Düşman Deyip Geçme, Tanı!

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI!

Değerli okurlarım. Sadece düşman deyip geçmemeli, düşmanımızı tanımalıyız!

Aşağıda aktaracaklarım, geçmiş yakın tarihimizi okumayıp da, bugün birkaç istisnanın içki masalarındaki sahte dostluklarına kanmış... Türk’ün varlığından rahatsız Batılıların ‘workshop’, ‘Türk-Rum karma etkinlikler’ ve ortaya döktükleri milyonlarca dolar ve Avrolara tenezzülle... Efendim, Türk değil ‘Kıbrıslı’ olduklarına ve benzeri kurgulara kanarak, bugün güya dost, kardeş gibi bir arada yaşayabileceklerine inandırıldıkları bu sözde dostların, aslında yüzyıllardır hiç değişmemiş, Türkü ezeli ve ebedi düşman bilen Yunanlının... Ve, şimdi Rum değil Yunanlı olduklarına inandırılmış ve aynen Yunanlılar gibi Türk’e kin besleyen... Türk’ten intikam için çeşit yalan ve sahtekarlığa baş vuracak kadar faşistleşmiş, barbarlaşmış Güney komşunun gerçek yüzünü ortaya koymak için, önüme, elime gelen her bilgiyi aktarmaya devam etmek kararlılığındayım. Ve, bugün, bir Avukat ve Araştırmacı Yazar olan Süreyya ÖZYURTTAN kardeşimizin ilettiği: “Başlangıçtan Günümüze Patrikhane Dosyası” başlıklı yazısından aktaracağım bazı bölümleri, yakın geçmişte yaşananları tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren her uyarımıza rağmen, Rum’un dost olduğuna inandırılmış ve hala bu akılda yürüyenlerin mutlaka okuması gerektiği kanaatindeyim...

Balkan Harbi zamanında Papazlar Rum Kiliselerinde, Beyoğlu’nun Rum fahişelerine: “Ebedi düşmanımız Türklerin ordusunun kuvvetini kesmek için Türk askerlerine frengi hastalıkları aşılayınız. Tanrı bu suretle günahlarınızı affeder. Hem de milli bir vazife yaparsınız.” diye öğütler vermekteydi. İkonomos mektebinin 1884 yılı programında Türkiye’yi yıkma yönündeki esaslar, Türkleri ezeli düşman olarak tanımak, ve tanıtmak... Türklerin en ufak hatalarını abartarak Avrupa’ya duyurarak onları Türklere düşman etmek... Türkleri iktisaden çürütmek için onları sakat ticaret yollarına yönlendirmek ve bol faizli krediler ve ağır şartlarla arazilerini rehin alarak kısa zamanda sahiplenerek onları topraksızlaştırmak... Türk geleneklerini çürütmek için onları zinaya ve diğer ahlaksızlıklara teşvik etmek... Gençler arasında kabadayılığı aşılayarak, sevgi, saygı bağlarını kırarak onları birbirlerine düşürmek... Papazlara sokulmayacaklarını bildikleri Hocaları içkiye alıştırmak, onları Rum zenginlerin verecekleri hediyeler, veresiyeler ve sahte dostluklarla aldatıp elde etmek... Evet değerli okurlarım. Bunlar Patrikhane’nin denetimindeki İkonomos okulunun doktrinlerinden sadece bir kaçı...

Ancak, Rum-Yunan’nı dost zanneden kardeşlerimizin, bunların Türk’e beslemekte olduğu kin ve düşmanlığı sadece bizden duymamaları... Rum-Yunan’ın Türk düşmanlığını, bir de belgelerle kanıtlamış yabancıların dilinden ve kalemlerinden de okumaları faydalı olacaktır kanısındayım.

Bakınız...

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (2)

Bakınız, Rum-Yunan ve Ortodoks Papazlar, gerek Türkiye’de, gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de, Türkleri ahlak, milliyet, din ve gelenekleri bakımından çürütmek... Sahte dostluklarla aldatıp kendiler ve dinlerince ‘hizaya getirmek’ – dinimiz olan İslam’dan soğutarak Hıristiyanlaştırmak - maksatlı faaliyetlerini bugün hala sürdürmekte değiller mi? O zaman ve hal bu iken, bugün bunlara ‘solculuk’ safsatasıyla dost, kardeş diye yaklaşarak onlarla birleşmek isteyenlere sormak gerek. Sizin anladığınız veya, bir şekilde inandırıldığınız ‘solculuk’ diyelim, ille de ateistleşmeyi veya Hıristiyanlaşmayı mı gerektirir ki, içine doğduğunuz kendi dininiz ve gerçek kimliğinizi bu kadar hor görmekte ve Türküm diyenlere faşist ve örümcek kafalı demektesiniz acaba? Çünkü bugün ‘solcu’ diye yere göğe sığdıramayıp, omuzlarınızda gezdirdiğiniz... Neredeyse taptığınız Hristofyas, dininden ve Elen milleti olmaktan gurur duyduğunu... Kıbrıs’taki Elenliğin sulandırılmasına asla izin vermeyeceğini ve Türkleri ortadan kaldırmak için kurulmuş ve masum halkımıza kadın, çocuk bebek demeden katliamlar uygulamış EOKA’dan ilham aldığını inkar etmediğinden maada; Kıbrıs Türklerini OSMOSİS uygulayacağını da söylemekte açık açık... O zaman sizin tür ‘solculuk’ ne tür bir solculuktur, Hristofyas ve AKEL’e teslim olmaktan başka? Siyasi, iktisadi, askeri ve aslında her yönden bağlı olup, o’na danışmadan kıpırdamadıkları ve anavatan dedikleri Ynanstan’a bağlanmayı kabul etmekten başka? Ve üstelik Ortodoks Papazların yıllardan beri, yukarıda saydığımız Türkü aşağılama, küçültme, dünyaya kötü ve barbar gösterme uğraşları bugün hala sürmekte. O zaman nedir sizin derdiniz? Ne yapmaya çalışıyorsunuz; kimsiniz siz gerçekten? Kendiler hala bugün Yunanlıyız, Eleniz diye yaygara yapmakta ve tüm eylemlerine Yunan bayrakları ile katılmakta iken, sizleri Türk değil, Kıbrıslı olduğunuza inandırmış bu sözde dostlarınızla nedir ortak noktanız o zaman? Size sahte Kıbrıslı gömleği ile görünen ancak Yunan olduklarına inanan Rumlarla değil; Yunanlılarla dans etmiyormusunuz aslında? Veya ENOSİS’le eninde sonunda? O zaman da kim bu Yunan, ha?

1821 İhtilali’nin gerçeklerini ortaya koyan yabancı kaynaklı, belge ve kitaplar, Amerika, Fransa, Almanya ve İngiltere kütüphanelerinden çalınmış ve ortadan yok edilmiş veya kitapevlerindeki kopyaları tümüyle satın alınarak imha edilmiş... Yerlerine kendilerinin veya yabancı dostlarına hazırlattıkları düzmece, sahte kaynaklar yerleştirmiştir. Aleyhlerine yazılmış kitaplara tahammül gösteremeyen Yunanlıların nefret ettiği bir başka kitap da, David HOWARTH’ın yazmış olduğu “Greek Adventure” adlı kitap! Yazar, 1821 İhtilali’ni yerinde izlemiş İngiliz, İtalyan, Fransız, Alman subay ve gazetecilerin ülkelerine döndükten sonra yazdıkları kitap, makale ve günlükleri inceleyerek hazırladığı bu eserin içeriğinin, kendisini tiksindirdiğini söyleyen ÖZYURTTAN arkadaşımız, “Kitabı bir Türk yazmış olsaydı, buna kimse inanmazdı.” da diyor üstelik...

Bakalım David HOWARTH “Greek Adventure” kitabında bu ‘dost’ Yunanlılar için neler demiş...

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (3)

Evet. Gelelim David HOWARTH’ın, “GREEK ADVENTURE” isimli kitabında, ellerine geçen veya kendilerinin kasıtlı olarak yarattıkları her fırsatta Türkleri Batılılara küçük göstermek, onları aşağılamak için bugün hala çaba sarfetmekte olan bu ‘dost Yunanlılar’ için neler dediğine...

“Waterloo Savaşları sırasında, Yunanistan medeni dünyadan uzak... Yaşamları Kilise, koyun ve keçi sürüleriyle sınırlı... Yaşadıkları bölgeyi çevreleyen dağların ötesinde neler olup bittiğinden bi-haber bir yaşam sürmekte olan ilkel topluluklar ve kuru bir ükeydi.” Oysa bugün dünyanın en asil, en eski ve daha ne bileyim en nesi diye övünen ve tarihin hiç bir döneminde devlet olmamış bu şimdi ‘millet’ dedikleri, o zaman Atinalılar, İspartalılar, Kokentliler, Tepliler ve Argoslar olarak, çoğu zaman birbirleriyle savaşan ‘salma’, ‘toplama’ topluluklar, kavimlerdi... Uzatmayalım. 1453’te İstanbul’un Fethi’nden sonra Osmanlı topraklarına dahil edilmiş bu ülke ve kavimlerinin hal-i ahvali bu idi işte! Ancak Ortodoks Papazların telkin ve baskılarıyla Yunanlı, Elen olduklarına inandırılmış bu ‘toplamalar’ ne hikmetse bugün, dünyanın en eski, en asil, en cesur ırkı, Yunan, Elen’miş! Tıpkı Kıbrıs’taki ondan bundan toplamalardan oluşmuş ve kendilerine Rum diyen toplumun da sonradan Oartodoks Kilise ve Papazlarının Yunanlı olduklarına inandırıldıkları... Ve, bugün Yunanız, Eleniz diyerek yaygara yapmakta olan ve bazılarının ‘dost’ deyip, birleşerek bir arada yaşamak istedikleri ‘gumbaroları’ gibi, örneğin. İğnelemeden de olmuyor işte... Ne ise...

Evet, şimdi Yunanistan dediğimiz topraklarda yaşamış kavimler için Yunanlı demek, Ortodoks Kilisesi’nin bir üyesi olmak demekti... Ancak konumuz bunların uyduruk asaletleri, ne bileyim nerelere dayanan tarihleri ve hiç olmamış güç ve cesaretleri değil; meselemiz, Türk’e besledikleri kin ve nefretleridir. Bu kin ve nefretle sığındıkları yalan dolanlardır. Bu, kendilerini hiç bir zaman bir milletin fertleri olarak hissedememiş, yurtseverlik duygusu besleyebilecekleri hiç bir şeyleri olmamış ‘sonradan Yunanlı’ların bu inançları da, milli duygu ve ırkçılıktan değil, Ortodoks Kilise ve Papazlarının telkin ve baskılarından dolayıdıdır görüldüğü gibi. Ancak burada, Kendilerine 350 yıl insan gibi yaşamayı, medeniyeti, adaleti, temizliği ve daha birçok güzellikleri öğretmiş Türklere yaptıkları nankörlükler, haksızlıklar, işkenceler, katliamlar ve SOYKIRIM’dır meselemiz... Ve sadece bizim değil, yabancıların da onlar için ne dedikleri, ne düşündükleridir meselemiz...

David HOWARTH, ‘Greek Adventure’ adlı kitabında: “1821 İhtilali’nin Türk-Yunan ilişkilerinde önemli bir yeri var. Yunanistan’ın dışında yaşayan Yunanlılar (!) özgür bir vatanları olmasına inanıyorlar ve Türklere karşı ihtilal yapmak isteyenler de bunlardı. Dış ülkelerdeki Yunanlılar, yabancı dostları ve Ortodoks Kilisesi ile beraber, İstanbul’u alıp Hıristiyanlığın zaferini kutlamak... Bir Haçlı ordusu kurarak dinsizleri temizlemek ve Türklere karşı kutsal bir savaş açmak istiyorlardı. Ve, 1821 yılında Türklere karşı ihtilal patlak verir...

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (4)

Evet.1821 yılında Türklere karşı ihtilal patlak verir. Patras Piskopos’u Germanos, haçını havaya kaldırarak halkı silahlanmaya çağırır. Atılan sloganlar: ‘Hıristiyanlara barış, Türklere ölüm’ idi... Ve, “Peloponez’de de olduğu gibi, bütün yarımadada Yunanlılar ayaklanmış ve Müslüman komşularını katletmişlerdi... Hepsi çılgınca kana susamış ve bunun için öldürüyor, öldürüyorlardı... O yılın Mart ayında dini paskalya şenlikleri yapılırken Pelopones’de yaşayan 25 bin Müslüman (Türk) ailelerden tek kişi canlı kalmamıştı!” (Bu aileler yıllarca Hıristiyanlarla bir arada dost, kardeş gibi yaşamaktaydılar üstelik. Ancak görüyoruz ki Yunan’ın Türke olan kini, en küçük bir dürtüyle şahlanıyor, Türk kanı dökmek, Türk kanı içmek komşuluktan da, dostluktan da üstün geliyordu. Yakın geçmişte Kıbrıs Adası’nda da yaşanmış aynı olaylardan sonra, ve üstelik bizim silahsızlandırılmamızı, tek güvencemiz Türk Askeri’nin adadan çıkmasını ve Türkiye’nin garantisinin lağvedilmesini dayatmakta ve kendileri sürekli silahlanmakta iken, hala onlarla birleşerek bir arada yaşamak isteyenlere ithaf olunur.) “Cesetler ilkbahar güneşinin ısıttığı topraklar üzerinde, tarlalarda çiçekler arasında terk edilmiş ve yaz sıcakları başlayınca kuruyup çürümüşler...” Ve, işte burada da, sırf Türk oldukları için katledilmiş, kefensiz yatan aziz şehitlerimiz. Ruhları şad, mekanları Cennet olsun...

“Piskopos Germanos ile diğer Kilise liderlerinin bu çılgınca soykırımları dehşet yaratmıştı. Bunlara sonradan başka liderler de katılmış ve bunlar birer kahraman gibi alkışlanıyorlardı..” “İngiliz ordusuna at satmakla zenginleşmiş ve köylünün de asillerin de aradığı bir lider olan Kolokotronis’in 6 bin kişilik özel bir birliği vardı. Ancak Kolokotronis’in Türklere karşı ilk savaşı fiyaskoyla bitmiş ve 500 kişilik bir Türk Suvari Birliği tarafından bozguna uğratılmıştı.” David HOWARTH’ın GREEK ADVENTURE kitabının hazırlanmasında, savaş sonrası dergilerde, günlüklerinde, gazetelerde ve kitaplarında yazdıkları notlarla yardımcı olmuş göz şahitleri: “Kolokotronis adamlarıyla birlikte öyle bir hızla kaçtı ki, silahlarını bile bırakmıştı.” diyorlar... “Savaşın aleyhlerine dödüğünü sezince kaçmak, Yunanlıların geleneği idi... Ne bir savaş düzenleri vardı, ne de göğüs göğüse savaşıyorlardı. Savaşırken de kayalar arkasına saklanarak düşmana ahlaksızca küfürler ediyor, bağırıyorlardı. Tesadüfen vurduklarının da hemen yanına koşup ceplerini boşaltıyor, sonra gözü dönmüş, azgın bir ihtirasla başlarını gövdelerinden ayırıyorlardı.” - Barış melekleri, alınız işte dost dedikleriniz! Ancak ‘alışan can durmaz’ onu da iyi biliniz!
“İhtilalin başlamasından 5 ay sonra, Monenvasia şehri düştü. Bu kent ve kalesi denizden yükselen yalçın kayalar üzerinde kurulu idi. Kentte yaşayan Türkler, asker, devlet görevlisi, tüccar ve bunların aileleri ile civar köylerden gelip kaleye sığınanlardı. Korkunç bir açlık sürüyordu. Yiyecekleri sadece deniz yosunuydu. Hatta bir insan cesedi bulup kaleye getirmek için, çaresizlik ve umutsuzlukla dışarı fırlıyorlardı. Yunanlılara teslim olurlarsa başlarına gelecekleri de biliyorlardı. Çünkü...

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (5)

Çünkü Türkler biliyorlardı ki, Yunanlılar dışarıda kendilerini boğazlamak ve mallarını yağmalamak için sabırla beklemekteydi... Papazlar Türklere, teslim olurlarsa gemilere bindirilerek Türkiye sahillerine bırakılacaklarını vaat ederek 500 Türkü gemiye alırlar. Ancak Papazların, Türkiye sahillerine bırakılacakları vaadiyle “gemiye aldıkları 500 kişi, hiç bir zaman ayaklarını karaya basmadı. Ve, ne oldukları hakkında da hiç bir şey öğrenilemedi. Kalenin içinde kalan binlerce Türk ise, kapılar açılır açılmaz Yunanlıların saldırısına uğradı, öldürüldü ve malları yağmalandı. Avrupa’da ‘Yunan Mucizesi’ olarak duyurulan zaferin gerçek yüzü bu idi işte...”

“Düşen ikinci kale Navarin idi. Orada da Türklere, teslim olurlarsa, Afrika sahillerine götürülecekleri vaat edilmişti. – Verilen sözün NAMUS olduğuna inanan – “Türkler, şartları kabul ettiler. Anlaşmayı yapan Yunanlı, bir İngiliz Albayına övünerek: ‘Anlaşmanın tek kopyası vardı, onu da yırttım. Artık hiç kimse hak iddia edemez.’ demişti. Türkler ya bu sözleşmeye inandıklarından, yahut da başka çareleri kalmadığından kalenin kapılarını açar. Kapılar açılır açılmaz Yunanlılar bir anda içeri saldırarak, kentin 2000 kişi olan halkının tümünü de boğazladılar. Katliamı gören bir Papaz, kadınların nasıl çırılçıplak soyularak deniz kenarına götürüldüklerini ve orada nasıl ırzlarına geçilerek boğulduklarını, çocukların kayalara çarpıla çarpıla nasıl öldürüldüklerini anlatır.” ‘Dinlerarası Diyalog’ ve Tanrı’nın yolunda ‘Din adamı’ işte bunlara derler. Barış melekleri! Uyanın artık. Çünkü dininizi de değiştirseniz, haç’ı alnınıza da çaksanız; bedeninizin her kovuğuna da soksanız... Günde on kez Kiliseye de gitseniz, Rum-Yunanın yanında yine de “En iyisi ölü olan. Bello Turkolar” olmaktan kurtulamazsınız! Haberiniz olsun!

Evet. “Yunanlılar kurbanlarının kol ve bacaklarını kesmekten büyük zevk duyuyorlardı. Aylarca sonra Navarin’e giden yabancılar şehri saran leş kokusuna alışamamış ve köpek, fare ve kuşların hala duvarların çevresinde kol ve bacakları kesilmiş cesetleri nasıl yediklerini görmüşlerdi. Yunanlılar ise gelen yabancılara güçlerini (!) göstermek için, öldürdükleri Türklerin sayısını ve nasıl öldürüldüklerini anlatıyor, harabelerin içinde alıkoydukları kız ve erkek çocukları onlara ikram ediyorlardı. Yarı çıplak ve korkudan çılgına dönmüş çocukları, cinsi arzularını tatmin etmek için öldürmemişlerdi...” diyor göz şahitleri! İşte size dünyanın en asil, en uygar ırkı! Ve, Allah göstermesin de, burada da yakın geçmişte yaşanan aynı durumları unutarak bugün – Rum veya Yunan, fark etmez – bu sapıklarla birleşerek dost, kardeş gibi bir arada yaşayacakları hayalleri kuran zavallıların, eninde sonunda kendi ve evlatlarını bekleyen akibetleri... Kendi öz çocuklarına tecavüzü “Ata sporu” olarak tanımlayan sapıklardan, başka ne beklenir ki... Ne ise...

Yunanlıların, Tripolitsa kalesine saldırırken, barbarlıklarına 20 kadar Avrupalı tanık olmuştu. Bunlardan biri de İskoçya’lı Albay Thomas GORDON idi...

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (6)

Evet. Türkleri bütün dünyaya barbar olarak tanıtmak için yalana, dolana baş vurmakata olan... “Yunan’ın barbarlıklarına şahit olmuş, 20 tanıktan biri de İskoçya’lı Albay Thomas GORDON, aklı başında, tecrübeli ve dürüst bir askerdi. Üstelik Yunanca’yı da iyi biliyordu. Tripolitsa’da gördüğü olaylar o kadar dehşet vericiydi ki, bu utanç verici olayların sonsuza değin bilinmesini istedi. İki gün içinde, 10 bin Türkün yaşadığı şehirde tek canlı kalmamıştı. Bunların çoğu, kafası, kolları ve bacakları kesilerek öldürülmüşlerdi. Ölüleri kimse gömmediği için, Tripolitsa şehrinde içme suları zehirlenmiş ve kolera salgını başgöstermişti. Bu katliamdan sonra binlerce Yunanlı, katlettikleri Türklerden yağmaladıkları ganimetlerle zengin olmuşlardı. – Barış meleklerim! Bunun ne tür bir kin ve sürekli nükseden ne tür bir ‘Türk’e düşmanlık’ hastalığı olduğuna, varın siz karar verin artık...

“Eşkiyaları yüceltip öven, onları soylu, Yunan geleneklerini koruyucusu yiğit şövalyeler düzeyine yükselten Yunanlıların bu, karakteridir. Aslında ‘Modern Yunanlıların ataları’ Türkleri saymasak bile, Romalı, Arnavut, Gor, Vevedikli ve Slavlardı.” (bir de onlara sorun bakalım) “Milli kahraman olarak tanıtılan eşkiya ve korsanları aslında, uyuz, pis, doymak bilmez, kaşarlanmış hırsızlar, sapıklar olduklarını deneyleri ile kendileri de bilirler.” (İşte barış meleklerim. Dost, kardeş dzannederek birleşmek istediğiniz gumbarolarınız için, sadece bizden duymayınız diye; yabancılar tarafından değerlendirmeler.) Bakınız Lord Byron da, Yunanlılar için ne demiş: “Yunanlılar gerçeği kavrama yeteneğinden yoksundurlar. Her Yunanlı, Yunanlılar hakkında abartılmış düşüncelere sahiptir.”

Ve, “350 yıl Türklerin idaresinde yaşamış Yunanlıların apansızın Türklere karşı bu nefret ve onları Türklerden ayıran tek şey KİLİSE idi! Çünkü birlikte yaşadıkları onca yıl, Türklerin etkisinde kalmış Yunanlılar bir zaman Türkleri çok severlerdi. Ve, Türklerin yönetimi bilindiği gibi kötü değildi. Yunanlılar Hıristiyan olmalarına rağmen, Batıdan daha çok, gelenek ve davranışlarında Doğulu kalmışlardı. Ben bugün bile Türklerin etkisinden kurtulduklarını sanmıyorum..”

“1821 İhtilali döneminde, Yunanistan’da yaşayan yabancılar parmakla sayılacak kadar azdı. Ayrıyeten, Yunanistan dışına gönderilen raporlar, savaşa katılmamış, Atina’da yaşayan aydın romantikler –vb - tarafından hazırlandığı için, Yunanlıların ideallerine uygun ölçülerde hazırlanıyordu. Haliyle Avrupa, Yunanistan’daki gerçekleri bilmiyordu. Bu yüzden Türkleri kınarlarken, barbarlık edenin ve katliamı başlatanın Yunanlılar olduğundan bihaber Avrupa kamuoyu, Yunanlıları, İslamlara karşı yiğitçe savaş veren Hıristiyanlar olarak alkışlıyordu...

Bugün de durum ve Avrupa’nın bize bakış açısı pek de değişmiş değildir. Diyelim ki o günler iletişim, ulaşım zordu ve insanlar sadece duyduklarına inanmaktaydı. Halbuki bugün herşey gözlerinin önünde. Ancak, ne hikmetse medeni dedikleri Avrupa ve diğer Hıristiyan ülkeler......

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (7)

Ancak , ne hikmetse medeni dedikleri Avrupa ve diğer Hıristiyan ülkeler, mevzu bahis din ve Haç olunca, İslam Dini’nde olduğu gibi, yüce adaleti, haklıyı, masumu ve zayıf olanı değil, haksız ve saldırgan oldukları halde, her seferinde Hıristiyan olanları kayırmakta. Ve, bugün gerek Ortodoks Papazları, gerekse Hahamlar tarafından yozlaştırılmış, mafyalaştırılmış ve açık açık Hıristiyan ve Musevi olmayanlara, ama illaki Müslümanlara ve Türklere, ‘güya’ mübah sayan dinleriyle, sivil, kadın, çocuk, bebek, hasta, ihtiyar hatta Cami avlusunda teslim olmaya çalışan yaralı demeden acımasızca ve haydutça ölüm saçmakta. Ve üstelik çoğalmalarını önlemek maksadıyla da genellikle kadın ve çocukları katletmekte! Kıbrıs Türkleri yakın geçmişte Ortodoks Rum-Yunan’ın saldırıları ile katliamlar yaşamış... İnsanlık dışı işkencelere maruz bırakılmış... Diri diri toplu mezarlara gömülmüş ve ‘medeni’, ‘demokratik’ dedikleri Batılıların gözleri önünde soykırıma uğramıştır. Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da vb Müslümanlar, hala bugün katliam yaşamakta, asimilasyona, soykırıma uğratılmaktadır... O zaman söylermisiniz, ne hikmetse ‘medeni’ , ‘demokratik’ dedikleri, “Dinlerarası Diyalog” vb düzmecelerle Türkleri ve İslam’ı dünya yüzünden silmeyi hedefleyen, İnsan Haklarından bahsederken aslında soykırımın ‘öz babaları’ olan Avrupalılar kılını kıpırdatıyor mu? Neden kıpırdatsınlar ki? Onlar asla değişmez!

Evet. “Yunanlı ihtilalcilerin, Korent’teki Türk Garnizonu’nu ele geçirmeleri de, Yunan tarihi için kara bir lekeydi. Kale, şehrin gerisindeki tepelerin üzerinde yükseliyordu. Muhasara uzun sürdü. Kalenin içindeki Türkler açlık ve susuzluktan kırılıyordu. Yunanlılar Navarin ve Tripolitsa’da olduğu gibi, Türklere kaleyi teslim ederlerse gemilerle Anadolu sahillerine götürülecekleri vaat edilmişti. Başka çareleri olmayan Türkler, teklifi kabul etmiş ve sahile gitmek için kaleden çıkınca, dehşet verici olaylara bir yenisi daha eklenmiş oldu. Erkek ve kız çocuklar dışında, savunmasız halk tümüyle boğazlanmıştı. Çocuklara dokunmamaları da, ahlaksızlıkları ve onları satmak istemeleriydi.”

“Korent’teki soykırıma şahit olan bir kaç yabancıdan biri olan Brengeri adlı bir İtalyan, anılarında: ‘Bir olay, çok şeyi anlatmaya yeter.’ diyordu. Brengeri, Korent’e giderken öldürülmüş bir Türk’e rastlar. Az ileride adamın eşi ve bebeği perişan durumda. Aç olan kadın ve bebeğine yardım için arkadaşlarından bir kaç kuruş toplayıp kadına verir. Yüz metre ilerleyince iki silah sesi duyar. Geriye dönüp baktığı zaman, kadının elindeki o bir kaç kuruşu almak için, Yunan çapulular onu ve bebeği öldürmüştür.” “Korent’teki soykırıma tanık olmuş Brengeri ayrıca bir erkek, bir kadın, iki çocuk ve hizmetkarları ile kıstırılan bir Türk ailesinin, gözleri önünde Yunanlılar tarafından nasıl öldürüldüklerini nefretle izlemiştir... Yunanlılar, çocukların annelerini öldürmeden önce, yüzündeki peçeyi yırtarak neye benzediğine bakmak istemişler. Brengeri, kadını serbest bırakmaları için rica etmiş... Yunanlıların istediği 50 kuruşu tanıdık bir bakaldan almak için giden Brengeri, yabancı arkadaşlarını, kadın ve çocukların yanında bırakmıştı. Döndüğünde...

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (8)

Kadını bırakmaları için Yunanlıların istedikleri 50 kuruşu, tanıdık bir bakkaldan borç almak için giden Brengeri, yabancı arkadaşlarını kadın ve çocukların yanında bırakmıştı. Döndüğünde, kadını vermek için bu defa Yunanlıların “Veririz ama çıplak veririz” şantajı ile karşılaşmıştı. Ancak Brengeri’nin çabaları da boşa gitmiş, kadını çırılçıplak soymuşlar ve bu ailenin de akibeti diğerlerinkinden farklı olmamıştı... Ve öldürülmemiş yüzlerce Türk kadını da yabancılara bu şekilde satılmıştı...” Ve işte size, Yunanlıların, medeni, asil ve cesur olmalarının kanıtı, değişik bir ifadesi deyelim artık...

“Atina’daki Akropolis Kalesi, Yunanistan’daki kalelerin en ünlüsüydü. Bir yıldan fazla, 1150 Türk bu kutsal mabedin yıkıntıları arasısnda unutulmuş, kaderleri ile baş başa yaşıyorlardı. Yunan hayranı Avrupalıların kurduğu ve Türklerle savaşmak için Yunanistan’a gelen ve, “Akropolis Tapınağı”nı Türklerden alıp Yunanlılara vermek isteyen bu “Yunan dostları Birliği” bir gece kaleye saldırmış ve pükürtülmüşlerdi. Türkler Akropol’ün tepesinden aşağıya baktıkları zaman boğazlarını zevkle kesmeğe hazır insanlar görüyorlardı. Bu bir avuç Türkü, ne kuşatma, ne de düzenli saldırı yenmiş, susuzluk yenmişti. Haziran ayında Türklerin içecek tek damla suyu kalmamıştı. Bunu fırsat bilen Yunanlılar, kaleyi teslim şartlarını ileri sürdüler. Ve, Türklerin silahlarını ve paralarının yarısı (!) – niyetlerinin Türkleri katletmek olduğu halde burada ‘paralarının yarısı’ demeleri, inandırıcı olmak istemlerindendi, Bizans oyunuydu - ve, burada da “Şartlarına karşılık, gemilere bindirilip Türkiye’ye gitmelerine izin verilecekti. 22 Haziran 1822 günü Akropol Kalaesi’nin kapıları açılınca, içeriden çıkanlar artık savaşçı değil, “Su, bir yudum su” diye yalvaran, sürünerek ilerlemeye çalışan zavallılardı. Bunlardan sadece 180’i silah taşıyabilecek erkeklerdi. Geri kalanlar, civar köylerden kaleye sığınan yaşlılar, sakatlar, kadınlar ve çocukları oluşturuyordu. Bunları götürecek gemi yoktu. Türk esirler, Akropol eteğindeki “Adrian” mabedinin avlusuna yerleştirildiler. Ondan sonra Yunanlı çapulcuların saldırısı başladı. Türkleri sığındıkları yerden atarak sokaklarda kovalamaya, avlamaya başladılar. Çoğu kadınlardan ve zayıf olanlardan oluşan bu 400 kişi öldürüldü. Kurtulanları Atina’daki yabancı konsoloslar himayelerine aldılar...” Yunanistan’ın devlet olmasına yolu açan “1821 Ayaklanması”nın gerçek yüzünü anlatan olaylara tanıklık eden yabancıların anılarından bazıları işte...

Yabancılar, hayranlık duydukları Yunan medeniyetine hizmet için savaşmaya gittikleri Yunanistan’da, - kendi tarifleriyle – “Barbar”, “uyuz”, “pis”, “aç gözlü”, “kaşarlanmış hırsızlar, “sapıklar” diye bahsettikleri eşkiyalarla karşılaşmış ve düş kırıklığına uğramışlardı... Çünkü, “Yunan Dostları”, yardımlarına gittikleri ‘sözde’ Yunanlıların; Eski Yunanlıların soyundan gelen , onların zeki ve yiğitliklerini taşıyan insanlar olduklarına inandırılmışlardı... Ve, Avrupalı Yunan hayranları, tam beş yıl bu hayal yolunda ölmekle kalmayıp, bu dava için sürekli büyük paralar da harcadılar...” Tıpkı burada da........

(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

DÜŞMAN DEYİP GEÇME, TANI! (9)

Evet değerli okurlarım.“Avrupalı Yunan hayranları, - bunları adam zannederek - tam beş yıl bu hayal yolunda ölmekle kalmayıp, bu dava için sürekli büyük paralar da harcadılar...” Tıpkı burada da, Rum-Yunan taraftarı Batılıların, sırf Kıbrıs Adası ve Akdeniz Haç’lansın, Müslüman Türkler adadan temizlensin, ve tabii kendi çıkarları için; bizi Türk değil, “Kıbrıslı” olduğumuza inandırarak, tuzağa düşürmek maksadıyla harcadıkları ve hala harcamakta oldukları çaba, milyonlarca Dolar ve Avrolar gibi, örneğin...

Bir yandan Yunan hayranlıklarıyla, kendi canlarını feda ederek, okkalarla para harcamakta iken, diğer yandan da, Bizans oyunlarını yeni keşfetmiş gibi: “Halbuki, bu günün İngilizleri, Saksonlara ne kadar yakınsa, bu günkü Modern Yunanlılar da, eski Yunanlılara o kadar yakındı.” diyorlar... Ancak, hala akıllandılar mı? Hayır. Hala “Avrupa’nın şımarık çocuğu” dedikleri ve her yalanlarına rağmen bu soysuların tarafını tutmakta ısrarlılar... Ancak biz “Haçlı Seferler” dediğimiz zaman, buradaki ‘bizim’ Rum-Yunan hayranları bizi, faşistlikle, ırkçılıkla ve daha bilmem ne ile suçlamaktan utanmıyor... Çünkü başlarına gelecekler var, Allah o günü göstermesin de... Ne ise...

Evet. “1821’den, 1832’ye kadar, on bir yıllık dönemde, olaylar ardı ardına aynı tempoyla devam etti. Yunan Yarımadası üzerinde çok Türk kanı döküldü. Dökülen kan sadece Türk askerinin kanı olsaydı, olaylara farklı açıdan bakılabilinirdi. Asker savaşır, ya ölür, ya öldürür, bu onun görevididr. Ama dökülen kadın, ihtiyar, çocuk gibi aciz insanların kanı olursa, o zaman buna “katliam” denir.”

Barış meleklerim, bugün – Rum veyaYunan, fark etmez – egemenliklerini kabul ederek birleşip bir arada dost, kardeş gibi yaşayacağınızı zannettiğiniz Rum ve Yunanlıların Türklere sadece katliam değil, “Toplu Katliamlar” hatta “soykırım” yaptıklarını, sadece bizden duymayınız; yabancılardan da duyarak öğreniniz istedik. Ve, gene aynı kaynaklar –

Yunan vahşetine tanıklar -, Yunanlıların, “katliamları” dünya kamuoyuna, Yunan ve dolayısıyla Hıristiyanlığın zaferi olarak nasıl yutturduklarını da yazıyorlar üstelik... Unutmayınız ki, Yunanlılığı, Elenliği benimsemekten maada, Ortodoks Kilisesi’ne üyelik olarak algılayan bu illet, pardon millet, 1821’de olduğu gibi, bir işgüzar Papazı’nın kışkırtması ile şahlanıp, Türk kanı içme eylemlerine girmek için fırsat kollayacaktır. Yoksa bu harıl harıl silahlanmayı, karga avı hazırlığı mı zannediyorsunuz siz? Bizden hatırlatması...

Ve, “İşte bugün AB uğruna tahammül ettiğimiz Yunan gerçeği budur” diyor Araştırmacı Yazar arkadaşımız Cem BAŞAR... Ve, uyanmazsak, bizim de, “Barış”, “çözüm”, “Birleşme” ve “Kıbrıs Cumhuriyeti Ferderasyonu” adı altında götürülmek istendiğimiz yer, inanınız ki yine toplu mezarlardır. 1963 Kanlı Noel gecesi ve takip edecek kanlı olaylardır... Girit’tir. Rodos’tur, Mora yarımadası’dır. Tripolitsa, Akropol, Peloponez’dir... Monenvasiya’dır, Navarin’dir. SOYKIRIM’dır! Adadaki soyumuzun tüketilmesidir... Ve, unutmayınız ki, şimdi tek güvencemiz Mehmetçik de yanımızda yoksa, gerisini siz düşününüz artık. Düşünmeye vaktiniz olacaksa tabii...

Ancak başka bir gerçek de, Kıbrıs Adası’nın tümüyle Türk toprağı olduğu ve, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ebediyen yaşatılacağı, yaşayacağıdır!!!
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Cevap: Düşman Deyip Geçme, Tanı!

yunan-in-isi-turk-dusmanligi-medium-0.jpg


Kimisi bu itlerin bayrağına el basar...



Bu itler ise; Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Küçükkuyu beldesinden denize açılan gençleri karasularına girdiler diye kırbaçlıyarak döverler...
 
Üst