Cumhuriyetten Otokrasiye

Salim Doğan

Onursal Üye
Katılım
7 Nis 2012
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
CUMHURİYETTEN OTOKRASİYE

Uluslar kendi düzenini kurma ve doğayla mücadelesinde başarılı olmak için geliştirdiği yönetim biçimini uygarlığın ve çağdaşlığın gereği olarak süreklileştirmek istemektedir. Bu nedenle de alışılmışlığın karşısında mevcut durum, dogmatizm ve metafizik felsefe savunucuları ile emperyalist yönetimlere karşı da savaşmak zorundadır. Hemen her yönetim devamlılığını sağlamak amacıyla çeşitli tedbirler almaktadır. Bu tedbirler yasa yapıcılar tarafından kanunlaştırılarak ortak bir uyum içinde yürütülmektedir.


Ancak görülüyor ki emperyalizm ulusal, çağdaş, uygar tedbirler karşısında tutunamayınca yeni yöntemler geliştirmeye başlamıştır. Mevcut durumu ben “Aslın içinde mücadele” olarak tanımlıyorum. Ne demek aslın içinde mücadele: toplumsal istençler doğru okunduğunda uluslar uygar ve çağdaş davranış sergilerler. İşte bu uygar ve çağdaş davranışlar yasalarla pekiştirilir. Buna bir örnek vermek istiyorum. İnsan hakları, demokratikleşme vb küresel istençler içerisine girerek gerici, bölücü terörist yaklaşımları bir demokratik hak olarak lanse etmek istenmektedir.


Cumhuriyet fikri bir küresel istenç olarak insanlığın huzur ve rahatı için gönenç içerisinde yaşamasında sürekli yeniliklerle beslenmektedir. Ancak cumhuriyet adı her çeşit çağdışı yönetimler içinde kullanıldığı bir gerçektir. İran İslam Cumhuriyeti buna bir örnektir. Anlamı halk yönetimi olan cumhuriyet halkın seçtiği ve seçildiği yurttaş olarak hakların ve sorumlulukların eşitlik çerçevesi içerisinde yürütüldüğü diğer dünya milletlerinin de özlemini çektiği bir yönetim şeklidir. Seçilecek kişi birileri tarafından atanıyorsa ve atanmışlar arasından halk seçim yapıyorsa bu yönetimin adı cumhuriyet olamaz. Totaliter yönetimler ya da otokrasi günümüzde devlet yönetimini demokratik yollarla çoğunluğu sağlayarak yönetimi ele geçirenlerin bu iktidar süresinde gücün kendilerinde olduğu ve bu gücün sonsuz olduğu kanısına varmaları sonucunda ya da yaptıkları yanlışlardan hesap sorulacağını bilmeleri ve bu sonuçtan korunmak için çıkış yolu olarak gördükleri bir yönetim biçimidir.


Tek başına iktidarı ele geçirenler bu erki kolay terk edemezler. Bunun iki nedeni vardır; birisi iktidarın verdiği güç vazgeçilmezdir. Diğeri de mevcut anayasal düzene karşı işledikleri suçlara karşı hesap vereceklerini bildiklerindendir. Bu durumun ikisi de aynı anda vazgeçilmez olduğunda oligarşiye doğru bir gidiş söz konusudur. Mevcut rejimin karşı hareketinden korunmak ve kurtulmak için yeryüzünde sınanmış bazı yöntemler mevcuttur. Bu yöntemler genellikle otokrasiyle sonuçlanmaktadır. Geleneksel yönetim sağlam bir zemine oturmuşsa bu yönetim kolay teslim olmayacaktır. İşte o zaman geleneksel yönetimin dayanağı sayılan kurumlar yıpratılarak zayıflatılmaktadır. Halk arasında güven kaybeden yönetimin değiştirilmesi artık kaçınılmaz olacaktır. Propaganda ve ajitasyonlarla halkın kafası karıştırılıp kavram kargaşası yaratıldıktan sonra kendi istedikleri fikrin empoze edilmesi kolaylaşacaktır. Özellikle de halk arasında şok yaratacak ajitasyonlar ve kavram kargaşası sonucunda değerler altüst edilecek halk neyin eğri neyin doğru olduğu konusunda çelişkiye düşecektir. Bu durum genellikle haklının haksız, haksızın haklı olduğu kanısını yaymak amacıyla uygulanmaktadır.


Avrupa’da engizisyonun çıkış amacı erk’in el değiştirmesinden korkulduğundandır. Tanrı adına söz söyleyen ve karar veren ve tanrının yeryüzündeki vekili olduklarını söyleyen papazlar işbirliği yaptığı ve güvenliklerini sağlayan kontlarla düklerle ve bunların hepsinin kurgulayıcısı krallarla halka karşı korku salmak için suçlu buldukları insanları diri diri yakmışlardır. Bu sayede de karanlık yönetimlerini on yıllarca sürdürmüşlerdir.
Günümüz dünyasında da çağdaş engizisyonlara rastlamak mümkündür. Acaba neden cumhuriyet yönetimleri otokrasiye dönüşmektedir. Cumhuriyet yönetimleri demokrasiyle gelişir, uygarlık ve çağdaşlık yolunda devam ederler. Demokrasi kişi hak ve hürriyetleriyle ilişkili olduğundan disiplinize edilemezler. İşte art niyetli kişi ve guruplar da bu durumdan faydalanarak insan hakları, demokratikleşme adı altında özlemini çektikleri yönetimlere kapı aralamak istemektedirler.

Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN kurduğu Türkiye Cumhuriyeti dünyanın hiçbir ülkesinde bizimki kadar millet tarafından destek görmemiştir. Bu cumhuriyet Türk ulusunun genetik kodlarına işlenmiştir. Türk milleti bütün varlığı ile canıyla, kanıyla, tam bağımsız bir Türkiye için aç, susuz, çıplak ayaklarıyla düşman üstüne korkusuzca yürüyerek kazanmıştır. Evinde kendi yiyeceğini, iki öküzünden birini vererek desteklemiştir kurtuluş savaşını. Cephede sucu bucu yoktu. Cephede ayrı gayrı yoktu tek bir şeye inanmışlardı. Ya bağımsızlık ya ölüm şiarı vardı. Bu inanç içersinde cephede düşman askerlerinin bile yarasını saran yüksek karaktere sahip bir millet vardı. O milletin adı Türk milletidir. İşte bu özelliklerinden dolayı Türkiye cumhuriyeti Bulunduğu coğrafyada bir model oluşturmaktadır.


Ortadoğu’da Asya’da, Afrika’da ve hatta Avrupa’da olduğu gibi Güney ve Orta Amerika’da Türk ulusunun kurduğu cumhuriyete karşı kıskançlıkla gıpta etmektedir. Bilimin, uygarlığın, çağdaşlığın yaşandığı bu cumhuriyet geri kalmış milletler için model oluşturmaktadır. Türk milleti kurduğu laik, demokratik, uygar ve çağdaş cumhuriyeti kanının son damlasına kadar koruyacaktır. Yeryüzündeki hiçbir güç bu cumhuriyeti yıkamayacaktır. Ne Amerikan emperyalizmi ne AB kapitalizmi, ne işbirlikçi bölücüler ne de irticacı gericiler kimle iş birliği yaparlarsa yapsınlar cumhuriyeti yıkamayacaklardır. Çünkü bu millette görevdeşlik duygusu vardır. Bu duygu kendiliğinden oluşmaktadır. Kimsenin dürtüklemesine gerek kalmadan eline bayrağını alıp meydanlara çıkıyorsa, savaş durumunda yetmişlik dedeler askerlik şubeleri önünde cepheye gitmek için toplanıyorsa, depremde, sel felaketlerinde birbirine kenetlenebiliyorsa kim ayırabilir bu milleti, kim bölebilir. Ve hiç kimse oligarşiye, otokrasiye ya da totaliter bir rejime eğilim göstermesin. Cumhuriyetten otokrasiye geçmek isteyenler bunu deneyenler bedelini çok ağır ödemişlerdir.
 
Üst