Bulgaristan Gagavuzları

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Bulgaristan Gagavuzları



Hayriye Süleymanoğlu

Abstract: Traditions and folkore of Gagauz minority living in Northeastern Bulgaria are reviewed. The current work is based on unpublished study materials, collected during expeditions to the region, organized and supported by Bulgarian Academy of Sciences. Emergence, history, establishment of cultural values, as well as the official politics of the Bulgarian State towards this minority are described together with personal reflections. Research undertaken on Bulgarian Gagauz people is presented in the context of their language and culture in historical perspective. Numerous examples are provided to illustrate the interrelationships between Gagauz and Turkish minorities in Bulgaria in various aspects. Future trends of research on Gagauzlanguage and culture are also discussed.

Keywords: Gagauz minority, traditions and folklore, Bulgaria, cultural interrelationships.

Türk dili Bulgaristan’da birkaç azınlık topluluğu tarafından konuşulmaktadır. Gagavuzlar da Türkçe konuşan bir topluluktur. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIX. yüzyılın başlarında Gagavuzlardan kitleler hâlinde Besarabya’ya göç edenler olmuş, kalanlar da günümüzde yoğun olarak Kuzeydoğu Bulgaristan’da yaşamaktadır. Gagavuz göçlerinin sebepleri çok defa tartışılmıştır. Birtakım araştırmacılar, söz konusu göçlerin Rusya’nın teşvikiyle gerçekleşmiş olduğunu vurgulayarak şöyle yazıyorlar: Ruslar Besarabya’yı yabancı milletlerle doldurmak istiyordu. Bu bölgede Romanya ve Osmanlı Devleti’ne karşı bir tampon bölge oluşturmayı amaçlıyorlardı. Bundan dolayı da Bucak Müslüman Tatarlarını kovdu, bunların yerine Gagavuzları ve Bulgarları yerleştirdi[1].

BULGARİSTAN’DA YAŞAMAKTA OLAN GAGAVUZ NÜFUS

Bulgaristan’da hâlen ne kadar Gagavuzun yaşamakta olduğuna dair herhangi bir bilgi yayımlanmış değildir. Bulgar nüfus istatistikleri Gagavuzları Bulgar hanesine kaydettikleri için bu topluluğun sayısını öğrenmek imkânsızdır. Geçmiş dönemler hakkında da şimdilik sağlıklı bilgiye ulaşılmış denilemez. Osmanlıların Gagavuzları ayrı bir topluluk olarak göstermeyip Hristiyan nüfus içinde sayması da Gagavuz araştırmalarını bir hayli zorlaştırmaktadır. O dönemlerde nüfus sayımlarında milliyet prensibi değil, din prensibi hüküm sürüyordu. Doksanüç (1877/78) Savaşından sonra yeni bir Bulgar Prensliği kurulur ve milliyet belirtisine göre nüfus sayımlarına geçilir. 1879 tarihinden itibaren de söz konusu topluluk önce Türk (Osmanlı Türkü), sonra Gagavuz, daha sonraları da Bulgar olarak adlandırılır. Örneğin, 1879-1910 yılları arası dönemde Bulgaristan’da yerleşim yerlerine ilişkin bir listede nüfus sayımları hakkında da bilgi verilmiş ve Gagavuzlar baştan Türk (Osmanlı Türkü), daha sonraki sayımlarda Gagavuz olarak yazılmıştır: Kavarna’ya bağlı Gâvur Söğütçük köyü (1942’den beri Bılgarevo adıyla bilinir) Gagavuzları 1880, 1887, 1892 yılları sayımlarında Türk (Osmanlı Türkü); 1900, 1905 ve 1910 sayımlarında ise Gagavuz olarak gösterilmiştir[2]. Zamanla bu topluluğun Bulgar halkının bir parçası olduğu görüşü ortaya atılmış ve o günden bu güne tüm sayımlarda Bulgar hanesine kayıtları yapılmaktadır.

BULGARCA SÖZLÜKLERDE GAGAVUZ ADI

Sık sık başvurulan kaynaklar arasında kuşkusuz, türlü sözlükler de bulunmaktadır. Genelde uzmanlarca hazırlanmış Bulgarcanın sözlüklerinde de Gagavuz adına şöyle açıklamalar buluyoruz:

Çağdaş Bulgar Yazı Dilinin Sözlüğü (1955 y. baskısı): Gagavuz, Türkçe (Osmanlı Türkçesi-H. S. Y.) konuşan, dini ise Hristiyan olan, Bulgaristan ve Besarabya ahalisinden (bir) şahıs[3].

Bulgar Ansiklopedisi (1974 y. baskısı): Romanya ve Moldavya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde yaşayan bir ahali. Sayıları 130 000 dolayındadır ve Gagavuzca konuşurlar). Bulgaristan’da da sayıları (1934 y.) 2786’dır, Varna ve Şumnu illerinde yaşamaktadırlar[4].

Bulgarca Sözlük (1981 y. baskısı). Kuzeydoğu Bulgaristan, Romanya, Moldavya Sosyalist Cumhuriyeti ve Ukrayna Sosyalist Cumhuriyeti’nin sayısı az olan ahalisinden, Türkçeye (Osmanlı Türkçesine-H. S. Y.) yakın bir dil konuşan ve Hristiyan mezhebinden olan bir kişi[5].

Bulgarcanın Etimolojik Sözlüğü (1986 y. baskısı): Varna bölgesi ve Romanya’nın doğu bölgelerinden Hristiyan Türk (Osmanlı Türkü değil, Türk halk ya da topluluklarından Hristiyan Türk- H. S. Y.) -‘kök-uz’dan oluşmuş ihtimali vardır[6].

Bulgarcanın Açıklamalı Sözlüğü (2001 y. baskısı): Genelde Kuzeydoğu Bulgaristan’da yaşayan, Hristiyan mezhebinden olan, Bulgar halkının Türk dilli (Osmanlı Türkü değil, Türk halk ya da topluluklarından birinin dili-H. S. Y.) küçük bir grubudurlar[7].

Tarih Ansiklopedisi. Bulgaristan (2003 y. baskısı): Bulgar halkının Türk dilli (yani Türk dillerinden herhangi birini ya da şivesini konuşan-H. S. Y.), önemsiz, pek küçük bir grubudurlar. Bunun kalıntıları bugün Varna ve Şumnu bölgesinde yaşamaktadır. K. İreçek’e göre bunlar Kumanların torunlarıdır. Şkorpil kardeşler ise Asparuh Protobulgarlarının bir kısmı olduklarını söylerler. Bulgar Müslümanlarından (Pomaklardan-H. S. Y.) farklı olarak, Gagavuzlar yabancı bir dil (Gagavuzca) konuşurlar, fakat Hristiyan mezhebindendirler[8].

Görüldüğü gibi, Gagavuzlar Doksanüç (1877/78) Savaşından bu yana Bulgarların hazırlamış oldukları sözlüklerde devamlı yer almış ve değişik dönemlerde bunlar Türk (Osmanlı Türkü), Gagavuz, Türk halk ve topluluklarından bir grup, daha sonraları da Bulgar olarak adlandırılmışlardır.

GAGAVUZLARIN KÖKENİ VE ADI

XIX. yüzyıla kadar Gagavuzlarla ilgili herhangi bir tarihî, arkeolojik ve başka kaynaklar bulunmadığından, bu halkın etnik kökeni sorunu bilim çevrelerinde tartışma konusu olmuş ve yapılan araştırmalarda da inandırıcı olmayan bazı bilgiler verilmiştir.

Gagavuzların kökeni meselesi Gagavuz adının etimolojisiyle birlikte ele alınmış ve türlü teoriler oluşturulmuştur. Bulgar araştırmacılar da bu teorileri ya desteklemişler ya da farklı görüşlerde kalmışlardır:

Gagavuzların Peçenek, Kuman veya Oğuz oldukları teorisini genel itibarıyla doğru bulanlardan biri Atanas Manov’dur[9].

Gagavuzların Selçuklu Türklerinden olduklarını destekleyen Georgi Balasçev, bunların İkinci İzzeddin Keykâvus kabilelerinin torunları olduklarını, adlarını da ‘Keykâvus’tan aldıklarını vurguluyor[10].

Gagavuzların Bulgar kökenli oldukları görüşünü savunan Bulgarların sayısı daha fazladır ve şöyle açıklamalar yapıyorlar: Gagavuzlar Bulgar kökenlidir. Osmanlı Türklerinin baskı ve zulmü altında dillerini değiştirmek zorunda kalmışlardır[11]. Vasil Marinov ise bugün Kuzeydoğu Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ve Gagavuzların Türk olmadıklarını, Osmanlı Türklerinin Kuzeydoğu Bulgaristan’ı kendi egemenlikleri altına aldıktan sonra yerli Bulgar nüfusun bir kısmını yok ettiklerini, bir kısmını sürdüklerini, geri kalanları da zorla Türkleştirdiklerini iddia ediyor[12]. Son yıllarda yayımlanan bir kitapta da Gagavuzların Bulgar halkının bir parçası olduğu, Türkler sebebinden dillerini unutarak Türkçe konuşmak mecburiyetinde kaldıkları vurgulanıyor[13]. Bu görüşlere ise Moldova-Gagavuz Yeri araştırmacıları tepki gösteriyor[14].

Gagavuz sözüne gelince: “Gagavuz adı Bulgarlara başkaları tarafından verilmiş bir lakaptır”, görüşünü ortaya atanlar da vardır ve Gagavuz kelimesini bir etnonim olarak kabul etmiyorlar. Gagavuz Yeri araştırmacıları ise bunun bir etnonim olduğunu vurguluyorlar.

Gagavuzlar kendilerini nasıl bir topluluk olarak biliyorlar, millî öz bilinçleri nedir? Bu soruya aşağıda sözü edileceği alan araştırmalarımızda yanıt aradık, yaşlı Gagavuzlardan aldığımız yanıt şuydu: “Biz Gagavuzuz, başka hiçbir milletten değiliz”.

GAGAVUZ ARAŞTIRMALARINDA ÖNEMLİ GELİŞMELER

İkinci Dünya Savaşından sonra Gagavuz araştırmalarında önemli gelişmeler oldu. Gagavuzlar ve bunların dili üzerine eserler yayımlandı. 1957’de, yani bundan tam 50 yıl önce Kiril harfleri esaslı bir Gagavuz alfabesi düzenlendi[15]. 1958’de de Gagavuzcanın imlâ kuralları kabul edildi. Bir zamanlar Besarabya’ya bir ağız biçiminde yola çıkarak, Gagavuz dili yeni koşullarda gelişmiş, yazı dili statüsünü kazanmış ve bundan sonra bir yazı dili olarak gelişmeye başlamıştır. Bu gelişme Gagavuzların tarihinde büyük bir kültürel olaydı. Gagavuzoloji adı verilen bilim dalı Türkolojinin ayrı bir dalı durumuna geldi. 1950’lerde Bulgaristan’da da Türkoloji çalışmalarına elverişli koşullar yaratıldı. 1952’de Sofya Üniversitesinde Türkoloji Bölümünün açılması, Azerbaycan Türkologlarının Bölüme davet edilmesi, sonraki yıllarda Macaristan Türkologlarının Bulgaristan Türk ağızlarını araştırmaları ve Bölümde öğretime katkıda bulunmaları, Polonyalı araştırmacıların Gagavuz bölgelerini ziyaret ederek dil ve folklor ağırlıklı çalışmalar yapmaları vb., Bulgaristan Türkolojisinin gelişmesinde önemli etkenlerdi.

Üniversitenin Türkoloji Bölümünden mezun olanların bazıları Türklerin dili ve folkloru, birkaçı da tatar Türklerinin dili ve folklorunun araştırılmasında ilk adımları atmaya başlamışlardı. Gagavuz araştırmaları konusu da aynı bu dönemde güncellik kazandı. 1959-1961 yıllarında Bulgar Bilimler Akademisi Balkanoloji Enstitüsünce bilimsel ekspedisyonlar düzenlenerek Kuzeydoğu Bulgaristan Gagavuz köylerine gidildi, üç yıl boyunca yaz aylarında alan araştırmaları yapıldı. Gagavuz topluluğun dili ve kültürüyle ilgili pek çok malzeme toplandı. Ekspedisyon sorumlusu Gagavuz kökenliydi, deneyimli bir filologdu[16]. Bundan birkaç yıl sonra da Sofya Üniversitesi Türkoloji Bölümümüz Güneydoğu Bulgaristan’ın Yambol (Yan-Bolu) dolaylarında bulunan az sayıda Gagavuz köylerini ziyaret etti, buradaki Gagavuzlardan dil ve kültür malzemesi topladı. Böylelikle tüm Bulgaristan Gagavuz yerleşim yerleri araştırma kapsamına alınmış oldu.

Bilimler Akademisinin düzenlemiş olduğu ekspedisyona katılan genç Türkologlar Deliorman köylerinden ve Varna şehrinden başlayarak Vinitsa (Kestriç)[17], Oreşak (Cevizli)[18], General Kantarcievo (Çavuşköy)[19], Bılgarevo (Gâvur Söğütçük)[20], Kiçevo (Caferli)[21], Kumanovo (Yeniköy)[22], Bulgar-Rumen sınırı yakınında bulunan Graniçar (Akıncı)[23],[24] köyüne kadar giderek Gagavuz köylerini ve Balçık, Kavarna gibi kasabaları dolaştı. Bazı yerleşim yerlerinde daha uzun zaman kalmak gerekti. Örneğin, Gâvur Söğütçük’te daha fazla kaldık. Bu büyük köye Gagavuzlar: “Burası Gagavuz diyarımızın başkentidir” diyorlardı. Çalışmalarımızda bazı sorular sık sık tekrarlanıyordu. Örneğin “Siz nesiniz? Bulgar mısınız, Türk müsünüz? Sorusu sık sorulan sorular arasındaydı. Yanıt hep aynıydı: “Biz Gagavuzuz”, diyorlardı. Yaşlı Gagavuzlar Bulgarcayı bilmiyorlardı, güzel bir Gagavuz Türkçesi konuşuyorlardı[25]. Vinitsa (Kestriç) köyünden eşraftan Kalüoğlu dede, oğlu Hristo’ya: “Ristö, ne soruyorlar, oğlum? Veya öğretmen olan torunu Ançe’ye: “Ne konuşuyorsunuz, kızım?” diye soruyor, bizim konuşmamıza, sohbetimize katılıyordu. “Siz hangi millettensiniz, Bulgar mısınız, nesiniz?” sorusuna da yaşlılar şöyle yanıt veriyorlardı: “Büyük Rus-Türk (1877/78) Muharebesinden sonra Bulgarlar geldi, ‘Siz Bulgarsınız’ dediler. Balkan Muharebesinden sonra buraları Romanya’nın oldu. Rumenler geldi ‘Siz Rumensiniz’ dediler. 1940’ta tekrar Bulgarlar geldi, tekrar Bulgar olduk. Bundan sonra daha ne gibi millet olacağımızı biz de bilmiyoruz”.

GAGAVUZLARIN DİLİ VE KÜLTÜRÜ

Gagavuz Dili

Gagavuz Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Türkiye Türkçesi ile birlikte Türkçenin Oğuz grubunu oluşturmaktadır. Gagavuzca Türkiye Türkçesine en yakın bir yazı dilidir. Gagavuzcanın esas söz varlığı Türkçe asıllıdır, yani Türk lehçelerinin (dillerinin) ortak kelimeleridir. Akraba dillerden Osmanlı Türkçesinin etkisi oldukça daha büyüktür. Çünkü XIX. yüzyılın başlarına kadar Gagavuzlar Osmanlı Devleti’nin Rumeli kanadında Osmanlı Türkleriyle bir arada yaşamışlardır. Besarabya’ya göçmeyerek bugünkü Bulgaristan topraklarında yaşamakta olanlar da yine Türklerle ve bazı köylerde de Kırım Tatar Türkleriyle bir arada veya komşu yerleşim yerlerinde yaşamaktadırlar.

Alan çalışmalarımızda Gagavuzcanın özelliklerini araştırırken, Türkçenin Rumeli şivesine, Bulgaristan Türk ağızlarına özgü birçok ortak leksik unsurlar, birtakım fonetik ve gramer özellikleri tespit ediliyordu. Aslında Gagavuzların dili ile Bulgaristan Türk ağızları arasında önemli benzerlikler bulunduğunu V. Moşkov da zamanında görmüş, hatta Türklerin ve Gagavuzların yaşam tarzlarında da ortak yanların bulunduğunu belirtmişti. V. Moşkov, 1903 yılında Balkanlar’ı dolaşır, Kuzeydoğu Bulgaristan’ı da ziyaret eder. Yeni Pazar’ın (Novi Pazar’ın) yakınında bulunan Pamukçu adında bir Türk köyünde çalışmalar yapar. Pamukçu Türklerinin diliyle Besarabya’daki Beşalma Gagavuz Türklerinin dili arasında bir fark bulunmadığı sonucuna varır[26].

T. Kowalski de Kuzeydoğu Bulgaristan Türklerinin dilini, Deliorman Türk ağızlarının özelliklerini açıklarken, aynı bölgede yaşayan Gagavuzların diliyle karşılaştırarak, bunların ortak bir ağız grubu oluşturduğunu yazmıştır. Bu bölgedeki Türklerin ve Gagavuzların konuştukları dile Tuna Türkçesi adını vermiştir[27].

Yukarıdaki yazılanları dikkate alarak günümüzde yapılmakta olan Gagavuz dil araştırmalarını Türkiye Türkçesiyle, Anadolu Türk ağızlarıyla değil, her şeyden önce Rumeli (Balkan) Türk ağızlarıyla, bazı durumlarda da Deliorman ve Dobruca Türk ağızlarıyla karşılaştırmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü bu bölgedeki Gagavuz topluluğun dili ile Türk halkının dili arasındaki etkileşim veya tek yönlü etki halk ağızları düzeyinde, sözlü yollarla gerçekleşmiş ve her türlü özellikler de söz konusu bölgenin konuşma dili ve ağızlarının özellikleridir. Ayrıca da dil etkisi, günümüzde veya yakın geçmişte olmamış, Türkçenin Osmanlı döneminde gerçekleşmiştir. Gagavuzca ile Türkçe arasındaki benzerlik ve farklılıklar değerlendirilirken, Türkçenin tarihî leksikolojisi, tarihî fonetiği ve grameri dikkate alınmalıdır. Karşılaştırma yapılırken de Rumeli Türk ağızları esas alınmalıdır. Birtakım leksik unsurlar, birtakım ses ve gramer olayları standart Türkçede rastlanmayabilir, Anadolu Türk ağızlarında da artık unutulmuş olabilir. Fakat Rumeli Türk ağızlarında belki de varlığını sürdürmektedir. Gagavuzcanın da söz varlığında rastlanan ve aktif leksik fonunda hâlen yer alan Türkçe kökenli birtakım kelimeler Türkiye Türkçesinde ya pasif leksik unsurlardır veya tamamen unutulmuş kelimeler olabilir. Bir başka sözle, bu gibi kelimeler Gagavuzca sayesinde Türkçenin pasif leksik fonundan aktif leksik fonuna geçmesi demektir, Türkçe için yeni bir kelime demek değildir.

Gagavuz yerleşim yerlerinin Türkçe adları belirli yıllarda Bulgarca adlarla değiştirilmiş, fakat Gagavuzlar bunların Türkçe adlarını kullanmayı tercih ediyorlardı. Kişi adlarında durum farklıydı. Gagavuzların adları genellikle Hristiyan asıllıdır. Ancak Türkçe kökenli adlara da rastlanır. Böyle ad taşıyan erkeklerin adlarını askerlik yaptıkları yıllarda Bulgar adlarıyla değiştirildiğini anlatıyorlardı. “Benim adım Demirdir. Ama askerlik yaparken ‘Bundan böyle sana Demir değil, JELÂZKO (Demir kelimesinin Bulgarca çevirisi) diyeceğiz.’ dediler, öyle de oldu” diye Kestriçli (Vinitsalı) yaşlı bir Gagavuz anlatıyordu ve daha birçok bu tür olaylardan bahsediyordu. Gagavuz soyadlarında ise köken bakımından büyük renklilik izlenmektedir: hem Türkçe, hem Slavca, hem Yunanca, hem de Roman dilleri kökenli soyadları vardır.

Gagavuzların Hristiyan olmalarına rağmen, Gagavuzcaya Osmanlı Türkçesi yoluyla İslâm dinine ilişkin birçok kelime geçmiştir: Allaa (Allah), cendem (cehennem), cennet, raametli (rahmetli), sadaka, şeytan, güne, günaa (günah) vb[28]. Osmanlı Türkçesi aracılığıyla da Gagavuzcaya Arapça ve Farsça leksik unsurlar girmiştir.

Oğuz grubundan olan Türk lehçelerinin (dillerinin) söz varlıklarından farklı olarak Gagavuzcanın söz dağarcığında Hristiyan dini ile ilgili birçok kelime ve ifade vardır. Gagvuzların Hristiyan (Ortodoks) dinine hizmet etmeleri, böyle kelimelerin kullanılması ihtiyacını yaratmıştır. Dinî terim ve ifadeler, şüphesiz Bulgarcanın aracılığıyla geçmiştir. Çünkü Bizanslılardan Ortodoks dinini resmî din olarak kabul eden önce Tuna Bulgarları olmuştur, buradan da bu din Rusya’ya, bugünkü Romanya’ya vb. ülkelere yayılmıştır.

Gagavuzcada oldukça çok Slavca kökenli kelimenin var olmasına Hristiyan dini sebep olmuştur. Bu din Ruslar, Bulgarlar, Gagavuzlar vb. halklar arasında birleştirici bir faktör olmuştur.

Gagavuzcaya geçmiş dinî terimler çok geniş sahaya yayılmış ve doğum, düğün, ölüm gibi önemli halk âdet ve geleneklerini kapsamıştır. Yine dinleri ortak olduğundan, belki de, Gagavuzların akrabalık adları listesinde de Bulgarcanın etkisi görülmektedir. Örneğin dyadu (dede), tatü (baba), batü (ağabey), lelü (teyze, hala), zalva (görümce) gibi. Bu olay Oğuz grubunu oluşturan öteki Türk lehçelerinde yoktur.

Gagavuz dilinin söz varlığı akraba olmayan bazı dillerin de güçlü etkisi altında kalmıştır. Bulgaristan’da yaşamlarını sürdürmekte olan Gagavuzların dili Bulgarcanın, göç etmiş olanların da yeni vatanlarında Rusçanın ve Roman dillerinden Rumencenin ve Moldovancanın[29] önemli ölçüde etkisinde kalmıştır. Akraba olmayan diller Gagavuzcayı çeşitli yönlerde ve çeşitli derecede etkilemiştir. Bu etki fonetik, leksik ve özellikle sentaks alanında daha çok görülmektedir[30].

Gagavuzcada Bulgarca (Slavca) kelimelerin fonetik değişmeleri: Ses değişmelerini incelerken, Bulgarca kelimelerin Gagavuzcaya ne zaman geçmiş oldukları, hangi yollarla geçtikleri ve hangi alanda kullanılmakta oldukları gibi faktörlerin unutulmaması gerekir. Yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki eski zamanlarda Gagavuzcaya geçmiş Bulgarca (Slavca) kökenli kelimeler oldukça daha fazla ses değişmelerine uğramıştır. Bu kelimeler sözlü olarak (konuşma yoluyla) geçmiştir ve kulakla duyulan biçimleriyle benimsenmiştir. Bu tür kelimelerin çeşitli halk tabaka ve zümreleri tarafından kullanışı dar bir çerçeve içerisinde kalmıştır. Daha yakın geçmişte Gagavuzcaya girmiş kelimelerde ses değişmeleri çok daha azdır. İçinde Gagavuz Türkçesine özgü olmayan sesleri bulunan Bulgarca (Slavca) kelimeler ise ses değişmelerine uğramıştır. Ancak bu gibi kelimeler de günümüzde değişmemiş biçimleriyle kullanılmaktadır. Gagavuzcanın ses sisteminde bulunmayan ? (j), ? (ts) gibi sesler de genç kuşak tarafından benimsenmektedir.

Bulgaristan Gagavuzlarının dilinden örnekler:

angil: angel (melek)

babu: baba (nine, anneanne, babaanne, yaşlı kadın)

batû: batü, batyu (ağabey)

çiçu: çiço (amca)

dyadu: dyado (dede)

girgina: gergina (yıldız çiçeği)

jitu: jito (ekin, buğday)

viriga: veriga (zincir)

Viriga, jitu gibi örneklerde vurgusuz hecelerdeki geniş ünlülerin daralması Kuzeydoğu Bulgaristan Bulgar ağızlarına özgü bir ses olayıdır. Bu olay Gagavuzcaya da geçmiş olabilir veya böyle kelimeler Bulgar ağızlarındaki (geniş ünlülerin daralmış) biçimleriyle Gagavuzcada yerleşmiş olabilir.

Bulgar dil ortamı, Gagavuzların Ortodoks Hristiyan dinine hizmet etmeleri, toplumsal-politik, sosyal-ekonomik vb. koşullar, Gagavuz dilinde, Gagavuz ağızlarında Bulgarcanın güçlü etkisinin başlıca faktörleri olmuştur.

Alıntı kelimeler morfolojik açıdan Gagavuzcanın morfolojik kurallarına tâbi tutulmuştur. Slav dilleriyle Türk lehçeleri arasında büyük yapısal farklılıklar vardır. Bundan dolayı da Türk lehçelerine (dillerine) Slav dillerinden morfolojik unsurlar geçmemiştir. Örneğin Slav dillerinde var olan erillik-dişillik kategorisi Gagavuzcada yoktur ve yapılarında erillik-dişillik unsuru bulunan Slavca kelimelerin tümü nominativ biçimli birer kelime olarak benimsenmiştir. İnsanlara ait dişil cinsten alıntılardaki gramer unsuru, kadın erkek unsuru olarak algılanmıştır. Bu olay, dişil cins ifade eden –ka (-yka) morfemli kelimelerde açıkça görülmektedir. Gagavuzcada Türkçe kökenli birtakım kelimelerin sonunda –ka (-yka) morfemi bulunduğu bir gerçektir: komşu-yka, komşi-yka (komşu kadın, kız), aşçı-yka (aşçı kız, kadın), çorbajı-yka (çorbacı kadın, çorbacının hanımı-Osmanlılar zamanında eşraftan olan, zengin Bulgarlara verilen unvan) gibi.

Böyle kelimeler Osmanlılar zamanında dişil biçimleriyle Bulgarcadan geçmiş olabilir. Daha sonraları da söz konusu kelimeler örnek alınarak Gagavuzcada bazı kelimelerin dişil biçimleri yapılmıştır.



Slavca kökenli adlardaki çoğul biçimi belirten morfem, bir gramer belirtisi olarak benimsenmemektedir. Çoğul biçimde olan alıntılar, tekil biçim olarak kavranmakta ve –lar, -ler ekleriyle Gagavuzcada çoğul biçim yapılır: Örneğin kartof+i (patates+ler) kelimesi Gagavuzcada tekil biçim olarak benimsenmiş ve –lar, -ler ekleriyle (ikinciye) çoğul biçim yapılmıştır: kartof-i-ler (patates-ler+ler) gibi. Bu olay başka dillerde de görülmektedir. Örneğin Bulgarcadaki Türkçe alıntılardan ağa (aga) kelimesinin çoğul biçimi: agalar, Bulgarcada tekil biçim olarak benimsenmiş ve çoğul biçim yapılırken Bulgarca çoğul biçim ifade eden bir –i eki eklenmiştir: aga+lar+i=ağalar (aga-lar+lar).

Gagavuzcanın sentaksında öteki dillerin etkisi en güçlü olmuştur. Bu dildeki söz dizimi araştırmacıların çoktandır dikkatini çekmekte ve bu konuda birçok eser yayımlanmış bulunmaktadır:

“Benim duumam bin sekizyüz doksan üçten” (Ben 1893 doğumluyum).

“Benim karşımda oturardı yaşlı bir adam” (Benim karşımda yaşlı bir adam oturuyordu).

“Programımızda olacek Gagauz küülerini ve muzeeylerine gezileri” gibi.

Verilen örneklerin başlıca özelliği cümledeki kelimelerin dizimidir. Cümlede cümle ögelerinin sıralanışı bakımından Türk lehçeleri (dilleri) Slav dillerinden oldukça farklılanmaktadır. Söz dizimi, Gagavuzcanın en karakteristik özelliğini oluşturmaktadır.

Gagavuz Kültürü

Gagavuz topluluğun kültür varlığının yazılı izlerine XX. yüzyılın başlarına kadar rastlanmamıştır[31]. Söz konusu yüzyılın başında V. Moşkov Balkanlar’ı dolaşır, Kuzeydoğu Bulgaristan Gagavuzlarıyla da ilgilenir. Gagavuz kültür tarihinde önemli yeri olan sözlü halk edebiyatı eserlerinden örnekler toplayıp yayımlar. Bu çalışmalarıyla da Bulgaristan Gagavuzlarının sözlü edebiyatı hakkında ilk kez bilim dünyasına bilgi vermiş olur. Bu ilk teşebbüsler Atanas Manov’un 1930’larda yaptığı derleme ve yayımlarıyla devam etmiştir. Manov’un çalışmalarından sonra gelen Wl. Zajaczkowski’nin çalışmaları da Bulgaristan Gagavuzlarının kültürü, inanışları ve sözlü edebiyatı hakkında değerli bilgiler içermektedir[32].

1950’lerin ikinci yarısında Gagavuz araştırmaları konusu Bulgar bilim çevrelerinin de ilgi alanına girerek çalışmalara başlanmıştır. Devletin eğitim ve bilim merkezlerinin desteğiyle teşkilâtlı bir biçimde gerçekleştirilen alan çalışmaları sonucunda Gagavuzların maddî ve manevî kültür eserlerinin toplanması, kayda alınması sağlanmış, malzemenin büyük bir bölümüne de değerlendirmeler yapılmıştır.

Geçmişte Bulgaristan Gagavuzlarından Besarabya’ya göç edenler olmuş, maddî ve manevî kültürlerinden birçok şeyler beraberlerinde götürmüşlerdir. Yüzyıllar boyunca bir arada yaşadıkları halkların kültürlerinden de almış oldukları kültür ürünlerini vatan tuttukları topraklarda, yeni bir ortamda büyük ölçüde yaşatmışlardır. Günümüzde Moldova ve Ukrayna bölgelerinde yaşayan Gagavuzların sözlü ve yazılı edebiyatlarında hâlen var olan bu tür halk eserleri yukarıda söylenenlere tanıklık etmektedir.

Bulgaristan’da kalanlar ise Türklerle, Bulgarlarla ve öteki azınlıklarla bir arada yaşamayı sürdürmüşler, Balkanlar’ı sarsan tarihî olaylara katılmışlar ya da bu olayların birçoğuna tanık olmuşlardır. Paylaşmış oldukları ortak kaderi, tarihî olayları kendi görüşlerine göre değerlendirmiş ve sözlü edebiyatlarına konu etmişlerdir. Birlikte yaşadıkları halkların da bu olaylarla ilgili eserlerinden bazılarını Gagavuzlar da benimseyerek yakın geçmişe kadar kendi aralarında yaşatmışlardır[33]. Son yüzyıllarda yaşanmış olaylarla ilgili yaratılmış bazı Rumeli halk edebiyatı türleri Bulgaristan Gagavuzları arasında hâlen varlığını sürdürmektedir.

Köken bakımından Bulgaristan Gagavuzlarının sözlü edebiyatı söyle gruplandırılabilir:

- Gagavuzların kendileri tarafından yaratılmış eserleri,

- Türk halklarının ortak eserleri,

- Osmanlı sözlü Türk halk edebiyatından eserler,

- Bulgar sözlü halk edebiyatından eserler.

Yukarıda sayılanlardan her nokta ayrı bir araştırma konusu olabilir.

Gagavuzların giyim-kuşamında, kız çeyizlerinde geçmişte Türklerle ortak yanların olduğu bildiriliyor. Bulgar millî şair ve yazarı İvan Vazov (1850-1921), eserlerinden birinde Gagavuz kadınlarından söz ederken, bunların kıyafetlerinin Türk kadın kıyafeti olduğunu bildirmektedir. Kız çeyizlerindeki motiflerde de benzerlik vardır. Bu çeyizler elde işlenmiş türlü renkte türlü motiflerle süslüydü. Hatırlıyorum: Alan çalışmalarımızda Gagavuz kadınları çeyiz sandıklarını açıyor, biz de her eşyanın fotoğrafını çekmek için fotoğraf makinesiyle başları ucunda duruyor ve soruyoruz: “Bunun (motifin) adı nedir?”-“Bu Balçık bağları” (Balçık bağları yüksekliklerin yamaçlarında sıralanmış oldukları gibi motifler de öyle sıralanmış, demektir) veya “Bu örnek menevşadır (menekşe çiçeği)”, diye açıklamalarda bulunuyorlardı. Aynı motifler Balçık bölgesi Türk kızlarının çeyizlerinde de vardı.

Türkleri birleştiren bayramlar da vardır. Türk dünyasında baharın gelişi, Nevruz adı altında en eski tarihlerden beri kutlanmaktadır. Bu nedenle Nevruz biz Türklerin tarihinin, edebiyatının, örfünün ve geleneklerinin önemli bir parçası olmuştur.

Nevruz adı, Balkan Türk toplulukları arasında değişik adlarla, değişik biçimlerle günümüze kadar gelmiştir. Türlü biçimlerin anlamı ise hep aynıdır: “yeni gün, yeni hayatın başlangıcı” demektir. Nevruz, kışı uğurlama, baharı karşılama demektir. Gagavuzlarda Nevruza “Yortu”, “Yortu günü” denir. Gagavuz topluluğun resmî dini Hristiyan-Ortodoks dini olduğu için, ilkyaz kutlamalarının birçoğu da Ortodoks takvimine uyularak yapılır. Örneğin “Todur Günü”, “Lazari Günü” gibi[34].

Balkan Türklerinin Sultan Nevruza ilişkin bir sıra örf ve âdetleri unutulmaya yüz tutmuştu, son yıllarda yeniden kutlanmaya başladı. Coşkuyla kutlanmaya başlayan daha bir ilkyaz bayramı da Hıdırellezdir. Gagavuzlar bu güne “Hederlez” derler ve büyük önem verirler. Mayıs ayında kutlanan bu yortu günü için hazırlıklar yapılır, at yarışları düzenlenir. Aynı böyle bu gün bir Hristiyan bayramı da olduğu için bazı dinî rituellerini de ihmal etmezler.

Her iki bahar bayramı da gelmekte olan yeni günün, yeni mevsimin insanlığa bereket, yeni umutlar ve mutluluklar getirmesi için dilek bayramlarıdır[35].

Sonuç olarak şunları belirtebiliriz: Bulgaristan Gagavuzları, araştırma konusu olmuş, bu topluluğun dili ve kültürü üzerine çalışmalar yapılmış ve eserler yazılmıştır. Dönem olmuş araştırmalara hız verilmiş, dönem olmuş her türlü çalışma gündemden kaldırılmıştır. Artık zamanlar çok değişmiştir. Bulgaristan da bir Avrupa Birliği üyesi olarak bundan böyle her alanda olduğu gibi, Gagavuz araştırmaları alanında da gereken imkânları sağlayacağına inanmalıyız.

* Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi
 
Üst