Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya Chrome kullanmalısınız.
DERSİM İSYANI VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ!
İlk önce bu iki olayın kısa tarihçesine bir bakalım. Kısaca Dersim olayları, ya da isyanı ve bunun bastırılması bugünkü PKK olaylarının öncesidir. Dünden bu güne doğu illerimizde çok fazla bir şey değişmemiştir. Yine aşiretler hüküm sürmektedir. Yine marabalar ezilmektedir. Yine töre adına cinayetler işlenip, o halk kendi ihdas ettikleri yasalarıyla cezalandırılmaktadır. Yine orada Merkezi Hükümete karşı bir isyan vardır! Özerklik istenmektedir! Bu gün olduğu gibi o günde Türklük kabul edilmemektedir. Dersim isyanı denilen olay Kürtlerin il isyanı da değildir. Tarihimiz bunların isyanları ile doludur. Ve ne yazıktır ki bu isyanların arkasında da yine bu gün olduğu gibi Avrupa vardı. Sürekli Avrupa milletlerinin kışkırtmalarıyla kendi devletlerine isyan ettirilmiştir Kürt vatandaşlar. Anadolu’yu ele geçirmek isteyen ABD ve AB bu gün olduğu gibi o günde Dersim bölgesinde ki Kürtleri kullanmıştır. O bölgenin aşiret reisleri ise kendi şahsi çıkarları doğrultusunda halkını daha doğrusu marabalarını isyana teşvik etmiştir. Kürt ve Alevi halkları barış içinde aynı bayrak altında yaşamak yerine, bu kışkırtmalarla kendilerini ayrı ve başka görerek, Kendi mutlak hakimiyetlerini istemişler ve Türkiye Cumhuriyetinin birer vatandaşı olmayı kabul etmeyerek, kanlı isyanlar başlatmışlardır.
PKK’nın da yaptığı bu değil mi? Neticede Merkezi İdareye karşı başlatılan bu isyan, Merkezi idarenin askerleri tarafından bastırılmak zorundaydı. Öyle de yapıldı. Soykırım yapıldı! Kürtler ve aleviler katledildi diyerek saptırılan ve belirli odaklarca kaşınılmak istenilen bu olayda, Kürtler ve aleviler isyan ederken Merkezi Türk hükümetinin askerlerine her halde güllerle çiçeklerle saldırmadılar. Karşılıklı kan dökülmüştür. Zamanın koşulları neyi gerektiriyorsa bu isyanı bastırmak için o yapılmıştır. Kısacası bir isyan vardı ve bu isyan bastırılmalıydı. O bölgede masum Kürt ve Alevi halkları katledildi diyenler, baskınlar sonucu katledilen masum askerlerden niye bahsetmiyorlar. Bu gün birilerinin yansıtmaya çalıştığı gibi masum insanlar yok yere ölümle cezalandırılmamıştır. Orada yaşayan masum halkı bu günkü gibi kandıran, Merkezi hükümete karşı durmalarını sağlayan, gücünü de dışardan alan, aşiret reisleri ve onlara kanarak bu kanlı baskınları gerçekleştirenler cezalandırılmıştır. Bu gibi olaylarda kurunun arasında yaşın yanması da kaçınılmazdır. Bunu kimse inkar edemez. Yoksa bu Dersim olayları bu gün anlatılmak istenilenin ya da kirli politikalarına alet etmeye çalışanların dediği gibi bir katliam, bir soy kırım değildir.
Bu olaylar kendini Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı sayamayan aşiretlerin başkaldırısıydı ve de gereken yapılmıştır. Bunu kaşıyanlar Dersim halkının Türk askerini nasıl katlettiğini neden sorgulamıyorlar acaba? Orada otoriteye karşı gelinmeseydi, bu olaylar yine de yaşanır mıydı? Bu olayda Atatürk’ü ve Cumhuriyeti suçlayanlar, bu günkü PKK’ya da haklılık kazandırdıklarını bilmiyorlar mı? Atatürk zamanın şartlarına göre yapılması gerekeni yapmıştır. Olması gereken oydu ve de olmuştur. Şimdi kalkıp da bu olayda Atatürk’ü, Sabiha Gökçen’i ve Cumhuriyeti suçlamak, Tarihini, Cumhuriyetini, Atatürk ilke ve devrimlerini inkar etmektir. Hatta Misakı Milli sınırlarını da inkar etmektir. PKK’nın saldırılarına da destek çıkmaktır. Tıpkı sözde Ermeni soy kırımından özür dilenmesinin istenmesi gibi bundan da özür dilenmesini istemek te yine PKK’nın başkaldırısına meşruiyet kazandırmaktır. Evet bu olayda birileri özür dilemelidir fakat o ne Türkiye Cumhuriyeti devletidir ne de CHP’dir. Özür dileyecek olanlar, bu gün Dersimde yaşayan ve o günün aşiret reislerinin torunlarıdır. Dedeleri adına Dersim halkına bu acıyı yaşattıkları için Dersim halkından ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinden özür dilemelidirler.
Gelelim İstiklal Mahkemelerine: Dersim olaylarının ortaya atılmasının ve polemik konusu yapılmasının ardından İstiklal mahkemelerinin de irdelenmesi gündeme gelmiştir. İstiklal Mahkemeleri ile Dersim isyanı arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılmaktadır. Bunun neticesinde de Cumhuriyet idaresi sorgulanır hale getirilmek istenmektedir. Önce İstiklal mahkemelerinin kurulduğu dönemde Türkiye nasıl bir yapıya sahipti ona bakalım.
Milli Mücadelenin başladığı yıllarda Anadolu da tam bir karmaşa hüküm sürmekteydi. Devlet otoritesi yoktu. Merkezi otoritenin olmaması sivil yöneticilerin de işlerini hakkıyla yapmasını engelliyordu. Ekonomik hayat çökmüş, üretim sıfır denecek kadar azdı. Ekonomik çöküntüye paralel sosyal çöküntü de başlamıştı. Doğu Anadolu ve Adana, Tarsus civarında Ermeni, Karadeniz’de Rum çeteleri terör estiriyordu. İşgal nedeniyle yurdun dört bir tarafında huzur ve can güvenliği kalmamıştı. Eşkiyalık bozgunculuk ve casusluğun artmasının yanı sıra Yıkıcı propagandalar kurtuluş mücadelesine gölge düşürüyordu.
Devam Edecek
Ayla Berkin
02.12.2011
Son düzenleme:
Dersim İsyanı ve İstiklal Mahkemeleri !
DERSİM İSYANI VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ!
Bu yıllarda, kanunsuzluklara bidayet ve istinaf mahkemeleri bakıyordu. Ancak bu mahkemeler kendilerine verilmiş yetkilerle çalışıyorlardı ve temyiz kararları, itirazların incelenmesi derken karar vermek gecikiyor, cezaların gecikmesi de cezaların caydırıcılığını azaltıyordu. Birde askeri mahkemeler vardı. Bu mahkemeler diğer adıyla “harp divanları” asker kaçaklarını, bozguncu, casus ve eşkıyaları yargılıyordu ki, zaman zaman bu cezalar çok ağır olabiliyordu. Suçluların, harp divanlarında görevli askerlerce cezalandırılmaları ise ister istemez akla askeri otoriteyi getiriyordu. T.B.M.M. Atatürk ve silah arkadaşları ile Anadolu halkının seçtiği her kesimden gelen değerli insanlarla kurulmuştu. Bunun içinde Kürt’ü de, Lazı da. Çerkez’i de vardı. Tüm bunlar hepsi birden TBMM’yi meydana getirmişlerdi. Bu seçilmiş kişiler, halkın meşru temsilcileriydiler. Durum böyle olunca da cezaların Meclis otoritesine bağlı kuruluşlarca verilmesi en uygun karar olarak düşünülür ve buna bağlı olarak da, T.B.M.M. ülkedeki her türlü asayiş bozucu olayı önlemek amacıyla 29 NİSAN 1920 tarihinde “Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu kabul eder. Bu kanuna göre T.B.M.M.’nin meşruluğuna sözle, yazıyla ya da fiilen muhalefet edenler, “Vatan Haini” Vaaz ve konuşmalarında halkı vatana ihanet suçuna teşvik edenler geçici kürek cezasıyla cezalandırılacak, bu faaliyetleri sonucu olay çıkarsa idam edileceklerdi. Kanun bu suçları işleyenlerin bidayet mahkemelerince yargılanacakları hükmünü getiriyordu
T.B.M.M. düşmanla silahlı mücadele yaparak vatanı kurtarmanın siyasi ve kanuni yollarla başlatılması düşüncesiyle kurulmuştu. Bu savaşı kazanabilmesi içinde asker toplanması lazımdı. Fakat Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası askerlik yükümlülüğünü kaldıran bir karara imza atmıştı. Bu karar insanların askere gitmemesine, silahaltında olanların da kaçmasına neden oluyordu. Ceza Kanununun bu suçlarla ilgili hükümleri oldukça hafifti. Asker cephede ölmektense birkaç ay, hatta birkaç sene hapis yatmayı göze alıyordu. Bu kaçak olayları öylesine çoktu ki savaşın gidişatını etkilemesi kaçınılmazdı.
O yıllarda Türkiye olağanüstü günler yaşıyordu ve TBMM zaten bu gibi haller göz önünde bulundurulduğu için kurulmuştu ve yetkileri de olağanüstüydü. TBMM tamamen Meclis denetiminde mahkemeler kurulmasını zorunlu görmüştür. İstiklal Mahkemeleri bu zorunluluğun ürünüdür.
İstiklal Mahkemelerini Bolşevik İhtilalinin kapalı, gizli ve terörist ÇEKA’larına da benzetirler. Oysa Çeka’lar birer çetedirler ve hiçbir kanuna bağlı olmadıkları gibi, hiçbir hukuk sistemiyle bağdaşmayan uygulamaları vardır.
İstiklal Mahkemeleri, Fransız İhtilal Mahkemeleriyle karşılaştırılamaz. Bu mahkemeler tam anlamıyla terör estirmiştir. 1793 yılında sadece Paris’te 2774 kişi olmak üzere tüm Fransa’da 17.000 kişiyi idam ettirmiştir. Hüküm giymeden idam edilenlerle bu sayı 40.000’i bulur. Oysa İstiklal Mahkemeleri tarafından üç sene boyunca vatana ihanet, casusluk ve bozgunculuk suçlarından 1054 kişi idam edilmiştir. Bu da İstiklal Mahkemelerinin farklılığını ve gerekliliğini açıkça ortaya koymaktadır.
Geçmişi yargılarken; olayların cereyan ettiği dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak değerlendirmek zorundayız. Eğer günümüz şartlarına göre geçmişi yargılamaya kalkarsak büyük bir yanılgıya düşeriz.
İstiklal Mahkemeleri bir ulusun, kendini yok olmaktan kurtarmaya çalıştığı mücadeleden doğmuştur. O savaş işgal ve savaş dönemlerinde, Türk Milleti’nin var olmasını sağlayan en önemli unsurlardır. İstiklal Mahkemelerinde görev yapan üyeler de en az cephede savaşan Mehmetçik kadar bu kutsal zaferin kazanılmasına katkı koymuştur.
Bu gün yapılmak istenen ve adına tarihimizle yüzleşmek denilerek, tarihimize gölge düşürmeye çalışmadan önce, o günlerde yapılanlar yapılamamış olsaydı şimdi dünya milletleri arasında ki yerimiz ne olurdu diye bir düşünülmesi lazım. Dersim olayları ve İstiklal Mahkemelerini insafsızca ve maksatlı bir şekilde eleştirmek yerine bu milletin bir daha bu gibi olaylarla yara almaması, (ne yazık ki hala bu olaylar devam etmektedir) için tek yürek ve tek vücut olunması için çabalamalı, İstiklal Mahkemelerine ihtiyaç duyulacak günlere dönülmemesi için gayret gösterilmelidir.
Ayla Berkin
06.12.2011