazı hedeflere ulaşmaktır. Muvazaanın aksine gerçekten istenmiş ve meydana gelmiştir. Ancak taraflar istedikleri amaca ulaştıktan sonra
meydana getirdikleri bu durumu bozacaklarını birbirine taahhüt etmişlerdir.
SÖZLEŞMENİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
Genel olarak hükümsüzlük:
Kanun
bir hukuksal işlemin hüküm doğurması için muteberlik şartlarına uygun olması koşulunu aramaktadır. Bu şartlara uyulmadan yapılmış işlemler hüküm doğurmazlar. İki tip hükümsüzlük vardır. Hukuksal işlem çürüktür ama mahkeme kararı olmadıkça yürürlüğünü sürdürür. Diğeri ise hükümsüzlük mahkeme kararına ihtiyaç duymaz
işlem başından beri hiçbir hüküm doğurmaz.
Yokluk:
Burada bir hukuksal işlemin yok sayılması
hiç yapılmamış gibi tutulması söz konusudur. Hiç kurulmamış sayılır.
Mutlak butlan:
Burarda bir işlem mevcuttur ama işlem ölü doğmuştur. Bu işlemdeki sakatlık giderilemeyecek boyuttadır.
Nisbi butlan:
İşlemdeki çürüklük düzelebilir bir sakatlık olması durumudur. İşlem doğmuştur;ama çürük doğmuştur. Bu giderilirse
işlem sağlık kazanabilir.
Mutlak butlan sebepleri:
BK.20 de sayılan durumlar
bular;
Bir sözleşmenin konusu emredici hükümlere aykırı ise.
Sözleşmenin konusu ahlaka aykırı ise.
Sözleşmenin konusu kişilik haklarına aykırı ise.
Sözleşmenin konusu kamu düzenine aykırı ise.
Sözleşmenin konusu imkansız ise hükümsüzdür.
Ehliyetsizlik:
Bir sözleşmede taraflardan biri veya her ikisi ehliyetsiz ise o işlem çürük bir işlem sayılır.
Ehliyetsizliğin bir sözleşmeyi mutlak butlanla hükümsüz kılacak derecede sakatlayabilmesi için temyiz kudretinden yoksun olma şeklinde bir ehliyetsizlik hali olması gerekir. Sınırlı ehliyetsizlikte ise işlem kanuni teslimcinin icazetiyle sıhhat kazanması mümkündür. Bunun için temyiz kudretine sahip küçüklerin veya mahcurların yaptıkları sözleşmeleri nisbi butlan halleri içine almak daha doğru olur.
Şekil noksanlığı:
Kanunda bir sözleşmenin şekli konusunda konulmuş bir kurala uyulmadan o akit yapılmış ve bu uymamanın ne gibi bir etki doğuracağı da ayrıca gösterilmemişse
sonuç akdin butlanıdır.
İrade ile ilgili mutlak butlanlar:
Bu durumlar muvazaa ve latife beyanı halleridir.
Mutlak butlanın sonuçları:
Bu durumda sözleşme kendiliğinden batıl olur;bunun için harekete geçilmesine gerek yoktur.
Hükümsüz bir sözleşme sebebiyle taraflar birbirlerine bazı edimlerde bulunmuşlarsa bunları yeri vermeleri icap eder. Mutlak butlanla sözleşme ölü doğmuştur ve tekrar canlandırılamaz. Ancak taraflar muteberlik şartlarına u¤¤¤¤¤ aynı konuda yeni bir sözleşme yapabilirler. Zaı hükümsüzlükler sonrada geçerlilik kazanabilir(temyiz kudretinin tekrar kazanılması).
Nisbi butlan:
Sözleşme sakat doğmuştur;fakat bu sakatlık giderilebilir bir sakatlıktır. Bütün akit hükümsüz kılınmaz sadece çürük olan kısım hükümsüzdür
geri kalan maddeler hüküm doğurur.
Nisbi butlanın sebepleri:
İrade bozukluğu:
İç irade ile açıklanan iradenin birbirini tutmamasıdır. Bir sözleşmeyi meydana getiren irade açıklaması gerçek bir iradeye uymuyorsa veya bu uygunluk mevcut olmakla birlikte
iradenin oluşumunda bazı sakatlıklar varsa irade bozukluğundan söz edilir. Bunlar hata
hile ve tehdittir.
Hata:
Bir konuda gerçeğe aykırı bir fikir sahibi olmaktır. Bundan başka
bir konuda doğru bir bilgiye sahip olduğu halde davranışta bilmeyerek buna aykırı hareket etmekte hata sayılır.
Bir kimse bir sözleşmeyi yaparken belirli bir iradeye sahip olduğu halde
açıklaması buna uymuyorsa
burada bir hata vardır. Bu hata çeşidine beyanda hata denir.
BK.23’ e göre sözleşmenin kurulması halinde taraflardan biri esaslı bir hataya düşerse
bu durum sözleşmenin nisbi butlanla hükümsüzlüğü sonucunu doğurur. Kanun esaslı hataları beyan hatalarıyla sınırlamıştır. BK.24’ e göre esaslı hata;
Sözleşmenin niteliğinde hata:
Bir kimse alım satım sözleşmesi için bir icapta bulunmak istiyor
fakat dalgınlıkla bağışlamak istediğini söylüyorsa durum böyledir.
Sözleşmenin konusunda hata:
Bir kişi kitap almaya gittiği yerden yanlışlıkla kalem istemesi.
Kişide hata:
A
B ile bir anlaşma yapmak istiyor ama yanlışlıkla C ile anlaşma yapıyorsa.
Miktarda hata:
10 kg buğday yerine 1000 kg istenmesidir.
Saik hataları
esaslı olmadıkları için nisbi butlan sebebi sayılmazlar(BK.24/II).
Esaslı hatanın hükmü
böyle bir hataya düşen taraf
belirli bir süre içinde muhatabına karşı bir açıklama yaparak anlaşmanın kendisini bağlamasını önleyebilir. Ancak bu yetki sadece hataya düşen tarafa tanınmıştır. Bunun zaman aşımı süresi 1 yıldır.
Bir vasıta tarafında yapılan hata halinde
vasıtaya başvurma halinde işlemi bozma hakkı vermektedir(BK.27).
Hukuksal ilişkiyi çözen taraf
eğer bu hata kendi kusurundan meydana gelmişse
karşı tarafa sözleşmenin ortadan kalkması sebebiyle uğradığı zararı ödemekle yükümlüdür(BK.26).
Hata sebebiyle sözleşmeyi hükümsüz kılmak isteyen taraf
hataya düştüğünü ispatlamak zorundadır.
Hile:
Bir taraf hataya düşmekte
fakat bu hatasına sebep olan etken
kendi yanılması değil
diğer tarafın hileli davranışı aldatması olmaktadır. BK.28 aldatmayı düzenlemiştir. Hilenin hükmü
hatadaki gibidir. Yani hileye maruz kalan taraf sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirerek
askıda hükümsüzlüğü kesin hale getirebilir. Düşülen hatanın esaslı olması şartı aranmaz. Sözleşmenin 3. kişilerin hilesi sonucu hükümsüz kalması için
bundan yararlananın bunu bilmesi(iyiniyetli olmaması) yada bilecek durumda olması gerekir(BK.28/II).
Hile aynı zamanda bir haksız fiile teşkil ediyorsa
sözleşmeye icazet verilmesi hileye uğrayanın hileyi yapandan tazminat istemesine engel değildir(BK.31/II).
Tehdit(ikrah):
Bir sözleşmeyi yapan kimse
buna korkutularak razı edilmişse
yine bir irade bozukluğu mevcuttur;fakat bu iradenin meydana gelmesindeki sebep saik uyandırılan korkudur. Tehdidin şartları;bir şahıs
kendisini yahut yakınlarından birinin hayatının veya şahsının yahut namus veya mallarının ağır ve derhal vuku bulacak bir tehlikeye maruz bulunduğu korkusu altında bırakılarak ve bu kanaatle bir sözleşme yapmışsa tehdit irade bozukluğuna sebep olmuştur. Yasal bir yetkinin kullanılacağı tehdit yaratmaz(BK.30/II). Ama bu yoldan elde edilen menfaat aşırı ise
kanun bunu yine
iradeyi bozan bir tehdit saymaktadır. Tehdidin hükmü askıda hükümsüzlüktür. Zaman aşımı süresi 1 yıldır ve korkunun ortan kalkmasıyla başlar. Tehdit 3. kişi tarafından yapılıyorsa ve diğer taraf buna vakıf olmamışsa
bozulma halinde hakkaniyet neyi gerektiriyorsa tehdidi yapandan bir tazminat isteyebilir(BK29/II).
Gabin:
Kanun birbirini aşırı derecede sömüren bir sözleşme serbestliği tanımaz ve gabin duruma el koyar. BK.21’ e göre gabin mağduru hakkını alabilir.
Ehliyet noksanlığı:
Mümeyyiz küçükler ve mahcurların yalnız başlarına yaptıkları ivazlı hukuksal işlemleri mutlak butlanla sakat işlemler sayamayız;bunların
kanuni teslimcinin icazetiyle düzelmesi mümkündür.
SÖZLEŞMELERDE TEMSİL
Temsil:
Temsil ilişkisinin konusunu bir hukuksal işlem teşkil etmektedir. Temsil eden M
temsil edilen T’ yi
onun için giriştiği bir hukuksal işlemde temsil etmektedir. Burada M’ nin
T için hukuksal işlem yapması söz konusudur.
Dolaylı temsil:
Temsilci
temsil ettiği kişi için bir hukuksal işlem yapmakta
onun hesabına davranmaktadır. Ama başkasının adına davrandığını söylememekte
sıfatını gizlemektedir.
Doğrudan doğruya temsil:
Temsilcinin yaptığı sözleşmenin hüküm ve sonuçları kendi hukuk alanında değil
doğrudan doğruya temsil edilenin hukuk alanında meydana gelir. Şartları ise;
Temsil yetkisi:
Temsil edilen kimsenin mümessile
temsil konusunda bir yetki vermesi lazımdır. Bu tek taraflı bir hukuksal işlemdir. Temsil yetkisi
temsil edilen kimse tarafından verilir;onun iradesine dayanır. Bunun için buna dayanan ilişkiye iradi temsil veya rızaya dayanan temsil denir. Bunun tersi kanuni temsildir. Kanuni temsilde
irade açıklamasına muktedir olmayan (ehliyetsiz) bir kimsenin temsili söz konusudur. İradi temsil yetkisi sarahaten veya zımnen verilebilir. Yetkinin verilmesi için iradenin temsilci olan kişiye karşı açıklanması mutlak bir şart değildir. Yetkinin kapsamı
yetkiyi veren kişinin iradesine göre belli olur(BK.33). Temsil yetkisinin sona ermesi çeşitli sebeplere dayanır. İlk olarak anılması gereken sebep
yetkinin geri alınmasıdır. İradi temsilde yetki her zaman geri alınabilir(BK.34/I). Geri alma veya sınırlama hakkından vazgeçme hükümsüzdür(BK.34/II). Temsilcinin veya temsil edilenin ölümü
gaipliği ve ehliyetini kaybetmesiyle sona erer. Ayrıca kanun
temsilcinin veya temsil edilenin iflasını da yetkinin sona erme sebebi olarak saymıştır(BK.35).
Başkası adına davranma:
Temsilci
sözleşmeyi temsil edilen adına yaptığı bildirmişse
artık
temsil yetkisi de mevcut olmak kaydıyla
işlemden doğan sonuçlardan
temsil edilen kimse doğrudan doğruya yararlanır ve sorumlu olur. Başkası adına davranma bildirimi muhakkak temsilci tarafında yapılmış olması gerekmez;temsil edilen anlaşmayı yaptığı kişiye bu durumu bildirirse de olur(BK32/II ve III).
Doğrudan doğruya temsil:
Bu yetkiyi veren şahsın ehliyet sahibi olması lazımdır. Ehliyetsiz bir kimsenin yaptığı hukuksal işlemler hüküm ifade etmeyeceğinden
bunların temsil yetkisi verilmesi tarzındaki işlemleri de hükümsüz olur. Mümessilin temsil yetkisinin kazanılması yönünden ehliyetli olması şart değildir. Fakat
temsilci
başkasının adına da olsa bir hukuksal işleme girişince
artık ehliyetli olmalıdır. Temsilcinin tam ehliyetli olması şart olmadığından
sınırlı ehliyetliler de temsilci sıfatı ile geçerli işlem yapabilecekleri kabul edilmiştir.
Yetkisiz temsil:
Mümessil
alında yetkili olmadığı halde
başkasını temsil ediyormuş gibi davranarak
onun adına işlemlere girişirse
yetkisiz temsil söz konusu olur.
Yetkisiz temsil
mümessil tarafından temsil edilmeye kalkışmasına rağmen
temsil edilme durumunda olan kimse
yapılan işlemden hiçbir suretle etkilenmez;alacaklı ve borçlu olmaz(BK.38/I). Yetkinin aşılması durumu da böyle sonuç doğurur;temsilci
sahip olduğu yetkiyi aşarak
temsil edilen adına işlemler yapmışsa
aşan kısımlardan temsil edilen sorumlu olmaz. Temsil edilmek durumunda olan kimse
yetki vermediği halde kendi adına yapılan işleme razı olmak isteyebilir. Karşı taraf işlemi onun adına yapılmışçasına kabul ettiğine göre
durumu bu açıdan görmeli ve temsil edilmek durumunda olan kimsenin bu husustaki nihai kararı vermesine olanak sağlanmalıdır. Bu karar belli oluncaya kadar da
diğer taraf beklemek zorundadır.
BK.38/ikinci cümle
mümessil sıfatını takınan kimse ile işlem yapan 3. kişi
temsil edilmek istenen kimseden
bu iş için yetki verip vermeyeceği sorulur(icazet). Uygun bir sürede bu icazet verilmezse artık 3. kişi sözleşmeye bağlı olmaktan kurtulacaktır. Buna karşılık
temsil edilen kimse icazet verirse
işlem yapılırken temsil yetkisi varmış gibi hüküm doğurur.
İcazet verilmezse
yetkisiz temsilcinin yaptığı sözleşme hükümsüz kalacaktır. Bu yüzden zarara uğrayabilecek 3. kişi
sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı yetkisiz temsilciden alabilir(BK.39/I). Bizzat 3. kişi
gereken yetkiye sahip olmadığı biliyor yada bilmesi gerekiyorsa
tazminat isteyemez(BK.38/I). İcazet verilmeyen bir sözleşme gereğince yerine getirilmiş edimler varsa
bunlar
haksız iktisap hükümlerine göre istenir(BK.38).
HAKSIZ FİİLLERDEN DOĞAN BORÇLAR
Haksız fiil:
İki kişi arasında daha önceden bir borç ilişkisi yokken
bunlardan biri bir zarara uğramakta ve bu zarar diğerinin bir davranışından ileri gelmektedir. bu durum haksız fiili meydana getirmektedir. Haksız fiil sonucunda oluşan bu zararın
zararı meydan getiren kişi tarafından bunu tazminle yükümlüdür. Buna haksız fiil sorumluluğu denir. Haksız fiil sorumluluğunda
iki kişi arasında önceden bir hukuksal ilişki yokken
birinin fiili ile diğerinin zararına sebep olmaktadır. Kaynağı kanundur. Haksız fiil sorumluluk hallerinden biri ve en önemlisidir. Hata bir zararın meydana gelip gelmemesinden bağımsız olarak bu fiilin kamu düzenini sarsması halidir. Bu halde eylem
belirli şartlara uyuyorsa
suç sayılır. Bu suçu yapan ise cezalandırılır. Bu ceza sorumluluğudur. Ama eylem bir başkasının hukuk alanında zarara neden oluyorsa burada hukuksal sorumluluk söz konusudur. Bu durumda eylemin faili bu zararı gidermekle yükümlü olur. Kanun
bir zarar meydana getiren haksız fiili bir borç kaynağı saymaktadır. Zarar verenin(borçlu)
zarara uğrayana(alacaklı) karşı zararı gidermekle(edim) yükümlü olmasıdır.
Haksız fiil sorumluluğunda temel ayrım:
Bu fiilin şüphesiz bir zarar doğurması gerekmesi ve sorumluluk şartlarına uyması lazımdır. Bu şart kusur şartıdır. Bu fiilin failine yükletilebilmesi için failin kusurlu olması gerekir. Bu fiilin
failin bilinç iradesizle yapılmış olması gerekir.
KUSURLU SORUMLULUK
Haksız fiilin unsurları:
BK.41’ de belirtildiği gibi;gerek kasten
gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs
o zararı tazmine mecbur olur. Hukuka aykırılık
kusur
zarar ve illiyet bağı
Hukuka aykırılık:
Bir fiilin haksız fiil sayılabilmesi için bunun hukuka aykırı olması gerekir. Bu aykırılığı ortandan kaldıran haller ise;
Mağdurun muvafakati:
Hukuka aykırı bir fiil sonucunda hakkı çiğnenen kimse
bu sonucu önceden kabul etmiş
bu fiili yapmasına rıza göstermişse
artık fiil hukuka aykırı değildir. Bu her zaman geçerli değildir
kişilik haklarının tecavüze uğradığı fiillerde muvafakat
böyle bir fiilin hukuka aykırılığını gidermez.
Kanuni görevin yapılması:
Bu hukuka aykırı sayılabilecek bir fiilin bu etkisini giderir. Celladın idamının cinayet sayılmaması gibi.
Meşru savunma:
Meşru savunma halinde yapılan fiiller bu kapsama girmez. Ama bir fiilin meşru savunma sayılabilmesi için
haksız bir tecavüz olması
bunun şahsa veya mallara karşı yapılmış bulunması gerekir. Ayrıca fiilin tecavüzün defi için yapılması ve tehlikenin giderilmesi için gerekli sınırlar içinde olması gerekir.
Kuvvet başvurma:
Bir şahsın gasbolunmak istenen hakkını korumak ve geri almak için;kamu yetkililerine başvurma işi geciktiren ve bu yüzden hakkın tekrar elde edilmesini zorlaştıran yada büsbütün imkansızlaştıracaksa
hak sahibine hakkını korumak için bizzat kuvvete başvurma hakkı tanımaktadır(BK.52/II).
Zorunluluk hali:
Bir kimse kendisini yada başkasını bir zarardan veya bir tehlikeden kurtarmak için
bu zararın veya tehlikenin ortaya çıkışıyla ilgili olmayan bir 3. şahısın mallarına bir zarar verirse
ıstırar halinden bahsedilir. Bu halde hukuka aykırılık ortadan kalkar;fakat meydana gelen zararı yerine tazmin borcu yine vardır
tazminat hesaplaması hakkaniyet esasları dikkate alınır(BK.52/II).
Kusur:
Herkesin hukuksal hayatı etkileyecek bütün fiilleri kendi bilinçli iradesinin denetimi altında bulunur ve bulunmalıdır. Hukuka aykırılık fiilin objektif takdiridir. Kast ve ihmal olarak ikiye ayrılır.
Kast:
Hukuka aykırı fiilin
sonuçları ile birlikte
bilerek ve istenerek işlenmesidir.
İhmal:
Hukuka aykırı fiil işleyen kimsenin bunun önlenmesi veya işlenmemesi için gerekli özeni göstermemiş olmasıdır. İhmal
ağır veya hafif ihmal olabilir. Ağır ihmal
herkesin yapmaktan kaçınacağı bir şeyi yapmak
açık tedbirsizlikte bulunmaktadır. Hafif ihmal de ise failin dikkatsiz veya ihtiyatsız davranması söz konusudur. Buna hükmederken
failin kusurlu olup olmadığına hükmederken
aynı durumda bulunacak orta zekada ve bilgide
tedbirli hayali bir şahsın hangi hususlarda ve hangi sınırlar içinde bir özen ¤¤¤¤i olacağı tespit edilecek ve failin tutumu bununla mukayese edilecektir. Bazen bir kimsenin bizzat kendi işkerinde gösterdiği ihtimam ölçüsü de kullanılır(BK.538).
Zarar:
Hukuka aykırı bir fiili kusurlu olarak işleyen bir kimsenin bu fiilinden dolayı sorumlu tutabilmesi için
bir başkasına zarar vermiş olması gerekir. Asıl anlamı ise
bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen bir azalmadır. Manevi zarar ise
kişisel değerler ve varlıklardaki
parayla ölçülemeyen azalmayı ifade eder.
Zarar
sözleşmeden doğan sorumluluk yönünden
müspet zarar ve menfi zarar olarak ikiye ayrılır. Müspet zarar
bir sözleşmenin sağladığı zarardır. Menfi zarar ise
genel olarak
bir sözleşmenin hükümsüz olması sebebiyle uğranan zarardır.
İlliyet bağı:
Bir kişinin işlediği hukuka aykırı fiil sebebiyle sorumlu tutulabilmesi için
işlenen fiille
meydana gelen zarar arasında illi(nedensel) bir ilişki yada bağlantı olmalıdır. Hukuksal olarak zararla fiil arasında bağlılığı mantık işlemi ile tespite mantıksal illiyet denir.
Uygun illiyet teorisine göre
genel hayat tecrübelerinin verilerine
olayların ampirik cereyan tarzına ve objektif bir ihtimale göre tespit edilmelidir. Yani
sonuç(zarar)
bir olayın tipik bir sonucu olarak kabul edilebilmeli
sonuçla olay objektif bir ihtimale göre uygun olmalıdır. Sonucu meydana getiren fiiller birden ziyade ise
ortak illiyetten bahsedilir. Eğer iki fiil de aynı sonucu tek başına meydana getirmeye elverişli ise
mütefarik illiyet vardır. Birden fazla fiilden hangisinin sonucu meydana getirdiği tespit edilemiyorsa
alternatif illiyet mevcuttur.
KUSURSUZ SORUMLULUK
Kusursuz sorumluluk:
Bazı özel durumlarda bu ilkeden ayrılmış ve meydana gelen zararlarda failin kusuru olmasa bile
sorumluluğu kabul edilmiştir. Buna kusursuz sorumluluk denir.
Kullandığı cihazın
vasıtanın kendisine sağlayacağı faydaya karşılık olarak
birey
bunun yaratması mukadder olan tehlikelerden
kusurlu olmasa bile sorumlu tutulmalıdır. Bu sorumluluğa risk sorumluluğu denir.
Bazı hallerde failin kusurlu sayılması bile
zararı gidermesi hakkaniyet icabıdır. Buna da hakkaniyete dayanan sorumluluk denir. Kusurun objektifleştirilmiş bir tarzda takdir edilmesi dolayısıyla
burada da bir anlamda
objektif sorumluluk durumundan bahsedilebilir. Bu gibi hallerde zararın mağdurun sırtında bırakılmayıp
faile veya faille özel bir ilişkisi olan kimseye yükletilmesinin sebebi zararı meydan faaliyetin
sorumlu kimse bakımından yararlı bir faaliyet olmasıdır.
Temyiz kudretine sahip olmayanların haksız fiil sorumluluğu(BK.54):
Bu bir hakkaniyet sorumluluğudur. Temyiz kudretinden devamlı olarak yoksun olan kişilerin kusurlu sayılmayacağından verdiği zarardan sorumlu olmasa da
hakkaniyet gereği bir tazminata mahkum edilebileceği kabul edilmiştir. Temyiz kudretin geçici olarak yoksun olanlar ise
bu hale kendi kusurları ile düşmüşlerse
meydana getirdikleri zarardan sorumludurlar(BK.54/II). Temyiz kudretinden geçici yoksunluğunda failin kusuru yoksa sorumlu olmaz;fakat hakkaniyet gereği bir tazminata mahkum edilir(BK.54/I).
Adam çalıştıranların sorumluluğu(BK.55):
Müstahdem
istihdam edenin işini görürken
3. kişilere karşı bir haksız fiil işler ve zarar verirse istihdam eden bu zararı tazmine mecburdur. Şartları;
İki kişi arasında birinin diğerinin menfaatine bir iş görmesi şeklinde bir iş birliği olacak
Müstahdem
bu işi görürken
3. kişiye bir zarar verecek
Zarar verici fiil hukuka aykırı olacak
BK.55/II’ de istihdam edenin sorumluluktan kurtulma imkanlarını göstermiş;istihdam edenden beklenecek olan dikkat ihtimam
müstahdem seçerken
ona talimat verirken ve nezaret ederken gereken her şeyi yapmış olmaktır. Mücbir sebeplerden istihdam eden sorumlu değildir. Müstahdemin fiili kendisi bakımından kusurlu bir fiil ise
zarara uğrayan şahsın ona da başvurarak tazminat isteyebileceği doğaldır. BK.55/I gereğince ödemek zorunda kalan istihdam eden dahi
müstahdeme rücu etmek hakkına sahiptir(BK.55/III).
Hayvan idare edenlerin sorumluluğu(BK.56/57):
Bir hayvanı yönetiminde bulunduran kimse o hayvan tarafında meydana getiril zararı ödemekle yükümlü olmuştur. Şartları;
Zarar hayvan doğmuş olacak
Bu hayvan bir şahsın yönetiminde bulunmalıdır
Zararla hayvan arasında illiyet bağı bulunmalıdır
Bu sorumluluktan kurtulmak için
hayvanın söz konusu zararı vermemesi için gerekli olan f-her türlü tedbiri almış olduğunu veya almış olsaydı bile zararın yine doğacağını ispat etmelidir. Hayvanın zararı doğuran hareketi
b
r başkasının veya başkasına ait bir hayvanın ürkütmesi sonucunda yapmış olsa bile
yönetici yine sorumlu olur;fakat bu olayın olmasına d-neden olana bir rücu hakkı haizdir(BK.56/II). Bir hayvan bir kimsenin gayrimenkul zarar verirse
bu malın zilyedi yönetici zararı ödeyene kadar hayvanı elinde tutabilir. Buna hapis hakkı denir(BK.57).
Yapı sahibinin sorumluluğu(BK.58):
Bir yapının sahibi
onun kötü yapılmış olması veya bakımsızlığı yüzünden 3. kişilerin uğrayacağı zararı ödemekle yükümlü tutulur. Bu kusursuz sorumluluk hali olup risk sorumluluğuna dayanmaktadır. Malikin bu sorumlukta kusursuzluğunu ispatla¤¤¤¤¤ kurtulma şansı yoktur. Buna mukabil malik
kusurlu olanlara rücu hakkına haizdir(BK.58/II).
BK.59’ a göre;başkasına ait bir yapının veya benzeri sabit tesislerin doğurduğu tehlikeleri önlemek için gerekli tedbirlerin alınmasını isteme yetkisi vermektedir.
HAKSIZ FİİLİN SONUÇLARI
Haksız fiilin başlıca sonucu
zarara uğrayan kimse ile haksız fiil işleyen arasında
bu yüzden bir borç ilişkisinin meydana gelmesidir. Konusu ise zararın ödenmesidir.
Zararın hesaplanması:
Bir haksız fiil işleyen kimse
bu fiil sonucunda
meydana gelen bütün zararları ödemelidir. Zararı ve miktarı ispat etmek
zarara uğrayana düşer. Bu mümkün değilse hakimin takdiri ile belirlenir. Manevi zararların hesaplanması zorunlu olarak hakime düşer.
Tazminatın belirlenmesi:
Fiili işleyerek zararı meydana getiren kimse
doğan zararı tamamen gidermeli
ta bir tazminata sorumlu tutulmalıdır. Aynen tazmin
haksız fiilden sorumlu şahsın bu hükme mahkum edilmesi gerekir. Burada kural
eski hale iadedir.
Kusurun derecesine göre tazminat:
Ana kural tam tazmin olmakla beraber
hakime fiilin faillinin kusur derecesini dikkate alma yetkisi vermektedir(BK.43). BK.44/II’ de hafif kusur halinde başka bir indirim sebebi öngörülmüştür.
Müterafik kusur:
Bir kimse zararın doğmasına veya artıp
çoğalmasına kendi fiil ve davranışlarıyla katılmış bulunuyorsa
müterafik kusurdan bahsedilir. Zarara uğrayan kimse buna razı olduğu veya zararın doğmasına yahut artmasına yardım ettiği ve zarar verenin durumunu ağırlaştırdığı takdirde
hakim
duruma göre
tazminatın miktarını veya tazminatı büsbütün kaldırabilir(BK.44/I). Bir kimsenin zarara razı olması halinde tazminat gerekmez fakat;kişilik haklarından vazgeçme mümkün olmadığından
fiilin hukuka aykırılığı ortadan kalkmaz.
Özel haller:
Adam ölmesi halinde tazminat
öncelikle defin giderlerini kapsar. Bundan başka
haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren tedavi masrafları ve bu nedenle yitirilen kazançlar tazminata girer(BK.45/I). Ölenin yardımından yoksun kalanların destekleyen yoksun kalma tazminatı da istenebilir(BK.45/II).
Cismani zarara uğrayan kimsenin isteyebileceği tazminatın başlıca kalemi ise
çalışma gücünün yitirilmesi nedeniyle uğranılan ve ilerde uğranılacak zararlardır(BK.46). Cismani zarara uğrayan lehine hakim tarafından bir tazminata hükmedilmesi de mümkündür(BK.47).
Failin birden fazla olması:
Birden çok kişi bir zarar meydana getirmişlerse
bu zarardan müteselsilen ve birlikte sorumlu olurlar(BK.50). Müteselsilen sorumlulukta borçlulardan her biri
alacaklıya karşı
borcun tamamından sorumlu olurlar(BK.141).
Tazminat davası:
Mahkemeye başvurarak haksız fiil dolayısıyla uğradığı zararın tazminini talep eden kimse
bu davada
fiil’ i
zarar’ ı
kusur’ u
illiyet bağını ispatlamak zorundadır. Haksız fiile dayanarak açılmış bulunan tazminat davalarında
davaya bakan hakimin
ceza mahkemesinin aynı fiille ilgili kararlarla bağlı değildir(BK.53). haksız fiil sebebiyle açılacak tazminat davasının bir yıl içinde açılması gerekir(BK.60/I). Fakat kanun bunun da üst sınırını koymuş ve davanın
fiilin vukuundan itibaren 10 yıl içinde her halde açılması gerektiğini kabul etmiştir.
HAKSIZ İKTİSAPTAN DOĞAN BORÇLAR
Borç kaynağı olarak haksız iktisap:
Bir kişinin malvarlığında bir artma olmakta
fakat bu artış haklı bir sebebe dayanmamaktadır. Haksız yere fakirleşen alacaklı
haksız yere kazanılan malvarlığı artmasının edimi teşkil ettiği bir borç ilişkisidir.
Haksız iktisabın unsurları:
Bir iktisap olmalıdır
Bu artışa mukabil
bir başka şahsın malvarlığında bir eksilme olmalıdır
İktisap sebepsiz olmalıdır.
Bir malvarlığının artışında
ortada
bu artışı haklı kılan bir hukuki sebep yoksa bu bir haksız iktisaptır.
Haksız iktisabın temel hükmü:
Malvarlığı haksız olarak azalan taraf alacaklı sayılmakta ve bunun malvarlığı çoğaltan taraftan
bu çoğalmanın kendisine geri verilmesini isteme hakkına sahip olacağı kabul edilir. Eğer kanun
sebep olmadığı takdirde bir iktisabın varlığını esasen kabul etmiyorsa
haksız iktisap ilişkisi söz konusu değildir.
ÖZEL HAKSIZ İKTİSAP VE HAKSIZ İKTİSAP SAYILMAYAN HALLER
Özel haller:
İktisap muteber olmayan bir sebebe dayanıyorsa
alınanın geri verilmesi gerekir.
İktisap gerçekleşmemiş bir sebebe dayanıyorsa
zenginleşme sebepsizdir.
İktisap varlığı sona eren bir sebebe dayanıyorsa zenginleşme yine haksızdır.
Hataen tediye;BK.62’ de düzenlenmiştir. Hükme göre bir kimse diğerine
borçlu olmadığı halde
bir ödeme yapmışsa
bunu geri isteyebilir şartları;
Malvarlığı eksilen kişi bunu isteğiyle yapmış olacak
Ödemeyi yapanın kendini borçlu sanması gerekir.
Haksız iktisap sayılmayan haller:
Zaman aşımına uğramış borcun ödenmesi:
Bir kimse zaman aşımı sebebiyle alacaklı tarafından artık talep ve dava edilemeyecek ibr borcu
kendi isteğiyle öderse
bu ödemeyi geri isteyemez.
Ahlaki bir vazifenin yerine getirilmesi:
Bir kimse
kanunca mecbur olmadığı halde
bir başkasına ahlaki düşüncelerle bir kazandırma yaparsa bunu geriye isteyemez.
Haksız veya ahlaka bir amacın gerçekleşmesi için verilen şey:
Kazandırmanın sebebi bunlara dayanıyorsa verilen geri alınamaz.
HAKSIZ İKTİSAPTA GERİ VERME BORCU
Haksız iktisapta geri verme borcu
haksız olarak kazanılan şeyin ifadesidir. Kazanılan şey borçlunun malvarlığında aynen duruyorsa
olduğu gibi geri alınacaktır. Bu sebepten
borçlunun isteyeceği şey
karşı tarafın malvarlığında değer olarak ne artmışsa
odur. Bu da çoğunlukla para ile ifade edilir. Geri vermekle yükümlü olan iyiniyetli ise
iktisabından elinde ne kalmışsa onu geri verecektir(BK.63/I). Geri veren taraf
geri verdiği şey için yaptığı zorunlu harcamaları karşı taraftan isteyebilir(BK.64). ayrıca zararlarını da isteyebilir. Geri vermekle yükümlü olan kötüniyetli ise
elinde bulunan yada kalanı değil
iktisabın tümü geri alınır(BK.63/II). Zararları da tamamla¤¤¤¤¤ verecektir. O şeyin semerelerini de iade edecek;eğer sattıysa
bunların tutarını ödeyecektir. Verdiğini geri alma hakkı olduğunu öğrendiği andan itibaren bir yıl içinde dava açılmalıdır(BK.66).
BORCUN İFASI
İfa:
Borçlunun
borç ilişkisi gereğince yüklendiği edimi yerine getirmesidir. İfa borç ilişkisinin doğmasını doğal amacıdır.
İfanın konusu:
Bir borcun ifa edilmiş sayılabilmesi için
ifa teşkil eden fiil veya davranışın
borçlanılan edime uygun olması gerekir. Alacaklı razı olursa
borçlanılandan başka bir edimin de ifa sayılmasına engel yoktur. Bu hale ifa yerine edim denir. İfa edeceği edimden başka bir şey vermek suretiyle borçtan kurtulmak istemektedir. Fakat
bu şeyin verilmesiyle borç ortandan kalkmamakta alacaklının asıl edim üzerindeki hakkı devam etmektedir. Alacaklı ifa uğruna kendisine verilen şeyi asıl edim konusunu teşkil eden şeye çevirecek
ancak bu gerçekleştikten sonradır ki
borç ifa edilmiş olacaktır. Buna ifa uğruna edim denir(BK.170). ifa yerine edimde kar ve riziko alacaklının
ifa uğruna edimde ise kar ve riziko borçlunundur.
Bir edimin ifa sayılabilmesi için
bunun içerikçe borçlanılana uygun bulunması ve tam olması lazımdır.BK.68’ de bunun üzerinde durmuş ve kısmı tediye(para borçlarının ifası yerine kullanılır.) nin reddedebileceği belirtilmiştir.
Seçim hakkının kimin olduğu sorunu
her şeyden
önce
taraflar arasındaki özel anlaşmalara göre halledilir. Bir hüküm yoksa BK.71’ e göre seçim hakkı borçluya aittir.
Seçimlik hak ise bundan farklıdır. Bunda borçlunun sözleşmenin asıl konusunu teşkil eden şeyden başka belli bir şeyi de verebileceği ve bunu vermekle de borcundan kurutulacağı kararlaştırılır(BK.83/II). Seçim hakkı ile seçimlik yetki arasındaki fark
edimin imkansızlaşması nedeniyle
borcun düşmesinde kendini gösterir.
İfanın özellikleri:
Para borçları kural olarak
memleket parasıyla ödenir
Altın sikke para değil
mal olarak kabul edilir
Para borçlarının bir diğer sorunu da faizdir. Alacaklı bir müddet ana paradan mahrum kalmaktadır. Bunun için faiz alınmaktadır. Faiz bir bakıma da medeni semere olarak kabul edilmelidir. Özellikleri faiz bir para borcuna dayanır
faizin mevcut olması için bir asli borç gerekir
faiz zamanla birlikte yürür. Faizin doğması için;tarafların bu konuda bir sözleşme yapmış olmaları gerekir
sözleşme olmasa da bu kanunla doğabilir. Ticari işlemlerde kanuni faiz %50 dır. Temerrüt faizi ise merkez bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı reeskont faizi oranına göre belli olur. Adi işlemlerde taraflar faizi serbestçe belirleyebilir.
Bileşik faiz yasağı:
Faizin ana parayla eklenerek
meydana gelen yeni bütününe faiz yürütülmesine konulan yasaktır(BK.308/III). Ticari işlemlerin bazılarında en aşağı 3 aylık dönemler için müsaade edilmiştir(TK.8/II).
İfa edecek kişi:
Borcu
kural olarak borçlu öder. Borcun bizzat borçlu tarafından ifasında alacaklının bir çıkarı yoksa
borç
borçludan başka bir kimse tarafından da ifa edilebilir(BK.67). Alacaklı
böyle bir ifayı kabul etmek zorundadır. Kabul etmezse alacaklı temerrüde düşer.
Borçlu birden çoksa ifa nasıl olur?
Borcun konusu olan şey bölünebilir ise
genel kural
her birinin kendisine düşen kısmı ifa etmesidir. Eğer borç bölünebilir değilse
alacaklı
borçluların her birinden borcun tamamını isteme hakkına sahiptir. İfa eden borçlunun da diğerlerine rücu hakkı vardır(BK.69).