Emperyalizmin Görünmeyen Silahı Dil

Gökçen

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,079
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.kibris1974.com
Emperyalizmin Görünmeyen Silahı Dil


“ Kuzeydeki barbarlara ipeği verin, ipek onları ehlileştirip yumuşatacaktır, kızlarınızı verin akrabalık edinin, bu sayede önce orada size yakın dostlar edineceksiniz, üreyin onlardan olan çocuklara dilinizi öğretin ki, onlar kuzeyde sizin gibi konuşan sizin gibi düşünen insanlar olsunlar. Onları tüketmenin tek yolu birbirlerini anlamaktan uzaklaştırmaktır.”( Çin yıllığındaki, 581–618’ dönemine atfen; prof. İ. Kafesoglu; edebiyat fakültesi, umumi Türk tarihi kürsüsü ders notlarından )

Bu düşüncenin uygulanmasını tarihte ilk defa Çin yapmış, uygulama sonuçları, tarihte bilinen en eski Türk kaynakları olan Orhun kitabelerinde dahi ifade bulmuştur. O tarihte Çin bir milletin ( Türklerin ) gücünün tükenmesi, neslinin tüketilmesi, varlığının yok edilmesi amacıyla; savaşlarla, duvarlarla yapılmayanı; görünüp, kavranıp, hissedilmeyen ama en korkunç tahribatı yaptığı sabit olan bir silahla yapmaya çalışmış ve hakkını teslim etmek gerekir ki, kısmen de olsa o gün bu başarılmıştır.
Çünkü “dil”, ruhsuz, cansız kelimelerden oluşan ve sadece zihinde bir işaretler ve kavramlar yumağı olmayıp; canlı, kültürü oluşturan, kültür içinde gelişip, bulduğu medeniyet çevresiyle kelime alışverişi yapan, canlı yasayan bir organizmadır. Daha sonra Türk kaynaklarında da bu husus ;”dilini kaybeden biri kendisini, özünü, milletini kaybeder “ diye ifade edilerek, dilin önemi bu sözlerle anlatılır.( kutadgu bilig)
Binlerce yıl önce tasarlanıp, sahnelenen bu olağanüstü savaş silahı, uygulamaya konulduğu her devirde ve ülkede, uygulayanlar açısından, çok değil sadece iki kuşak sonra semeresini vermekte gecikmemiştir.
Uygulayan emperyalist düşüncenin sürekli şu ya da bu isimle değiştiği, ancak ne hazindir ki “uygulananların” pek değişmediği tarihin kaydettiği gerçeklerdir.
Amaçlananın bugün ne olduğunu ya da neler yapıldığını anlatmak değil, tarihsel bir süreç içerisinde defalarca “kör gözüne parmak…” örneği; ders alınmayan ve hep unutulanları; şair Mehmet Akif’in dediği gibi; “ders alınsaydı hiç tarih tekerrür mü ederdi?” sözünün gerçek ifadesini ve geldiği noktayı ortaya koymaktadır…

Hunlardan önce, Kuzey Avrupa ülkeleri tarafından( o zaman ki Avrupa’ da millet kavramını bile oluşturamadığı göz önüne alınız), bugünkü Avrupa‘ nın kuzeyine şimdiki Finlandiya ve kuzey topraklarına giden Volga boyu ve Kafkasya’ daki diğer yollardan gelen boyları üzerine uygulandığı ve sonuç alındığı Finlandiya örneği unutulmamalıdır.

Anadolu topraklarına bakıldığında ise, Türklerin İslam ile tanışmasından sonra bu defa Arapça ve Farsça’nın istilası ve sonrasında, tanzimatla birlikte yeniden batı tarafından batılı olmak adına uygulanan dilin yok edilmesiyle karşılaşması, bu milletin tarihi sürecinin gerçekleri olarak yaşanmıştır ve hala yaşanmaktadır.


Moğol- Türk imparatorluğunun saldırılarıyla yıpranan büyük Selçuklu ‘ ya Arap dil ve kültür emperyalizmi, Anadolu Selçuklularında Arapçanın yanında da Farsça hâkimiyeti de sonuç almıştır artık.
Bu dönem sancılı bir dönem olsa da dil adına Anadolu Türklüğü için milli bir kimliğe dönüşünde önünü açmış, gerçeklerin farkına varanlar arasındaki öncülerden Yunus Emre’yle Sultan Veled Çelebi, Ali Şir Nevai, Hoca Dehhani ler Türkçe yazmaya ve söylemeye özen göstermişlerdir.
Karahanlılar zamanında 11. yy. ortalarında Yusuf Has Hacib tarafından yazılan kutadgu bilig ve yine Kaşgarlı Mahmut’la Divanı Lügat-it Türk yazılmış ve Türk dili oldukça öne çıkmıştır.
Cengiz Aslan’a göre, Türkologların görüşü: “Göktürk yazıtları ile divanı lügat-it Türk’ün bulunuşu Türklük için tasavvur edilemeyecek kadar büyük bir kazanç olmuştur.


Divanı lügat-it Türk’te, kendi dilinden, Türkçenin neden öğrenilmesi gerektiği şöyle anlatılır: “ ant içerek söylüyorum, ben Buhara’nın, sözüne güvenilir imamlarının birinden ve başkaca nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, yalvacımız(peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada Türk dilini örgeniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu. Bu söz ( hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değilse akıl bunu emreder. Tanrı Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, dünya uluslarının yularlarını onların eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için kendi dilleriyle konuşmaktır...”der ki ne kadar eşsiz bir tespittir.(Cengiz Aslan )


Beylikler dönemiyle ki; 1071 Malazgirt zaferiyle birlikte, Anadolu’yu Türk yurdu yapan Oğuz ve Selçuk Türkleri yukarda anlattığımız gibi, bu dil istilası karsısında resmi dil olarak Türkçeyi bile kullanamaz hal gelmişken, Karamanoglu Mehmet bey 13 Mayıs 1277 yılında , “şimden girü hiç kimsene kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türkî dilinden gayri bir dil söylemeye”( bugünden sonra divanda, dergâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden baksa dil kullanılmayacaktır) diyerek gerçek anlamda sahip çıkarak, bu şekilde Türkçeyi resmi devlet dili ilan etmiştir.

Unutulan gerçek; dil kullanıldığı sürece kendini yeniler! Bir “dil” kullanma ile eskimez yıpranmaz, aksine özsünü geliştir ve daha da zenginleşir. Elbette baksa dillerle bir takım etkileşimleri ve alışverişleri olur olacaktır da… Bu durun dilin canlılığı için bir beslenme kaynağıdır aynı zamanda: ancak bu ilişkiler, dilin terk edilmesi şekline dönüştüğü zaman, kullanılmayan dil yok olup gitmeye mahkûmdur. Bunun örnekleriyle dolu bir tarihi süreç vardır!...yüzlerce yıl uygulanan bu silah, devreye sokulmuş ve sonuç alınmıştır.
Bu uygulamanın günümüzdeki sonucu nedir? Böyle bir millet varmadır tarih sahnesinde artık?Şimdi kendine Türk diyen Finlandiyalı var mı? Hala Türkçe isimler bulunmasına ragmen, kendine Türk diyen Macar ya da milletler hayatı için kısacık bir süre geçirmesine ve diğer Türk boylarıyla bağlantısı da hemen hemen kesilmemiş olan ve gerçekte Türk boyları olan Bulgarlar nerede ve ne haldeler? Kendilerine “Türk” dediklerini duydunuz mu?
Öyle bir silahtır ki kullanılan, koskoca bir millet dili unutturularak çökerttirilebilir. Ve ne gariptir ki, bu acımasız istilanın sonucu o toplumun insanları durumun farkında bile olmazlar! Böylece birbirleriyle anlaşmaları imkânsız hale gelen, sürülerden oluşan kitlelerdir artık! Bu asamadan sonra bu kalabalıkları yönetmek de, yok etmek de mümkündür!


İncelediğimiz tarihi süreçte gerçekleşenleri kısaca gördükten sonra, günümüzde gelinen son dönemde ise, Türkçe yerine; İngilizce ve Fransızca ile örgenim yaptırmanın aydınlık, ilericilik, çağdaşlık olduğu inandırılmaya çalışılmaktadır! Çocukların isimlerini yabancı dizilerdeki oyuncuların adlarını vermenin, yerleşim yerlerinin Türk isimleri unutturulurken artık Anadolu’ya yabancılaştırılmış antik Bizans, hatta Grekçe isimler koymanın, mekân isimlerinin bile anlamsız ve garip yabancı isimlerle anılmasının, insanımızın dinlediği müziklere kadar, bu yabancılaşmanın havasına ve büyüsüne kapılmanın, çağdaşlık ve batıcılık olduğunu düşünenler ve savunanlar, bu inkarı halka da benimsetmeye çalışmaktadırlar.

Yabancı dil öğrenmek baksa yabancı dilde eğitim görmek baksa şeydir. Asıl ayırt edilmesi gereken düşünce farkı buradadır.
Güya; Cumhuriyeti’in temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milliyetiyle bölünmez bütünlüğe aykırı olmayacak seklinde düzenlenerek çıkartılan tüm yasalarla, bizzat devleti yönetenler tarafından bu milletin yararınadır, gerekçesi gösterilerek, dil birliği ve milli kültürün adeta kendi ipi kendine çektirilmektedir.

Sonun başlangıcı; öğrendiği ve eğitildiği o yabancı dil panelinde o dille düşünmeye başlayan insanların, kendi düşünceler olarak ortaya koyduğu fikirlerin, aslında kendi düşünceleri olmadığını bile fark edemediği bir nesil yetiştirilmesidir!.. ve bu nesilleri yetiştirmek için, birbiriyle adeta yarış halinde olan, şuursuz ve ne yaptığını bilmeyen toplum üyeleridir istene!
Ne yazık ki böyle bir silah tüm zamanların en korkunç tahribat gücüne ulasan hala tek silah olma özelliğini korumaktadır



Av. Talat Göktürk
 

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Ya aslına bakarsanız,emperyal sistem bugün emperyalizme düşman olan tüm çevrelerce real olarak yaşanıyor.Yani bugün devrimci geçinipte en büyük emperyalist olan abd ürünü converse ayakkabıları giyip sokakta sürtmeleri emperyal sisteme küçükde olsa sistematik olarak büyük bir katkıdır.Öte yandan milliyetçi cepheyede faşist deniyor.Bizler faşist değiliz ancak,milliyetçi duruşumuzdan dolayı böyle bir yakıştırma yaptıkları için şahsen ben gocunmuyorum.En azından yerli malı tüketmeye çalışıyorum.Converse giyipte devrimcilik oynamıyorum ve son olarakta ,yaşasın Türk ırkının üstünlüğü gururu şerefi... diyorum.
 
Üst