Çocuğunda Anlaşılmaya İhtiyacı Var

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Çocuk yetiştirmek pamuk ipliğine benzer, eklemek de kolaydır, koparmak da” diyor Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin; kendisi hem Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı hem de Çocuk Nöroloji Uzmanı… Boyut Kitapları’ndan çıkan ‘Çocuklarla ‘Doğru’ İletişim’ adlı kitabı ise bir harika! Kitapta hem çocuğun doğumundan ergenlik çağına kadarki gelişim dönemlerinin özeliklerini tanıma fırsatı buluyorsunuz hem de bizzat yaşanmış örneklerle kendinizi ve çocuğunuzla olan iletişiminizi sorguluyorsunuz. İşte Paktuna’nın çocuklu hayatla ilgili önerilerinden bazıları…



*Çocuk davranışları durağan değil, dinamiktir. Yani belli bir yaşta belli bir şekilde davranan çocuk, bir diğer yaşta bambaşka davranır. Çocuğun içinde bulunduğu yaşa uygun olarak davranış biçimi sürekli değişir. Davranışlardaki değişim yaş dönemine bağlı olarak, kendine özgü belli zaman aralıkları içinde olur. Çocuk, her gelişme aşamasının sonunda, bir sonraki aşamanın alt yapısını kazanmalıdır. Başka bir deyişle, bir sonraki döneme, bir sonraki dönemde doyuma ulaşmış olarak başlamalıdır. Bir önceki aşamanın gereksinimleri doyurulmadan, bir sonraki aşamaya geçen çocukta, çeşitli davranış sorunları ortaya çıkar.

GELİŞME AŞAMALARINI BİLİRSEK


Bu gelişme aşamalarını iyi bilen bir yetişkin, ‘çocukça’ olan bazı davranışların anlam ve nedenini bilir. Bu anlamı fark edip değerlendirebilir. Böyle olmadığında, çocukların pek çok davranışı ‘çocukça’ kabul edilir ve üzerinde durmaksızın geçiştirilir. Zaman zaman ve hatta sıklıkla içinde bulunduğu yaşı gereği ‘çocukça’ davranışlarından dolayı çocuklar örselenir. Çocukluk dönemindeki örselenmelerin etkisi yaşam boyu sürer. Kısaca, çocuk yetiştirmenin zevki, “çocukça” sandığımız davranışlardaki gizemi anlamakta yatar. Bu ayrıntıları fark edebilmek ve doğru yorumlamak, biz yetişkinlere yaşama sevinci verecek niteliktedir. Üstelik her dönemin sonunda kazanılması gereken aşamayı bilen bir yetişkin, çocuğa el yordamı ile değil; yerinde, zamanında ve doğru yaklaşır.

SÖZÜNÜZÜ DİNLEMİYORSA…


*Çocuk ile yetişkinin arasındaki sorunların pek çoğu, çocukların olgunlaşmaları için onların zamana ihtiyaçları olduğunu dikkate almamaktan kaynaklanır. Örneğin; 2 yaşındaki çocuk misafirlikte “adam gibi” oturmuyor diye; 3 yaşındaki her dediğimize “hayır” diyor diye; 4 yaşındaki oyuncaklarını arkadaşları ile paylaşmıyor; 5 yaşındaki kardeşini tartaklıyor diye sürekli tartaklanır. Oysa çocukların bu davranışları tamamen yaşa özgün ve olması beklenen davranışlardır. Yapabileceklerinin üzerinde beklentilerimiz olan çocuklarımızı söylene söylene kendimizden uzaklaştırır, sonunda da onlarla arkadaş olamamaktan yakınırız. Bir türlü dost olmayı beceremediğimiz çocuklarımız, sözümüzü dinlemiyor, diye kahrolur, hem kendi hem onların yaşantılarını berbat ederiz. Bu duruma düşmemek için, insanın yetenekleri ölçüsünde davrandığını kabul etmeliyiz. Bunun için, önce bu yeteneklerin neler olduğunu, nasıl ve ne zaman geliştiğini bilmeliyiz. Bilmeliyiz ki, çocuklarımızdan beklentilerimiz onların gelişim aşamalarına uygun olsun.


*Çocuğumla konuşamıyorum, diyorsanız, konuşmaya lisana sığdırıyor olabilirsiniz. Lisan bir iletişim aracıdır, ama tek iletişim aracı değildir. Amacınız, çocuğunuz ile iyi bir uyum sağlamak ise, onun gelişme basamaklarını anlamak iyi bir başlangıç olur. Fakat sadece davranışlarının anlamını bilmek yetmez, ayrıca çocukla iletişim kurmak da gerekir. O nedenle, işe önce iletişim kurmadaki becerilerimizi arttırmakla başlamalıyız. İletişim sözle olduğu gibi mimik ve jestlerle de kurulabilir.


*Çocuğunuzun duygularını fark edin. Onun duygularını siz yaşıyormuşçasına hissetmeye çalışın. Bu şekilde, sözlere gerek kalmadan da çocuğunuzla iletişim kurabilirsiniz. Fakat, çocuk beyninin ne zaman neyi algıladığını bilmezsek, konuşmalarımızın ne kadarının onun tarafından anlaşıldığını da bilemeyiz. Konuşmayı söken çocuğun, algılama ve yorum yeteneğini hiç dikkate almayız. Sözlerimizin, tam bizim demek istediğimiz gibi, karşımızdaki tarafından anlaşılmış olduğunu varsayarız. Çocuğumuz sözümüzden çıktığında da sinirlenir, ona bağırır çağırırız. Oysa, çocuk ona neden bağırdığımızı anlamaktan bile acizdir.

ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE

Annelerden itiraflar…


“6 yaşındaki yavrumun her sorduğu soruya yanıt veriyordum. Bir gün gözlerini açmış, kaşlarını kaldırmış, omuzlarını yükseltmiş halde: ‘Gözlerime bak da konuş anne!!!’ diye bağırdı. Evet, her sorusuna yanıt veriyordum ama bulaşık yıkarken, yemek yaparken…”


“Oğlum 12 yaşına geldiğinde birden bire aramızda sözel iletişim koptu. Benimle, sebebi bilinmez bir şekilde asla konuşmak istemiyordu. Sözcükler yetersizdi. ‘Anneciğine biraz daha iyi davransan’ların yararsız olacağını biliyordum ve kendimi çok çaresiz hissediyordum. O, yıllardır bir köpek özlemi ile yanıp tutuşuyordu. Bense, hem köpeklerden korkuyordum, hem titiz ve tertipli biriydim, hem de yoğun bir iş trafiğim vardı. O, bütün bunları biliyordu. O halde, oğluma olan sevgimin somut bir göstergesi olarak köpek alacaktım. Yeni doğmuş bir köpeğin eve gelişinden 3 ay kadar sonra, oğlumun yanağıma sessizce konan öpücüklerini hiç unutmam. Köpeğimiz şimdi 10 yaşında. O gün, bu gündür, oğlumun sevgisiz ya da saygısız hiçbir davranışına rastlamadım.”


“Emziği bırakmıştı. Ben işe başlayınca emzikten başka parmak da emmeye başladı. Geceleri hiç uyumuyordu. Sabahları işe gitmem bir felaket haline dönüştü. 15 gün kadar, işyerimden izin alarak, günde 2-3 defa eve gittim, tekrar işe döndüm. Çocuğuma; ‘Seninleyim, seni bırakıp gitmiyorum’ mesajını sözel anlatım ile değil, davranış dili ile vermeye çalıştım.”
 
Üst