Dedikodu

Gökçen

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,079
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.kibris1974.com
Dedikodu



Bilge, karşısında duran iki adamı ilgiyle süzerek, "Sorun nedir?" diye

sormuş. Adamlardan biri diğerine işaret ederek,"O, yaptığı dedikodularla

sadece benim şöhretimi mahvetmekle kalmadı, bu köydeki pek çok

insanın da canını yaktı!" demiş.

Öteki hemen atılmış: "Üzgünüm... Böyle olsun istememiştim.

Tüm söylediklerimi geri alıyorum."

"Yaa... bunun gerçekten her şeyi düzelteceğini mi sanıyorsun?" diye söze

katılmış bilge, "Yarın köy meydanına kuş tüyü yastığınla gel."

"Nasıl yani?..."

"Dediğimi yaparsan anlayacaksın."

Ertesi gün köy meydanında buluşmuşlar. Bilge, adamın eline bir makas

vermiş ve yastığı kesip içindeki tüyleri boşaltmasını söylemiş. Yastıktan

boşalan tüyler rüzgârla birlikte etrafa savrulunca, "Şimdi," demiş

bilge, "Bunların hepsini toplayıp bana getir."

Adam saşkınlıkla, "Ama bu mümkün değil!" diye cevap

vermiş. "Baksanıza, duvarların ardındaki bahçelere kadar savruldular.

Öyle geniş bir alana yayıldılar ki, bunların hepsini toplamak imkânsız..."

"Tıpkı başkalarının hakkında sarf ettiğin sözler gibi"demiş bilge, "Yaptığın

dedikoduların nerelere, ne kadar uzak mesafelere kadar gittiğini ve

nelere sebep olduğunu bilebilir misin, söylesene?..."

Üniversitedeki psikoloji hocamız ilginç bir egzersiz yaptırtmıştı bize.

Aramızdan seçtiği on kişiyi sıraya dizdikten sonra, sıranın başındaki

arkadaşımızın kulağına bir şeyler fısıldadı. O da dönüp bunları yanındakine

fısıldadı. Bu böylece tekrarlanıp bittiğinde, hocamız onuncu kişiye ne

duyduğunu sordu. Ortaya çıkan sonuç düşündürücüydü. Zira, sıranın

başındakine söylenen cümlelerle, sıranın sonundakinin ağzından dökülen

cümleler arasında dağlar kadar fark vardı...

Bilim adamlarına göre, taş devrindeki atalarımızdan miras kalan ve

sohbetlerimizin üçte ikisini kapsayan dedikodu yapma alışkanlığımızın çok

önemli fonksiyonları varmış. Dr. Jean-Noel Kapferer'in ifadesiyle, "Bir

toplumun arzularını, korkularını ve obsesyonlarını ortaya çıkaran"

dedikodu, genelde toplumun; özelde mensubu olduğumuz iş ve sosyal

çevrelerin kurallarını anlamamıza ve aktarmamıza, dolayısıyla da hangi

hareketlerimizin kabul görüp hangilerinin eleştiriyle karşılanacağını

öğrenmemize yarıyormuş. Yerimizi belirleyip aidiyet duygumuzu

pekiştiriyormuş. Ve duygularımızı ifade etmemizi kolaylaştırdığı için

psikolojik bir rahatlama sağlıyormuş.

Öte yandan, dedikodunun kalpleri kırıp ilişkileri mahvettiğini; insanların

şerefiyle oynayıp isimlerini lekelediğini, hatta toplumları bile ileri

gitmekten alıkoyabildiğini hepimiz biliyoruz. Öyleyse, çizgiyi nerede

çekmeliyiz? İnsan doğasının bir parçası olduğu bilimsel araştırmalarla

ispatlanan bu hareketi hangi ölçülere göre gemlemeliyiz?

"Genellikle dedikodu yapmak başkalarını suçlamak, bazen de onları taklit

etmek içindir" diyor Krishnamurti, "Bu; heyecan aramak için kendi dışına

çıkmayı isteyen fevkalade yüzeysel bir zihni gösterir... Gelecek sefere

dedikodu yapmaya kalkıştığınızda kendinizi yakalayın. Eğer

söylediklerinizin farkında olursanız, hakkınızda pek çok şey

keşfedeceksiniz. Başkalarına duyduğunuz merak duygusunu bahane

ederek bu hareketinizi örtbas etmeye çalışmayın."

Evet, üstadın dediği gibi neyi niçin söylediğimizi tahlil edebilirsek, bu bize

değer yargılarımız; öz sevgimiz ve güvenimiz hakkında önemli ipuçları

verecektir. Dedikodu yapmak bazen çok eğlenceli oluyorsa da, başkaları

hakkında söylediğimiz doğru-yanlış her sözün asla farkına

varamayacağımız boyutlara ulaşacağını unutmamalıyız. Kendimizi

rahatlatmak için başkalarının yaşamlarıyla oynamaya hakkımız var mı?

Vicdanınız bu soruya nasıl yanıt veriyor?...
 
Üst