Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk! (1)

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk!

DÜN, BUGÜN, YARIN VE SONSUZA DEK ATATÜRK!

Değerli okurlarım. 19 Mayıs, 1919, Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı, İstiklal Savaşı’nın başladığı günü ve Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlamanın heyecanı henüz üzerimizde capcanlıyken… Gerek Anavatan Türkiye’de gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olsun; bugünün siyasilerine – bu konuda istisnalar kaideyi bozAmıyor maalesef - Ulu Önderimiz, Ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün: “Hangi millet vardır ki, yabancıların nasihatleri ile yücelsin? Tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir.” özdeyişini bir kez daha hatırlatmak gereğinin ezikliği içindeyim… Çünkü Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Amerika’sından İngiliz’ine, Fransız’ından Alman’ına, Yunan’ına; kısacası tüm Emperyalizme; Türk olmanın ne demek olduğunun dersini vermiş… Anadolu’nun en yaralı, en yorgun ve bitkin olduğu dönemlerde bile, akbabalar gibi fırsat kollayan bu yağmacılara, sömürücülere kafa tutmuş ve Türk olmanın gerçek anlamını kendi üslubu ile kesin bir dille anlatmıştı.

Değerli dostumuz Sn. Gülsev Eyüboğlu İrhan’dan gelmiş, çok önemli bir iletiyi, ATATÜRK’e olan bitmeyen sevgi ve bağlılığımızı her fırsatta vurgulamak, gönlümüzü şenlendirmek babında sizlerle de paylaşmayı onur; bilmeyen veya unutmuş olanlara hatırlatmayı da, vatani bir görev addederim…

* * * * *

“22 Eylül, 1919 Sivas Kongresi’nden on gün sonra:

ABD Generali, J.G. Harbord başkanlığındaki ABD heyeti Sivas’a geldi. Heyet, Amerika Mandası için, kendilerini ilgilendiren konuları incelemek ve Ermenistan’a da geçmek üzere özel olarak ABD Başkanı Wilson tarafından gönderilmişti. Öncelik, Türk Milliyetçiliği Hareketi’nin gücünü nereden aldığını sorgulamak ve hareketin lideri Mustafa Kemal’in idama mahkûm edilen bir asi subay olduğu halde nasıl oluyor da böylesine bir harekete kalkıştığını bizzat kendisiyle görüşerek çözmekti…

Sivas’a geldiler. Gazi Mustafa Kemal Paşa, sıtma rahatsızlığı ve yorgunluğuna rağmen Amerikalılarla üç saate yakın bir görüşme yaptı. ABD Heyet Başkanı General J.G. Harbord ve beraberindekilere ilk olarak “Amerika’nın otoritesini ve ABD’nin Türkiye’nin işlerine karışmasını kesinlikle kabul etmeyeceğini” kesin bir dille söyledi. Başında bulunduğu Türk Milli Hareketi’nin, dünyada yaşayan her ırk ve dinden insana saygılı olduğunu, ancak şu anda VATAN topraklarını işgal eden tüm ırklara karşı VATAN’ı kurtarmaya kararlı olduğunu açıkladı…

ABD’li General J.G. Harbord gayet müstehzi bir sesle Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e sorar: “Peki, ne yapacaksınız?”

Görüşme başlangıcından beri parmakları arasında çevirdiği tespihi ile sakin bir şekilde oturan ATA; bu soruya karşılık aniden tespihinin sicimini çok sert bir şekilde kopardı. Tespihin taneleri etrafa saçıldı. Ayağa kalktı ve etrafa saçılan tespih tanelerini teker teker topladı ve ABD’li General’e dönerek, “İşte sorunuzun cevabı” dedi. ABD Heyeti, çok büyük bir şaşkınlık içinde: “Nasıl?” dedi. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, çok vakar bir ses tonuyla: “Vatanımın şu anda dağılmış parçalarını, işte tıpkı bu tespih taneleri gibi, teker teker bir araya getireceğim. Topraklarımızı, keneler gibi yapışan tüm iç ve dış düşmanlardan temizleyeceğim ve bağımsız bir TÜRK DEVLETİ kuracağım.” dedi.

General J.G. Harbord, bu tür bir ümidin, ne mantığa ne de askeri gerçeklere uymadığını, ayrıca bu hareketiyle Mustafa Kemal’in Türk Milleti’ni intihara sürüklediğini söyledi...

Gayet sakin bir şekilde oturduğu koltukta arkasına yaslanan ATATÜRK…
(Devam edecek)
 
Son düzenleme:

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk! (2)

DÜN, BUGÜN, YARIN VE SONSUZA DEK ATATÜRK! (2)

Evet.( General J.G. Harbord, ATATÜRK’ün bağımsız bir Türk Devleti kuracağını söylemesi ardından bu tür bir ümidin, ne mantığa, ne de askeri gerçeklere uymadığını; ayrıca bu hareketiyle Mustafa Kemal’in Türk Milleti’ni intihara sürüklediğini söylemesi üzerine…)

Gayet sakin bir şekilde oturduğu koltukta arkasına yaslanan ATATÜRK; “Şu anda görünüşe göre söylediğiniz doğrudur General. İçinde bulunduğumuz durum ve bizim yapmak istediğimiz, ne askerlik ne de başka bir açıdan açıklanabilirdir. Ancak her şeye rağmen Vatanı kurtarmak ve uygar bir TÜRK Devleti için bunu yapacağız.” dedi.

Ve avucunun iç ayası açık bir şekilde elini masaya koydu. “Başaramazsak, bir kuş gibi düşmanın avucu içine düşeceğiz ve aşağılık ve şerefsiz bir hayata katlanacağımız yerde, (bu arada parmaklarını yavaş yavaş kapatıyordu) ATALARIMIZIN ÇOCUKLARI OLARAK SAVAŞA SAVAŞA ÖLÜMÜ SEÇECEĞİZ.” Ve avucunu yumruk yapar…

ABD Generali “Ya başaramazsanız?” diye üsteler.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, ayağa kalkar, ellerini masaya dayayarak;

“BİR MİLLET, VARLIĞINI, İSTİKLALİNİ SAĞLAMAK İÇİN TÜM HAREKET VE FEDAKÂRLIĞI YAPTIKTAN SONRA BAŞARILI OLUR.’YA BAŞARAMAZSA’ DEMEK, O MİLLETİ ÖLÜ SAYMAK DEMEKTİR. ANCAK MİLLET YAŞADIKÇA BAŞARISIZLIK ASLA SÖZ KONUSU OLAMAZ.”

İşte Asil TÜRK Milletinin Ebedi Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK… ”

İşte Dumoulin’in: “Türkiye, ATATÜRKü Allah’a, geriye kalan her şeyini de ATATÜRK’e borçludur” dediği GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!

Ve işte Hitler’in: “Türk Milleti, tek bir fert kalsa da, devlet kurar ve intikamını da alır” dediği, TÜRK MİLLETİ!

Ancak ne acıdır ki; birçok ülkeler meydanlarına ATATÜRK’ün heykellerini dikerken; yoktan var ettiği Türkiye’de bugün, bazı gafillerin O’nun resimlerinden, isminden ve Türk Milleti’nin O’na karşı duyduğu bitmeyen, bitmeyecek sevgi ve kopmayan, asla da koparılamayacak bağlılıktan gerek kıskanarak, gerekse Emperyal efendileri öyle istiyor diye ‘O’nun ebedi hatırasını silmeye çalışmakta! Ancak bunu dünya durdukça başaramayacaklardır. Çünkü ne bu sevgi ve bağlılık; onlar ve onlar gibilerin idrak edebilecekleri bir sevgi; ne de TÜRK Milleti’nin ATATÜRK’e olan bağlılığı, böyle gafillerin koparabilecekleri bağlardır!.

Evet değerli okurlarım. O günlerde Hasta Adam diyerek; kolaycılık fırsatçılık ve şerefsizce, kancıkça; aç kuduz çakallar ve leş kargaları gibi üzerine saldırdıkları ve yıkıp döktükleri Anadolu’nun harabeleri arasından çıkmış… Ve kendilerine kafa tutmuş bu ÇILGIN TÜRK’ün hayallerine ve inançlarına güler; böyle bir davranışın Türk Milleti’ni intihara sürüklemek olacağıyla cesaretsizleştirmeye çabalar; bir yandan da şaşkınlık ve hayret içinde bocalarken; diğer yandan da eminim ki bu azmin arkasında kendilerinin de anlayamadığı, ölçemediği ilahi bir güç olmasından kuşku duymaktan da kendilerini alamıyorlardı. Ve o da sonradan anlayıp kıskandıkları ATATÜRK’ün dehası ve TÜRKÜN İmanıydı!

Ancak bu tür değerler onlara yabancıydı. Eğitimsiz, silahsız aç ve can çekişmekte olan bir milletin, kadınıyla, erkeğiyle… Genci ihtiyarıyla; yedisinden yetmiş yedisine… EBEDİ BAŞKOMUTAN, GAZİ MUSTAFA KEMAL’in önderliğinde; VATAN, TOPRAK, ONUR, DİN VE NAMUS müdafaası için nasıl dirilip şahlanarak devleştiği…

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk! (3)

DÜN, BUGÜN, YARIN VE SONSUZA DEK ATATÜRK! (3)

Değerli okurlarım bugünkü yazıma; ani bir rahatsızlıkla Yakın Doğu Üniversite Hastanesine kaldırılmış ve şu an yoğun bakımda olan Kurucu Cuhurbaşkanımız Sn. R.R. Denktaş’a acil şifalar dilekleri ve bir an önce iyileşip aramıza dönmesi için Tanrı’ya dualarımla başlıyorum…

Evet. Eğitimsiz, silahsız, olanaksız; aç ve can çekişmekte olan bir Milletin; EBEDİ BAŞKOMUTAN, MUSTAFA KEMAL’in önderliğinde… Kadınıyla erkeğiyle. Genci ve ihtiyarıyla; çoluğu çocuğuyla, yedisinden yetmiş yedisine… VATAN, TOPRAK, ONUR, DİN VE NAMUS müdafaası için, nasıl dirildiğine, nasıl şahlanıp devleştiğine, nasıl tüm varlığı ve gücüyle topraklarına sarıldığına… BAŞKOMUTANLARI MUSTAFA KEMAL’in bir tek emriyle nasıl seve seve ve ALLAH ALLAH diyerek Cennet’e gider gibi ölüme koştuklarına şahitlik ederken; eminim ki bu kalleş Haçlılar, bu kancıkça savaşlarının hiç de kolay olmayacağını daha o andan anlamışlardı! Ancak yine de, yaralı bir canlının son bir darbeyle kolayca öldürülebildiği g ibi; bitkin, yorgun ve hazırlıksız Anadolu insanını da kolayca öldürebileceklerini umuyorlardı. Anadolu’nun dört bir yanını en modern silahlarla donatılmış yedi düvelin askerleriyle kuşatmış… Ve üstelik sadece Avrupa’dan da değil; dünyanın dört bucağından sömürmekte oldukları ülkelerin, çeşit ırktan evlatlarını da taşıyarak, üzerimize saldırtmışlardı. Son bir darbeyle tüketeceklerini sandıkları Anadolu halkının, demirden yumruğu, sarsılmaz imanı ve BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL’in şimşek gibi tokadıyla karşılaşacaklarını ne bilsinlerdi ki? Onlar Türk Milleti’nin dermansız olduğuna inanmış… Sadece silahlarına ve yüz binlerce ödenekli askerlerine güveniyorlardı. Ancak Türk’ün vatan ve toprak sevgisini… Ve mevzu bahis VATAN olunca, karşılarında hiçbir güç, hiçbir engel tanımayacaklarını hesaplamamış bu kalleşler, hasta dedikleri ve kolayca yenilgiye uğratıp, topraklarını yağmalayıp, paylaşacaklarını… Onları da ‘geldikleri yere’ – Orta Asya’ya - süreceklerini planladıkları bu bir avuç ÇILGIN TÜRK ve BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL tarafından bozguna uğratılmış ve kendiler, ATAmızın da: “Geldikjleri gibi giderler” demiş olduğu gibi, gerilerine bakarak kendi geldikleri yere gönderilmişlerdi sonunda…

İstiklal Savaşı’nın zaferle sona ermesiyle; üzerimize saldırmış yedi düvel de dâhil; dünya milletlerinin hayranlığını kazanmış ATATÜRK; aynı zamanda istiklalden mahrum birçok halkların da örnek aldığı ‘mucizevî’ bir BAŞKOMUTAN’dı. Ve Türk’ün İstiklal Savaşı da; kazanılmış ilk bağımsızlık zaferi olarak tarihe geçer…

Şimdi soruyorum. Dünyadaki tüm milletlerin hayranlığını kazanmış… Böyle bir Dâhi’nin, kendilerine değil de, Türk Milleti’ne doğmuş oluşunu kıskanmış Batılılar; nasıl olur da şimdi bize, ‘KEMALİZM’den vaz geçiniz!’ dayatması yapabiliyor? İşte bunun cevabı da; bir yandan ATATÜRK’ten yedikleri tokadın acısını hala unutamayıp; intikam ateşiyle yandıklarından… Diğer yandan İstiklal Savaşı’nda bu hasta, bitkin halkın vatan denince neler yapabileceklerine şahit olduklarından… Ve tabii Türk halkının, bir tehlike karşısında yüz binlerce, milyonlarca ATATÜRK’e dönüşeceklerinden korktuklarındandır…

Haliyle, Türk halkında bu bitmeyen ATATÜRK sevgisi oldukça ve Atatürk İlke ve Devrimleri yürürlükte durdukça, bu ülkeyi bölemeyeceklerini onlar da pek ala bilmekte...

(Devam edecek)
 

Türkiye Sevdalısı

Dost Üyeler
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrının emanet verdiği bedende
Cevap: Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk! (1)

Sayın Seyyan UZUNOĞLU,

Her zamanki gibi harika bir konu başlığı altında yazmış olduğunuz mükemmel yazınız için sonsuz teşekkürler. Bugün sahip olduğumuz toprakların her karışının O'nun emaneti olduğunu, özgürce aldığımız her nefesin O'nun eseri olduğunu anlamayanların ve bizlere kazandırdığı demokrasinin kıymetini bilmeyenlerin bunu idrak etmesi mümkün değildir.

En derin saygılarımla
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk! (1)

DÜN, BUGÜN, YARIN VE SONSUZA DEK ATATÜRK! (4)

Değerli okurlarım. Bugünkü yazıma, 27 Mayıs, Azerbaycan Türk Cumhuriyeti’nin 93. Kuruluş yıldönümünü; sadece Azerbaycan kardeşlerime değil; tüm TÜRK DÜNYASI’na Kutlu olması dileklerimle başlamak istiyorum. Tanrı Türkü, Ordularını ve yurtlarını korusun…

Evet. Türk halkında bu bitmeyen ATATÜRK sevgisi oldukça, ATATÜRK İlke ve Devrimleri yürürlükte durdukça, bu ülkeyi bölemeyeceklerini; dıştakiler de içtekiler de pek ala bilmekte…

Bir de Türk Ordusu’nun ATATÜRK’ün askerleri ve yenilemez oldukları… Her Türk’ün asker olarak doğduğu; Türk Milleti’nin Türk Askeri, Türk Ordusu’nun da Türk Milletiyle bütünleşmiş olduğu gerçeği de onları korkutmakta. O zaman ülkeyi bölüp parçalamak için çare; öncelikle halkla ordunun bütünlüğünü bozmak! Türk Ordusu’nun yetkilerini kısıtlamak, siyasetten uzak tutmak ve yıpratmak! . Nitekim ATATÜRK’ümüzün ölümünden sonra, Türk Ordusu ve halkın arasını açma faaliyetleri sinsi sinsi yürütülmekte olsa da; son on yıla yakın bir zamandan beri bu yoldaki işlemler hızlandırılmış ve artık gizliliğe bile gereksinim duyulmamakta… Suskun ve “Mevzu bahis VATAN’sa, gerisi teferruattır” özdeyişini unutmuş, birleşmeye yanaşmayıp, birbirlerine çamur atmaktan başka pek bir ‘şey’ yapmayan muhalefet… Büyük bir çoğunluğu eğitimsiz ve bilinçsiz halk… Bilinçli olanlar sindirilmiş, eli kolu bağlanmış veya dört duvar arasına sokulmuş… Kısacası, bilinçli olan kesimi de, Türk Ordusu’nu yıpratma faaliyetleri de açık açık almış başını gitmekte! Ben bunun derinliklerine girmeyeceğim. Nasıl olsa görünen köy kılavuz istemez… Ve Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Libya vb Arap ülkelerinin durumu da ortada.Tanrı o günleri göstermesin, ama sırada başka kimlerin olduğunu sorgulamak da gereksiz bir soru olur aslında. Ve bu insanlık ayıbı ‘işlem’, milyonlarca masum insanın kanı, canı pahasına, başta BOP projesiyle İsrail ve ABD olmak üzere, Emperyallerin çıkarı doğrultusunda; Demokrasi, İnsan Hakları vb düzmeceler adıyla tıkırında yürütülmekte…

Evet. Gelelim dış güçlerin ATATÜRK’ten ve Türk halkının ATATÜRK’e olan sevgi ve bağlılığından neden korktuklarına. Çünkü bu ülkeye tekrar saldırmaları durumunda, karşılarında 100 binlerce değil… 80 milyon ATATÜRK bulacakları ihtimali onları ürkütmektedir… İşte bu nedenlerledir ki, bir yandan Türkiye’mde konuşlanmış, on binlerce askerlerinden, üslerinden vb maada, her konumda, her düzeyde ve her mevkide, CIA da dâhil; çok sayıda adamları, işbirlikçileri olan ABD… Diğer yandan AB, Türkiye’ye, güya üyelik için, burada sayamayacak kadar daha birçok dayatmaların yanı sıra; ATATÜRK’ün resimlerinin duvarlardan indirilmesini, okul kitaplarından çıkarılmasını ve Türk insanının ATATÜRK’ten bir şekilde soğutulmasının, koparılmasının şartını da koşmakta. Tabii, bu arada Dinlerarası Diyalog, Din Özgürlükleri martavallarıyla Dinimizin ılımlılaştırılması, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinleriyle benzerleştirilerek, bütünleştirilerek ve Hz. Muhammed (sav)’in isminin de geçmediği, İbrahim-i (Yahudi’nin Abraham’ı) karmasına dönüştürülmesi dayatması da apayrı ve de önlenmesi şart bir konu… Bir yandan böyle bir dinsizliğe müsamaha gösterirken; diğer yandan da o; “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyenler hakkında, Müslüman Türk halkının kafasında oluşan sorular tabii…

Dolayısıyla, dıştan gelen dayatmalar ve içteki çelişkilerle, Anayurdumda, dünlerde gizli şimdilerde serbestçe ve korkusuzca yürütülmekte olan bu çirkin faaliyetler; geçmişte uygulayamadıkları SEVR’i, bu kez içerdekilerin elbirliği, işbirliği ve de, kalleş, kurnaz Batılı yöntemlerle sinsice ve kancıkça uygulayabilmeleri meselesidir. AB üyeliğini bahane ederek, utanmadan, reformlar (değişim, iyileştirme ve düzeltmeler) le bizi ‘benzetme’ yoluna girmişler ve sınava da tabi tutuyorlar üstelik… Bir sınav (!) tarihi için bir gece yarısı, gizlice Ek Protokol’ü imzaladığımız ve gündüz gündür zafer naraları atarak kutladığımız da cabası! Bize nasıl gülmesinler ki?
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk! (1)

DÜN, BUGÜN, YARIN VE SONSUZA DEK ATATÜRK! (5)

Evet değerli okurlarım. Az önce saydığım ve aslında saymakla bitmeyecek bütün bu dayatmalar… Milletimi ve topraklarımı bölme faaliyetleri; dünlerde gizli saklı yürütülmekte iken; şimdilerde Demokrasi, Dinlerarası Diyalog, Din Özgürlükleri… Efendim Azınlık haklarıdır; açılımdır saçılımdır bahaneleriyle açık açık ve üstelik korkusuzca yapılmakta!

Önceleri, AB’ye üye olmak isteyen iktidarları suçlama eylemlerine girmiş ve “Avrupa Birliği bir Hıristiyan Kulübüdür, biz zaten girmek istemiyoruz” demişken; şimdi ne hikmetse (!) bir AB sevdasına bindik; inemiyoruz maalesef. Ama bizi aralarına almak istemediklerini zaten kendi itiraflarından ve üyelik dilekçesi vermiş hiçbir ülkeye dayatmadıkları şartları bize dayatmalarından da… Ve hatta bizi istemediklerini yüzümüze söylemelerinden de… Bizi vahşi imişiz gibi ehlileştirme, A-B-C’yi bilmeyen ilkokul çocukları gibi sınava tabi tutmalarının gerçek nedenlerini sorgulamıyor veya anlama gereğini bile hissetmeden kabul ediyoruz! Bizi, bir sürü hakaretamiz söylemlerle aşağılamalarına suskun kalıyoruz. AB kimmiş ki, koskoca Türkiye’yi sınava tutacakmış? Biz ona değil; o bize muhtaç” diyemiyoruz. Bir sınav tarihi alabilmek uğruna ve üstelik başarılı olup olmadığımızı KENDİLERİNİN zaten (önceden) belirlemiş oldukları olumsuz neticeyi bile bile hem de; vermediğimiz taviz de kalmıyor. (İşte bunu anlamak zor! Ne ise…) Örneğin, hava, kara ve deniz limanlarını Kıbrıs (Elen) Cumhuriyeti’ne açmakla, bu korsan cumhuriyeti ‘tanımak’ anlamına gelen Ek Protokol’ü, bir gece yarısı gizlice imzaladık! Ve bir yandan Kıbrıs’ın bir Ulusal Dava olduğu gerçeğini göz ardı ederken; diğer yandan da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tasfiye edilerek, 400 küsur yıldan beri bu adanın serhat bekçiliğini yapmış Gazi Kıbrıs Türklerinin Rum’a azınlık, yama, köle olmalarını onaylamış olduk! Bu ve verdiğimiz daha bu tür birçok tavizlerin hangisini sayalım da, hangisi kalsın?

Bakınız, bir yandan AB üyelerinin Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ‘e yapılmış hareketleri sineye çekmiş, şikâyet etmekten bile imtina etmişken; diğer yandan da ‘güya’ Dinimizi istismar etmemek nedeniyle burun kıvırdığımız, istemediğimiz aynı AB’nin şimdi maskarası olduk; sözünden çıkamıyoruz! Ve ne acıdır ki, ATATÜRK’ün: “Hangi Millet vardır ki, yabancıların önerileriyle yücelsin? Tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir” özdeyişini çiğnemek pahasına; o, dün istemediğimiz AB’nin önerileriyle güya ‘bir adım önde’ ancak SEVR istikametinde yürüdüğümüzden maada; mantıksız ve kasti dayatmalarından da gocunmuyor; AB kapılarında hala Medine dilencileri misali yerlerde sürünüyor, istediklerini de sorgusuz sualsiz veriyor, veriyoruz. Aziz Milletimizin onurunu iki paralık ediyor, ciğeri beş para etmeyen bu sözde medenileri kendimize güldürüyor; bizden intikam almalarına kapılar açıyor, olanaklar sağlıyoruz…

Adamlar bu eğilimimizle şımarmış ve ‘mademki ille de AB’ye üye olmak istiyorsunuz, o zaman AB’ne uyum sağlamak, Kopenhag Kriterlerine uymak… Efendim demokratikleşmek zorundasınız’ diyorlar! İş bununla da kalmıyor ve daha birçok mantıksız ‘olmazsa olmazlarımızı’ ve hatta ATATÜRK’ ün resimlerinin bile duvarlardan indirilmesini, ATATÜRK’ün de, İstiklal Savaşı’nın ve şanlı tarihimizin ve dinimizin de çocuklarımızın okul kitaplarından çıkarılmasını ve Türk insanının kalbindeki ATATÜRK sevgisinin bir şekilde silinmesini...

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Dün, Bugün, Yarın Ve Sonsuza Dek Atatürk! (1)

DÜN, BUGÜN, YARIN VE SONSUZA DEK ATATÜRK! (6)

Evet değerli okurlarım. Batılılar ATATÜRK’ü bir yandan över, yere göğe sığdıramaz… Kendi milletlerine değil de Türk Milleti’ne doğmuş olmasını kıskanırken… Diğer yandan da, gücü, dehası; ileriyi görebilme kabiliyeti, birbirinden koparılmış, yıpratılmış, ayrılmış ve bitap bir Milleti nasıl bir araya toparlayıp, yenilmez bir güç haline getirebilme becerisi ve imanı, onları çıldırtıyor aslında. Ve bu mucizevî birlikteliği sağlamış ve her yoksunluklarına, her yıpratılmışlıklarına rağmen bu çulsuz, çaresiz, aç ve bitkin halkın, Başkomutanları Mustafa Kemal’in, ”Ben size savaşmayı değil; ölmeyi emrediyorum” talimatına hiç tereddüt etmeden, nasıl cennete girer gibi ölüme koştukları gerçeğini kendi gözleriyle görmüşlerdir. Ve işte bu nedenledir ki, Mevzu VATAN olunca ve üstelik emir BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL’den gelince, devleşip, ölüme bile seve seve giden bu halkı aldatmak ve yenebilmek için ATATÜRK’ten koparılması, ATATÜRK sevgisinin kalplerinden ve hatta dimağlarından silinmesi gerektiğine inanmaktalar. Halkın ATATÜRK’e neden bu denli bağlı olduğunu onlar da bilmekte aslında. Ancak ATATÜRK’e bu kopmaz bağlılığı ve yetmiş iki yıldan beri bu dünyadan göçmüş olmasına rağmen; hala O’nun izinde yürümeye devam ettiği, işlerine gelmemekte. Çünkü ATATÜRK İLKE VE İNKİLAPLARI, Batılıların, Türkiye’yi – kanlı veya kansız - tekrardan istila edebilme; bölüp, parçalayıp paylaşabilme emellerinin önünde, görünmeyen bir zırh, aşılması mümkün olmayan bir duvar, çelikten bir kalkan gibi durmakta! Ancak ne yazık ki bugün; ATATÜRK İLKE VE İNKİLAPLARINA en az Batılı sülükler kadar içerleyen işbirlikçi gafillerin; Emperyallere bu emellerini gerçekleştirebilmeleri yolundaki yardımlarıyla, bu ihanet yolunda çok mesafeler kat edilmiş ve bu hain yoldaki ilerlemeler bugün had safhayı aşmış durumda maalesef… Dolayısıyla, gerek Amerika ve İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi’ni sonuçlandırma emelleri… Gerekse Ortadoğu ve Akdeniz’deki güç ve zenginliklerini paylaşımı yolunda Türkiye’yi dışlamak için ortaya atmakta oldukları ‘arabuluculuk’, NATO üyesi düzenbazlığı ile elini kolunu bağladıkları iktidarın önüne kasıtlı olarak attıkları AB üyeliği(!)ni kullanmakta. Ve Türkiye’nin önünde tuttukları bu AB havucuyla bu günkü iktidarın ‘ille de üyelik’ (!) sevdası ve AB’nin şart koştuğu hiçbir tavize hayır demeyişiyle, AB haddinden de fazla cesaretlenmiştir durumda. Ve işte bu nedenledir ki AB, Türk halkının gözünde devleşmiş, gönlünde ebedi bir taht kurmuş ve İlke ve İnkılâplarıyla hala Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Laikliğini, sınırlarını ve bütünlüğünü vb korumakta olan ATATÜRK’ün, sadece resimlerinin duvarlardan indirilmesini de değil; aziz hatırasının ve halkın gönlündeki bitmez, bitmeyecek sevgisinin de silinmesini emretmekte! Ve bugün maalesef, Anayasa değişiklikleri, ileri demokrasi, açılım… Dinlerarası Diyalog, Din Özgürlükleri… Efendim azınlık hakları ve daha birçok aldatmacalarla Anayurdumuzun istilasını kolaylaştırma yolunda olan ve ATATÜRK’e en az Batılılar kadar kıllananlar; Aziz milletime son darbeyi vurmaya çalışmakta! Ancak bu gafillerin bilmediği bir şey var ki, o da (bunu kimin söylediğini maalesef hatırlamıyor ve aflarına sığınarak) “Dünyada en tehlikeli silah, VATAN uğruna ölümü göze alan insandır” Kim söylemişse, eminim ki Türk insanını örnek olarak söylemiştir. Çünkü Türk Milleti, ATATÜRK’ün bir emriyle, dünyanın en azılı en gaddar… En vahşi ve topuklarına kadar silahlanmış milletlerine karşı; VATAN uğruna ölüme seve seve koşmuş ve topraklarımızı yağmalamak için aç kuduz çakallar, akbabalar gibi üzerimize çullanmış yedi düveli de, ATATÜRK’ün “Geldikleri gibi giderler” demiş olduğu gibi; geldikleri yere de göndermiştir! Ve kimsenin kuşkusu olmasın ki, Türk Milleti, içindeki kötü tohumları ayıklamasını da; topraklarını elinden almak için gelenleri de geldikleri yere göndermesini bilen yüce bir millettir. Türk Milleti sabırlı bir millettir, ancak söz konusu VATAN olunca, kızdırmaya da gelmez. Herkes ayağını denk alsın...


NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...
 
Üst