Ermeni Meselesinin Perde Arkası

DELİKURT

Dost Üyeler
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
1,103
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Turan
ERMENİ MESELESİNİN PERDE ARKASI VE BAZI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yazar: GÜNSELİ BAŞAR


Tarihten günümüze; Ermeni Meselesi Orta Doğuda, Kafkasya’da, Orta Asya’da çıkar ve emelleri olan emperyalist devletlerin plan ve programında yürüyen bir süreç olarak gündemdedir.

Ermeni Sorunu aynen Kıbrıs, Kuzey Irak, Güneydoğu Anadolu, Ege, Patrikhane sorunlarında olduğu gibi Türkiye’nin bağımsızlığına ve bütünlüğüne, Lozan’a ve Cumhuriyete karşı yıllardır sürdürülen ve son yıllarda yeniden alevlenen genel bir meseledir.

Batılı ve diğer Emperyalist ülkelerin reyleriyle ve destekleriyle bu suni mesele Ermeniler için milli bir mesele haline getirilmiştir.

Bugüne kadar ABD’nin, Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın hatta Yunanistan’ın desteklemediği hiçbir Ermeni hareketi olmamıştır.

Ermeniler, Ermeni Çeteleri vasıtasıyla ASALA başta olmak üzere, terör yoluyla suni Ermeni sorununu duyurmuşlar ve maalesef başarılı olmuşlardır.

Bundan sonra sözde soykırımın tüm dünya ülkeleri tarafından kabul görmesi, Türkiye’nin de suçunu kabullenmesi konusunda ısrar edilmektedir. Daha sonra tazminat ve toprak talepleri gelecektir.

İddialar gerçekten gülünçtür.

Güya,Türkler Ermenistan’ı işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır.

Türkler 93 harbi (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı)’den itibaren 1915-1923 yılları arasında Ermenileri sistemli olarak soykırımına tabi tutmuşlardır.

Soykırımda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur.

Neden Türkiye emperyalist devletlerin yüzyıllardır gizli ve açık saldırılarına hedef olmaktadır ?

Ermeni meselesi neden uluslararası bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır? Acaba Ermeniler Kafkasya’da yaşamayıp da Afrika’nın ortasında bir yerde olsaydı bu kadar sahip çıkan olur muydu?

Türkiye’nin üzerinde oynanan tüm oyunların temelinde Anadolu yarımadasının jeopolitik önemi yatmaktadır. Anadolu Orta Doğu, Kafkasya ve Balkanların kesiştiği bölgedir. Anadolu, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan köprüdür ve tarih boyunca bu bölgede en uzun yaşayan ve istikrarı sağlayan millet, Türk milletidir.

Yine olayın diğer bir boyutu tarihidir.

Batı dünyasının Türkler ile ilk tanışması, Hun Devletinin Hakanı Atilla ve güçlü ordusunun Avrupa hakimiyetini ele geçirmesiyle olmuştur. İkinci büyük karşılaşma ise 1071 Malazgirt’te Alparslan’la başlamıştır. Bu büyük akın Anadolu üzerinden Viyana kapılarına kadar defalarca devam etmiştir.

Haçlı seferleri ile Osmanlı karşı karşıya gelmiş, Haçlılar büyük bir hezimete uğramışlardır.

Bu nedenle Batı Dünyasının Türkiye ve Türk Dünyasına karşı geçmişten gelen köklü bir husumeti ve kuyruk acısı vardır.

Büyük Önder M. Kemal Atatürk 1919’Yılında “Ermeni sorunu, Ermeni Ulusunun gerçek çıkarlarından çok, dünya emperyalistlerinin ekonomik ve politik çıkarlarına göre çözümlenmek istenmiştir” diyor.

Şark Meselesinin uzantısı olan Ermeni meselesinin çıkışında Batılı devletlerin iktisadi çıkarlarının, politikalarının ve aralarındaki siyasi rekabetin önemli rolü vardır.

Türkiye sınırları içinde yaşayan Ermeniler de bu emperyalist politikaların gerçekleşmesi için araç olarak kullanılmışlardır.

Amerika, 1820’li yıllardan itibaren Protestan misyoner örgütleri vasıtasıyla Osmanlı İmparatorluğunu faaliyet alanı olarak belirlemiştir ve Ermeniler üzerinde çalışma yapılmasına karar vermiştir. Osmanlı yönetiminin misyoner faaliyetlerine imkan tanıması, misyonerlerin ve Ermenilerin kolayca kaynaşmalarını sağlamıştır.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi seçilmiş, Ermenilere okul, hastane, dispanser, yetimhane, çocuk yuvaları ile ulaşılmıştır. Yapılan çalışmalar Amerika’ya hayran bir Ermeni toplumu yaratmıştır. Açılan okullarda Ermeni öğrencilere tarihleri ve edebiyatları öğretilmiştir.

Amerikan okullarında alınan eğitim sonucu Ermeniler kendilerini ve Türklerle olan ilişkilerini değerlendirmeye başlamışlar ve milli kimliklerini koruyamayışlarının nedenini Türklere yüklemişlerdir. Gregoryen olan Ermenilerin belli bir kısmı protestan olmuştur.

Misyoner okullarından mezun olanlardan ümit vadedenler 1840’lardan itibaren yüksek öğrenim amacıyla Amerika’ya götürülmüş, bir kısmı, Amerikan vatandaşı olarak Osmanlı İmparatorluğu’na geri dönmüş ve misyonerlerin yanında Amerikan çıkarlarının koruyucu ve savunucuları olarak çalışmaya başlamışlardır.

Amerika da kalanlar ise Ermeni basınını oluşturarak, Türkler aleyhinde propaganda yapmış ve diasporanın temelini atarak Hınçak ve benzeri teşkilatlarına maddi, manevi destek sağlamışlardır.

Amerika, tüccarları ve misyonerleri ile Anadolu da sadece Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında katkıda bulunmamış, bugünde Ermenilerin hamisi olarak onları kucaklamaktadır. 11 Eylül olaylarından sonra Avrasya coğrafyasında yerleşmeye çalışan ABD’nin bu sorunda ki katkı payının büyük olduğu ortadadır.

Fransa, XIX yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası bir sorun olarak görülen, Ermeni Meselesinin ortaya çıkmasında etkili olan ilk devlettir. Fransa XVI yüzyıldan itibaren (hatta çok daha önce 1095-1374 Klikya Ermeni Baronluğu)Ermenilere ilgi duyarak Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde kendisine bağlı Katolik Ermeni Cemaati oluşturmaya çalışmıştır.

Fransızlar I. Dünya Savaşı sonunda Anadolu’nun değişik yerlerine asker çıkarmışlar ve işgal etmişlerdir. Bu işgalde, Fransızların Anadolu Ermenilerden istifade ettiği görülmüştür.

Fransız üniforması giydirilen ve silahlandırılan Ermeni çeteleri Türk ahaliye baskı, kırım, aşağılama ve eziyet uygulamışlardır. Fransız ordusu Anadolu’dan geri çekilirken işgalin suç ortağı Ermenileri aileleri ile birlikte Fransa ve Lübnan’a götürmüştür.

Bugün Fransa’da yaşayan ve güçlü bir lobi oluşturan Ermeniler, işgalin suç ortaklarının çocukları ve torunlarıdır.

Misyonerlik çalışmalarında Fransa’yı daha sonra İngiltere ve Rusya izlemiştir. Her iki devlet de Ortodoks ve Protestan Ermeni Cemaati oluşturmaya ve Ermenileri kendi siyasi ve iktisadi emelleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışmışlardır.

İngiltere 18. yüzyılda ABD’nin bağımsızlığı kazanmasıyla Kuzey Amerika’daki sömürgelerini kaybetmiş, özellikle 19. yüzyılda gerek Şark Meselesi gerekse sömürgecilik çerçevesi dahilinde Osmanlı İmparatorluğu ile ilgilenmeye ve özel bir politika takip etmeye başlamıştır. Böyle bir politikanın yürütebilmesi için kendi menfaatine yönlendirebileceği sosyo-siyasi bir zemin yaratması gerekmektedir.

Anadolu’da Rus ve Fransız etkisini dengelemek için Ermenileri himaye etmeye ve misyonerlik faaliyetlerine başlamıştır.

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra imzalanan Ayastefanos Antlaşmasında Ruslar, Ermeniler lehine olan 16. maddeyi ekletince İngilizler, Ermeniler’in Rus himayesince gireceğinden endişelenerek Ermenilere muhtar bir Ermenistan çağrıştıracak tarzda vaatlerde bulunmuşlardır.

Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında rol oynayan devletlerin başında gelen Rusya, Çar Petro’nun vasiyeti olan sıcak denizlere inme politikasını gerçekleştirmek için 1723-1724 yıllarında Ermeniler ile temasa geçerek onların dostluk ve ittifakını aramaya başlamıştır.

1783 yılında yapılan antlaşmayla Osmanlılar ile İran’a karşı koruma sözü verilen Ermeniler bir çeşit Rus himayesine girmiştir. Belirlediği politika çerçevesinde 1829’da, Osmanlı Devleti ile imzaladığı Edirne Antlaşması’ndan sonra Rusya, İran ve Osmanlı ile kendi arasında tampon bir bölge oluşturma teşebbüsüne girmiştir. Bu maksatla İran ve Osmanlı topraklarından göç ettirdiği Ermenileri Erivan merkez olmak üzere bölgeye yerleştirmiştir. O dönemlerde Erivan Hanlığı’nın (Bugünkü Ermenistan sınırları ile örtüşür) nüfusunun %76’sı Azeri Türk’ü, yüzde 24’ü Ermeniydi.

Böylece Rusya, Osmanlı Devletinin Doğu Anadolu’daki topraklarına saldırılarını başlatabilmek ve müdahalede bulunabilmek için önemli bir üsse sahip olmuştur.

Çarlık Rusya’sı, 1836’da Ermenilerin İnançlarını tanıyarak, hoş görünmüş ve Ortodokslaştırma çalışmalarına başlamıştır. Rusya daha sonra Doğu Anadolu’da Osmanlıya karşı Ermenileri kullanmaya devam etmiştir. 1877-78’de 93 harbinde galip olan Rusya Ayastefanos Antlaşması ile tekrar Ermenilerin hamisi rolünü üstelenmiştir.

Sonra İngiltere ile Rusya’nın çıkarları çatışarak, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde nüfuz mücadelesi başlamıştır.

I. Dünya savaşında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi ve Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalaması kışkırtılan Ermeni çeteleri için bulunmaz bir fırsattı.

O dönemde Ermeni çeteleri ve Patrikhanesi, Rumlarla hem ülke için de hem de Avrupa ve Amerika’da işbirliği yapmışlardır.

Arkasından Osmanlı Devleti’nin ve Türk Milletinin ölüm fermanı olan Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920’de imzalanmıştır. Sevr Ermeni çetelerinin daha çok şımarmalarına sebep olmuştur.

Ama 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması ile Ermenilerin Güney Doğu Anadolu ve Çukurova Bölgelerinde Ermeni Devleti kurma hayalleri suya düşmüştür.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşmasında ise, başta İngiltere olmak üzere, itilaf devletlerinin bütün gayretlerine rağmen Ermeniler için herhangi bir hüküm ya da ifade yer almamıştır. Türkiye’de kalmak isteyen Ermeni vatandaşlarımız Lozan Barış Antlaşmasının “Ekalliyetlerin Himayesi” başlıklı üçüncü faslındaki hükümlere tabi olmuştur.

Lozan Barış Antlaşmasından sonra Ermeniler ve kendilerini kullanan güçler metot değiştirmişler, daha ziyade kulis faaliyetlerine ağırlık vermişlerdir. 1945’den 1965 yılına kadar Sovyetlerin teşvik ve tahrikleriyle Marksist-Leninist ideolojiyle sistemli olarak yer altında organize ettirilen Ermeni Meselesi, 1965 yılından itibaren birden bire ortaya çıkarılmıştır.

II. Dünya savaşı esnasında ve sonrasında da umduklarını bulamayan Ermeni çevreleri bulundukları her ülkede kiliseleri, okulları ve dernekleri vasıtasıyla yoğun bir propagandaya girişmişlerdir. 24 Nisan 1915 tarihini Ermeni soykırım günü olarak ilan etmişler ve 1965’den itibaren yıldönümü olarak anmaya başlamışlardır. Yunanistan ve Kıbrıs Rumları ile işbirliği yapmışlardır. Kıbrıs Rum kesimi sadece Ermeni teröristlerin değil, Türkiye’yi ve Türk Milletini hedef alan bütün şer odaklarının merkezi olmuştur. Günümüzde de bu durum devam etmektedir.

Ermeni terör örgütlerinin büyük kısmı Lübnan’lı Ermeniler tarafından kurulmuştur. Bu terör odaklarının başında ASALA gelmektedir. Bu terör örgütü Marksist-Leninist ideolojiyi benimsemiştir.

ASALA, Sovyetler Birliği başta olmak üzere, Sosyalist ülkelerden, Yunanistan, Suriye gibi Türkiye’yi yıpratmak isteyen devletlerden daima destek görmüştür. Lübnan’dan sonra Fransa ikinci merkez haline gelmiştir. Çünkü Fransız yönetiminden ve bu ülkede bulunan Ermeni kuruluşlarından geniş destek almıştır.

Fransa’nın dışında ABD, Yunanistan, İran, Kanada, Suriye ve Kıbrıs Rum kesiminde rahatlıkla faaliyet göstermiştir.

Türkiye’nin içinde de PKK ve benzeri ihanet şebekleri ile diğer Komünist örgütlerle işbirliği yapmıştır.

Bilindiği gibi, Ermeni komiteleri Kurtuluş Savaşı sırasında da bölücü Kürt gruplarıyla işbirliği yapmıştır.

PKK ile yürüttüğü işbirliğinde, Türkiye’ye ve Türk insanına yönelik her türlü cinayeti gerçekleştirirken, aynı zamanda uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, kadın ticareti, kara para aklama, adam kaçırma eylemleri Türk insanını karalama ve menfaatlerini engelleme faaliyetleri ve döviz operasyonları yapılmıştır.

1980’de Lübnan’ın Sedan şehrinde ASALA ile PKK arasında imzalanan bir anlaşma ile ASALA Türkiye’de ki terör hareketini Karabağ’a kaydırmış ve yerini PKK terör örgütüne bırakmıştır.

PKK’nın terörist eylemleri de 1984 Eruh ve Şemdinli’de başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir.

Bu dönem içerisinde Güneydoğuda da terörist faaliyetlere girişen PKK’nın içinde ASALA militanları yer almıştır.

1973’den itibaren Ermeni katiller, bir taraftan propaganda yolu ile dünyada kendilerine taraftar toplamaya çalışırken, diğer taraftan yurt dışındaki Türk görevlilerine karşı haince suikastlara girişmişlerdir. 1994 yılına kadar 41 diplomat ve elçilik çalışanı şehit olmuştur.

Ermeniler bugün yine Türkiye üzerinde emelleri olan devletler tarafından kendi politikalarının tahakkuku açısından kullanılmaya devam edilmektedir.

Ermeni Diasporası, etkili olabildiği ülkelerde sözde Ermeni soykırım yasasını kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Ermeni lobileri bulundukları ülkelerde ekonomik güçlerini de kullanmaktadırlar. Ermeni lobisi Ermeni soykırımı tasarısını desteklemeleri için ABD’de Cumhuriyetçi ve Demokrat Partili adaylara 16 milyon dolarlık bağış yapabilmektedir.

Avrupalı ve Amerikalı siyasiler ve Ermeni teröristler elbirliğiyle istedikleri gibi tarih yazmaya başlamışlardır. Ermenistan, Ermeni Diasporasının iddialarının takipçisi olduğunu bağımsızlık bildirgesinde ifade etmektedir.

Ermenistan, Türkiye aleyhtarı faaliyetlerin ve ihanet şebekelerinin bilhassa ASALA’nın devamı olan PKK terör şebekesinin merkezi haline gelmiştir.

İki PKK gazetesi çıkmaktadır. Ayrıca PKK teröristlerinin bu ülkede barındıkları, destek gördükleri bilinmektedir.

Günümüzde yine Ermeni Meselesine bazı bölge ülkelerinin yanında Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinin gelişmesini istemeyen ve bölgede var olmaya çalışan devletlerde müdahil olmaktadır. Sovyet Rusya’nın dağılması, onun işgali altındaki Türk topluluklarının bağımsız olmaları, Türkiye’nin hem Kafkasya hem de Türkistan coğrafyasında öneminin daha da artması karşısında, bazı bölge ülkeleri Ermenistan’ı bize karşı kullanma gayreti içerisine girmişlerdir.

ABD, AB ve Rusya; bölgede güçlü bir Türkiye istememektedir.

Rusya, Ermenistan’ı Türkiye ile Kafkasya ve Orta Asya Türk Devletlerinin irtibatını kesen bir tampon devlet olarak görmektedir. Türkiye Ermenistan arasındaki bu gerginlik sürdüğü müddetçe Hazar ve Türkistan’daki petrol ve doğalgaz gibi kaynakların dünyaya Türkiye üzerinden pazarlanmasında zorluklar yaşanacaktır. Rusya bu durumu bildiği için bu konuda Ermenistan’a cesaret vermektedir. Enerji kaynaklarının kendi denetiminde kullanılmasını ve pazarlanmasını istemektedir. Bu gerginlikten medet uman diğer bir ülke İran’dır. İran bölgede güçlü ve demokratik bir ülke istememektedir. İran’ın içinde ekonomide faal olan bir Ermeni Lobisi vardır. Bunun yanında İran nüfusunun büyük bir kısmı Türk’tür. Bunun için İran, Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığında Ermenistan’ın yanında yer almaktadır. Türkiye’nin diğer Türk Devletleri ile ilişkilerinin gelişmesi ve tabîî zenginliklerin Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanmasında Ermenistan’ın tampon olması yönüyle de İran memnundur.

Yine İran, Türk Cumhuriyetleri üzerinde etkili olma konusunda Türkiye ile rekabet içerisindedir. Türkiye’nin söz konusu Türk Cumhuriyetleri ile coğrafi bağlantısı yoktur. Arada İran, Ermenistan ve Gürcistan vardır.

Türkiye’nin başına örülen Ermeni çorabı, Ermenistan’da yaşayan ve açlık sınırında iki milyon Ermeni’nin veya dışarıdan hormonlu zengin diasporanın, ya da Türkiye’nin AB üyeliğini istemeyenlerin değil, esasında Batının en büyük hedeflerinden biridir. Kabul edilmesi gereken gerçek Batının büyük Ermenistan projesinden vazgeçmediği ve bunu bugün “soykırım” malzemesi ile gerçekleştirmek istediğidir.

İstenilen, ilk adımda AB sevdamızdan faydalanıp sınır kapılarının açılması ve ambargonun kaldırılmasını sağlamak, ardından soykırım iftirasını kabul ettirip tazminat ve topraklarımızı almaktır. Bu sömürgeci emeller görülmezse bu büyük proje ile baş edemeyiz.

Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Avrupa’da bir çok ülke ile ABD’nin bir çok eyaleti soykırım iftirasını kabul etti. Bugüne kadar 26 ülkede 143 adet kin anıtı dikildi. 17 Aralıkla birlikte bir yerlerden düğmeye basılmış gibi hareket hızlandı. ABD Illinois Eyalet Meclisi soykırım iftirasının ders kitaplarına girmesini kararlaştırdı. Slovakya Parlamentosu aynı yönde karar aldı. Fransa’dan mazinizle yüzleşin çağrısı geldi. Fransa ve İsviçre’de Ermeni soykırımı yapılmamıştır demek bile ağır suç kabul edildi.

AB’nin 6 Ekim’de yayınladığı etki raporun da, Kafkaslar vurgusu yapıldıktan sonra “Türkiye’nin milli tutumunda ısrarlı, AB politikalarına katılmakta mütereddit olduğu” belirtilerek birkaç yıl içinde AB’nin dış politikasıyla uyum sağlamamız gerektiği dikte edilmiştir.

Hemen ardından “Ermenistan’la diplomatik ilişkilerin kurulması, sınır kapısının açılması, 1915-1916’daki trajik olaylar konusunda uzlaşmaya varılması” ve “Ermenistan-Azerbaycan arasında Yukarı Karabağ itilafından doğan gerilimi yumuşatmada, Türkiye’nin katkıda bulunması istenmiştir.” Hepsinden ilginci “Türkiye ve Orta Asya’nın Türk Dillerinin konuşulduğu bölgeleri arasında siyasi ve kültürel bağların varlığı ve bu ülkelerdeki rejimlere muhalif belirli Türk grupların, Türkiye’deki mevcudiyeti, bölgedeki ülkelerle olan ilişkilerde gerilimi tetikleyebilir.” görüşüne yer verilmesidir.

Çok diplomatik bir dille ifade edilen talepte, Türk Dünyası ile ilgili ilişkilerimizin asgariye indirilmesi isteniyor.

Türkiye’nin düşürülmek istendiği büyük tuzak ve meselenin özü ortadadır. Türkiye-Türk Dünyası irtibatını kesmek için araya konulan tampon Ermeni Devleti’nin güçlendirilip büyütülmesidir.

Ermeni Meselesi tamamen siyasallaşmıştır. Önyargılı bazı batılı çevreler ve diaspora Ermenileri tarihten, arşiv belgesinden, bilgisinden, gerçekle yüzleşmekten korkuyorlar. Propaganda ve yalan üzerine inşa edilmiş bir sunî tarih var. Bu yüzden olayı siyasi platforma çekiyorlar. Çünkü orada kimse delil, bilgi, belge aramıyor.

Diaspora olayı halihazırda siyasî ve iktisadî bir rant kapısı adeta. Bugün ABD ve Avrupa’da bir soykırım endüstrisi oluşmuştur.

Mazlum millet rolüne başvuran Ermeniler, Avrupa ve ABD’de siyasî ve iktisadî çevrelerde çok iyi yerler edinmişlerdir.

Kiliselerden, şirketlerden siyasi parti ve yardım kuruluşlarından büyük yardımlar alıyorlar. Yine diaspora Ermenileri milli kimliklerini ancak bu şekilde Muhafaza edebiliyorlar. Yeni nesilleri, Ermeni kimliği altında toplayabilmek için başka bir argümana da sahip değiller.

Türkiye haklı olduğu bir durumda neden böyle sıkıntılar yaşamaktadır?

Milletlerarası arenada, milletlerin haklılığı tabii ki sahip oldukları güce bağlıdır. Bu güç, sosyal barış, ekonomik gelişmişlik iç ve dış politikanın gerçekçi ve tutarlı olması ve en önemlisi ulusal birlik ile doğru orantılıdır.

Türkiye’nin Ermenistan ile ilgili politikasına bakalım:

Ermenistan Sovyetlerin dağılmasıyla bağımsızlığını kazandığında (1991), Ermenistan Devletini ilk tanıyan ülkelerden biri Türkiye’dir.

Türkiye Karabağ’ın işgaline rağmen, Ermenistan ile kara sınırını kapalı tutarken hava sahasını Ermeni uçaklarına ve diğer uçaklara açmıştır. 1992-1993 yıllarında çok ihtiyaç duyulan ve diğer ülkelerden gönderilen insani yardımın Ermenistan’a ulaşmasını sağlamıştır. Yine bu dönemde 100.000 ton buğday vermiştir. Bunun dışında Türkiye Karadeniz’e sahili bulunmayan Ermenistan’ın, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatına kurucu üye olmasını sağlamıştır. Yine diğer uluslararası kuruluşlara üye olmasına itiraz etmemiştir.

Türkiye 1990’lı yıllarda Karabağ sorununun varlığına, soykırım iddialarının ve bunun sonucu olarak kısa süre önce Türk diplomatlarının katledilmiş olmasının yarattığı olumsuz havaya rağmen, Ermenistan’a karşı ılımlı bir politika izlemiştir.

Bunun nedeni Türkiye’nin Ermenistan ile yeni bir başlangıç yaparak iyi ilişkiler geliştirme ve ayrıca Karabağ sorununun çözümüne katkıda bulunmak isteğidir.

Buna karşılık; Diaspora Ermenilerinin faaliyeti sonucunda 1990’lı yıllar sözde soykırımın yabancı ülkeler parlamentosunda en fazla tanındığı dönem olmuştur. Karabağ sorunu ile ilgili olarak da Ermenistan 1993 yılının Nisan ayında saldırıya geçerek Azerbaycan topraklarının %20’sinin işgalini ve yaklaşık bir milyon mültecinin varlığını sergileyen bugünkü durumu yaratmıştır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Ermenistan politikası başarısızdır.

Türkiye’yi 90 yıldır sağdan soldan didikleyenlerin birden bire dört koldan saldırıya geçmelerinde, maalesef bugünkü iktidarın her şeyi kabule yatkın tutumu da çok etkili olmaktadır.

Başbakan Erdoğan; 2002 Kopenhag zirvesi öncesinde Le Monde muhabirinin “AB’ye girmeden önce Ermeni Soykırımını tanıyacak mısınız?” sorusuna “Ermeni soykırımı var mı, yok mu, gerçek manada cevap bulmak gerekir” diye cevaplaması, Ermeni gazetecinin bile “Daha önceki Türk yöneticileri sözde veya iftira derdi siz kullanmıyorsunuz, farklı mı düşünüyorsunuz” sorusunu yöneltecek kadar bu kelimeleri hiç kullanmaması ve “Bu kelimeleri kullanıp kullanmamasının önemi olmadığını söylemesi” ve yine son olarak “kendi gölgesinden kaçan ülke olmayacağız” sözleri ile “Türkiye gibi büyük bir ülkenin tarihi ile yüzleşeceğine inanıyorum” diyen Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’la, şaşırtıcı bir paralelliğe düşmüştür.

Erdoğan yine bir açıklamasında, Ermenistan ile küslüğü yaratan ülke sanki Türkiye imiş gibi.” Komşularımız arasında tek dargın gibi görünen Ermenistan var, bunun aşılmasını istiyorum. Çünkü dargın komşu istemiyoruz” demiştir.

Halbuki, Türkiye bu konuda dik durmalıdır. Ermenistan’ın Türkiye’ye ihtiyacı vardır ve Ermenistan Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek istiyor ise Türkiye’nin haklı olduğu beklentilerini yerine getirmesi gerekmektedir.

1-Ermenistan ve Diaspora Ermenileri hiçbir zaman olmamış soykırım iddialarından vazgeçmelidir.

2-Ermenistan, yaklaşık %20’sini işgal etmiş olduğu Azerbaycan topraklarından çekilmelidir. Azerbaycan-Nahcivan koridorunu açmalı sayı olarak bir milyonun üzerinde olan Azerbaycan Türklerinin yurtlarına dönmesini sağlamalıdır. Ermenistan yönetimi işgalci politikalardan vazgeçmelidir.

3-Ermenistan parlamentosunun 23 Ağustos 1990 yılında kabul ettiği bağımsızlık bildirgesinin 11. maddesinde yer alan Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesi için yazılan “Batı Ermenistan” ifadesini bildirgeden çıkarılmalıdır.

4-Ermenistan Anayasasının 13. maddesinin 2. paragrafında Devlet armasında Ağrı Dağının bulunduğu kayıtlıdır. Anayasa metninden çıkarılmalıdır.

Türkiye hem AB ülkeleri hem de ABD ile ilişkilerinde, yepyeni stratejiler geliştirmesi gerekir. Gerçek muhatap Amerika ve Avrupa ülkeleridir.

Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili bugüne kadar alınan parlamento kararları kesin bir dille reddedilip, kararların delilleri resmen istenmelidir. Haksız yere soykırımla suçlanmanın soykırım gibi büyük bir insanlık suçu olduğu, ilgili tüm devletlerin (Fransa, Rusya, İngiltere, ABD) arşivlerinde soykırım yapıldığının değil, yapılmadığının belgelerinin bulunduğu hatırlatılmalıdır.

“Batı bilmiyor, onun için Ermenilere hak veriyor” diye düşünmek için saf olmak gerekir. Olayın üzerine ısrarla gidilmelidir. Çünkü Türkiye’ye bir takım emperyalist amaçlar için ve baskı yoluyla, bu ve benzeri iftiraların kabul ettirilmesinin mümkün olmadığını, her zeminde ve her yerde kararlılıkla göstermemiz gerekmektedir.

Türkiye kamuoyundaki Ermeni iddiaları konusundaki bilgi eksikliği ve ilgisizlik ele alınması gereken çok önemli bir konudur.

Ülkemizde “Ermeni Sorunu” gerek devlet, gerek sivil inisiyatif tarafından zamanında çerçevesi çizilerek tanımlanmadığı için, çalışmalar genellikle günü kurtarmak üzerine kuruludur. Yani yasak savılır.

Açıklamalar, Ermeni iddialarına karşı savunma şeklinde ve zayıftır. Bugün Türkiye’de yaşayan halkın büyük çoğunluğu yakın tarihimizde meydana gelen olayları iyi bilmemektedir. Hal böyle olunca doğru zaman ve doğru yerde gerekli tepkiler ortaya konulmamaktadır. Bu bilgi eksikliği büyük ölçüde akademik çevre, aydın kesim, üniversite öğrencileri için de geçerlidir.

Yüksek öğrenim gençliğinin Ermeni sorunu hakkındaki bilgi ve bilinç düzeyleri üzerinde yapılan bir çalışmada; Ermeni sorunu ve bu soruna kaynak oluşturan devletler konusunda bir duyarlılığın olduğu görülmüşse de bilgi, bilgilenme ve bu bilgileri kullanma konularında sonuç, içler acısıdır.

Türk toplumunun tümünde görülen okumama ve araştırmama eğiliminin üniversite gençliğinde de yaygın olduğu ortadadır.

Bilgilerin kaynağının genellikle televizyon programları ve sohbetler olduğu ifade edilmektedir.

Türkiye’nin Ermeni sorunu ile ilgili kendi tezlerini ortaya koyan dizi film, belgesel, sinema filmi gibi etkinlikler geliştirmesi konuya olan ilgiyi arttıracaktır. Aynı zamanda bilgilerin kalıcılığını sağlayacaktır.

Ermenistan dışındaki ülkelerde ve Ermenistan’da bu “Sözde Ermeni soykırımı ve meselesi” Ermeni çocuklarına yıllardır okutulmaktadır ve çocukların beyinleri yanlış bilgilerle doldurulmaktadır.

Tarihi gerçeklerden yola çıkılmak suretiyle çocuklarımızın ve gençlerimizin bilinçlendirilmesi amacıyla bu konu ve diğer milli konular (Kıbrıs, Ege vb) ilköğretim okullarımızın tarih kitaplarında, mutlaka objektif bir biçimde yer almalıdır. Çocuklarımızda milli hafıza geliştirilmelidir. Üniversite öğrencileri için Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi dersleri çok önemli hale getirilmeli ve bu milli konular üzerinde durulmalı, proje mahiyetinde araştırma ödevleri verilmelidir.

Milli Eğitim Bakanlığı, gönüllü sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler işbirliğinde ilköğretim ve ortaöğretim öğrencileri için Ermeni Meselesi ile ilgili seminerler, konferanslar, sempozyumlar, piyesler ve benzeri etkinliklerle öğrencilerin bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.

AB Sürecinde Ermeni sorunu ile ilgili oynanan oyunlar ve meydana çıkabilecek muhtemel sonuçlar toplumumuzun bütün katmanlarını kapsayacak bir biçimde halkımıza anlatılmalıdır.

Anadolu’da milletimize bu konuyu anlatma görevini milli sivil toplum teşkilatları üstlenmelidir. Konu aktarılırken her kesimin anlayabileceği şekilde olmalıdır ve konuyla ilgili tarihten günümüze görsel olacak şekilde CD’ler hazırlanmalıdır.

Dış dünyaya, toplumumuzun bu iftira karşısındaki duruşunu ve kararlılığını gösterecek yurt içi ve yurt dışı toplantılar düzenlenmelidir.

Siyasi hesaplar bir kenara bırakılarak, ortak müştereklerde buluşularak her il ve ilçede sivil inisiyatif birlikleri oluşturulmalıdır. Üniter devlet yapımız için, bağımsızlığımız ve egemenliğimiz için Kıbrıs gibi, Ermeni meselesi gibi milli konularda, hakimiyetin millette olduğu gösterilmelidir.

Önemli meselelerimizden biri de aydın yapımızdır. Bazı aydınlarımız “Ermeni Meselesi bizi ilgilendirmiyor, bu İttihat Terakki’nin yaptığı bir şeydir niye gocunuyoruz. Bir özürden ne çıkar, söyleyelim de kurtulalım” mantığındadır. İşlenmemiş bir suçtan dolayı 90 yıl sonra kalkıp atalarımızı katil olmakla mı suçlayacağız? Gelecek nesillerimizi böyle bir yükün altına nasıl sokarız?

Eğer yapmadığınız bir şeyden dolayı özür dilerseniz bunun arkası çok daha farklı yerlere gider....

Aydınlarımızın ve politikacılarımızın önemli bölümünün fikir ve düşünce omurgalarının son derece esnek olması, kimlik ve şahsiyet problemi yaşamaları nedeniyle etkilenmeleri de çok kolay olmaktadır.

Bazen de aydınlarımız; dışarıdan güçlü bir şekilde beslenen psikolojik ortamda, entelektüel olmanın gereği sanarak, ülkenin hayrına olmayan görüşler ve eylemlere bol bol takdir ve övgüler yağdırıyor.

“Avrupa bize ne der”, “ABD ve AB dediyse doğrudur”, “Biz tek başımıza başaramayız” gibi aşağılık kompleksi ile hareket edildiğinden, sorumluluklar yerine getirilmiyor, demokrat görünme yarışı yapılıyor.

Batı; kendi topraklarında kendi “aydınları” tarafından, ülkesine en iğrenç iftiranın atılmasını “demokrasi anlayışı” ile açıklayan bir zihniyeti bulmuşken Rumlardan sonra, tarihi evladı Ermenilere tabi ki kucak açacaktır.

Küreselciler, ikinci cumhuriyetçiler, neo-liberaller, bir kısım eski Marksistler, kozmo politler; ümmetçiler; Türklüğe, Türk tarihine ve büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e üniter devlet yapımıza karşı gelmek şeklinde özetlenebilecek müşterek bir payda da buluştular. Türkiye ve Türklük aleyhtarı bu mandacı iddia sahipleri ideolojilerinden zihniyetlerinden ve meşreplerinden beklenecek ne varsa yerine getiriyorlar. Kah koro halinde Ermeni soykırım iftirasını söylüyorlar, kah Kıbrısî veriyor, kah sözde Kürt sorunu yazıyor ve oynuyorlar. Sayıları çok olmasa da geniş imkanlara ve propaganda gücüne sahip oldukları ise üzücü bir gerçek!

Türk basınını, Ermeni Meselesi konusunda daha duyarlı hale getirmenin yolları aranmalıdır. Tekelleşmemiş olan Anadolu görsel ve yazılı basını vasıtasıyla milli konular halkımıza anlatılmalı ve duyurulmalıdır.

Yurt dışında Türk ve Azeri Diasporası organize olmalı, birlikte bulunduğu ülkelerde Ermeni mezalimi konusunda ortak çalışmalar yürütülmelidir. Almanya’da iki milyon Türk’e rağmen 40 bin Ermeni daha etkili faaliyetler yapmaktadır. Yurt dışındaki soydaşlarımız organize olmalıdır, dernek ve vakıflar vasıtasıyla lobi çalışmaları yapılmalıdır.

Yine Türkiye’nin yabancı ülkelerdeki görevlilerinin, Ermeni sorununa olan ilgisizlikleri sıkıntı yaratmaktadır. Yurt dışına yollanacak görevlilerin bu konuda en az bir uzman kadar bilgili olması sağlanmalıdır.


KAYNAKLAR

1.Dilşen İ. Erdoğan “Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışında Amerika Bileşik Devletlerinin Rolü” 2023 Dergisi Nisan 2005 Sayı:48

2.Dr. Erdal İlter- Söyleşi 2023 Dergisi Nisan 2005 Sayı:48

3.Doç. Dr. Esat Arslan “Bir Başka Açıdan Ermeni Sorunsalı” 2023 Dergisi Sayı:48 Nisan 2005

4.Doç. Dr. Mustafa Mutluer “Türkiye Ermenistan İlişkilerinde Yeni Sorunlar ve Çözümler” Ermeni Araştırmaları 1 Türkiye Kongresi Bildirileri II. Cilt ASAM Yayınları Sayfa 373-380 Ankara 2003

5.Ömer E.Lütem “Türkiye’nin Ermenistan, Ermenistan’ın Türkiye Politikası” Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri II. Cilt Sayfa 283-287 ASAM Yayınları

6.Doç. Dr. Ramazan Tosun “Techirden Günümüze Ermeni Meselesi” Dünden Bugüne Ermeni Meselesi Sempozyumu. Mayıs 2003
 
Üst