Bundan Böyle Entrika Çevirmek, Sizin En büyük Meziyetiniz Olsun !

Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
" BUNDAN BÖYLE ENTRİKA ÇEVİRMEK,
SİZİN EN BÜYÜK MEZİYETİNİZ OLSUN! "

Yakın tarihimiz diyor ki: ‘’ her tarafta zaferler kazanan Türkler, ‘Bizans Entrikalarına’ yenik düştüler…’’

‘’ Tanrı milletlere meziyetlerini verirken, Yunanlılar bunu duymuşlar ve koşarak ona gidip kendilerine de bir meziyet ihsan etmesi için yalvarmışlar…

Tanrı ne gibi bir meziyet istediklerini sorduğunda, Yunanlılar, kuvvet ve kudret isteriz demişler…

Bunun üzerine Tanrı, ‘zavallı Yunanlılarım benden meziyet istemek için geç kaldınız. Çünkü meziyetlerin hepsini dağıtmış bulunuyorum… Size vereceğim hemen, hemen hiç meziyet kalmadı demiş…

Kuvvet ve kudreti Türklere, çalışkanlığı Bulgarlara, tutumlu olmayı Yahudilere verdim deyince, Yunanlılar çok öfkelenmişler ve Tanrı’yı bize entrika mı çeviriyorsun? Diye sıkıştırmaya başlamışlar…

Yunanlıların bu öfkeli ve saldırgan davranışları karşısında Tanrı, mademki bu kadar ısrar ediyorsunuz, isteğinizi boş çevirmemek için size de bir meziyet vereceğim! Bundan böyle ‘Entrika Çevirmek’ sizin en büyük meziyetiniz olsun demiş…’’

Evet, Osmanlı Devletinin zayıflama döneminde türlü entrikalar çevirerek ve Avrupalıların o hep bilinen desteğiyle; 1830 yılında imzalanan Berlin Antlaşmasıyla, 850.242 kişilik nüfusu, 47.546 km-karelik toprak büyüklüğü ile ( Mora ve Atik yarımadaları ile Eğriboz, Siklat ve Şeytan Adaları ) Balkan yarımadasının uç kısmında egemen bir devlet olarak dünya sahnesine çıkartılan Yunanistan; o tarihten bugüne kadar, batılı büyük devletlerin himayesinde ve sürekli olarak Osmanlı devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine olacak şekilde genişletilmiştir…

‘Megali İdea’ olarak vasıflandırılan ve yayılmacı bir politika izleyen Yunanistan, kendi ülkesinin toprakları dışındaki Helenlerin bağımsızlığı ve Anavatan Yunanistan ile birleştirilmesi anlamına gelen ENOSİS’LER sayesinde ve 1830–1947 yılları arasında, kurulduğu gündeki toprak yüzölçümünü 3 misli genişleterek, 46.546 km-kareden, 132.562 km-kareye çıkarmıştır…

Türkiye’nin aleyhine genişlerken, ( Batı Trakya’nın, On İki Adanın ve Girit’in elimizden nasıl alındığının hatırlanmasını isterim…) Dünya Yunanistan’a hiç ses çıkarmamıştır. Tam tersine bu genişlemeyi adeta sempati ile karşılamış, hatta İngiltere gibi bazı ülkeler bu genişlemeyi göz göre, göre desteklemişlerdir…

Bugün Kıbrıs’ta da aynı entrikanın yepyeni bir görüntüsü ile karşı, karşıyayız!

1955 yılında E.O.K.A terör örgütünü kurarak, adada Kıbrıs Türk’lerini toplu olarak katleden, adeta bir soykırım girişiminde bulunan, 1960 yılında kurulan ve Kıbrıs Türk Halkının da kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetini tek taraflı olarak ortadan kaldırmalarına rağmen, bu Cumhuriyeti türlü entrikalarla gasp ederek, tüm dünyayı da arkalarına alan Rum - Yunan ikilisinin; Kıbrıs adasında asla vazgeçmeyecekleri yegâne hedefleri: ENOSİS’TİR… Yani Kıbrıs Ada’sının Yunanistan’a bağlanmasıdır…

Günümüzde Kıbrıs’ta hala ‘’ Annan Planı’’ temelinde çözüm üretmeye kalkışan ve çoktan tarihin mezarlığına gömülen bu tuzak planın maddelerine atıfta bulunanlar, şunu unutmasınlar ki, ikide bir bu planı gündeme taşıdıkları sürece; Rum’a ve Yunan’a, yani Avrupa’nın bu şımarık ikilisinin her entrikasına destek veren Avrupalı devletlerle aynı kategoriyi paylaşmaktadırlar! Nedir bu kategori?

Rum- Yunan ikilisinin haksız, hukuksuz uygulamalarını onaylayan, hukuksuz devletler kategorisi!

İşte özellikle son dönemde, Kıbrıs konusunun Türkiye’nin AB sürecini tıkadığı öne sürülerek ve her müzakere döneminde vazgeçin artık bu sevdadan. Teslim edin artık şu Kıbrıs adasını Rum- Yunan ikilisine denmesinin temelinde; yine yeni bir Bizans oyunu, Rum - Yunan entrikası vardır!

Neredeyse üçüncü yılına giren Kıbrıs müzakerelerinde bir arpa boyu dahi yol alınamamıştır! Rum tarafının asla vazgeçmedikleri, ‘Kıbrıs’ın tek hâkimi ve tanınmış hükümeti biziz’ tutumları devam ettiği sürece de; devam eden bu müzakereler döneminde, alınacak bir yol da yoktur!

50 yıldan beri türlü ambargolar altında ezilen, ekonomik yönden her geçen gün artan sıkıntılar ile karşı, karşıya kalan Kıbrıs Türk Halkının da artık sabrı tükenmiştir…

Ancak K.K.T.C’de son dönemde kurgulanan yeni entrikalar temelinde organize edilen malum mitinglerden cesaret alan kimileri için bu dönemde oluşan ortam, bulunmaz bir fırsattır! Nedir bu fırsat? Kıbrıs Türk Halkı artık Anavatan Türkiye’yi adada istememekte oldukları dillendirilerek; adada, Birleşik Kıbrıs statüsü içerisinde yaşamaya hazır bir Türk toplumunun olduğu mesajı dünya kamuoyuna verilmeye çalışılmaktadır. K.K.T.C’de düzenlenen her iki mitingin amacı da budur…

Sendikal platform adı altında birleşenlerin gerçek amaçlarını; yukarıda izah etmeye çalıştığım hedef doğrultusunda gerçekleştirmek için bundan sonra da değişik zamanlarda benzeri etkinlikler yapacaklarını göz önünde bulundurmak ve bu teslimiyetçilere gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Hiçbir demokratik hak, devletin varlığını ortadan kaldırmaya ve kargaşa yaratmaya gerekçe olamaz…

Özellikle böylesine bir teslimiyeti genelleştirerek, bu bulunmaz fırsatın cazibesine kapılan Rum’lar ve işbirlikçileri; BM ve AB’ye vermiş oldukları mesajlarda da, adada ki durumun artık tamamen değiştiğini ve Kıbrıs Türk’ünün, mevcut Rum yönetimi içerisinde yaşamak arzusunda olduğunu belirtmektedirler! Bu durum, AB’de ve AP’ da kimi parlamenterlerce dile getirilmiştir!

Bu çok tehlikeli oyunu bozmak, Rum-Yunan ikilisinin bu yeni entrikasını ters yüz etmek, öncelikle, Türkiye’nin, K.K.T.C’de ki yönetimin ve devletinin yaşaması için mücadele eden her vatanseverin birinci görevidir.

Kıbrıs Türk’ünün adada ki var oluş mücadelesinde ve şanlı direnişinde görev alarak, bu uğurda hizmet verenler hala hayattadır. O nedenle, onlara da bu noktada büyük görevler düşmektedir. Bu görevlerini, bir iki hamaset cümleleri içeren ‘duyurularla’ değil tam tersine, halkımızı da kucaklayan, içine dâhil eden, çeşitli dernek ve platform etkinlikleri ile yerine getirmeli ve Kıbrıs Türk Halkının gerçek tercihinin, devletlerini yaşatma yönünde olduğunu tüm dünyaya duyurarak, göstermelidirler.

Şurası asla unutulmamalıdır! K.K.T.C devleti; bir avuç sendika ağasının, birkaç ‘baraka mensubunun’, kimi ‘yasemin çocuklarının’ ve bilinen ‘kimi siyasilerin’, Rum’larla birlikte yürüttükleri teslimiyetçiliklere feda edilmek ve yeniden Rum’lara yamalanalım diye kurulmamıştır…

K.K.T.C devleti; adada ki ata yadigârı topraklarının asırlardan beri serdarlığını yaparak, Türk Milletinin milli menfaatlerini koruyan Kıbrıs Türk Halkının, kendi toprakları uğruna vermiş oldukları can ve kan bedeli sonucunda kurulmuştur. Anavatan Türkiye bu gerçeğin en büyük teminatıdır…

Son dönemde ağızlarında ki salyalarını sağa, sola savurarak dolaşan, bu devletin varlığını görmezden gelip, Rum’lardan ve onların yönetiminden talimat alanlar, şunu hiçbir zaman unutmamalıdırlar:

K.K.T.C devletinin varlığını koruyup kollamaya kararlı olan Kıbrıs Türk Halkının ezici bir çoğunluğu, son dönemde çevirmiş olduğunuz entrikalarınızı bilmektedir. Bu teslimiyetlere imza atanların oyunlarını ters yüz etmeye ve gerektiğinde haddinizi bildirmeye muktedirdir…


Atilla ÇİLİNGİR
12 Mart 2011
 
Üst