Direnmeyeceğiz De Ne Yapacağız?

Ahmet Ötüken

Onursal Üye
Katılım
17 Nis 2012
Mesajlar
35
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DİRENMEYECEĞİZ DE NE YAPACAĞIZ?

Bazı çevreler; Aleksander Downer’in, müzakere süreciyle ilgili olarak BM Genel Sekreteri Ban-Ki-Moon’na sunacağı raporun tarihi yaklaştıkça; giderek artan bir dozda saldırganlaşıyorlar.


Bu saldırılar; her nedense “çözüm isteksizliği” ni inatla sürdüren ve zamana oynayarak elde ettiği AB üyeliği konumunu Türkiye üzerinde baskı oluşturarak istediği sonuçları elde etme stratejisi uygulayan Hiristofyas’a karşı değildir.


Bu saldırılar; ortaklık devletini gasp edip tekeline geçiren; Güneydeki korsan idareyi tüm Kıbrıs’ın meşru hükümeti ilan eden ve yılladır Kıbrıs Türk Halkı’nı çözümsüzlüğün tutsağı haline getiren BM Güvenlik Konseyi’ne de değildir.


Bu saldırılar; Kıbrıs’ta yaşanan sorunları bile bile; sorunlu bir gasp idaresini, Yunanistan’ın baskıları ve AB içindeki Türkiye karşıtlarının ince çıkar hesapları nedeniyle Birliğe alan AB’ye karşı hiç değildir.


Bu saldırılar; “yeter ki siz evet deyin; üzerinizdeki ambargolar kalkacak, açıkta, ayazda bırakılmayacaksınız, dünya ile buluşturulacaksınız” diyerek Kıbrıs Türkü’nün iradesine hile ve yalanla etki eden ve sonra da “müzakereler sürdüğü sürece ambargoları kaldıramayız” diyen sahtekar güç odaklarına karşı hiç değildir!


Tam tersi; Kıbrıs sorununun mağduru ve çözümsüzlüğün tutsağı konumunda çözülüp dağılmasını bekleyen Kıbrıs Türk Halkı’na; kurduğu devlete, Türk Halkı’nın hür ve serbest iradesi ile seçilen ve haklarımızı müzakere masasında savunan Sn. Cumhurbaşkanı’na ve Anavatanımız Türkiye’ye yönelik sistematik saldırılardır.


Peki bu saldırılar, durup durduğu yerde mi başlatılıp sürdürülmektedir? Tam tersi; dış çıkar odaklarının emir ve talimatları doğrultusunda, “düğmeye basılarak” yapılmaktadır.


İlginç olan; BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi’nin görev ve yetkilerini aşarak; huzuruna çağırdığı kimi siyasi parti ve sendika temsilcilerine “bağırıp çağırın, sokaklara dökülün, Eroğlu’nu tavize zorlayın” talimatını verdikten sonra bu saldırganlığın tavan yapmasıdır.


Zaten; ana muhalefet partisi yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, “yabancı diplomat ve misyon şefleri ile yaptıkları görüşmelerde, müzakere masasında ortaya koyduğu görüş ve öneriler nedeniyle Eroğlu’nun müzakere sürecini berhava eden bir tavır sergilediği, o nedenle uzlaşmaz taraf olarak gösterileceğimiz intibaını elde ettiklerini” dillendirmektedirler.


Açıkçası; CTP yönetimi yabancı diplomatların ve bu diplomatların mensubu olduğu ülkelerin görüşlerini doğru kabul ederek bu görüşler doğrultusunda Sn. Eroğlu’nu köşeye sıkıştırmak ve tavize zorlamak için yoğun bir çaba içine girdiği anlaşılıyor.


Hristofyas’ın çözüm isteksizliğini bile bile, üstelik müzakere sürecini baltalayan bir meydan okumayla, Kıbrıs’ın denizlerinde başka devletlerle anlaşmalar yaparak petrol ve doğal gaz arayışına girmesini dahi göz ardı edip Türk tarafının seçilmiş müzakerecisini, yabacıların ağzıyla yargılama ve “çarmıha germe” propagandasını başlatması; işbirlikçilik değil nedir?


Sn. Özkan Yorgancıoğlu; “çözüm oluncaya kadar müzakereler sürdürülmelidir” diyor. Zaten Hristofyas’ın ve bu Ortodoks ırkçısı Komünist lidere arka çıkan emperyal güç odaklarının da isteği bu değil midir?


Sn. Yorgancıoğlu; bunca yıldır yapılan müzakerelerden bir sonuç çıkmadığına göre Rumların ve “yoldaş” Hristofyas’ın bu isteksizliği ve hakimiyetçi anlayışı sürdükçe bu minval üzerine bundan sonra sürdürülecek müzakerelerden bir sonuç beklenmesi mümkün müdür?


Eveleyip gevelemeden açık konuşun! Sn. Talat’la bile uzlaşma yoluna gitmeyen uzlaşılan konuların bile bir ortak açıklama metninde yer almasını kabul etmeyen Hristofyas’ı hangi olgular makul ve sürdürülebilir bir çözüme zorlayacaktır?


Ambargolar altında gelişmesi ve dünyayla buluşması hala engellenen; Rum’la siyasi eşit bir varlık olduğu kabul edilmeyen haksızlığa uğramış mazlum bir tarafla, dünyada devlet olarak kabul gören ve AB üyesi olan bir taraf arasında; eşitlikçi ve paylaşımcı bir anlayışa dayalı yeni bir ortaklık devletinin kurulması olasımıdır?


Yani halen mevcut ‘müzakere masası’nın eşitlik ve adaleti öngören bir masa olduğunu söyleyebilir misiniz?


Sn. Talat’ı geçtiğimiz gün; bir konferansta dinleme fırsatı buldum. Kendisi aynen CTP gibi “müzakere sürecinin çıkmazla sonuçlanmasını felaket olarak” değerlendiriyor. Ve Aynen CTP gibi “müzakerelerin devamını” istiyor.


Bir de fıkra anlatarak “treni sallayalım ki, yolcular trenin gittiğini sansın” diyor. Yani Sn. Talat hem okunmayacak bir duayı dillendiriyor, hem de sonuç getirmeyeceğini bildiği nafile çabaların devamını istiyor.


Bir yandan “Hristofyas’ın çözüm istemediğini” kabullenirken, diğer yandan da siyasi hırslarından mı yoksa başka nedenlerden midir bilinmez yaptığı açıklamalarda “şimdi tam da çözümsüzlük çözümdür diyenlerin ipliğini pazara çıkarma zamanıdır” diye açıklamalar yapmakta ve bu ülkenin cumhurbaşkanlığı makamında oturmuş bir siyasi zat olarak hırslarına yenik düşerken, Hristofyas’ın ve Kıbrıs Türk tarafını suçlamaya kurgulanmış çevrelerin ekmeğine bal sürmektedir.


Sn. Talat; “dünya’ya meydan okuyamayız” diyor.


Sn. Talat Kıbrıs Türkü dünya’ya meydan okumuyor. Tam tersi; haksız ve adaletsiz bir dünyada; her türlü baskı, izolasyon ve iç kışkırtmalara rağmen bu topraklar üzerindeki toplumsal haklarını savunmağa çalışıyor.


Halkın direnişini ve kendi haklarına sahip çıkma mücadelesini bir “meydan okuma” olarak takdim edecekseniz, evet bu bir meydan okumadır.


Bu halk; ne Rumlardan ve nede arkalarındaki güç odaklarından kendine ait olmayan bir şey istemiyor.


İsteğimiz, bu topraklarda özgür, egemen ve başı dik bir halk olarak yaşamaktır.


Birileri bu haklarımızı gasp etmişse ve gasp etmeyi sürdürüyorsa; direnmeyeceğiz de ne yapacağız?


Hristofyas’ın “adalete ermesini” ve dünya dediğiniz emperyalist güçlerin haklarımızı teslim etmesini mi bekleyeceğiz.


Bir söz vardır; beyler “hak verilmez alınır.”


Ve bu halk da bunu yaptı, bunu yapmaya devam ediyor.
 
Üst