Eski Bir Türk Sazı(Kopuz)

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Kopuz

I

İlk Kopuz Çeşitleri:

Çin kaynağı ile bir <> kopuzun başlıca iki tipini istintaç ettirmişlerdir :
1) P'i-p'a ile bir tutulması gereken tip ki: bunda gövde ile sap tarafı yekparedir; dıştan görünüşü şimdiki armudi fasıl kemançemizin pek irisi biçimindedir. Sol elin kavradığı sapın yüzünde perde destecikleri dizilidir. Ud'unen eski resimleri de bu tertipte olduğunu az üstteki madalyonlarda gördük. Gövde yüzü deri kaplıydı.

2) Tanbur tipli, yani yekpare ağaçtan olmayan kopuz çeşitidir. Yarım armudi çanağına, at kılı tellerinin mümkün uzunluğuna uygun boydaki alete ayrı bir sap takılıdır. Moğolların elinde asrımıza kadar yaşadığı belirtilen bu çeşitin çanak ağzında alt taraftan yılan derisi gerilidir. Sopa bitişik tahtadan gövde yüzü ortasında delik vardır. Saz dört telli olmakla beraber, sapta perde destecikleri yoktur. Ahmetoğlu Şükrullah'ın Anadolu'da <> adıyla tarif ve resmini naklettiği ve Yunus Emre'nin kopuz ile bir saydığını göreceğimiz mızraplı saz açıkça işte bu ikinci tipin bizdeki devamıydı.

Kısaca, 1 numaralı tipten ud, lağuta ve emsali türemesine karşılık, 2 numaralısında tanbur küçüklerinin atasını görmek hiç de yan1ış olmayacaktır. Ortaçağ için menşeler hep kopuz çeşitleridir. Kopuz, eski tanbura tipiyle, Altay Türklerinde ve Kafkasya'da hala yaşamaktadır ; göreceğiz.

3) Bu merhale Iklığ ( =oklu) kopuzdur, konumuzun dışındandır.

Kaşgarlı Mahmut, Kopuz, ikeme, Buçi adlarıyla çağının üç çeşitinden söz açarak, karşılama tefrik gözetmeksizin Arapça ud, mezher ve barbat muadillerini koymuştur. Ne yazık ki farklarını iyice anlatmamıştır. (Orta Asya ' da saplı mızrap sazlarından elverişli olanların sırasında yay sürtmesiyle de çalındığını, Asya folklorunda sırf yaylı Kopuzların hala ayrıca yaşadığını geçen kitapta yazmıştık). Üst üç çeşitten hiç değilse birinin yaylı olmuşluğu tahminini tekrar edeceğiz : kanaatımca <> ile <> aynı şeydi. Buçi kopuz dediği bence yekpare iri gövdeli ve gür sesli olanıdır. Sadece Kopuz adlısının tarifi şudur :

<> ; işte bunun geçme uzunca saplı, yani tanbura tipli olması gerekiyor. Divandaki Kopuz adını <> okuyanlar bence yanılmışlardır. Kubuz gibi söyleyiş bozuklukları Anadolu' da türemiş olabilir.

Kobuz- Karaim Türkçesinde : bir çeşit <<kl>> kemençesi.
Kobuz- Kırgız ve Kara Kırgızlarda : Kırgız kemençesi (Iklığ tipi)
Kobuz- Tarançi: demirden ağız tanburası, Maultrommel [Rd. II. 662 ].
Komıs- [Altay, Teleut, Şor, Saray, Koybal, Kaç, Küer ve Baraba Türklerinde] umumiyetle çalgı.
Kobus- [Uygur ] Musiki aleti. Uygur-Çin lugatinde sayfa 61 a <> şeklinde kaydedilmiştir.
Kovuz- [Kazakça ] Divayev s. 4.
Kavuz- [Ôzbekçe] Fitrat, s. 43.
Kopuz- [ Çağatay ] Saz, keman (Şehy Süleyman, S. 231 ).
Koboz- İki telli, tırnakla veya at kılından yapılmış yayla çalınan alet [Vambery, Das Türkenvolk, Leipzig 1885, S. 192 ].
Kubuz- Mininski bizden bu imla ile duydu ve yazdı.
Yurttan dil derlemeleri sırasında Kopuz, Kubuz, Kovoz (Kovuz), Kopur , Koz, Kuvuz (Kovuz ) , Koğus, Koğuz gibi <> ile yalnız dıştan andırışan ve saz, çalgı ile hiç bir ilişiği belirtilmeyen bazı kelimelerin devşirildiği doğrudur; bunların anlamları teşbih ve mecaz ihtimaliyle bile kopuz sazından uzak düşmektedir. Uygurca'daki mesela biz
<> kelimesi mücevvef, nale, koğuk, kovuk anlamlarıyla kopuzu düşündürdüğü halde, bizdeki sonuncular çok uzak düşüyorlar. Kalanını etimolog düşünür.

Musıkici anlamıyla bir Komığçı nispeti Radloff'ta göze çarpıyor (Rd. ; Altay, Teleut) Fazla yaygın olmamasına rağmen Kopuzcu'dan bozulmalığında hiç şüphe yoktur. O kadar şüphe yoktur ki: Radloff'un Kırım Türkçesinden aldığı ve musikici anlamlı bir Kulanşı nispetinin de <> ile dıştan alakasızlığı aynı derecede muhakkaktır.

Çin telaffuzu içinde kılık değiştirmiş görünen Kongkau (Kungçkayu veya Kong-hesu) kelimesinin bu dış üçüzlüğüne rağmen anlamca bir çeşit saz ve kopuz, daha doğrusu Kopuz çeşiti demek olduğunu maddesinde (baş taraflarda) görmüştük (Pelliot: Kum-Kou; Çinli Vang-yen-tö'nün yazılı müşahedesinden ve Çincedir).

<> veya <> denildiği hiç bir eski metinde görülmemiştir. Kopuz çalgısı denilmesi de aynı şekilde bir fazlalık olurdu. Kopuzun çalgılığı kendi adında meknuzdur.

Kopuz- Kitabımız zaten bu konuya dair bulunduğu için, şu madde ye metinde tasarruf fırsatını bulamadığımız üç beş özelliği almakla yetiniyoruz.

Prensip itibariyle Kopuz adı belli başlı alfabelerce batıya doğru emniyetle yazıya alınabilmiştir. Türkçe dışı dillerde de hemen aynen yazılıp söylenebilmişliği kelimenin çetrefil bir bünye taşımamışlığı ve nadir fonemlerden sesce uzak kalmışlığı sayesindedir. Türk diyeleklerinde bilakis söyleniş çetrefilliğine uğraması, harekesiz Arab harflerinin serbest imlalara yol açtırması, sonra da bunların yanlış okunması yüzünden vukua geldi denilebilir. Yalnız Kopuz, Kupuz, Kubuz üçüzlüğü halk dilinin eseri oldu. Bu adın muhtelif yetkili lügatlerdeki imla ve ülkeleri şu suretle özetlenebilmiştir:

Kobuz- [Kara Kırgız, Kırgız, Tarançı, Şark Türk, Karaim ve Kırım Türklerinde].
ŞARK TÜRK.- Musiki aleti (Rd. lug. IJ .662) ; armut biçimli bir çeşit tanbura ki tek tellidir [M. Pavet de Courteille, Paris 1 870, s. 422 ]. İmlası yine Kobuz'dur.

Yurtta Kopuzdan Son İz Ve Hatıralar

Büsbütün tarihe karışmış sanılan öylesine eski bazı musıki unsurlarımız var ki, yurdun tek tük köşelerinde, mesela kenar bir ilin kabına çekilmiş iki üç köyünde bunlardan her hangi bir hayat iziyle tesadüfen karşılaşırsak şaşıralım mı, sevinelim mi bilemiyoruz. Kopuz ve Ozan'la karşılaşmalar ayni cümleden oluyor. On yıl önce Türk Folklor Araştırmaları dergisinin ikinci sayısında (eylül 1949) çıkan kısa bir yazım ile şu makaleyi karşılaştıracak olan bulunursa konuya on yılda fazla bir buluş katamadığımı görür; fakat, aranmakta devam edilirse yeni bilgiler bulunabileceğini de inkar edemez. Çünkü, bir iki madde edine bilerek şimdi ara1ara kattık, bahsi güvençle beslettik.

Kopuz adının evvelce yalnız beş on köy isminde damgalı kaldığını sanmıştık. O yerlerde bu sazla ilgili araştırmalar yapılması gerektiğini düşünmüştük. Mesela Zığanalardan sonraki Erzurum yolunda Bayburt 'tan üç saatlik uzaklıkta o kazaya bağlı Kopuz Köyü bulunduğunu 1928 folklor gezimizde öğrendik; fakat, halkının kopuz çalmadığını uzaktan soruşturup anladık! Her halde <> çalıyorlardı ve işte bunun eski adı kopuz olacağı açıktı. (Karşılaştır : Abdülkadir [İnan], Birinci İlmi Seyahate dair Rapor , H.B. D., İstanbul 1930) ; Gümüşhane'nin Torul kazasında Kopus Köyü; Urfa'nın Suruç kazasında Kopuz Köyü; Diyarbakır'ın Silvan kazasında Kopusu Köyü,. Bayazıt'ın Eleşkirt kazasında Kopuz süfla ve Kopuz Ülya adli iki ayrı köy; ve daha bilmediklerimiz...

Tokat'ın Reşadiye kazasından bir köyde bir bağlama çeşitinin ora yerlisince adı Kopuz olduğu, irice gövdesine nispetle sapının kısalığı merkezde duyulmuştu. Tahkikine imkan bulamamışlar. Tarif düşündürücü kaldığı için ihtiyarlarından mesele soruşturulmaya yine de değer. Son hatıralar toplanmalıdır .

Türk Dil Kurumu açıldıktan sonra anketle derlenen kelime fişlerinin incelenmesi, çalgı adları olarak kopuzla ilgili notların doğumuzdaki toponomik izlere inhisar etmediğini meydana çıkardı (1938): Kopuz, Kupuz, Gubuz gibi andırışlı bazı kelimeleri tarife çalışan bir takım fişler <<alg>> anlamları belirtmiş görünmektedirler. Nitekim Konya ve havalisinde çok gürültülü ve ukalaca konuşan, övünmek üzere durmadan ötenlere <> derler, deniliyor.

Derlenen maddelerden bazıları da açıkça çalgı adlarıydı :

Kılkobuz,- Kemençe. (Karaçay <>). Bu aletin mahiyetini yerinden çok sonra tahkik edebildik, Geçen Iklığ kitabımızın sözlüğünde maddesine bakınız.
Kobuz.- Köylüce: el mızıkası (?), (Karaçay <>, 1933 derlemelerinden).
Kopuz,- Evvelce Türklerin kullandığı bir saz ki kelimenin bu anlamını bir kısım halk bilir, (O tarihte 65 yaşında olan, çiftçi, okur yazar ve yerli bir erkekten derlenmiş, 1933 ; Ordu-Ulubey), Saz, çalgı: bir kısım halkça (Alucra, Giresun), Saz anlamına (Bolu), Herkesçe: bir nevi saz (Şebinkarahisar <>). Demek ki Karadenizlilerce de kullanılırdı, nitekim oralarda Iklığ ad1ı köyler de vardır,
Kubuz.- Bir çeşit saz çalgısı (Konya; Isparta). Az yukarıdaki mecaz manaya da bakınız; kelime aynıdır.

Şebinkarahisar'da Kopuz'u herkesin bir saz çeşidi adıyla bildiğini az üstte gördük, Şebinkarahisar ilçesindeki Ozanlı Köyü adı onu besletici bir damgadır , Şebinkarahisar'ın kültür ve folklor tarihi hakkında basılı kitapta (ki bundan o bölge oyunları için Yurt Oyunları Kataloğu kitabımızda bahsettik, çıkacaktır) yörenin <> etraflıca anlatılırken bir sürü manzum türküleri sırasında dokuzuncu sefer adına şu mani kopuzu anarak geçiyor :

Ormanda çoktur domuz
Oyunumuz oldu dokuz
Arkadaşlar çalın kopuz
Hey zalım nenni,
Nenni de nenn!

Beyitlerin söylenişinde herkes ağız ve eliyle bağlama, davul zurna
taklidiyle güya çalgı çalar.


Kaynak:
Mahmut R. Gazimihal
Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlar



II

Türklerde «Kopuz» Denen Sazlar

«KOPUZ» Sözü Hakkında

Biz burada, kopuz sözünün etimolojisi ve kökleri üzerin de durmayacağız. Ancak kopuzun, «ku’ur» gibi Moğolca deyimler ile bir ilgisinin bulunmadığını da, peşin olarak söyleyelim. Çünkü Türkçe yayınlarımızın bazılarında, buna benzer görüşler ileri sürülmüştür. Bu çalgının adı, çeşitli Türk ağızlarında, «kobuz, kobus, kobız - kobıs, komuz - komus, komız - komıs» deyişleriyle söylenmiştir. Katanov‘a göre Başkir Türkleri bu saza «kubıç» Yakut Türkleri ise, «homus» diyorlardı. Bunlar, ağız değişiklikleridir. Bunları uzun uzun yazmak, Türk kültür tarihi araştırmalarına, fazla bir kazanç kazandırmaz. Altayların kuzey-doğusunda yaşayan, dış kültür tesirlerine oldukça kapalı bulunan Tuba, Tuva veya Soyot’ların ise, «hobuzum» adlı bir sazı vardır. Bu deyimin kökü bellidir. Ancak eki üzerinde durmayacağız. Grum - Gırjimaylo’ya göre bu bir telli saz değil; dört kadar deliği bulunan bir çoban kavalı idi. Bunun üzerinde, kavallar ile ilgili bölümümüzde durduk. Çuvaş Türkçesine ise, Kazan ağ tından, «kubes, kübes» söylenişi ile geçmiştir .

Kopuz çalmak manasına da, «kopsamak, kobzadı, kobzaldı» gibi fiiller türemiştir. Bunlar üzerinde de, kopuz çalma ile ilgili bölümümüzde, az sonra duracağız. Ağıza konarak çalınan çatallı demir parçalarına, hatta armonika ile akordiyona bile komuz kopuz denmiştir.


Kopuz, saz mı; yoksa kemençe mi?
Kemençe, Kırgız, Altay ve Kuzey Türkleri gibi dış tesirlere az açık olan bölgelerde, kopuz sözünü karşılayan ger çek bir alet idi. Bölümlerimizin sonlarına koyduğumuz resimlerde, bu anlayışa uyarak seçimlerimizi karışık olarak yaptık. Bunun içindir ki kopuz bölümümüzün sonunda da ilkel kemençe ile saz resimlerini bulabileceksiniz. Çünkü bu çalgıları çalan Türkler, kemençelerine de kopuz diyorlardı.

Radlof’a göre kopuz, Kırgız ve Güney Rusyada ki Karayim Türklerinde, kemençe anlayışı ile söyleniyordu. Doğu Türkistan‘da ise, telli sazların hepsine, kopuz deniyor du: (Radlof, Wb., 2, 662). Bizce bu sınırı, aşmak gerekmektedir. Kopuzların çeşitleri üzerinde, az sonra duracağız. Ancak Abdulkadir İnan hocamızın da söyledikleri gibi, Kirgiz Türklerinde Manas destanını söyleyen Manasçılar ile türkü veya destandan bazı epizodları, söyleyen ırçılar, iki telli kemençeye, hem komus ve hem de kıyak, yani kemençe diyorlar dı.

Eski Türklerin, «kopuz» üzerindeki açıklamaları:

1. Kaşgarlı Mahmud, gerçi Batı Türk ‘kültür çevresinin bir kaynağı değildir. Ancak bu çağda Doğu ve Batı Türk kültür çevreleri, henüz birbirinden kesin olarak ayrılmamışlardı. Ayrıca Oğuz1ar, Batı Türklerinin atalarıdırlar. 11. yüzyıla ait bu ana kaynağımız, kobuz sözünü arapça «ud» karşılığı ile yorumluyordu. Brockelmann da haklı olarak bunu almanca «Laute» sözü ile yorumluyordu. Kaşgarlı Mahmud, kobuz sözünü, «kutuz, kımız» gibi deyimlerin yanında andığından, bunun «kubuz» diye de okunabileceği düşünülebilir.

«Buçı kobuz» ise aynı kaynakta, «inleyen (?) udlar dan bir ud. Bu kaz göğsü (barbat) adı verilen sazlardan bir sazdır», diye yorumlanıyordu. Bunu inleyen
olarak değil de; «çınlayan» diye yorumlarsak, daha doğru hareket etmiş oluruz. Nitekim Brockelmann bunu, wohl klingen de Laute, diye yorumluyordu:

«Amma (kopuz) aygır gibi kişner bir sazdır» açıklamasını, Evliya Çelebi getiriyordu. Bu da, Brockelmann’ın yorumunu güçlendiren bir belgedir. Barbat adlı saz üzerinde, az sonra duracağız.

2. Mısır Türk sultanlığı, Türk kültür çevresinden Abu Hayyan, yalnızca «bir musiki aletidir», sözüyle yetini yordu. İbn Mühenna sözlüğü ise kopuzu, yine barbat adlı çalgı ile yorumluyordu. Kobuzçı anlayışının karşılığında ise, «barbati» manasını koyuyordu. Houtsma’nın tür sözlüğü de, aynı anlam üzerinde duruyordu.

«B a r b a t » adlı saz için Asım Efendi şöyle diyordu:
«Kopuz dedikleri saza denir. Rumide laguta‘dır... Barbat‘in kasesi kaz göğsüne benzer. Bazılarına göre tanbur şekline benzer. Kasesi büyük ve sapı kısadır.»

Barbat adlı saz için, Evliya Çelebi ise şöyle di yordu: «...Hemen kopuz gibi bir sazdır. Amma kolu doğru ve kiriş tellerin, iki tarafında ikişer demir teller vardır. Gayri tellerden aşağı. Dört burgusu vardır...». Görülüyor ki E. Çelebi de barbut’u kopuza benzetiyordu.

«Menteşe Muğla‘sında peyda olmuş» demesine bakılırsa, bu da bir Anadolu Türkmen sazıydı. Bu sözün farsça aslının, bar - büt olması, daha doğrudur. Farmer, eski İran ve Arap kültürlerinde, müşterek bir tipini bulamamıştır. Bizce bu adla Türklerde görülen saz, yine Türklere ait idi. Tarama Sözlüğü’ndeki eski Anadolu kaynaklarına göre ise kopuz, bir sazdır.


İÇ VE KUZEY ASYA’DA KOPUZ ADINI TAŞIYAN SAZLAR

Türk tarihinde ve Türk dünyasında kopuz:

Kopuz, her gün sesleriyle iç içe olduğumuz, Anado1u sazlarının, ünlü ve şanlı bir atasıdır. Anadolu’daki sazların, bütün İç Asya‘da ve Türkçe konuşan kuzeydeki tundralarda, eşlerini bulabiliriz. Hem de aynı ad ve aynı biçimle! Bu da Anadolu Türklerinin ve Anadolu Türk kültürü nün köksüz olmadıklarını göstermektedir. Belki bu kitabımız da sunduğumuz bir kaç resim ve tanıtmadır. Ancak bunlar, hiç bir münakaşa ve kuşku götürmeyen vesikalardır.

Kopuz, eski Anadolu‘da yazılmış kitaplarda da çok geçen bir deyimdir. Eski Anadolu’da, Osmanlı devle tinde ve belki de Selçuklular çağında, sazlarımızın tek ve köklü adı, kopuz idi. Bu konuda, eski Anadolu kitapların dan sık sık örnekler verilmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki, gerek Anadolu’da ve gerekse İç Asya ile Kuzey Asya Türklerinde, musiki alanında ana deyim ve her şeye hükme den, tek çalgı kopuz idi. Bu, açık ve kesindir.

Türkmen ve Özbek - Türk kültür çevrelerinde kopuz, yerini dutar ve dambura, dombra gibi deyimlere bırakmıştır. Elbetteki tarih içinde ve her türlü Türk kültür çevrelerinde bazı gelişmeler olmuştu. Ancak dikkat edilirse, perde ve tel sayılarının değişmelerine rağmen biçim ve mana değişmiyordu. Zaten bu kitapta sunduğumuz resimleri şöyle bir göz atmak da, bu konuda gerekli bilgiyi alabilmek için yeterli olacaktır.

Gerçek kopuz, yaylı kopuz mu idi?: (Oklu kopuz):
Kemençe, herhalde kopuz adını taşıyan çalgıların atası, ilk şekli idi. Bunu, kemençe ile ilgili bölümümüzde de belirtmeğe çalışmıştık, «Oklu kopuz» veya yaylı kopuz, herhalde destancı aşık veya şamanların ilk sazları idiler. Şaman deyimi, geç çağlarda çıkmıştır. Türklerin kam dedikleri din adamları ile destancılarını, geç ve adı şaman deyimlerinden sıyırıp, kurtarmak gereklidir.

Dede Korkut, kopuzlu veli ve uluların atası olarak sayılmıştır. Bu kitapta geniş olarak belirtildiği gibi, elinde kopuz taşıyan kimse, «Dede Korkut hürmetine» saygı görüyordu. O, bir devlet ve bütün Türk kavimlerinin ulusu idi. Kopuzu ile öğerek güç veriyor, yol gösteriyordu. Kopuzun sihirli sesi, hatif ten gelen bir sada gibi, toplumu yönlendiriyordu. Bu, yüksek insan topluluklarını, hayvanlardan ayıran bir özelliktir.

Yaylı saz ve kopuzlar:

Dualarda ve Tanrıya yakırışlarda herhalde yaylı kopuz kullanılıyordu. Çünkü yarı Müslüman, yan şaman olan Kırgız baksı’ları dua ederlerken şöyle diyorlardı: Tek başına (yalnız çıkan) tobulgu çalısından yaycığını (catçık) yaptığım kopuzum!. . » Kopuzların yapıldığı maddeler ile ilgili bölümünüzde, bu konu üzerinde çok geniş olarak durmuştuk. Oldukça uzun dualarda, baksıların kopuzlarının yaylı olduklarını bu sözden anlıyoruz. Tobulgu adı verilen çalı, -bu dualara göre-, ya bir taş üzerinde çıkıyor veyahut da koca boz kırda tek başına bitiyordu. Bunun için Türkler bu çalıda bir kutluluk görüyorlar ve kopuzlarını da, kutlu bir ağaçla yapıp, kopuzlarına bir kutluluk katıyorlardı.

«Kıyak», yaylı kemençe ve sazlar:

Kıyak, kayak, çiçek, sözleri, bütün Türk kültür çevrelerin de, k e m e n ç e için söylenen deyimlerdir. Aslında asıl kopuzlar bunlardır. Fakat deyimler nedeni ile onları, kopuz başlığı altında inceleyemedik. Burada, kopuz adını taşıyan Türk sazları üzerinde duracağız. Tabii olarak kopuz sözü de Türk ağızlarında çeşitli söylenişlerle söylenmiştir: Kopuz, kobuz,, kobıs, komuz, komıs..., gibi söylenişlerle günümüze kadar gelmişlerdir.

KOPUZ ÇALMA

Kopuzu çertmeleme:

Burada daha çok saz çalma veya çalış işi üzerinde duracağız. «Çatma» fiili de, eski Türkçüde vurma anlayışı ile kullanılıyordu. Kopuz türleri üzerinde dururken, çertme kopuz, yani parmakla çalınan kopuzların, Altaylarda da anıldıklarını görmüştük. Yine Radlof’a göre, çertmelek sözü ise, saz çatma anlayışıyla söyleniyordu. Anadolu‘da da bu çalış karşılığı olarak, çırtma, çıtma gibi sözler kullanılır. Bu söz, biz Batı Türkleri için yabancı değildir. Altayların daha kuzeylerinde, Şor Türklerinde, bir ağız değişikliği ile, Şert-pe komus sözünü, çertme kopuz karşılığı olarak söylüyorlardı. Yine Radolf‘a göre bu söz, «çırpma tır nakla vurma» manasında söyleniyordu. Kırgız Türklerinde de çertismek, çertmek, fiske vurma yoluyla oynanan, bir oyunun adıdır. Görülüyor ki parmağın tırnak veya fiske vuruşu gibi bir çertmeleme ve bir çalınma yolu vardı. Ayrıca «parmakla çatma» da bir «çertme» tutumu idi.

Kopuz oynama, kopuz kakma:

Oynamak: Türkçe’nin eski yeni ağızlarındaki manası, bizim anladığımız oynamadır. Kuzeylerdeki Türklerde de bu anlayış ve mana devam ediyordu. Ancak Altay Türkleri, «komıs oynadı» sözünü, kopuz çaldı anlayışıyla söylüyorlardı. Kırgız Türkleri ise, kopuz çalışa, «kobuz oynu (oyunu)», diyorlardı. Bu deyiş ve anlayış, Türk kavimlerinde pek yaygın değildir. Ancak oyun da, kopuz ve saz ile olurdu. Bunun için Dede Korkut kitabın da da, Beyrek Bey kopuz çalmış, yengeler ile Banı Çiçek Hatun, oynamışlardı. Bunun örnekleri pek çoktur.

«Kopuz kakma»,: Bu da yalnızca Altay Türk kültür çevrelerinde görülen, dar bir anlayıştır. Kakmak da, vurmak demektir. Ancak çoğu zaman, «komısa kaktı» deyişiyle, söyleniyordu. «Kopuza eşlik» manasına da, daha kuzeylerdeki Teleüt Türkleri, «komısa kıdırdı», diyorlardı.

Kopuz çalma ve «kobsa - mak»:

Kopuz sözünden yapılan bu türeyişler, kopuz sözünün eski ve köklü yerini de gösterirler. Böyle bir fiil türetişle konuş maya, daha çok 11. yüzyılda, Kaşgarlı Mahmud’un verdiği örneklerde görüyoruz. Bu kaynağımızda «kubzadı» sözü, doğru dan doğruya kopuz veya ud çaldı manasında söyleniyordu.

«Kobuz kobzadı» örneği, yukarıdaki söyleyişin, bizi köklerine doğru da götürüyordu. Bazan da kopuz çalındı anlamında, «kobuz kobzaldı», deniyordu. Bu da bize o çağda, kopuz ve kopuzla ilgili konuşmaların, ne çeşitli olduğunu göstermektedir.

«Kızlar kobzaştı», yani, kızlar karşılıkla olarak kopuz çaldılar sözü de, üzerinde durulacak bir kültür belgesidir. Kızların bulunduğu evde, her zaman kopuz veya kıyak, yani kemençe sesi duyuluyordu. Kırgız Türklerinin eski bir atasözünden de, bu anlaşılıyordu. Kemençe ile ilgili bölümümüzde bu konu üzerinde durmuştuk. Nitekim Er - Töştük destanında bir kız, kendi kopuzunu, «altın yanaklı, gümüş dilli», diye öğüyordu.


KOPUZCU, KOPUZ ÇALAN

Burada artık kopuzculuk bir meslek ve profesyonel bir iş olarak ele alınacaktır. Bunlar aynı zamanda profesyonel aşıklardı. Aynı zamanda, yarı - müslüman, şamanlar, bakşılar idiler. Kazak Türkleri ise bunlara akın diyorlardı. Kobuzçı sözü, Batı Türk kültür çevrelerinde ilk kez İbn Mühenna sözlüğünde örülüyordu. İbn Mühenna, bu Türkçe sözü Arapça «barbati», yani barbat denen sazı çalan, de yimiyle karşılıyordu. Ayni anlayış ve deyiş, Batıda, Kuman ağızlarında görülüyordu. Bu da, Codex Comanicus’da, «kobuzçı» yazılışı ile yazılıyordu.

«Kopuzcuları yığmalısın», diye bir sözü de, bir Kırım masalında görüyoruz. Ya bir düğün veya bir ayin için, «kobus çılar - nı yıyarsrn (ve bu işi yaparsın) », deniliyordu. Yani düğün ve büyük ayinler için, tek kopuzcu, yetmiyordu. Radlof, bu kopuzları, bahşiler diye yorumluyordu.

«Komusçu, komuzçuluk», yani kopuzcu ve kopuzculuk gibi deyiş ve anlayışları ise, Kırgız Türk kültür çevresi ile yakınlarında çok görüyoruz. u d ah i n ‘e göre komuzçu, hem kopuz ve hem de ağız tanburası çalanlara deniyordu. Bu ağız tanburasını, demir kopuz ile ilgili bölümümüzde inceleyeceğiz.

Kopuz çalıcı gibi saf, basit ve güzel deyimleri ise, eski Anadolu‘da yazılmış Türkçe kitaplarda görüyoruz. Anadolu‘da sazcı, saz çalan bir aşık değil; saz yapan veya satan bir usta veya esnaf anlamında kullanılmıştır. 11. yüzyıl Türklerinde, kobuzluk, yani kopuzlu ise, kopuz çalanlar için değil kopuz sahibi olanlar için söyleniyordu.



KOPUZUN ÇEŞİTLERİ

Kopuz, İç ve Kuzey Asya Türklerin de, bir kemençe dır. Zaman zaman parmakla çalınan bir saz da olabilir. Güney Anadolu‘daki Yörük kemenleri ile eğit denen kabak kemençeler de, kopuzun batıdaki serpintileri olmalıdırlar. Ancak tarihin en derinliklerinden gelen, bizi bu derin sihir ile biraz ürperten, biraz da korkutan, kopuzun en eski tipleri, Kazak kopuzları idiler. Kırgız, Kuzey Asya ve hatta Afganistan’daki kopuz tipleri, bu eski ve köklü kültür merkezine bağlı olmalıydılar. Belki bu kopuzlar çok önceleri, başka maddeler ile yapılıyorlardı. Bunun içindir ki konuya ilk olarak Mütercim Asım Efendi’nin verdiği bir örnekle gireceğiz. Kopuzların türlerini yazarken, herhangi bir sıralamaya bağlı kalmadık. Bununla beraber, kopuzların yapılış ve akrabalıklarını bozmamak şartı ile, bir alfabe sırasına da uyulmuştur. Bunların arasında kopuz adını taşıyan başka sazlar da vardır.

«Hayvan tırnağından kopuz» :

1) Asım Efendi, farsça «pay-i sütür» sözünü yorumlarken, şöyle diyordu: «...Çobanlara mahsus tur. Bir nevi kötü sesli bir çögürdür. Hayvan ayağının tırnağını oyup, içlerini boşaltıp, kuruttuktan sonra üzerine tahta edip ve at kılları geçirip, çalarlar». İçi boşaltılmış tırnağın üzeri, tahta ile mi kapatılıyordu? Yoksa deri veya başka bir madde ile mi, tahta ediliyordu? Yaygın geleneklere göre, bir deri ile kaplanmış olmalıydı.

Ağaç kopuzlar:
2) Ağaç komus: Altay Türk kültür çevresinde bu söz, daha çok kemençeler için söylenir. Kemençeler, ağaçtan yapıldıkları için, bu adı alıyorlardı. Böylece, diğer kopuzlardan ayrılıyorlardı. Ancak 19. yüzyılda, diğer kopuzlar da ağaçtan yapılıyorlardı. Acaba eskiden ne ile kuruluyorlardı. Bu, karanlıktır.

3) Buçı kopuz: Kopuzların, sesleri ile ilgili kopuzlar üzerinde dururken, bulabildiğimiz belgeleri de sunmuştuk 11. yüzyıl Türk kaynaklan, bundan «şakıldayan kopuz, diye söz açarlar. Kaşgarlı Mahmud, bu kopuzu yalnızca «buçı» adı ile anmakta ve açıklamalarında ve bunun iyi ses veren, şakrak bir
kopuz olduğunu yazmaktaydı. Brockelmann da, «buçt (kobuz)» adı ile anıyor ve «wohl klingende (Laute)», diye yorumluyordu. Buçı sözünün, kök ve türeyişlerinin ne olduğunu bilemiyoruz. Ancak «buç buç» sözü bülbülü taklid eden bir ses olarak kullanılıyordu. Hatta 11. yüzyılda, Kaşgarlı Mahmud’un derlediği bir Türk halk şiirinde, şöyle deniliyordu: «Buç buç öter semürgük (bülbül) ». Görülüyor ki buradaki «buç buç» sözleri, bülbül sesini taklid ediyorlardı. Bu görüşlerimiz kesin değildir. Biz yalnızca birbirine benzer ve paralel belgeleri bulup, yanyana koymak istiyoruz.

4) «Temir komus» : Demir kopuz, telli bir saz değildir. Ağza konup çalınan, çatal bir demirdir. Bunu, özellikle kadınlar çok çalarlar. Bu çalgıyı, burada bir bilgi vermek için sunduk.

5) Katkoinus (Teleüt) : Bu da telli bir saz değildir. Bu söz daha çok akordeonlar için söylenir. Belki de, «katlı» olduğu için.

6) Kıl-kobuz: Anadolu’da, Tokat çevrelerinde söylenen, telli bir saz adıdır. Deneme Sözlüğü’nde bulduğumuz bu deyimi, çok önemli gördük. Buradaki kıl sözü, teli anlatmaktadır. Nitekim Kırgız Türklerinde de kemençeye «kıl - kıyak» denme yoluyla, çalgının telli olduğu belirtilmekteydi. Bu deyimi Anadolu’da yeniden aramak gereklidir.

7) Kaylaçang kobıs (Şor): Kopuzların sesleri üzerindeki bölümümüzde bu kopuz türünün adı, yine gözden geçirilmişti. Kuzeylerdeki Şor Türkleri ile çevrelerinde kay hunak sözü, «kopuzla bir destan anlatmak», demektir. Bu destanları kopuzun eşliğinde anlatan aşıklara ise, kayçı adı verilirdi. Kayçılar, Kuzey Türk toplumlarında çok önemli bir yer tutarlardı. Kışlar ile gecelerin uzun olmasının da bunda bu rolü olmalıydı.

«Kaylaçang kopuz», herhalde «destanların söylendiği kopuz» anlamında söylenmeliydi. Destanların hangi makam ve melodiler ile söylendiklerini bilmiyoruz. Herhalde, kopuz gibi ok monoton bir sesle söyleniyordu. Ancak çoğu zaman kopuzlar da, iki sesli olarak çalınırdı. Herhalde destanların anlatılışı
çok monoton olmalıydı ki, «bir ağzıyla destan söyledi (kayladı); bir ağzıyla da yırladı» gibi atasözleri vardı. Yine Radlof’a göre bu çalgının sesi, mırıltı halinde ve derinden geliyordu. Yine aynı Türklerde, sarınçı adı verilen, kopuzlu destancılar da vardı.

Kolca Kopuz:

8) Kolca kopuz: Dede Korkut kitabında sık sık geçen bir tanıtmadır. Gazimiha1, kolca sözünün, alca veya elce olabileceği üzerinde de duruyor. Gerçi bunun çeşitli yazılışları da vardır. Biz etimoloji üzerinde durmuyoruz. Bir paralel belge olarak şunu sunabiliriz:
Yarı Müslüman, yarı şaman Kırgız bakşılarının dualarında, kendi kopuzlarından söz açılırken, «Çam (karagay) ağacından kopuzumu koluma (kolga) aldım, su yılanı gibi dolarıdım», diyorlardı. Buradaki «kobuz kolga almak» paraleli üzerinde durmak, bizce yararlı olur.

Diğer Kopuzlar:

9) Kökle kopuz: Rahmetli Gazimihal, Çağatay şairlerinden Mir Haydar Meczüb’un bir şiirini kitabına alıyor. Şiirin son satın, şöyle idi:
«Yahşi ayalgu bile, kökle kopuz». Radlof, kökle sözünü, «bir melodi çalma» manası ile karşılıyordu. Altayların kuzeyindeki Türkler, yüksek sesle şarkı söyleme için, «kög - lemek» derlerdi. Ancak bu anlayış, fiil durumu ile söyleniyordu.

10) Okça - komıs: Bu anlayış ve deyiş, çok kuzeylerdeki Sagay Türklerinde görülür. Buradaki okça sözü, yaylı manasına kullanılmıştır. Demek ki bu Kuzey Türkleri, yalnızca parmakla çalınan kopuzlara komıs diyorlardı.

11) Ozan kopuzu: Ünlü müzik yazan Abdulkadir Meragi, yazdığı bir notta, iki kopuz türü üzerinde duruyordu:

a) Ozan kopuzu: Üç tellidir. Bu kopuzun teknesi, bütün telli çalgılardan daha uzun imiş. 2) Rumi kopuz: Beş telli imiş ve teknesi de, uda benziyormuş. Fazla bir yorum yapamayacağız. Türk kopuz, dutarları ile sazlarının tekneleri, uda benzer çalgılardan daha uzundur.

12) Çertme kopuz: Burada alfabe sırasını, bozmuş oluyoruz. Adı, Altay Türklerinin kopuzları arasında geçen bu kopuzun yanında, «serçeng, çerçen, çartı» kopuzları da sunmak istiyoruz. Kuzeylerdeki Teleüt Türklerinde görülen bir saz veya kopuzdur. Kökünü, çertme, çırtma gibi sözlerden almış olmalıdır. Radlof’a göre çertmelemek, saz çalmak demektir. Diğer Türk sazları gibi parmakla çalınıyordu. Anadolu’da da, çırtma deyiş ve anlayışı vardır. Göğsüne veya döşüne, kulun derisi, yani tay derisi gerilmiştir. Telleri ise, iki at kılından oluşmuştur. Türk at kültürü’nün önemli bir örneğidir.

13) Çartı kopuz: Türk ülkelerindeki kopuzların, her kimden tanıtmalarını yaparken, bu konuya yeniden döneceğiz. Ancak kopuz türlerini anlatırken, bunları da sıralamamız gerekiyordu. Çartı kopuz, Altay dağlarının kuzey-doğusunda, her türlü kültür tesirlerinden uzak, Tuva‘daki Tuba Türklerine aittir, Vertkov, bunları biraz daha sınırlıyor ve

Tofalar adı ile anıyordu. Ona göre bu saz, üç telli, teknesi köşeli, diğerlerine göre büyük, sapı ise kısadır. Teli at kılındandır. Teknesi geniş tutulmuş ve tahta kısmı geniştir. Belki de bunun için çartı kopuz denmiştir. Çünkü «çartı/yartı», tahta demektir.

14) Çerçen komus: Bu kopuzu da, Altayların kuzeyindeki Şor Türkleri çalar. İki veya üç telli, üç köşelidir tümü kütükten çıkarılarak yapılır. Üzerinde, biraz dış tesirler görülür. «Çerçen», bu Türk kesimlerinin ağızlarında, «iyi ve doğru» demektir. Küçük bir sazdır Uzunluğu, 50 cm. kadardır. Tanıtmasını yapan Vertkov, resmini bulup, verememiştir.

15) Şerçeng komıs: Bu Altay kopuzunun adını, yalnızca Radlof anmaktadır. Ona göre Şor Türklerinin çaldıkları iki telli bir sazdır. Kopuzlar arasında sayılan bu sazın adını, Radlof’un sözlüğünde bulamıyoruz. Bunun için bir yorum yapamadık.

16) Şertpe komuz: Bu kopuz çeşidi, yine çok kuzeylerdeki Şor Türklerinde görülüyordu. İki telli bir sazdı Herhalde bu, yukarıda sözünü açtığımız «çertme» kopuz ile aynı şeydi. Bu söz, bir ağız değişikliği ile oluşmuş olabilirdi. Nitekim Radlof bu benzerliğe işaret etmiş ve sözü «şert - pe diye yorumlamıştı. Bir parmak çertmesi veya çırtmasıdır.

17) Yadıngı komus: Bu, yatık, kanun benzeri bu sazdır.
 
Üst