Eski Hurmalar...

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ESKİ HURMALAR...

Evet değerli okurlarım. Hristofyas’ın sıkıştıkça yoldaşı Talat’ı bir yandan şahit gösterirken; diğer yandan da eski hurmalara sarılarak feryat etmekte…


Hristofyas “Ben Federasyon meraklısı değilim. Ben sadece Rum kesiminin Uluslararası toplum karşısında üstlendiği yükümlülükler hususunda tutarlıyım (!). - Adam aslında ENOSİS’e kapı ‘gındırığı’ bırakacak bir çözüm bulana kadar da hiçbir anlaşmayı kabul etmeyeceğini, oyalamalara, engellemelere gideceğini cümle arası da olsa söylemekte! Hristofyas hala eski hurmaları saymakta; “Talat’la tek egemenlik, tek vatandaşlık ve tek uluslararası kimliğe sahip olacak federal bir devlet hususunda anlaşmıştık ve bunda ısrarlıyım” demekte. Kısacası Hristofyas, hala bildiğini okumakta ve kırmızıçizgilerinden bir milim bile şaşmak niyeti olmadığını açık ve net söylemekte…Adam, Uluslararsı Konferansı bile ancak kendi şartlarıyla kabul edeceğini ve korsan Kıbrıs (Elen) Cumhuriyeti’nin de katılmasını şart koştuğu bu konferansta, sadece “Türkiye’nin garantisinin lağvedilmesi… Askeri Birliklerin (!) çekilmesi ve kolonizasyon konularıyla ilgilenilmeli.” diyor. İşte bizim bu sözde barış, anlaşma ve çözüm masasında neleri tartışacağımız da – kırmızıçizgilerimizi sollayıp – komşu, Kıbrıs (Elen) Cumhuriyeti olarak katılacakken; bu söz konusu konferansa bizim kim olarak katılacağımız da hala muamma! Ve ‘Askeri Birlikler’ denilirken sadece Türk Askeri’nden bahsedilmekte olduğu da göz önünde bulundurulmalı ve komşunun, 80 bin silahlı milisinden maada, 18 yaşını doldurmuş kız erkek, tüm gençlerinin ve hatta halkın da silahlanmış olduğunu… Bir AB üyesi olarak RMMO’nun, sayısı her kaç olursa olsun ‘yasal’ sayılacak varlığını ve tabii AB’nin de orada asker tutma hakkını da göz önünde bulundurmak zorundayız. Ve aslında Hristofyas’ın anlaşmaya, kalıcı ve yaşanır bir çözüme ulaşmaya ne niyeti, ne de gönlü var. Ve zaten bu Hristofyas’ın veya bir başkasının haddi de değil.üstelik. Bu, Rum ve Yunan Ulusal Konseylerinin ve Kilise’nin kararına ve kökünde MEGALİ İDEA olacak bir şarta bağlıdır. Görmüyor musunuz? Adamlar hala ENOSİS’e gidecek bir hal çaresi bulmaya çalışmakta… Hristo, Federasyon’u da, açıkça ifşa etmekte olduğu gibi, Türk Askeri’nin adadan gitmesini sağlayacak tek çare olarak gördüğü için kabul etmekte. Yoksa öyle Uluslararası topluma karşı üstlendiği yükümlülükmüş, bilmem ne imiş, bunlar manevra, Bizans oyunları… 1960 Antlaşmalarında da yükümlülükleri vardı, ancak ne oldu?


Evet doğru ve şimdi Sn. Eroğlu’nun masaya oturmasıyla, masa biraz ters dönmüş; dayatma sırası bize gelmiş!. Ancak ne acıdır ki hala kırmızıçizgilerimizi ‘tam yerine’ oturtmuş olduğumuz da söylenemez… Çünkü onlar hala dayatma, biz ise hala müdafaa konumundayız! Hristo’nun Anavatan Türkiye’ye adadan askerini çekme ve Kıbrıs (Elen) Cumhuriyeti’ni tanıma çağrısı yapmasına sert tepki dediğimiz; maalesef yeterince sert değildir. Öyle “Türk Askeri Çekilemez” dedikten sonra “Adil ve kapsamlı bir çözüme ulaşılmadan önce asker sayısında herhangi bir İNDİRİME (!) gidilmesi söz konusu değildir.” demek, böyle hayat memat konusunu da masaya yatırma, tartışmaya, pazarlığa açma anlamına gelir. Ve tartışmaya açılmış bir ’şey’ zaten gözden çıkarılmış bir ‘şeydir’… Ve bu da kırmızıçizgilerimize sahip çıkıldığı anlamına gelmez tabii! Ne yalan söyleyeyim, ben alkışlamıyorum…


Geçmişte, “Neden hala o masadayız?” diye sorduğum zaman, değerli bir dost sağolsun: “Artık masa hünerlerini öğrendiğimizden” gibi bir mesaj atmıştı. Belli olmuyor mu? Ne ise, ben, üç garantör ülkenin de imzalamış… Uluslararası Toplum’un da ve üstelik BM’in de onaylamış olduğu, Türk ortaklı, siyasal eşitlik ve daha birçok sözde değiştirilemez, sözde ENOSİS’e veya ‘Taksim’e gidilemez dedikleri yasalarla donatılmış güya sağlam Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve tabii bizim başımıza nelerin geldiğini göz önünde bulundurmak zorundayım. Aceleye gelerek ‘açık’ verilmemesini hatırlatmak zorundayım. Bugün ‘sade’ bir vatandaş olarak, Rum-Yunan’ın da, (Rum taraftarı) BM, AB ve ABD’nin vb da öngörmekte oldukları ve eninde sonunda 1960 Antlaşmalarının da çok gerisine gidecek bu sözde ‘kalıcı ve yaşayabilir’ anlaşmanın da… Ve tabii Annan Planında da olduğu gibi, açık veya satır aralarına sokuşturulacak şartlarının, bizi kısa bir sürede nereye götüreceğini görebiliyorsam; gerisini de varınız siz hesaplayınız o zaman…
 
Üst