Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya Chrome kullanmalısınız.
Alacaklı birden fazla ise
Borç bölünebilirse
borçlu her birine payına düşen kadar ödeme yapacaktır.
Borç bölünemiyorsa
alacaklılardan her biri borcun tamamını talep edebilir(BK.69).
Borcun ifa yeri:
İfa yeri
borçlanılan edimin yerine getirileceği yerdir. Yer taraflarca bir anlaşma yapılarak ta kararlaştırılabilir. Tarafların bir anlaşması mevcut değilse;yer işin niteliğine ve özelliğine bakılarak belirlenir.
Kanunda belli olan ifa yeri:
Para borcu;BK.73/I göre
tediye alacaklının ikametgahında yapılmaktadır. Buna götürülecek borçlar denir.
Parça borcu ise;o şeyin sözleşmesi yapılırken nerede ise orda yapılır.
Bunlar dışında kalan borçlar;doğum zamanlarında borçlunun ikametgahı olan yerde ifa edilir(BK.73/III). Bunlara aranılacak borçlar denir.
İFA ZAMANI
BK.74’e göre ifa zamanı anlaşılamıyorsa
ifanın derhal yapılması gerekir denilmektedir. Bir ecel varsa
bunun dolmasına kadar geçecek süre içinde borca
müeccel borç denir. Ecel yoksa
yahut dolmuşsa
borcun hemen ifası istenebilir ki
bu takdirde borç muaccel borçtur.
Muacceliyet:
Ecel taraflarca tayin edilmişse
bunu dolması ile borç muaccel olmuştur. Buna vade de denir. Vade dolunca borç muaccel olur. Bazen ifa zamanını kanun tayin eder. Taraflar vadeyi kararlaştırmamışlardır;fakat kanun tamamlayıcı bir kural ko¤¤¤¤¤
borcun ne zaman ifa edileceğini belirlemiştir. Borcun ifası ne kanundan ne anlaşmadan nede işin niteliğinden çıkartılamıyorsa ifa derhal istenir.
Ecel(vade) nasıl hesaplanır?
Borcun ifası için ayın başı veya sonu denilmişse;ayın 1. ve sonuncu günü vade dolar. Ayın ortası denilmişse ayın 15’ i anlaşılır(BK.75).
Müddet gün olarak tayin edilmişse
sözleşmenin kurulduğu gün sayılma¤¤¤¤¤
kararlaştırılan günün sonunda vade tamamlanır(BK.76/III).
Müddet hafta olarak belirlenmişse muaccel olma zamanı
son haftanın kararlaştırılan güne ismen uyan gündür(BK.76/III).
Müddet ay olarak hesaplanmışsa
borç akdin kurulduğu güne tekabül eden tarihte son bulur. Akdin yapıldığı tarihe tekabül eden gün yoksa
ayın son günü vade biter(BK.76/III).
Vade Pazar veya kanunen tatil olan günlerde doluyorsa
tatili izleyen ilk güne geçer(BK.77).
Borçlu borcunu vadeden önce ödemesi(BK.80):
Kural olarak engel yoktur. Ama iki istisnası vardır;
Sözleşmede tersi bir hüküm varsa
Bazen vadeden önce ifa yasağı işin niteliğinden çıkar
örneğin vedia
Bu istisnalar dışında borçlu erken ifa yapabilir;fakat bunun için bir ıskonto talep etme hakkı yoktur. Bu kurallar yedek hukuk kurallarıdır
taraflar bunlara aykırı anlaşma yapabilirler.
İki tarafa borç yükleye sözleşmelerin ifası:
Burada sorun ilk önce kimin ifa edeceğidir?
Sözleşmede bununla ilgili bir hüküm konmuş olabilir.
Bu konuda örften yada işin niteliğinden bir sonuç çıkarılabilir.
Bazen de sırayı kanun belirler.
Eğer yukarıdakiler ilk kimin ödeyeceğini aydınlatmıyorsa derhal ifa kuralıdır. Kendi borcunu ifa etmemiş yada ifasını teklif etmemiş olan taraf;diğerinden borcunun ifasını talep edemez. Bu kaçınma hakkına borcun ifa edilmediği defi denir.
İFANIN İSPATI VE MAHSUP
Kısmen ifa halinde mahsup(BK.84):
Borçlu borcunu kısmen yerine getiriyorsa
bunu borcun aslından indirebilir. Fakat bu durum ancak faiz
masraf gibi yan edimler daha önce ifa edilmişse kabul edilir.
Birden fazla borçta ödemenin mahsubu(BK.85-86):
Borçlu aynı alacaklıya karşı birden çok borç ile sorumlu ise ve yaptığı ödeme bunlardan birine tahsis edilecekse;
Borçlu ödemenin hangi borç için yapıldığını belirleme özgürlüğüne sahiptir. Alacaklı itiraz edemez. Borçlu bir bildirimde bulunmamışsa
ödeme
borçlardan muaccel olana kabul olunur. Muaccel borç birden çoksa
önce takip edilene;takip edilen yoksa
vadesi önce dolana mahsup yapılır. Vadeler aynı ise
ödeme mahsubu orantılı olarak yapılır. Hiçbir borcun vadesi gelmemişse
ödeme bunların içinde teminatı en düşük olana yapılır.
Makbuz ve senetlerin geri verilmesi(BK.87-89):
Borçlu borcunu tamamen ödemişse
borç senedinin kendisine geri verilmesini isteyebilir. Kısmi ödeme halinde ise buna hakkı yoktur;sadece tediyesini ispata yarayacak bir makbuz isteyebilir. Bununla beraber borçlunun kısmı ödemenin yapıldığı asıl senet üzerinde gösterilmesini isteme hakkı vardır.
Senet alacaklı tarafından kaybedilmişse
ödeyen borçlu
kendisine senedin iptali edildiğini ve borcun ödendiğini gösteren düzenlenmiş bir belgenin verilmesini isteyebilir.
Kira
bedeli
faiz gibi belirli dönemlerde ödenen borçlarda da
borcunu ödeyen borçlu makbuz isteyebilir.
ALACAKLININ TEMERÜDÜ
Genel olarak şartları:
Temerrüdün anlamı direnmedir. Alacaklının temerrüdü denince
alacaklının borçlu tarafından yapılan ifa girişimini önleyecek tarzda direnmesidir. BK.90’ a göre;
Alacaklı
borç ilişiğinin gerekli kıldığı biçimde
zamanda ve yerde
usulüne uygun olarak kendisine borçlu tarafından sunulan edimi kabulden kaçınırsa
temerrüde düşmüş olur.
Bundan başka alacaklının borçlu tarafından yerine getirilecek edim için
önce kendisi bir takım işler yapmak ¤¤¤¤i var ise ve borçlu bunlar yapılmadığı için borcunu yerine getiremiyorsa
yine alacaklı temerrüdü hali söz konusudur. Temerrüdün şartları;
Borçlu borcunu ifa için edimi alacaklıya sunmuş olmalıdır. Bu sunuş
fiili ve ciddi bir ifa niteliğinde olmalıdır.
Sunulan edim
borçlanılan edime uygun bir edim olmalıdır.
Alacaklı sunulan edimi reddetmiş olmalı veya kendisi tarafından yapılması gereken ön hazırlıkları yapmamak suretiyle ifanın gerçekleşmesine haksız şekilde engel olmalıdır.
Hükümleri:
Tevdi(BK.92):
Alacaklı temerrüde düştüğü takdirde borçlu
alacaklıya teslim edeceği şeyi uygun bit yere tevdi ederek borcundan kurtulur. Tevdi halinde malın hasar uğramasından borçlu sorumlu olmaz. Tevdi masraflarını ödemek borçluya değil alacaklıya aittir. Borçlu tevdi ettiği şeyi tekrar geri alabilir
ama borç bütün sonuçlarıyla tekrar doğar(BK.93).
Satma hakkı(BK.92):
Borcun konusunu teşkil eden şeyin niteliğini veya edimin özelliği tevdiye engel ise;yahut tevdi veya muhafaza çok masraflı ise borçlu bu şeyi satarak
bedelli tevdi eder ve borçtan kurtulur. Bu hakkın kullanılabilmesi için
önce alacaklıya bu husus ihtar edilmesi gerekir. Sonra hakime başvurulur
onun izniyle satış açık arttırmayla yapılır. Değeri açık arttırma masraflarını korumayacak biçimde önemsiz ise
açık arttırma yapılmaksızın satış da mümkündür. Ayrıca bu hallerde hakim
ihtar yapılmadan satışa izin vermektedir.
Sözleşmeden dönme(BK.94):
Edim
bir şeyin verilmesi değil de
bir işin yapılması ise;tevdi imkanı yoktur. Borçlunun
borçlu temerrüdü hakkındaki hükümlere u¤¤¤¤¤
akitten dönebileceği kabul edilmektedir. Borçlunun tazminat talebinde bulunma hakkı da haizdir.
Bunlardan başka alacaklı temerrüdü şu hükümleri de doğurur;
Alacaklı temerrüdü düştüğü andan itibaren hasar alacaklıya geçer
Alacaklı temerrüde düştüğü andan itibaren teslimi söz konusu olan şeyin muhafaza masraflarından sorumludur.
İfayı teklif eden borçlu mütemerrit ise
alacaklının reddi anından itibaren bu temerrüdü(o ana kadar doğan sonuçlar saklı kalmak üzere)son bulur.
Borcu ifa teşebbüsü alacaklının temerrüdü sonucunda akim kalan borçlu
mukabil edimi talep edebilir.
Alacaklı temerrüdü hükümlerinin uygulanacağı özel haller(BK.95):
Alacaklı gaip ise veya alacaklının kim olduğu bilinmiyorsa;yahut birden çok şahıs kendilerinin asıl alacaklı olduğunu ileri sürerek
ifanın kendilerine yapılmasını istiyorsalar ve borçlu da haklı olarak tereddüde düşüyorsa
durum böyledir. Bu gibi hallerde borçlu
borçlu olduğu şeyi tevdi ederek veya yapma borcu ise sözleşmeden dönerek
borcundan kurtulabilecektir.
BORCUN İFA EDİLMEMESİ
Borcun ifa edilmemesi(adem-i ifa)
borçlunun
borç ilişiği gereğince yerine getirmekle yükümlü olduğu edimi yapmamasıdır. Yani borç
borcunu yerine getirememiştir
nedenler;borçlanılan edimin yerine getirilememesinin sebebi
karşılaşılan imkansızlık halidir veya edimin yapılması mümkündür;fakat borçlu
ifayı yapmamakta yada yapamamaktadır. Eğer edim borç ilişiği kurulduğunda objektif olarak imkansızsa borç ilişkisi meydana gelmemiştir. Ama borç
borç ilişiği kurulduktan sonra imkansızlaşmışsa bu bir ifa edilmemiş borçtur. Edim borçluya atfedilmeyecek bir nedenden imkansızlaşmışsa buna borçlunun kusuru olmaksızın edimin imkansızlaşması denir. Yükümlü bulunan borçluya atfedilebilecek bir sebeple imkansızlaşmışsa
bu hal borçlunun kusuru sonucunda edimin imkansızlaşması hali denir. Borcun ifa edilmesi mümkünken borçlunun çeşitli sebeplerle bunu yerine getirmemesi veya getirememesi hali
yine bir adem-i ifa halidir. Borçlu borcunu ifa etmesi gereken zamanda kendiliğinden yerine getirmezse
alacaklı ona borcunu ihtar ederse
borçlu temerrüde düşmüş olur.
İfa davası ve ifaya zorlama:
Kanunun işlevi
alacağını alamamış olan alacaklıya
her şeyden önce
alacaklı olduğu şeyi aynen almak çaresini sağlamaktır. Yani
alacaklı
borcunu ifa etmeyen borçlusuna karşı böyle bir ifa davasıyla donatılmalı ve aldığı kararı da zorla uygulayabilmelidir.
Özel haller:
Bununla beraber
bazı özel hallerde
alacaklının aynen ifayı değil
fakat sadece bunun yerine geçen tazminatı isteyebileceği kabul olunmuştur.
Cebri icra:
Alacaklının aldığı kararın gerekirse zor kullanılarak uygulanmasını sağlayacak organlar gerekmektedir
işte adalet örgütü içersinde bu görevi alan organlar cebri icra makamlarıdır. Hukuku zorla uygulayan
hak sahiplerinin çiğnenen haklarına fiilen kavuşmasını sağlayan organlardır. Cebri icra makamları
icra daireleri ve iflas dairelerinden oluşur.
EDİMİN BORÇLUNUN KUSURU İLE İMKANSIZLAŞMASI
Borçlanılan edimin
borçlunun kusuru dolayısıyla imkansızlaşması ve bu yüzden ifa edilmemesi yahut eksik ifa edilmesidir. Bu halde borçlunun
borç sorumluluğu denir. Borçlunun
borçlanılan edimi kendi kusuru ile imkansızlaştırarak
alacaklının zararına sebep olmasına
genel olarak
akdi sorumluluk denir.
Sorumluluğun şartları:
İlk şart edimin
borçlunun kusur ile imkansızlaşmasıdır. Bunun objektif yada sübjektif olması fark etmez. Bu imkansızlık ekonomik
maddi ve hukuki olabilir. Sözleşmenin yapıldığı zamanki şartlarda esaslı bir değişme olması ve bu değişme nedeniyle iktisadı yıkımına yol açabilecek güçleşmesi göz önünde tutulabilir. BK.365/II göre
şartlardaki değişikler göz önünde tutacak hakim
bedeli çoğaltmaya veya sözleşmeyi feshe karar verebilir. Geçici imkansızlık
imkansızlık sayılmaz. Fakat borcun ifası belirli zamanda yapılması gerekiyorsa
bu durum sürekli imkansızlığa eş sayılır.
Borçlu
borçlandığı şeyi kasten tahrip ederse kusurludur(kast). Aynı şeyi muhafaza edemediği için çaldırırsa
bu suretle meydana gelen imkansızlıkta yine kusurludur(ihmal). İmkansızlığın kendi kusurundan olmadığını ispat borçluya aittir. Kusursuzluğun ispatı
imkansızlığın bir kaza yada mücbir sebebe dayandığını ispatla mümkündür. Mücbir sebep hali ise
genel olarak
beşeri güçle önlenemeyecek bir olayı ifade eder. Kaza
borçlunun kendi durumunda olan herhangi bir kişiden beklenen her türlü tedbiri almasına rağmen
sonucu önleyememesi halidir. Borçlu
imkansızlığı ispatla¤¤¤¤¤ borcundan kurtulmuş olur ve imkansızlık sebebiyle borcundan kurtulmuş olur. İmkansızlık alacaklının fiili ile meydana gelmişse
borçlu yine sorumluluktan kurtulur. Borçlunun
kusurundan sorumlu
kusursuzluğunda sorumsuz olması yasal kuraldır. Fakat taraflar başka türlü anlaşmalar yapabilir.
Borçlunun sorumluluğu ağırlaştıran anlaşmalar:
Borçlunun mücbir sebeplerden de sorumlu olacağı kabul edilir.
Borçlunun sorumluluğunu azaltan anlaşmalar:
Borçlunun kasdı yada ağır ihmalinden sorumlu olmayacağı karalaştırmışsa
batıldır(BK.99/I).
Ama bu hafif ihmallerde geçerli olur.
Sorumluluğun hafifletilmesi hali hafif ihmaller için konmuşsa bile hakim iki halde bu anlaşmaları batıl sayabilir;1)alacaklı borçlunun hizmetinde ise 2)sorumluluğu doğuran faaliyet devletçe verilmiş bir imtiyaza dayanıyorsa(BK.99/II).
Sorumluluğu azaltan şart
bizzat borçlunun değil de
yanında çalıştırdığı bir şahsın kusurundan sorumlu olamamaya yönelik ise
bu şart
kural olarak
bütün kusur halleri içindir(BK.100/II).
BK.101/I e göre;bir borcun ifasını veya akitten doğan bir hakkın kullanılmasını yardımcı bir şahsa bırakan borçlu
bu şahıs işin görülmesi için yaptığı fiillerden dolayısıyla sorumludur. Böyle bir yardımcıya başvurmakta haklı bile olsa
bu sorumluluğu vardır. Hatta
meydana gelen sonuçta
yardımcı şahsın kusuru olmasa dahi
iş sahibi sorumlu tutulmuştur. Borçlu bundan kurtulmak için
meydana gelen zararın
işin görülmesi ile ilgili olmayan bir fiilden doğduğu ispatlamak zorundadır.
Borca aykırılığın bir sorumluluk doğurması için
alacaklının borçlunun kusurundan zarar görmesi gerekir. İfanın hiç yapılmaması veya ancak kısmen yapılmış olması sebebiyle
malvarlığında ifanın meydana getireceği fazlalıktan mahrum kalmış olmaktır. İşte bu mahrumiyet
onun bakımından bir zarardır(müspet zarar). Alacaklı
ifanın maddi değerlerini ifade eden bu menfaatten başka
yine ifadan mahrum kalmış olması sebebiyle
başka zararlara da uğramışsa bunları da talep edebilir(kar kaybını da zarar saymak gerekir.). zararın içine gireceği illi
yet bağıntısıyla tespit edilecektir. Akdi sorumlulukta da
sorumluluğun doğması için
zararla kusur arasında uygun bir illiyet bağı olması gerekir.
Tazminat:
Borçlunun sorumluluğu demek
borcun ifa etmemek suretiyle alacaklıya verdiği zararı ödemekle yükümlü bulunması demektir. Borçlu
alacaklının bu yüzden uğradığı zararı tazmin etmeğe mecburdur. BK.98’ de tazminatın borçlunun kusuruna göre hükme bağlanacağı gösterilmiştir. Tazminat belirlemekte haksız fiil sorumluluğundaki hükümler(BK.42) ve akdi sorumluluk halinde de kıyasen uygulanacaktır(BK.98/II). Alacaklının tazminat talebi
borçlunun borcunu tamamen veya kısmen ifa etmemesi halinde inhisar etmektedir(BK.96). ifa mümkünse alacaklı yine ancak ifayı ve gecikme sebebiyle uğradığı zararı isteyebilir
alacaklının ifadan vazgeçerek tazminat isteme hakkı yoktur. Borcunu yerine getirdiği halde
edimi gerektiği gibi ifa etmemiş borçlunun bu gibi sonuçlardan da sorumlu olacağı kabul edilmesi gerekir.
Alacağını alamayan alacaklı
uğradığı zararı borçlusundan talep edecektir. Borçlu bu talebi reddettiği takdirde
aleyhine bir dava açılmak zorunluluğu vardır. Bu davaya akdi sorumluluğa dayanan tazminat davası denir. Davada
sözleşmenin varlığı
edimin imkansızlığı ve zararı ispatlamak davacıya düşer. Kusursuzluğun ispatı ise davalıya düşer.
Tarafların ön anlaşmada birbirlerine karşı dürüstlük kurallarına uygun bir davranış içinde olmaları gerektiği
bunun kanuni bir yükümlülük olduğu kabul edilmektedir. Yükümlülüğün çiğnenmesi halinde
bunu çiğneyen taraf
müzakere aşamasında bir kusur işlemiş sayılır. Bu yüzden diğer taraf bir zarara uğramışsa
bu zararın giderilmesi kendisinden istenebilir.
Sözleşmeye aykırı bir fiil aynı zamanda haksız fiil sorumluluğu doğuran bir fiil olabilir. Bir talahuk(yarışma) halinde zarara uğrayan
sorumluyu ister sözleşmeye göre ister haksız fiile göre dava edebilir.
BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ
Borçlu
borçlandığı edimi zamanında yerine getirmediği takdirde temerrüde düşer. Bu haldeki borçluya mütemerrit borçlu denir. Edim mümkün iken borçlu bunun ifası gereken zamanda yerine getirmemektedir. İfası mümkün edimini zamanında yapması dolayısıyla ortaya çıkan adem-i ifanın ne gibi hükümler doğuracağı BK.101-108 de düzenlenmiştir.
Temerrüdün şartları(BK.101):
Borç muaccel olmalıdır.
Alacaklı
borcu muaccel olan borçlusuna
borcunu ödemesi için ihtarda bulunmalıdır. Bu ihtar borçlunun temerrüde düşmesi ve alacaklının bu temerrüt halinden yararlanarak borçluya karşı bazı haklar ileri sürebilmesi için şarttır. Ticari hayatta buna protesto denir. Kanun iki durumda ihtara gerek olmayacağını belirlemiş;1)kesin bir vade varsa2)iki taraftan biri vadeyi belirlemede yetkili kıllınmışsa ihtar gerekli değildir. Bazı hallerde iyiniyet gereğince ihtara gerek kalmaz
mesela borçlu borcunu ifa etmeyeceğini açıkça beyan etmişse.
Borçlu zamanında ifa etmemekle kusurlu olmasa bile temerrüde düşer.
Temerrüdün borçlu bakımından ana hükümleri:
İfada gecikmiş olması sebebiyle alacaklının maruz kalacağı bütün zararları ödemekle yükümlüdür(BK.102/I). Edimin bir kaza sonucunda imkansızlaşması halinden de sorumludur.
Borçlu bir miktar paranın tediyesinde temerrüde düşmüşse
alacaklının zarara uğrayıp uğramadığına bakılmaksızın temerrüt faizi uygulanır(BK.103). temerrüt faizi fazlası kararlaştırılmamışsa
yıllık %64 üzerinden hesaplanır. Ticari işlemlerde ise temerrüt faizi merkez bankasınca uygulanan reeskont faizine bağlıdır. Temerrüt faizi temerrüt gününden işlemeye başlar. Faiz ve irat gibi bir borçta yahut bağışlanan bir miktar paranın ifasında temerrüde düşülmüşse
faizin başlangıcı
mahkeme veya icraya başvurma günüdür(BK.104/I). Bunun aksine sözleşmeler hakim tarafından değiştirilebilir(BK.104/II).temerrüt faizine faiz yürütülmez(BK.104/III).
Alacaklı
para borcundan borçlunun temerrüde düşmesi dolayısıyla temerrüt faizinden çok zarara uğradığını ispatlayabilirse(buna munzam zarar denir)
bu fazla zararın ödenmesini isteyebilir(BK.105).
Borçlunun gecikmesinde kusuru olmamışsa ve bunu ispatlayabilirse
gecikme sebebiyle doğan zararlar ödenmez(BK102/II). Para borçlarında
temerrüt faizini aşan zarar bakımından kusursuzluğu ispatlamak borçluya düşer(BK.105).
Borçlu gecikmede kusursuz olduğumu ispatlayabilirse
kaza halinden sorumlu tutulmaz. Borcu vakti zamanında ifa etmiş olsa di dahi
kazanın vuku bulacağını ispatlarsa
sorumluluktan kurtulabilir(BK.102/II).
Borçlunun temerrüt faizi ile yükümlü olması kusura bağlı değildir.
Borçlunun temerrüdü sebebiyle alacaklının halkları:
Kanun
temerrüdün iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmeden meydana gelmesi hali ile diğer halleri birbirinden ayırıyor. Eğer temerrüt iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmede
taraflardan birinin borcu vaktinde ifa etmemesinden ileri gelmişse
bu halde kanun(BK.106
108) borçlunun vaziyetini daha da ağırlaştırıyor ve alacaklıya bir takım özel haklar sağlıyor.
İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde borçlunun temerrüdü halinde alacaklının hakları:
Alacaklı
BK. 106
108 deki hükümlerden yararlanarak
bazı özel haklar ve yetkilere sahip olacak ve bunları kullanabilecektir.
Bu hükümler için ilk şart
borç
ilişiğinin
karşılıklı edimler yükleyen bir sözleşmeden doğmasıdır. Alım satım
kira
istisna sözleşmeleri böyledir.
2. şart
borçlunun temerrüde düşmesidir.
Borçluya
borcunu ifa için son bir fırsatın verilmesi gerekir. Buna mehil tayini denir. Kanuna göre alacaklı
mütemerrit borçlusuna
borcunu ifa etmesi için uygun bir mehil(süre) verecek veya böyle bir mehlin tayinini hakimden isteyecek(BK.106/I).
Kanun(BK.107) bazı hallerde böyle bir mehil tayinine lüzum kalmaksızın
alacaklının
temerrütle birlikte
derhal bu yetkilere sahip olacağını kabul etmiştir. Bunun için tayinin faydasız olması
alacaklı için ifanın artık anlamını ve faydasını kaybettiği veya bir borcun muhakkak belli bir zamanda ifa edilmesinin kesinlikle kararlaştırıldığı hallerdir.
Alacaklı her şeyden önce
ifayı ve gecikme sebebiyle uğradığı ek zararların ödenmesini isteyebilir.
Alacaklı ifa yerine sözleşmenin ifa edilmesinden vazgeçtiğini derhal bildirerek
borcunu yerine getirilmemesi sebebiyle uğradığı zararın ödenmesini talep edebilir. Alacaklı bu hakkı kullanmak istiyorsa
borçluya mehlin sonunda derhal bir bildirimde bulunmak zorundadır.
Alacaklı mehlin sonunda ifa veya ifa yerine tazminat isteyeceğine sözleşmeyi feshedebilir. Fesihle birlikte borçlunun sorumluluğu tamamen ortandan kalkmaz;kusursuzluğunu ispatlamadıkça
alacaklının uğradığı zararları ödemekle sorumludur(BK.108/II).
Alacaklı kendi edimini ifa etmişse
fesih halinde
bunu haksız iktisaba dayanarak geri isteyebilir(BK.108/I).
BK.211/III’ de satılan malı teslim etmiş olan satıcının
satış parasını ödemekte temerrüde düşen alıcıya karşı
bu hakkını ayrıca saklı tutmamışsa
akdi feshedemeyeceği öngörülmüştür.
Bu hükmün
satım sözleşmesinde
BK.106’ daki genel kuralın uygulama gücünü sınırladığı anlaşılmaktadır.
Borçlunun ifada kısmen gecikmiş olması da temerrüt bakımından özel bir hal sayılır. BK.106 daki kurallar
edimin sadece ifada geciken bölümü bakımından uygulamak gerekir.
BORÇLARIN ÜÇÜNCÜ KİŞİYE ETKİSİ
Borç ilişkisi nisbi bir hak ilişkisi kurar. Borç ilişiğine taraf olanlardan ayırmak için bu ilişkiye taraf olmayanlara üçüncü kişiler denir.
Halefiyet(BK.109):
Halefiyet bir borç ilişiğinde üçüncü bir kişinin
alacaklının yerini almasıdır.
Üçüncü kişi borçlunun borcunu alacaklıya öderse ve bu ödemesi sonucunda kendisine ait bir malı rehinden kurtarırsa
alacaklıya halef olur.
Alacaklıya borcu ödeyen 3.kişi
böyle bir rehin ilişiği yoksa
ödemesi sebebiyle halef sayılmaz. Yalnız borçlu
ödemeyi yapan kişinin alacaklıya halef olmasını kabul ettiğini
alacaklıya bildirirse
halefiyet yine gerçekleşir. BK.109 da bahsedilen halefiyet halleri bunlardır.
Üçüncü kişi lehine sözleşme(BK.111):
Bir sözleşmeyi yapan taraflar
bu işlemle meydan gelecek alacak hakkından bir 3.kişinin yararlanmasını isteyebilirler. Bu takdirde sözleşme üçüncü kişinin menfaatine yapılmış olur.
Hiç kuşkusuz sözleşmeye taraf olan kişi
borçludan borcun ifasını isteyebilir. Eğer sözleşmeye taraf olanların ortak niyetine
işlem lehine yapılmış 3.kişi dahi borcun ifasını isteyebilir.
Lehine sözleşme yapılan 3.kişi
tarafların niyetine veya örfe göre sözleşmeden doğan hakkı bizzat talep edebilecek mevkide ise ve bu hakkı kullanmak istediğini borçluya da bildirmişse
asıl alacaklı
artık borçluya bu borcundan ibra edemez.(BK.111/III).
Üçüncü kişinin fiilini taahhüt(BK.110):
Sözleşmeyle taraf olan kimse
diğer tarafa üçüncü bir kişinin bir edimini taahhüt etmektedir. Böyle bir taahhüdü içeren sözleşmeye
daha geniş anlamda
garanti akdi denir. Başkasının fiili taahhüt bir kefalet değildir.
BORCUN SONA ERMESİ
Birincisi
taraflar arasındaki borç ilişiğinin tümünün çözülmesi. İkincisi ise
bir bütün teşkil eden borç ilişiği içinde
yer alan münferit bir alacağın ortadan kalkmasıdır. Bir borç ilişiğinde birden fazla alacak hakkı bulunabileceğinden
bu ikinci tarz
her zaman borç ilişiğinin tün olarak sona ermesi anlamında değildir. Borç ilişiğini çözen başlıca sebepler;
Bozma sözleşmesi:
Taraflar
yapacakları yeni bir sözleşme ile
borç ilişiğimim tümünü ortadan kaldırabilirler.
Bazı sözleşmelerde
taraflardan birinin ölümü
Sürenin dolması:
Sürekli bir ilişik doğuran sözleşmelerde
taraflardan birinin
kanuna veya sözleşmeye göre sahip olduğu hakkı kullanarak
borç ilişkisini çözebilmesi halini eklemek gerekir. Borç bağını bu suretle sona erdiren tarafın sahip olduğu yetkiye
fesih yetkisi denir.
Dönme adı verilen yetki de borç ilişiğini çözer.
BK.113 göre borcun düşme halleri:
İfa bir borcun doğal sona eriş sebebidir.
Sürenin dolması veya taraflardan birinin ölümü
yalnız tüm olarak borç ilişkisinin değil
münferit alacağın sona ermesi için de bir sebep teşkil edebilir.
İbra:Alacaklının edimi elde etmeksizin
borçlusunu borçtan kurtarmasıdır. İbra aslında tek taraflı bir vazgeçme değil
iki taraflı bir hukuksal işlemdir. Yani
borçlunun kabul ile meydana gelir. Bu bakımdan ibra
bir ayni haktan feragatla aynı şey değildir. İbra bir tasarruf işlemidir ve borçlu bakımından bir kazandırıcı işlem teşkil eder.
Borcun düşmesinin ana hükümleri:
Borcun düşmesi
alacaklının artık alacak hakkına sahip olmaması
borçlunun da yükümlülükten kurtulmasıdır. Borç bir kere düşer;düşen borç artık kendiliğinden geri gelmez. Bunun için onu tekrar doğuracak işlemlere ihtiyacı vardır. Asıl borç düşünce
alacağa bağlı yan haklar da düşer(BK.113/II). BK.113/II
asıl borcun düşmesi halinde
işlenmiş faizler hakkında şu kuralı koyuyor:Ayrıca bir açıklama yapılarak saklı tutulmuşsa
işlenmiş ve birikmiş faiz alacakları da
asıl borçla birlikte düşecektir. Ama taşınmaz rehni
kıymetli evrak ve konkordato hakkındaki özel hükümler saklıdır.
TECDİT(YENİLEME):
Kavram ve şartları:
Tecdit
yeni bir borç meydana getirmek suretiyle
eskisinin ortadan kaldırılmasıdır. Tecdit
alacaklı ile borçlu arasında yapılan yeni bir işlemle meydan gelir. Tecdidin geçerli olması
b
r alacağın varlığını şart kılar. Tecdidin en önemli şartı
tarafların yenileme niyetidir.BK.114/II ye göre
bu niyet
yapılan işlemden açıkça anlaşılabilmelidir. Bu niyet yoksa
tarafların
eski borcu da muhafaza ederek
yeni bir sözleşme yaptıkları farz olunur. Borçlunu alacaklıya borç için yeni bir senet vermesi
bir kambiyo taahhüdünde bulunması
yeni bir kefalet imzalaması. Bu hallerde kural
eski borcun yanına
yeni bir borcun daha meydana gelmesidir. Kanun
bunlardan başka
muhtelif kalemlerin bir hesabı cari’ de toplanmasını da tecdit saymıyor(BK.115/I).
Tecdidin hükmü:
Tecdidin hükmü eski borcun düşmesidir. Bununla beraber eski borca bağlı yan haklar da düşer.
ALACAKLI VE BORÇLU SIFATININ BİRLEŞMESİ:
BK.116’ ya göre
alacaklı ve borçlu sıfatları bir kişide birleşirse
borç düşer. Borçlunun alacak hakkı üzerinde rehin veya intifa hakkı kazanması halinde
birleşme yoktur. Yani
alacak ve borç bu halde devam eder.
Hükmü:
Birleşmenin hükmü borcun düşmesidir. Bunun bir sonucu da
BK.113 gereğince yan hakların da düşmesidir. Ancak 3.kişilerin alacak üzerinde rehin ve intifa hakları varsa
bunlar birleşmeye rağmen devam ederler. BK.116/II’ de
birleşmenin ortadan kalkması ile borcun yeniden doğacağı belirtilmiştir. Kanun
taşınmaz rehni ile kıymetli evraka ait hükümleri saklı tutuyor.
TAKAS
Takas
birbirlerine karşı aynı türden alacaklara sahip olan kimseler arasında söz konusu olan bir hesaplaşma tarzıdır.
Takasın şartları(BK.118):
Karşılıklılık:
Takastan bahsedilmek için
her şeyden önce iki ayrı kimsenin karşılıklı olarak birbirlerinden alacaklı olmaları gerekir.
BK.120’ de 3.kişi lehine bir taahhütte bulunan kimsenin bu borcu ile
taahhüt ettirenin borcu arasında da karşılıklılık olmayacağı belirtilmiştir. Bunun gibi kefilin kefaletten doğan borcu ile
asıl borçlunun alacaklıdan alacağı arasında da takas için gerekli karşılıklılık yoktur.
Benzeşme:
İki karşılıklı alacağın takasa elverişli olabilmesi
bunların aynı nitelikte olmasına bağlıdır. Alacakların konusunu teşkil eden edimlerini birbirine benzeşmesi gerekir. Parça borçlarında
aynı çeşitten fakat farklı nitelikte şeylere ilişkin borçlarda
verme borcu ile yapma borcu arasında vb. takas imkanı yoktur.
Muaccellik:
Bir alacağın takası için gerekli olan bir diğer şartta borcun muaccel olmasıdır. Alacaklı tarafından zaman itibarıyla ifası istenebilir bir borç olması gerekir. Karşılıklı borçların takası için ikisinin de muaccel olması gerekir. Bazı hallerde muaccel olmayan borç ta
takasa elverişli olabilir.
Takasın yapılması:
Kanun bunun için bir irade açıklaması aramaktadır. Takası gerçekleştirmek için irade açıklamasına takas beyanı denir. Bu beyan bir taraflı bir hukuksal işlemdir. Bu işlem bir yenilik doğuran hakka dayanır. Tarafların biri
borcu ile alacağını takas ettiğini karşı tarafa
bildirerek
bu hakkını kullanmış olacaktır(BK.122/I). Karşı tarafın alacağı muaccel olmasa bile
alacağı olan taraf takas isteyebilir. Ama alacağı muaccel olmayan taraf bu beyanda bulunamaz. Takası ileri süren tarafın alacağının ihtilaflı olması
takas dermayanına engel değildir. Alacağı ihtilafsız olan taraf bu takasa itiraz edebilir ve kendi alacağını dava edebilir. Takas beyanında bulunan tarafın bunun için dayandığı alacak
talep ve dava edilebilir bir alacak olması gerekir. Bunu istisnası zaman aşımına uğramış borçlarda görülür. Zaman aşımına uğramış borç talep ve dava edilebilir olamamasına karşın
alacaklı buna takas için dayanabilir. BK:118/III’ e göre
zaman aşımına uğrayan alacak
takas şartlarının tamamlandığı tarihte henüz zamanaşımına uğramamış idiyse
alacaklı takas talebinde bulunabilir. BK.124’ e göre borçlu önceden takastan feragat edebilir. Yani
daha borç ilişiği kurulurken yada sonra
borçlu diğer tarafın alacak talebine karşı takas dermeyan etmeyeceğini taahhüt edebilir. BK.123’ de takası kanunen önlenmiş bazı alacaklar sayılmıştır.
Takasın hükmü:
BK.122/II’ e göre takas halinde her iki borç
takas edilebilecekleri andan itibaren en az olan borç oranında düşer. Beyan yapılınca
bunun hükmü
takas şartları tamamlandığı ana kadar geriye etkili sayılmıştır. Böylece borçlar takas beyanının yapıldığı zaman değil
takas şartlarının gerçekleşeceği an düşmüş olacaktır. İki borç miktarca farklı ise
takas sonucunda az olan borç tamamen
diğeri ise kısmen sona erer. Mahsup alacaktan indirilme yapılması sözkonusudur. Fakat indirilen miktar mukabil bir alacak değildir.
İMKANSIZLIK
Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmede bir edim imkansızlık nedeniyle düşerse
diğer tarafın mukabil borcunun da düşmesine neden olur. Hatta bu edim yerine getirilmişse
haksız iktisaba dayanarak geri istenir(BK.117/II). Fakat kanunla veya sözleşmeye göre
bir tarafın borcunun devam edeceği kabul edilmişse
borcundan kurtulan borçlu
diğerinde edimini yerine getirmesini isteyebilir veya edimi almışsa
geri vermekle yükümlü olmaz. Satılan belli bir şey daha satıcının elindeyken bir kaza sonucunda telef olsa bile
alıcı bedeli ödemekle yükümlü olur(BK.183). bu hallerde hasardan bahsedilir. Alım-satım sözleşmesinde hasar
BK.183’ e göre alıcıya aittir.
ZAMANAŞIMI
Zamanaşımı
bir alacağın uzun bir süre ileri sürülmemesi sebebiyle
alacaklının bunu talep yetkisini kaybetmesidir. Bu bir alacak hakkının ileri sürülmesi imkanını sınırlayan zamanaşımıdır. Bir borç ilişiğine dayanan alacak hakkının ileri sürülmesini engelleyen zamanaşımına düşürücü zamanaşımı denir. Sukut-u hak süresi de denilen süre zamanaşımından farklıdır. Zamanaşımında bizzat değil
hakkın ileri sürülmesi imkanı ortandan kalkar. Hak düşümü süresinde ise
belli bir sürenin geçmesi
bizzat hakkın ortadan kalkmasına sebep olmaktadır. Bir dava içinde
hakim sukut-u hakkı resen göz önünde tutar;fakat zamanaşımını taraflar ileri sürmedikçe resen göz önüne alamaz(BK.140). Zamanaşımı süresi dolmuşsa borç değil
bunu talep ve dava hakkı düşer. Borcun kendisi
zamanaşımına rağmen doğal borç olarak devam eder.
Şartlar:
Zamanaşımının iki müspet şartı vardır:1.si borcun muaccel olması
2.si ise
bu muaccellikten itibaren
bir sürenin dolmasıdır.
Muaccellik:
Zamanaşımı borcun ileri sürülmesini engelleyen bir kurum olduğuna göre
bunun gerçekleşmesi için
önce borcun ifasının istenebilir olması gerekeceği doğaldır. Kanun bir halde muaccellik şartını yumuşatıyor. Borç alacaklının bir ihbarı ile muaccel olacaksa
zamanaşımı
bu ihbarın yapılabileceği günden itibaren işlemeğe başlar(BK.128).
Sürenin dolması:
Zamanaşımının gerçekleşmesi için
kanunda öngörülmüş belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bunun için BK.125-126’ ta bakmak gerekir;
BK.125
kanunda özel bir hüküm bulamazsak
bir borcun 10 yıllık bir zamanaşımı süresi olduğu kabul edilmektedir.
BK.126
5 yıllık bir zamanaşımı süresi saha kabul edilmektedir. Bu madde dört bentte sayılan özel kişilerden doğan borçlar için gereklidir. Maddede 5 yıllık zamanaşımına tutulan borçlar; kira borcu
faiz borcu
vekalet ve hizmet sözleşmelerinden doğan borçlardır.
Sürenin hesaplanmasında
zamanaşımının başlangıç günü hesaba katılmaz. Buna mukabil
hak sürenin son günü kullanılmazsa
zamanaşımı tamamlanmış olur(BK.130).
Zamanaşımı hakkında kanunda yazılı süreler
sözleşmeler ile değiştirilemez(BK.127).
Zamanaşımının kesilmesi ve durması:
BK:133’ e göre
zamanaşımının kesilmesi
bunu doğuran olayın vukubulduğu ana kadar işleyen sürenin yanması ve bu andan itibaren yeni bir sürenin işlemeğe başlaması demektir.
Zamanaşımının durması:
Durma sebebinin ortaya çıkmasıyla süre o zamana kadar işlemiş olan saklı kalmak üzere durur. Sebep ortadan kalkınca yeniden işlemeğe başlar. Bunun sebepleri BK.132’ de 6 bent halinde sayılmıştır. Velayet devam ettikçe çocukların anne ve babadan alacakları
karı-kocanın evlilik bağı devam ettikçe birbirinden alacakları
hizmet sözleşmesi devamı süresince hizmetlilerin patrondan alacakları vb. hakkında zamanaşımı işlemez.
Zamanaşımının hükmü:
Zamanaşımı süresinin dolması
bir borcun düşmesine yol açmaz. Zamanaşımı sadece alacağın ileri sürülmesini engelleyen bir sebeptir. Kanun borçlunun bununla ilgili savunmasını bir defi olarak düzenlemiş ve buna zamanaşımı defi demiştir. Asıl alacak hakkında zamanaşımı varsa
bu durum feri haklara da etkiler
onlarda zamanaşımına uğrar(BK.131). Yalnız rehinler bakımından iki özel hüküm vardır;alacak taşınır rehni ile temin edilmişse
bu teminat alacağın zamanaşımına uğramasını önlemez. Fakat alacaklı
alacağını bu rehinden alma hakkına haizdir(BK.138). Alacak için taşınmaz rehni tesis olunması halinde ise durum
tamamen farklıdır;bu rehin alacak hakkında zamanaşımının işlemesine engel olur(eski MK..779). Başka deyişle
taşınmazla teminata bağlanmış alacak
rehin devam ettikçe zamanaşımına uğramaz.
Zamanaşımı süresinin dolmasından önce alacaklı borçluya dava ederse
bu hareketi ile zamanaşımını kesmiş olacaktır. Fakat bu dava bakımından şöyle bir ihtimal vardır dava yetkisiz bir mahkemede açılmış olduğundan reddolunabilir. Bu red usuli sakatlıklara ilişkin olduğundan red kararı
esas hak bakımından kesin hüküm değildir. Bu gibi hallerde BK.137’ de ikinci davayı açmak için 60 günlük bir ek süre tanınmıştır.
Borçlunun zamanaşımı savunmasını ileri sürmekten
önceden vazgeçmesi hükümsüzdür (BK.239/I). Borçlu
borcunu ikrar etmek suretiyle zamanaşımını kesebilir. Sözkonusu olan feragat değil
işlenmiş sürenin yanması ve yeni bir sürenin işlemeye başlamasıdır. Borçlu
işlemiş dolmuş bir zamanaşımından feragat edebilir
bu geçerlidir.
BORÇLARIN ÇEŞİTLERİ
Müteselsil borçlar:
Bir borç ilişkisinde birden çok borçlu varsa ve bunların her biri alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul etmişse
müteselsil(zincirleme) borçtan bahsedilir (BK.141). Başlıca özelliği
borcun tamamından her bir borçlunun ayrı ayrı sorumlu olmasıdır.
Teselsülün kaynağı bu konuda borçlular tarafından yapılan taahhüttür(BK.141/I). BK.2’ ye göre teselsül kanundan doğabilir. BK.50’ ye göre
birlikte haksız fiil işleyenlerin borç sorumluluğu
müteselsil sorumluluktur. Müteselsil borçta
borçlular arasında teselsül halinde sorumluluk vardır. Kanun buna paralel olarak
alacaklılar arasında da teselsül olabileceğini kabul etmiştir. BK.148’ de düzenlenen alacaklılar arasında teselsül ilişkisi
borçlu teselsülü kadar önem taşımamakla birlikte
bazı ihtiyaçlara cevap vermektedir.
Borçlu
alacağın tamamı üzerinde
birden çok alacaklıdan her birinin tek başına alacaklı olmasını temin etmek üzere bir beyanda bulunursa
alacaklı teselsül hali doğabilir. Bunun gerçekleşmesi için alacaklılarında bu teklifi kabul etmesi gerekir.
Alacaklılar arasında böyle bir teselsül varsa
borçlu
alacaklılardan birine edimi vererek
borçtan kurtulabilir. Bununla beraber
bir alacaklı alacağı takibe başlamışsa
bu serbestlik artık kalkar.
Teselsülün hükümleri:
En önemli hüküm borçlulardan her birinin alacaklıya karşı
borcun tamamından sorumlu olmalarıdır(BK.141/I). Bunun için alacaklı
müteselsil borçlulardan hepsinden yada birinden borcun tamamını isteyebilir(BK.141/II).
Müteselsil borçlulardan her birini alacaklıya karşı
kendisiyle olan kişisel ilişkilere dayanarak savunmada bulunabilirler. Bundan başka müteselsil borçlu
müteselsilen borcun konusu veya sebebi dolayısıyla çıkan diğer savunma çarelerine de başvurabilir.
Müteselsil borçlulardan her biri
diğerleriyle ortak olarak sahip olduğu savunmaları yapmayı ihmal ederse
diğerlerine karşı da sorumlu olur(BK.143).
Aksine sözleşme olmadıkça
müteselsil borçlulardan biri
kendi fiiliyle diğerlerinin durumunu ağırlaştıramaz(BK.144).
Borçlulardan biri ödemeyle veya takas yoluyla borcu kısmen yada tamamen düşürürse
diğer müteselsil borçlu da bundan yararlanır(BK.145/I). Yani borç kısmen yada tamamen sukut etmiş olur.
Müteselsil borçlular arasındaki ilişkiler:
Müteselsilen borçlulardan her biri
borcun tamamı ile sorumludur. Fakat bu sorumluluk alacaklıya karşıdır. Borçlular kendi aralarında borçtan hangi oranlarda sorum olacaklarına ayrıca karar verebilirler.
Borçlular arasındaki iç ilişkide sorumluluğa katılma yönünde bir şey karalaştırılmamışsa
kural olarak
eşit pay esası yürür. Alacaklıya kendisine düşen paydan fazla ödeme yapan borçlu
diğer borçlulara
bu fazla nispetinde ve paylarına göre rücu hakkına haizdir(BK.146/I).
Rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlu
ödediği miktar nispetinde alacaklıya halef olur(BK.147).
Alacaklı
müteselsil borçlulardan birinin durumunu iyileştirerek
diğerlerine zarar verirse
bu fiilin sonuçlarına katlanmak zorundadır(BK.147/II).
Müteselsil borçlular birbirlerine karşı
diğerlerinin hukuksal durumunu ağırlaştıracak fiillerden kaçınmaya mecburlardır(BK.144).