Fareler ve Hainler...

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
FARELER VE HAİNLER...

Değerli okurlarım. İğrenç bir başlık ve ‘Ne alaka’ diyeceksiniz. Ancak bu iki iğrenç kelimenin ne tür bedenlerde bütünleştiğini okuyunca eminim ki bana hak vereceksiniz.


Bugün, candost, Sn. Gülsev Eyyuboğlu’ndan gelmiş ve “Duyulmamış Bir Hikâye” diye adlandırdığı ve çok ilginç bulduğum bu hikâyeyi siz değerli okurlarımla da paylaşmak istedim. Çünkü benzetmek gibi olmasın ve çok da mide bulandırıcı olmasına rağmen; hikâyenin özeti, bizim de geçmişte yaşamış ve hala bugün yaşamakta olduğumuz durumlarla o kadar bağdaşıyor ki… Şimdi hikâyeyi aynen aktarıyorum.


“Genelde eski gemiciler bilir. Eskiden gemilerdeki fareleri yok etmek için İngiliz germilerinde uygulanan bir metoddur. Bir fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar. Günlerce aç bırakırlar. Sonra bir gün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare, bu küçük fareyi yer. Sonra bir daha, bir daha derken yamyam bir fare elde ederler…


Bu fare artık iyice de semirmiş ve kuvvetlenmiş olur. Sonra bu fareyi geminin içine salarlar... Şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır. Ve bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer. Böylece gemi farelerden temizlenir.


Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu şimdi içimize yamyam fareler sokarak bizi de yok etmek için kullanıyorlar. Bu yamyam fareler de aşırı doyurularak içimize salındı. Acıktıkça bizleri yemeleri için.”


Evet. Yukarıda ‘benzetmek gibi olmasın’ demiştim peşinen. Ancak bu ‘mağdurlar’ için geçerli sadece. Çünkü gerek baş aktör yamyam fare; gerek senaristlerin İngiliz olmaları ve tabii kullandıkları iğrenç yöntem; gerekse bizim aramızdan seçilip eğitilmiş – beyinleri boşaltılmış – benzetilmiş, mankurtlaştırılmış diyelim hainlerin kullanış şekillerini düşünürsek, nefret edilen bu iki mahlûkatın benzerliklerinin birçoğumuza yabancı gelmeyeceği bakımdan önemli bence...


Kıbrıs Adası’na çeşit düzenbazlıkla ‘konmuş’ İngiliz; burada da yıllarca benzeri yöntemlerle Kıbrıs Türklerini adadan temizlemek için yıllarca uğraşmıştı. O zaman da aramızda, şimdi olduğu gibi Şenerler, İzzetler ve daha onlar gibi birçok hainler vardı. Ancak bunlar, İngiliz’in yamyamlaştırdıkları fareler gibi hemcinsleri ile beslenmiyor; bizimkiler parayla ve kadınlarla vb semirtiliyorlardı.


O kadar alıştırılmışlardı ki lüks yaşama, paraya vb; yeni yeni tanıştıkları bu hayata doyamıyor; parayı da aldıkça arsızlaşıyorlardı. O kadar ki, para için yapamayacakları hiçbir alçaklık, hiç bir hainlik yoktu. Para kokain, eroin gibi olmuştu onlar için… Bu gafiller girdikleri yolun bir çıkışı olmadığını göremeyecek kadar kaybetmişlerdi kendilerini; ‘günlük’ yaşıyorlar, yarınlarını göremiyecek kadar körleştirilmişlerdi.... Onlar için namus, hayâ, izzet yoktu artık… Ne bu yoldan dönebilirler; ne de girdikleri bataktan kaçma şansları vardı. ‘Değneğin her iki ucu da ..’ misali; tutunacak bir uç yoktu onlar için atık. EOKA’nın bize kan kusturduğu dönemlerde, İbrahim Aziz ve benzerleri de tebdil kıyafette aramızda korkusuzca gezerek, gerekli bilgileri edinip Rum veya İngiliz ‘efendilerine’ aktarırlar ve bizi yamyam fareler gibi yemeseler de; ispiyonlayarak öldürtürlerdi...


Ancak tarihe bakılırsa, yamyam fareler de, hainler de yararlılıkları bitince; uşaklığına soyundukları Coni veya Yorgacis gibi Rum efendilerinin gazabına uğralar eninde sonunda. Şimdiki ‘efendi’ Hristocuğun ne yapacağı ihtimalini de bu günden düşünerek, ya bu yoldan dönmek yahut da tası tarağı toplayıp terk-i diyar eylemek, ‘geçici’ de olsa; akıl harcı olur kanısındayım. Bu da bazılarına benden bedava bir nasihat olsun… En azından ‘hatırlatan olmadı’ denmesin…
 
Üst