Denizcilik Gücünün Ülkemiz İçin Önemi

TOZKOPARAN

New member
Katılım
17 Haz 2009
Mesajlar
23
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DENİZCİLİK GÜCÜNÜN ÜLKEMİZ İÇİN ÖNEMİ
Ülkemizde denizcilik bilincinin gelişmesi ve denizciliğin öneminin anlaşılması açısından karasularımızda yabancı bayraklı gemiler ve personelin çalışmasını yasaklayan ve sadece Türk bayraklı gemiler ve Türk vatandaşlarının çalışmasına imkân veren Kabotaj Kanununun yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 1926 tarihinden itibaren Denizcilik ve Kabotaj Bayramı olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Cumhuriyetimizin kuruluşu ile birlikte 29 Aralık 1924 tarihinde Bahriye Vekilliği kurulması kararlaştırılmış, Osmaniye Milletvekili Üsküdarlı İhsan (Eryavuz) Bey ilk Denizcilik Bakanı olmuştur. Cumhuriyetin hemen arifesinde denizcilikle ilgili işlerin yürütülmesi için Denizcilik Bakanlığı’nın tercih edilmesi kurucu iradenin “Deniz Gücü”nün önemini idrak etmesi ve gelecekle ilgili öngörüleri bakımından çok önemlidir.


Bakanlığa atanmadan önce de YAVUZ zırhlısının onarım işiyle ilgilenen İhsan BEY, Bakan olduktan sonra bu işi Fransız Penoit Şirketine vermiş, Bakanlık görevini İnönü Başbakanlığındaki 4. Hükümette de sürdürmüştür. Hükümete bilgi vermeksizin Penoit Şirketine ayrıcalık tanıdığı iddiasıyla Başbakan İnönü’nün Malatya Milletvekili sıfatıyla verdiği soru önergesiyle hakkında meclis soruşturması açılmış, 16 Nisan 1928 de sonuçlanan davada Yüce divan tarafından” görevi kötüye kullanmak ve rüşvet alma girişiminden 2 yıl ağır hapis ve 2 yıl memuriyetten men cezasına çarptırılmıştır. Böylece Cumhuriyet tarihinin ilk ve tek Denizcilik Bakanlığı da 27 Aralık 1927 de ortadan kaldırılmış. Denizcilik Bakanlığının kapatılmasıyla aslında cezalandırılan Türk Milletidir. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizden baktığımızda, Dünya deniz ticaretinin ekonomik büyüklüğü dikkate alınırsa bu cezalandırmanın bize nelere mal olduğu daha belirgin görülmektedir.
Yeni dünya düzeninin ortaya çıkardığı siyasi ve ekonomik gelişmeler neticesi denizler ve okyanuslar, dünya siyasetine ve ekonomisine sahip olmayı hedefleyen güçler açısından çok daha fazla önemli hale gelmiş; denizler ve denizcilik ile ilgili kaynakların ve potansiyelin değerlendirilmesi maksadıyla milli gücün fonksiyonel bir unsuru olan denizcilik gücünün oluşturulup geliştirilmesinin gerektiği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Denizcilik gücü, bünyesinde maddi ve manevi çeşitli güç ve kuvvetleri bulunduran ve bunların toplam verimini milli güce aktaran karmaşık bir güç sistemidir.
Milli gücün bir alt bölümü olan denizcilik gücü, bir milletin denize ve denizciliğe ilişkin imkân ve kabiliyetlerinin, milli menfaatler yararına değerlendirilmesi, kullanılması, korunması ve geliştirilmesi amacıyla harcanan bilimsel, endüstriyel, fikri, duygusal ve fiziki çabaların; insan gücü, coğrafi, siyasi, psiko-sosyal, teknolojik, ekonomik ve askeri güç alanlarında oluşturduğu etkinliklerdir.
İnsanoğlu, denizin getirdiği ekonomik yararların ve buna bağlı olarak artan siyasi ağırlığın bilincine vardığı andan itibaren, denizler üzerindeki menfaatlerini korumak ve denizlerden daha fazla pay alabilmek için askeri sınırlarını karalardan denizlere kaydırmış ve silahlı bir deniz gücü olarak donanmaları oluşturmaya başlamıştır.
Denizlerin, bir devletin siyasi, iktisadi ve askeri açıdan birinci savunma hattı olduğu dikkate alındığında; bu hattın kontrolünün devri, devletin bağımsızlığının devri niteliğindedir. Bunun olmaması için eldeki kaynakları en iyi şekilde, devletin gücünü etkileyen her sahada kullanarak denizlerdeki etkinliğimizin artırılması gerekmektedir.
Denizcilik gücü, milli gücün; deniz alaka ve menfaatleri ise milli menfaatlerin bir bölümü olduğundan deniz alaka ve menfaatlerinin milli güç ve unsurları ile sıkı fonksiyonel bağlantı içinde olduğu bir gerçektir.
Devletin milli güç unsurlarının tamamıyla yakından ilişkili olan denizcilik gücü, Türkiye’nin milli menfaatlerine ve bekasına sağladığı katkısıyla önem arz etmektedir. Denizci Devlet sıfatı kazandıkları kabul edilen devletlerin özelliklerine bakıldığında, bu devletlerin denizcilik güçlerinin oluşumunun iki temel esasa dayandığı görülmektedir. Bunlar; devlet ülkesinin coğrafi özelliklerinin sağladığı ve denizcilik gücü kapsamına giren potansiyel güç kaynakları ve imkânların, kişileri (milleti), onları işler duruma getirip menfaat ve geçim sağlamaya yöneltmesi veya buna zorunlu kılması, devletin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, askeri (stratejik), coğrafi ve demografik koşulların, onun bir denizcilik gücü oluşturmasını gerekli kılmasıdır.
Türk milletinin deniz ve denizcilikten yeteri kadar menfaat sağlamaya yönelmediği, devleti bu potansiyelden faydalanma yönünde yeteri kadar zorlayamadığı ve Türkiye’nin “denizci devlet” sıfatını tam olarak kazanamadığı görülmektedir. Ancak, bekasını sağlayabilmek için tek dayanağı milli gücü olan Türkiye’nin bu gücü oluşturan tüm unsurlara katkıda bulunan ve bu unsurların tümünden etkilenen deniz alaka ve menfaatlerini koruması için denizci bir devlet olması ve denizcilik gücünü geliştirmesi gerekmektedir.

Genel olarak incelendiğinde denizciliğimizin bir milli ülkü olarak ele alınmadığı ve ekonomik boyutu, sağladığı kaynaklar ve halk bilinci açılarından denizci devlet olarak görülmek yolunda alınması gereken uzun bir yolumuz bulunduğu gerçeği ile bir kez daha karşılaşılmaktadır.
Yeni dünya düzeninin, dış ilişkilerini ve güvenlik rollerini en çok etkilediği ülkelerden biri olan Türkiye’nin milli menfaatleri günümüzde sınırlarımızın çok daha ilerisine ulaşmıştır. Türkiye, çağdaş bir dünya devleti olmak, artan güvenlik ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak üzere denizlere ve denizciliğe uygun bir devlet stratejisi uygulamak ve buna ilişkin bilinci (denizcilik bilinci) oluşturmak zorundadır.
Milli menfaatleri sağlamak için milli güç, mevcut potansiyeli milli hedefler doğrultusunda aktif hale getirmek ve kaynakları bu yönde değerlendirmek suretiyle geliştirilebilir. Bu işlemde denizler ve denizcilikle ilgili kaynaklar ve potansiyel de değerlendirilecek ve bu amaçla bir denizcilik gücü oluşturulup geliştirilecektir. Bu kaynaklar ve potansiyel değerler, milli gücün tüm unsurları içinde mevcuttur ve denizcilik gücünü doğrudan veya dolaylı biçimde etkilemekte ve ona katkıda bulunmaktadır.
Bulunduğumuz coğrafyada ülkemiz avantajlı bir konumda olmasına rağmen, uluslararası bir sektör olan denizcilik faaliyetlerinden yeterince pay alamamaktadır. Deniz ticaretinin avantajlarından arzu edilen düzeyde yararlanabilmek için dünyada pek çok ülkenin yaptığı gibi ülkemizde de denizcilik devlet politikası olmalı, teşvik ve destek görmelidir. Ülkemizde kabotaj taşımacılığının geliştirilmesine yönelik olarak, özellikle son yıllarda çok önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar kalıcı ve akılcı politikalarla sürdürüldüğünde önemli gelişmeler sağlanacaktır.
Türk deniz ticaret sektörü desteklendiği, gereken yapısal ve yönetsel tedbirler alındığı takdirde, turizm ile birlikte kaynak eksikliğini en az yatırımla ve en az destekle giderebilecek önemde bir sektördür.
Denizciliğimizin daha büyük atılımlar yapabilmesi ve ülkemizin uluslararası denizcilik pazarlarından daha fazla pay alabilmesi için; uluslararası düzeyde denizciliğin izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınarak hızlı bir şekilde ön hazırlıkların yapılması gerekmektedir.
Ulu önder Atatürk 1 Kasım 1927 tarihinde TBMM açılışında yaptıkları konuşmada; “En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye: endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirme kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz denizciliği Türk’ün milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız” diyerek konunun önemini ifade etmiştir.
Bu ilkeden hareketle, ülke çıkarlarını gerçekçi verilere dayalı olarak korumak, geliştirmek, kısa, orta ve uzun vadeli sektörel planlamalar yapmak suretiyle, denizciliğimizin ülke ekonomisine olan katkısını artırmak, deniz alaka ve menfaatlerimizi en iyi biçimde değerlendirmek zorundayız.

BİLGE DENİZ
 
Üst