En Uzun Gece

Kamil Özkaloğlu

Onursal Üye
Katılım
6 Ara 2008
Mesajlar
359
Tepkime puanı
0
Puanları
0
EN UZUN GECE

O gece, öyle bir geceydi ki;
‘Dost’ diye bilinen kocaman, kocaman ülkelerin, Türkiye’ye karşı oynadığı ibret verici hayâsızca oyunların ve şantajların açığa çıkışı izlendi,

Hedefi, inancı, en yüce değeri ve hatta taptığı tek şey ‘PARA’ olan bazı vatanperver geçinen çok büyük(!) Türk işadamının o yüce değer uğruna ülkesini, milletini, satarak nasıl bir ihanet içinde oldukları sergilendi,

Bazı silah tüccarı ülkelerin, silahlarını satma uğruna nasıl bir ölüm bezirgânlığı yaptıkları anlaşıldı,

Ve O gece, öyle bir geceydi ki;

İlk kez Çanakkale Savaşında, sonrasında Kurtuluş Savaşında, sömürgeci batı ülkelerine karşı, emperyalizmi dize getiren mücadelenin bir yenisi yaşanıyordu. Emperyalizm planlarının; yüreği insan sevgisi ile dolu, barışı şiar edinmiş, sakin, saldırganlığa karşı, sıradan görünüşlü, çekingen bir şair başbakan karşısında nasıl yıkıldığı gözlemlendi…


İşte o gece 19-20 Temmuz, 1974 gecesi ve o başbakan da Sayın Bülent Ecevit’ti…


Bir kez daha Sayın Bülent Ecevit’i sevgi, saygı ve minnet duyguları ile anar; Yüce tanrı’dan Rahmet dileriz. Yattığı yer NUR olsun… Ailesinin ve Türk Ulusu’nun başı sağ olsun...


*****

O gece ve birkaç gün öncesinde yaşanmış bazı olaylar:

Kissinger'in İngiliz Dışişleri Bakanı Callaghan’a talimatları:

— Mr. Callaghan Ecevit'in blöflerine kapılmayın. Hiç bir şey yapamaz. Haber aldım İstanbul'dan havalanmış. Bizim C.ÎA. ile sizinkilerin hazırladığı «Ecevit Dosyası» nı güzelce okuyun. Kişiliğini kavrayın adamın. İma yollu tehditten, açıkça tehdide kadar vardırın işi. Ancak kendi ülkesinde, kendi halkı içinde bir adam blöf yapabilir. Yunanistan'ı destekleyeceğinizi bile söyleyebilirsiniz. Tabii işe, Türkiye'yi, Yunanistan belki de Amerika karşısında yalnız bırakabileceğinizle başlayın. Söyleyeceklerim bundan ibaret Mr. Callaghan.. Gemilerine asker yüklemiş olmalarından korkmayın. Askerlerine Akdeniz'de şöyle bir hava aldırır dönerler...


*****

Sn. Ecevit’in İngiltere Başbakanı ile görüşmesi öncesinde Wilson şu talimatları veriyordu:

— Bakın, önce bu adamların aşağılık komplekslerinden, yararlanmalıyız. Biz Avrupalıyız. Bir Avrupalı karşısında bunlar kendilerini aşağı görmeye alışıktırlar. Bunu çeşitli tecrübelerimle, bizzat yaşayarak öğrendim. Şimdi de ayni yolu deneyeceğiz. Önce tepeden bakma...


Callaghan'a dönerek.


— Sonra, ben Ecevit'le görüşürken, siz sürekli yanımda durun. Ben size göz kırpınca hemen dışarı çıkıp Kissinger'i arayın ve konuşmanın gidişatını kendisine bildirin. Ben de çıkabilirim peşinizden. Tamam mı?


*****

Fransız uçak yapımcısı Mösyö Dassault ile Fransız Cumhurbaşkanı Giscard d'Estaing konuşuyorlar, Dassault:


— O aptal şeyhlere hele, nasıl sokuşturuyorduk en külüstürlerini bile. Petrolle sulanan beyinler pek işlemiyor, ha ne dersin?


Şu Yunanlılar kırk uçağı da alırsa...

Bir şeyler hesaplar gibi gözlerini odanın göğüne kaldırdı. En az yirmi metre yükseklikteki tavandan bin bir kollu bir avize sarkıyordu. Mösyö Dassault, bu pırıltılar içinde uçaklarının yırtıcı birer kartal gibi uçtuğunu görüyordu. Uçuyordu Mirage’lar...

Ölüm kusuyorlardı, müşterilerinin düşmanlarına, Cunta'nm sipariş ettiği bu uçakları alması için her şeyden önce Yunanistan için bir savaş tehlikesinin söz konusu olması gerekliydi.

Yunanlıların da şu sı*ra savaşa girebileceği tek ulus Türklerdi. Zaten Ege denizinde petrol arama ve ardından patlayan kıta sahanlığı meselelerinden bu iki ulusun arası açılmış*tı. Kulağına kadar ulaşan istihbaratlara göre, bugün*lerde C.I.A.'nın Cuntayla birlikte Kıbrıs’ta bir darbe*ye girişeceklerini öğrenmişti. Bu darbenin ardından, Türkler de karşı korsa ne güzel olurdu…

Şimdi kendisi uçakları satmak için nasıl sabır*sızlık gösteriyorsa, böyle bir durumda Cunta daha da taşkınını gösterirdi…


Türkler ah bir darbeye karşı çıksalar, Tür*kiye'de başta bulunan o Ecevit ah bir müdahalede bulunmaya kalksa! Bunu sağlamak gerek...


*****

Kissinger’den bazı inciler:

-
Amerikalıların Yunanistan safında adaya çıkması en doğrusudur ama buna hiç gerek yok. Türklere karşı en etkin yol yarın 6. Filoyu donanmalarının karşısına sürmektir, önlerinde barikat olmaktır. Bakalım o zaman ne yapacak iki kırık dökük gemisiyle...

-
Biliyorsunuz, Amerika, üretim artığını dışarıya satamazsa, çatlar, insanlar birbirlerini yer. Zorunlu olarak emperyalist bir politika izliyoruz. Ne Vietnam'da, ne Kamboçya'da, ne Kıbrıs'ta insanların ölmesini ben şahsım adına arzulamam, ama Amerika adına bu zorunluysa, açıkça söyleyeyim bunu çekinmeden yaparım. Yani ülkemin yaşaması başkalarının Ölümüyle gerçekleşecekse, bırakırım Ölsünler. Şimdi biz başka ülkelerin arasına kini, düşmanlığı salıyorsak bizim işçilerimiz iş bulsun, topluluğumuzda zayıf insan kalmasın, yoksul aile kalmasın diyedir bu. Düşünün silâh fabrikalarımızda, çalışan binlerce işçiyi, bunların milyonlara varan eline bakanları. Fabrika ürettiği silâhım satamazsa ne olur, fabrika kapanır. Burada çalışan işçiler ve aileleri aç kalır. Bu kötü duruma hiç bir vatansever katlanamaz, isterlerse beni emperyalizmin pezevengi olarak, isterlerse Amerika’yı bir canavar olarak suçlasınlar. Evet, ben Kissinger, pezevenklik yapıp halkların arasında savaşlar çıkarıp, sevgili canavarımın beslenmesini temin edeceğim. Eğer diğer ulusların savaşmasıyla, onlardan dökülecek kanla, o ülkelerde çalışan işçilerin alın terleriyle dedikleri gibi canavarım beslenecekse, ben o ülkelerin işçilerini sömürmek için yöntemler, o ülkelerde işbirlikçiler ve maşalar arayacağım, o ülkeleri birbirine kırdırmak için düşmanlıkları, kinleri körükleyeceğim, savaşlarda iki tarafa da silâh satıp ülkemin refahına çalışacağım. Bazen kötü bir iş yaptığım duygusuna kapılırım. Milyonlarca insanın benim yüzümden öldüğü duygusuna... Sonra düşünürüm, ben olmasam, bu insanlar ölmeyecek mi, ölecek. Ben olmasam da bu sevgili canavar kendine yeni bir adam bulacak... Bugün de öğrencim Ecevit'i savaşa zorlarken benzeri duygular içindeyim. Ama Amerikan amaçlarına karşı çıktığı için onu bağışlamam imkânsız, hatta istesem de bağışlayamam...

*****

Ve Kissinger’in 6. Filosu kilometrelerce uzaklarda iken Kıbrıs Barış Harekâtı başlıyor…


Sayın Bülent Ecevit küçük odasına kapanmış:

Günlerce, aylarca yatıştırılmış, bastırılmış, sevgisi, insanlığı püskürttürülmemiş bir yanardağın ilk kükremesini andırır sert bir hıçkırık çıktı boğazından. Bastırmaya çalıştı yine. Başaramadı. Bütün vücudunu sarsan yeni bir hıçkırığın ardından, dev adam acılı yalnızlığında sessiz sessiz ağlamaya başladı.


Durdurmak istedi gözyaşlarını, boğazını kastı başaramadı yine. Ve boğazındaki son direnç düğümleri de çözülüverdi, birden bu defa hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.


Bu gözyaşlarının yakında kazılacak mezarlar için, ölü evlerinde tutulacak yaslar için, öksüz kalacak çocuklar, dul kadınlar ve ölecek bütün insanlar için binlerce çoğalacağını düşündükçe acısı biraz daha büyüyor, hıçkırıkları artıyor, düşman geceye lanetler okuyarak bir Başbakan kapaklandığı masada insan olmanın acı ve tuzlu şarabını içiyordu.


Ve Sn. Ecevit, birkaç gün sonra yaptığı açıklamada:

ARTIK KİMSE KIBRIS’TA TÜRK’ÜN HAKKINA DOKUNAMAZ…

Sn. Bülent Ecevit’i kaybettiğimiz gün olan 5 Kasım’da sevgi, saygı, minnet duyguları ile anar Tanrı’dan Rahmet dileriz...



Kamil Özkaloğlu

05 Kasım 2012
 
Üst