DRAU KATLİAMI (28 Mayıs 1945)

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
DRAU KATLİAMI (28 Mayıs 1945)


Ölüm Fermanları sözde “İnsan Hakları”
Savunucuları tarafından imzalandı.


Rusların “Sıcak denizlere inme” siyasetlerine, ihtişamlı Kafkas Dağları gibi set çeken ve hürriyet aşkının bedelini nesillerden nesillere ödeyerek yaşamak zorunda kalan Kafkas halklarının birisi de Kuzey Kafkasya’da yaşayan kahraman Karaçay-Malkar Türkleri olmuştur.

İkinci Dünya Savaşında kanlı Stalin ve kızıl askerlerinin Kuzey Kafkasya’da yaşayan Karaçay ve Malkar Türklerine uyguladığı tehcirler ve soykırımları 1943 yılının Kasım ayı ile 1944 yılının Şubat ve Mart aylarında top yekûn bir gecede sürgün edilmeyle sınırlı kalmamıştır.

Alman Ordusunun Rusya’yı Kafkasya cephesinden işgali sırasında bazı Kafkasyalıları sabotaj ve casusluk konularında eğitmeleri ve Kuzey Kafkasya’ya sızma girişimleri karşısında Ruslar Kızıl Ordu cephesinde bulunan Karaçay - Malkar Türkü subayları “güvenilmeyecek düşman unsuru” sayarak, Ural bölgesindeki kömür ocaklarına sürmüştür. Rusların bu hareketi bir Karaçay Süvari Birliği’nin dağlara bağımsız olarak çıkmasını tetiklemiş ve Alman Ordusu için müttefik kazanmasına sebebiyet vermiştir. Almanların Kafkasya’ya yerleşmelerinden sonra halka din özgürlüklerini geri vermesi yıllarca baskıcı Rus rejiminin kurduğu nefrete karşılık Almanlara candan yakınlık gösterilmesine ve güvenilmesine sebep oldu.

İşgal Almanların umduğu gibi gerçekleşemedi ve 1942 yılının sonlarında Almanya tüm cephelerinde yenilgiyi kabul ederek, çekilmeye başladı. Bu çekilme sırasında 15 bin civarında Kafkasyalı da mülteci kafileleri halinde onlarla birlikte Avrupa’ya doğru yola çıktı. 22 ay süren yolculuk boyunca peşlerinden gelen Rus askerleriyle zaman zaman savaşarak ilerleyen Karaçay-Malkarlar, Kabardey ve diğer Çerkes kavimleri Alp Dağları’nın eteklerine ulaştılar.
İşte bu azap yolunun sona erdiği düşünülürken yeniden başladığı yeri ise Avusturya ve İtalya sınırında bulunan Oberdrauburg bölgesine bağlı Dellah kasabası ve Irschen köyü arasındaki büyük vadi yani Drau nehrinin boyuydu.
İngiliz Ordusu 8. Askeri Birlikler Komutanı Feldgeneral H.Aleksander’in emriyle mülteci göçü durduruldu ve mülteci Kafkasyalılar özgürlüklerinin Avrupa’da olduğunu düşündükleri son bölgeye kendi yaptıkları derme çatma baraka ve kulübelere yerleştiler.

Kampta çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 7500–8000 civarında mülteci vardı. Bunlarda, bazıları, yaşananlardan sonra Kızıl Ordudan ayrılmış ve daha sonra Ruslara karşı oluşturulan Kafkas ordusuna katılmış ailesiz Dağıstanlı 33 kavimdi.
O kavimlerden birisi yine Karaçay-Malkarlılar gibi Kıpçak olan Kumuk Türkleri’dir.

Karaçay-Malkar ve diğer Kafkasyalı halkların başlarında lider ve komutanlık eden subaylar vardı. Sultan Kılıç Geriy İngiliz birliklerince kampın lider komutanı ilan edilmişti. Karaçay-Malkarlıların başında ise Kafkasya Ordusunda görev yapmış Dobay Toturkul adında bir subay vardı.

Kampta zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren ve olacaklardan habersiz ümitlerini
kaybetmemeye çalışan savaş eğitimi olmayan çoğu çocuk ve kadından ibaret masum
Karaçay-Malkar, Kabardey, Dağıstanlı ve diğer halkların, Stalin’e iadesi ile ilgili pazarlıklar yapılıyordu.

General Giray ve beraberindeki Kafkasyalı liderler, İngilizlere Türk ve Müslüman ülke olan Türkiye’ye geçmelerine izin verilmesi veya Avrupa’da kalmalarının sağlanması konusunda resmi talep ve başvurular yapmışlardı.

Bu arada İngiltere başbakanı Churchill, ABD Başkanı Rousweld ve SSCB Devlet Başkanı Stalin Yalta Antlaşması üzerinde görüşmelerini sürdürmekteydi. Savaş sonrası sınır ve yetkilerin paylaşımı içerikli bu uzun anlaşmayı Stalin bir şartla imzalamayı kabul etti. O da
“Rus topraklarından kaçıp Avrupa’ya iltica talep eden Rus mültecilerin iadesi” başlıklı maddenin eklenmesiydi.

Yalta Antlaşması’na Stalin’in istediği gibi bir madde eklenmiş ve soydaşlarının yaşadığı Müslüman, dost ve kardeş ülke olan Türkiye’ye gelebilmenin ümidiyle yaşayan binlerce Karaçay-Malkarlı, Kabadey, Adige, Osetler ile diğer Çerkes halklarının ölüm fermanları imzalanmıştı.

Londra’dan Churchill imzalı 28 Mayıs 1945 tarihinde kamp İngiliz Askeri Birliği’ne gelen “Yalta Antlaşması hükümlerine uyularak, Sovyetler Birliği’nden kaçan Rus mültecileri Sovyet otoriterlerine teslim edilecektir!..” emri, Kafkasyalı Müslümanların yüreklerine hançer gibi saplandı.

Mayıs ayının ortasında İngiliz 8.Birlik Komutanı Feldgeneral H. Aleksander’in emriyle 350 civarında kamp lider ve komutanı başta olmak üzere Kafkasyalıların tüm silah ve savunma gereçleri toplatıldı. Bu durum liderler için belirgin bir satılmışlık göstergesiydi.

İngiliz ve Amerikalılar kamp komutanı Sultan Giray’ın ileride kendilerine faydalı olabileceğini düşünerek kamp başkanı Giray’a şöyle bir teklif sundular:
“Her ne kadar Nazilerle işbirliği yaptınız ise de, eğer affedilmeniz için yalvarır ve demokrasilere sadakat yemini ederseniz, Sovyetler Birliği’ne teslim edilmeyecek ve serbest bırakılacaksınız”

Kutsal Kafkas onurunu önde tutan General Sultan Kılıç-Giray bu teklife hiddetlenerek:
“Benim adamlarım cesur askerlerdir. Hür bir Kafkasya için canlarını vermeye hazırdırlar. Benim ecdadım, şeref ve namus uğrunda Rus boyunduruğuna karşı savaşırken şehit oldular. Bu arkadaşlarım ise gece gündüz benimle aynı mefkûre için dövüştüler. Onların kanı benim kanımdır. Savaştığımız anlar o şerefi paylaştık. Şimdi de aynı akıbeti onlarla paylaşacağım. Milletime ihanet edip, onlar Sovyet NKVD’ sinin ölüm mangaları tarafından idam edilirken, ben burada bir korkak gibi yaşayamam. Bir gün gelecek, sizler de anlayacaksınız ki, Sovyetler sizin hakiki dostlarınız değillerdir. Belki o gün iş işten geçmiş olacak. Bu aldığınız kararlarla en az Sovyetler kadar sizler de suçlusunuz. Bolşevizm’e karşı muzaffer günlerde, adamlarımla hep bir arada idik. Şimdi onlar ölüme giderken, onları asla yalnız bırakamam. Başlarında yine ben Kızıl cellâtlara doğru yürüyeceğiz. Bu şerefi kimseye bağışlayamam” cevabını verdi.

Sultan Kılıç Giray ve her halktan liderlerin bulunduğu bir gurup Kafkasyalı komutan Sovyet otoritelerine teslim edildi. Aynı günlerde yargılanarak idam edildikleri haberi geldi.

Kampın etrafı tanklı askeri birlik tarafından kuşatılarak bir İngiliz subayı kamptakileri şu açıklamayı yaptı: “Kafkasyalılar! Liderleriniz Sovyet Otoritelerine teslim edildiler. Düzeni bozmayın. Etrafınızın nasıl kuşatıldığını görüyorsunuz. Kaçmaya kalkışanlar derhal vurulacaklar. Biz Sovyetler Birliği’yle artık müttefikiz. Siz yurdunuza dönmek mecburiyetindesiniz. Sizi göndermek de bizim görevimiz.” Kamp meydanında toplanan ihtiyar, kadın, erkek ve çocuklar toplu halde namaz ve dualar ederek sonlarını korku içinde beklemeye başladılar. İngiliz ordusunun ihanetini protesto etmek için kampın her yerine siyah bayraklar dikildi.

28 Mayıs 1945 günü sabah saat 10’dan itibaren 1 Haziran’a kadar 7000 den fazla insanın iadeleri sürdü. İngiliz Askeri Birlikleri’ne ait tanklar ve kamyonlar kampa yaban arıları gibi üşüştüler. Kuzey Kafkasyalı Müslüman ve Türk asıllı Kafkasyalıların bölgede güç kullanılarak iadeleri başladı.

Drau nehri yanında yapılan iadeler sırasında mülteci Kafkasyalıların kanları ve çığlıkları Alpleri kapladı. Ruslar nehre atlayıp intihar edenler dışındakileri teslim aldıkları sınırdan 200 metre içeride kazdıkları çukurlarda katletmekteydiler.

Bazıları Ruslar tarafından öldürülmektense ailesiyle birlikte kendini Drau’nun azgın sularına bırakarak intihar etti. Alp dağlarına doğru kaçabilenlerin sayısı çok azdı ve ailesi olmayan Kafkasyalılardı.

O korkunç katliamın şahitlerinden Dellah kasabasının yerlisi çiftçi Martin Nagale: “… Hemen hemen tamamı kadın ve çocuklardı. Çok korkunçtu. Kadınlar teslim edilmemeleri için yalvarırlarken, her yeri gözyaşları ile yıkıyorlardı. Bu yalvarmaların boşuna olduğunu görenler ise bir biri ardına çocuklarıyla Drau’nun azgın sularına kendilerini bırakıyorlardı. ” şeklinde gördüklerini anlatırken, başka bir şahidi olan Mrs. Maria Tiffling “Bir ailenin bütün fertlerinin Drau’da yok oluşlarını hiç unutamam. Anne bir yavruyu sırtına bindirmiş diğer ikisinin de ellerinden tutuyordu. Üçüncüsü ve en küçük çocuk da babasının kollarındaydı. Hepsi de kendilerini Drau’nun hırçın sularına korkunç çığlıklarla attılar” diyerek bu korkunç katliamın belgesi olacak tanıklıklarını yaptılar.

Katliamın yapıldığı Drau’dan ailesiz bazı Kafkasyalılar kaçmayı başardılar. “Haram Tala” (Haram Topraklar) adlı romanında orada yaşananları kaleme alan Karaçay Türkü rahmetli Hamit Botaşev, Malkar Türklerinden Mustafa Aday Paşa, Malkarlı İbrahim ve Baksanlı Yusuf Baksan Efendioğlu’na ait, mülteci kampından yazılmış mektuplar, günlükler ve şiirlerde Drau katillerinin gerçek yüzleri apaçık ortaya koyulmaktadır.

“Drau” katliamının ortağı olan ve sözde “Ermeni soykırımı” senaryolarıyla Türk Milletini günümüzde hedef almış Avrupa ülkelerine karşı bir an önce kendi Karaçay-Malkar Türklerinin 1943 – 1957 Kafkasya sürgün ve soykırımı ile 28 Mayıs 1945 Drau soykırımını acilen tasarı olarak meclisten geçirerek, sorumlularına bunun hesabını sormalıdır.



Bir gün Avusturya’nın Oberdrauburg bölgesine bağlı Irschen köyüne yolunuz düşerse, katledilen o zavallı Müslüman mültecilerin anısına Mayıs 1960 yılında Avrupa İslam Cemiyeti tarafından dikilen anıtı ziyaret ve dua ediniz. O mütevazı anıtta Almanca olarak: “Burada 1945 yılının 28 Mayısında 7000 Kuzey Kafkasyalı, kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın İstiklali idealine kurban gittiler” yazısını göreceksiniz.

Bu dikilen taş binlerce isimsiz Kuzey Kafkasyalı kurbanın dünyadaki 7000 kişilik tek mezar taşıdır.

Ufuk TUZMAN-Filolog, Araştırmacı
www.efrasyap.com


K a y n a k l a r :

- “Haram Tala” (Haram Topraklar), Hamit Botaşev. Nalçik, 1993.
- Doç. Dr. Ufuk TAUKUL. Kırım Dergisi, 52 – 53 sayı. Ankara, 2005.
- Mustafa Aday Paşa. “Tınglagan tengle ayıp etmegiz” şiiri. 1945 Avusturya.
- Ufuk TUZMAN. Yesevi Dergisi, “Drau Katliamı’nın 62.Yıldönümü” (28 Mayıs 1945). İstanbul-2006.
 
Üst