Fethullah Gülen Dosyası (Belgeli)

Levent Akıncı

Onursal Üye
Katılım
12 Eyl 2008
Mesajlar
49
Tepkime puanı
0
Puanları
0
FETHULLAH GÜLEN DOSYASI

Burada yazılanlar asla uydurma bilgiler değildir. Yazılanların hepsi mutlaka bir belgeye dayandırılarak ve Otağımızın güzide üyelerinin yüksek yorum, yargı ve bilgi birikimine uygun olarak geniş bir içerikte düzenlenmiştir. Bilgilerin akışı içerisinde, ileride Kıbrıs için bir tehlike olabilir mi? Sorusu da tabii ki gündemimize gelecek ve görüşlerimi sizlerin katkı ve yorumlarına açık olmak kaydı ile sunacağım. Doğal olarak yazı bir belgesel niteliğinde olduğu için en doğruya ulaşmak, gerçek bilgiler içermelidir. Gerçek bilgi ise dayanak olarak sunulan belgeleri sizlere belirtmek, adını verebilmek zorunluluğunu taşır. Alt başlıklarla düzenlenen bu belgeselin her bir alt başlığının içerisinde veya sonunda kaynak belge belirtilmiştir. Asıl kaynak belge doğal olarak Fethullah’ın en yakınında çalışan Sayın Nurettin Veren’in ‘’Kuşatma’’ adlı kitabıdır fakat okuyacağınız belgeselde bu kitaptan fazla alıntı yapmamamızın nedeni; çok fazla alıntının kitabın yayınlanması demek olacağı ve yazara haksızlık yapılacağı kaygısını taşımamızdandır. Bu nedenle gerçekleri daha iyi öğrenmek için adı geçen kitabın tarafınızdan okunmasını naçizane tavsiye etmek isterim. Belgesel dosyanın sonunda da sizlere birçok doküman belgeyi, gelişen tehlikeye daha çok dikkatinizi vermeniz amacı ile eklemeyi uygun gördüm. Dosya bilinmeyenlere ışık tutması maksadıyla hazırlandığı için bilinenlerin dışında aklınıza getirmediklerinize karşılık olabilecek şekilde hazırlanmıştır. Bildiğiniz gibi Atamız, milli kahramanımız, laik devletimizin kurucusu ve her şeyimiz Mustafa Kemal’imiz için adının ‘Mustafa’ ya çevrildiği belgesel filmlerde, O’na ayyaş tabirini layık görenler çıkmıştır. Bu anlayış demokrasi ve özgürlüğün tanıdığı bir hak olarak görülmektedir. Atatürk düşmanlarının maskesini düşürmek, varlığından haberdar etmek için bu hak’ı bende bu belgede kullanıyorum.

DİNİ İNANÇ MİLLİ ŞUUR’A ENGEL DEĞİLDİR

Türk’ün İslam ile tanıştığı ve Müslüman olmayı seçtiği yıllardan günümüze kadar gelen bir yanlış anlaşılma, Türk’ün siyasi ve günlük yaşamını etkilemiştir. Emevilerin Türk illerinde yaptığı katliamlar da, Osmanlı’nın Türkmenlere yaptığı eziyetler de, 31 Mart vakıası gibi olaylarda hep bu yanlış anlaşılmanın izlerini buluruz. Devlet, siyaset ve din adamları bu yanlış anlaşılmayı körüklemekten kaçınmayınca, bazen iç çatışmaları yaşadığımız üzücü günlerimiz olmuştur. Peki, nedir bu yanlış anlaşılma; Dini inanç içerisinde ‘’milli şuur’’ olamayacağı düşüncesidir. Külliyen yalan olan bu düşüncenin asıl maksadı insanların dini inanç ve duygularını kullanarak maddi ve siyasi çıkar sağlamaktan başka bir şey değildir. İsmail Şefik Aydın’ın kitabından bu konudaki açıklamasında şu cümleleri okumaktayız. ‘’Bunlar öyle derin bir gaflet içindeler ki, her nasılsa, dini inanç içinde milli şuurun olamayacağına inanmışlar bir kere! Sanki Türk Milliyetçiliği dine karşıymış gibi! Hâlbuki din milli kimliğin önemli bir damarıdır ve bir Müslüman her şeyden önce vatansever olmalıdır! Türklüğe adeta bir düşman gibi saldıran dinciler Yunanlılara ve Sırplara dönüp bir baksınlar; kilisenin oralarda aynı zamanda nasıl Yunan ve Sırp milliyetçisi olduğunu görsünler.’’ (Uyan Türkiye, sf.313)
KKTC’ne en yakın kilise nerededir ve papazları neler söylüyor herhalde bilmeyeniniz yoktur. İşte din seven fakat Türk sevmeyen bu insanların arasına Fethullah Gülen’i alabilir miyiz? Cevabı bulmadan önce belirteceğim başlıklarda bu şahsın gizemini, özelliklerini, kabiliyetlerini, ne yapmak istediklerini, ihtiraslarını sıralayalım kararı siz verin.

Nasıl Bir Vaiz?

Fethullah Gülen’in en yakınında sağ kolu olarak çalışan Nurettin Veren’in kitabındaki bilgilere göre: Kırklareli’nde beraber kaldığı müftü, şimdiki Sakarya Üniversitesi’nde ilahiyat profesörü olan Suat Yıldırım’ın yardımı ile girdiği sınavda din adamlığı hüviyeti kazanıyor. İlkokul mezunu olarak müezzinlik, hocalık görevi alıyor. Bundan sonrasına Veren’in kendi anlatımı ile devam edelim. ‘’Diyanet İşleri Eski Başkan Yardımcısı Yaşar Tunalıgil Fethullah Hoca’yı dini bilgisi var diye, eğitimi olmamasına rağmen basit bir sınavdan geçirerek ‘vaiz’ olarak görevlendiriyor. İlkokul mezunu onu da dışarıdan bitirmiş ve tahta çantası ile gurbete çıkmış adam vaiz oluyor böylelikle. Düşünün babası onu ilkokula bile ‘kâfir okulu’ diye göndermemiş, ailenin Atatürk’e bakışı bu… Fethullah Gülen, ilkokul seviyesinde eğitim almasına rağmen ‘medrese eğitimi’ aldığını söylüyor.’’ (Kuşatma, sf.15.)
İşte, En yakınında bulunan ona hizmetini esirgememiş Nurettin Veren, F.Gülen’in vaiz oluşu ile olmayan medresenin eğitimi hakkında bunları söylüyor. Türkiye’de bulunmayan medresenin eğitimi nerede alınır? Hakkında Tutuklama emri çıkıncaya kadar yurt dışına çıkmayan birisi yurt dışındaki medreselerden de eğitim alamayacağını düşünürsek Fethullah Gülen yalan söylüyor demektir. Atatürk düşmanlığı ise kendinden menkul değil, aileden geliyor. Görevi sadece vaizlik olan bir din adamının saltanatlığa adım atışı, Pensilvania’da 137 dönümlük arazideki derebeyliğinin varlığı, ibretlik din sömürüsünün bir başka örneğidir. Vaizliğinin, aslında vaizlikle ilgisi olmayıp, ‘’sermayedarlıkla’’ ilgili olduğu çok sonraları ortaya çıkacaktır.

Peygamber mi Yoksa Truva Atımı?

Cumhuriyetimizin altını oymak için Işık Evleri adı altında yüzlerce şakirt’in (hizmet eri) barındığı yurtlarda nur risaleleri okunmaktadır. İlginç olan bu ‘nur risalelerinin’ yazarı; Fethullah Gülen’in Bediüzzaman olarak nitelendirdiği Said-i Nursi’dir, yani Kürt Sait. Nur risalelerinin yanında okunan kitaplar arasında Fethullah Gülen’in kitaplarının okunması olmazsa olmazlardandır. Şimdi, bu kitaplardan alıntılarla bir Müslüman için dehşet sayılabilecek ifadeleri sunalım. Sunalım ki yüce dinimizin ne hallere düşürüldüğü gerçeğini belirtelim. ‘’Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümüne, yani Muhammed Allahın Resulüdür kısmını söylemeksizin ikrar (tasdik, kabul) eden kimselere de merhamet nazarında bakılmalıdır.’’ (F.Gülen. Küresel Barışa Doğru, Sf.131)
‘’…….Kur’an devamla, Allah’ı bırakıp da bazılarımız bazılarımızı Rab edinmesin diyor. Dikkat edin bu mesajda Muhammedür Resulallah yoktur.’’ (F.G. Hoşgörü ve Diyalog İklimi, Sf.241)
Dehşet tasvirler bunlar, hani Müslüman’dı, din adamıydı bu zat. Hoşgörü adı altındaki yabancılaşma insana neler söyletiyor. Hoşgörüyü, Kurtuluş Savaşımız esnasında ortaya çıkan ‘’mandacılığın’’ bu günkü aldatmacası veya yeni doğmuş bebeği gibi kabul edebiliriz. Bu bebeğin babasının bu ifadeleri iki anlamda söylediğini düşünürsek; bizim gibi Müslümanlar için çok ama çok şey ifade eden Kelime-i Tevhidi gözden geçirmemiz gerekir.
Birincisi; ‘’La ilahe İllallah Muhammedür Resulallah’’, diyoruz, acaba birisinin niyeti peygamberliğe adaylık ise bunu ileride ‘’La ilahe İllallah Fethullahür Resulallah’’ dedirtmeyeceğini nereden bileceğiz.
İkincisi; teslimiyetçiliğin sınırlarının nerelere kadar uzandığının tespiti olarak ortaya çıkmaktadır. Kelime-i Tevhidi, ikinci bölümünü söylemeden kabul edenler Müslüman olabilirler mi? Hayır. Peki, söylemeden geçiştirenler kimdir? Ya Hıristiyan’dır ya da Musevi’dir. İşte globalleşmenin hoşgörüsü, bir Müslüman’a Hz. Muhammed’i (SAV) yok saymak için bu şekilde yol göstermekte ve hoşgörü isimli bebeğimiz Müslüman olan milletimizin içerisine bir Truva Atı gibi salıverilmektedir. At zaten milletimizin içerisinde ve atın içindekilerin arka arkaya çıkarak Türkiye’yi bir kardeş kavgasına doğru götürüp götürmeyeceğini ilerideki günler gösterecektir. Alıntı yapılan iki kitabının adlarına bakalım, ‘küresel barışa doğru, hoşgörü ve diyalog iklimi’’ günümüzün Global söylemleri ile çok bağıntılı. Sanki bir vahiy inmiş kitaplarını bu şekilde isimlendirmesi emredilmiş. Tüm bu şeytanca söylemlere Kur’an yeterli cevabı vermekte ama onu okuduğunu sanıp, vaazlarında elinden düşürmeyen Fethullah Gülen demek ki pek anlamamış. ‘’ De ki Allah’a ve peygamberlerine itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez’’ (Al-i İmran Suresi, 32. Ayet)
‘’ Kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince seni onların başına bekçi göndermedik’’ (Nisa Suresi,80. Ayet)

Alt başlık belgeleri:
Fethullah Gülen'in İç Yüzü / Gizli Kamera Görüntüleri
> 1.Bölüm. http://www.youtube.com/watch?v=oNi3Z3qZ7Z4
>2.Bölüm.http://www.youtube.com/watch?v=4tbnGnzdmgU
> 3.Bölüm. http://www.youtube. com/watch? v=SRAyGkE1q50


Değirmenin Suyu Nereden Geliyor?

Önce şakirtler, F.Gülen’in beyin yıkayan eğitimini alır sonra iş sahibi olur, evlenmek bile Fethullah sisteminin iznine tabidir. İş bulan şakirt ilk maaşını F.Gülen sistemine bağışlar ve sonra devamında maaşından belli bir oranda bağış vermeye devam eder.
Gülen vakfı bu paralarla binalar yaptırır, bu binalar yakın dostlara kurdurulan paravan şirketlere 30 ila 40 yıllık sürelerle kiraya verilir. Maksat ileride devletin el koymasına karşı bir önlemdir. Çünkü şirket kiraladığı için binanın kullanım hakları bu paravan şirketlerindir. Ortada kira geliri de yoktur çünkü toplanan paraların aklanması kira gelirleri olarak yapılacaktır. Her iki halde yasal kılıf uydurularak paravan şirketler yoluyla kaçırılan para ve vergiler okul ve hazırlık kurslarının finansmanında kullanılır.
Bilindiği gibi fakir çocukların kurs aldığı, okullar kadar çok gelir getiren ‘Hazırlık Kursları’ parasız değil paralıdır. Bu yöntem ile toplanan paralar ticari alana yönlendirilerek, ‘Holdingleştirilir’, boya, kâğıt, elektronik eşya ve medya şirketlerini kapsayan devasa bir finans mekanizması yaratılır. Bu mekanizma genel olarak bilinmekle birlikte diğer irticai gruplara oranla büyük bir gizlilik içerisinde yürütülür.
Sıra yurtdışına gelmiştir. Para finansmanı için endüstri merkezli rekabet alanlarından çok yine eğitim alanı yani okullar tercih edilir. Nedense bu tercih hiç kimsenin dikkatini çekmez. Fethullahçılar holdingdir ama nedense gizli eller, rekabetin kıyasıya oluştuğu uluslar arası piyasada Fethullahçıların pazar paylarını etkileyecek ticari faaliyetlerini endüstri ve teknolojiden uzakta tutmaktadır. Hedef yabancı ülkelerde de ‘okullar’ olacaktır. Okulların yapısında bulunan yabancı öğretmenler ile eğitimin İngilizce olması bu nedenle çok anlamlıdır. Parasal kaynaklar konusunda, F.Gülen için Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde açılan davada savcı Nuh Mete Yüksel’in hazırladığı İddianamenin ‘Finans Kaynakları’ bölümünden özet bir alıntı yapalım. ‘’Fethullah Gülen Grubunun büyük bir gayrimenkul varlığı vardır. Bu gayrimenkullerden yüksek rakamlara varan kira geliri sağlanmaktadır.’’
‘’F.Gülen Grubunun siyasi partilere destek sağladığı yolunda duyumlar mevcuttur. 1997 yılı Eylül ayında kendisine bağlı Asya Finans Kurumu, devletten 553 milyar teşvik almıştır. Bu iki husus birlikte değerlendirildiğinde finans desteği için siyasal partileri ve bürokratları kullandığı, böylece bu kişiler vasıtasıyla devlet imkânlarından yararlanmasına göz yumulduğu sonucuna varılmıştır.’’
‘’F.Gülen Grubu yurt dışındaki üniversite, orta dereceli okul, ilkokul ve dil eğitim merkezlerinden büyük gelir sağlamaktadır. Işık Sigorta, Asya Finans gibi kuruluşların gelirleri, İş Hayatı Dayanışma Derneği(İŞHAD) ve Genç İş Adamları Derneği (GİAD) bünyesindeki işadamlarının bağışları da F.Gülen’in finans kaynakları arasında büyük yer tutmaktadır. Ayrıca televizyon, radyo, gazete, dergi gibi diğer yayıncılık alanlarından da büyük gelir sağlamaktadır. Kendisine bağlı kişi ve kuruluşlardan vergilendirme adı altında aylık ve yıllık aidat toplamaktadır.’’
‘’Dış güçlerin F.Gülen’e verdikleri yurt dışı desteği karşılığında, onu kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmelerinin kuvvetle muhtemel olduğu unutulmamalıdır.’’(DGM, Hazırlık no:1999/420, Esas no: 2000/, İddianame:2000/)

T.C. Devletinin Güvenlik Mahkemesinde görevli bir Cumhuriyet Savcısının yaptığı inceleme sonucunda hazırladığı bu iddianame, Değirmenin Suyu hakkında anlattıklarımıza kanıt niteliğindedir. Şimdi DGM yok. Olsaydı F.Gülen Yargılanabilir miydi? Yargılanırdı ama F.Gülen yargılanmamak için ABD’den (I-140) vizesi almak istiyor. I-140 vizesi nedir bu konuda Odatv.com şu bilgiyi veriyor. ‘’ Green Card ABD’de çalışma ve barınma hakkı tanıyor. I–140 ise, ABD’nin çok az sayıda isime verdiği “bilim, sanat, eğitim, spor ve iş alanında” yetenekli olması şartı koştuğu bir vize türü. Bu vizeyi alanlar ABD vatandaşı statüsünün haklarına sahip olabiliyorlar. İşte Fethullah Gülen de bu statüyü kazanmak istiyor. Böylece Fethullah Gülen’in, Türkiye’ye dönmesi durumunda bir anlamda ABD koruması altına girebileceği iddia ediliyor. I–140 vizesi sahibi Gülen hakkında herhangi bir dava açılması durumunda, ABD’nin seyirci kalamayacağı, bu davalara müdahil olacağı konuşuluyor. ABD’de Fethullah Gülen’den uluslar arası terörle savaş konusunda destek alındığı ve bu yüzden vizenin verilmesi gerektiğini düşünenlerin olduğu da iddia ediliyor. Hatta CIA’nin bu görüşü desteklediği ancak FBI’nın vizenin verilmesinin gerek olmadığını, düşündüğü de belirtiliyor.’’( Odatv.com)
1999 yılında Devletimizin açtığı bir davadaki teşhisin doğruluğu dikkat çekicidir. Dış güçler Fethullah Gülen’i kendi menfaatleri doğrultusunda kullanabilirler iddiasının bu günkü tezahürü için söylem yerinde olursa ‘’ne yazık ki gerçek olmuştur’’ demek zorundayız.

Dış Ülkelerdeki Okullardaki Eğitim. Bu Okullara İşadamlarının İlgisi Neden?

100 ülkede 1000’den fazla okul ve beş üniversite, Türkiye’deki okullar ve yurt dışındaki beş üniversite hariç. Gurur duyulacak bir tablo ama bu tablonun içine girince pek gurur duyulmuyor. Öncelikle Afrika’daki okullarda mecburi dil İngilizce, hani Türk okullarıydı bunlar? Bunu geçelim Asya’dakiler farklı mı? Hayır, Asya okullarında da eğitim İngilizce! Televizyonlarda seyrettiğiniz Türkçe Dil Olimpiyatları sizi aldatmasın. Okulların, fakir öğrencilere eğitim verdiği söylendiği halde gerçekte zengin ve varlıklı ailelerin tercih ettiği paralı okullardır. Güneydoğu Bölgemizde fakir öğrenci okutan bir tane Fetullah Grubu’nun Okulu mevcut mu? En fakir ülkelerden Kenya’daki okulda bile öğrenci başı yıllık 1500 dolar. Muazzam bir gelir kaynağı. Bu biriken para bir ‘devrim’ finansmanında kullanılacak olmasın! Eğitim müfredatını kim belirliyor? T.C. Milli Eğitim Bakanlığı’nın haberi olmadığı gibi okulların idari taksimatı bile yok, yarın bu okullarda yapılacak bir yanlıştan bu ülke idaresi kimi sorumlu tutacaktır? (Nitekim Özbekistan’da oldu, bu konuya ileride değineceğiz.) Devlet içinde devlet ile karşı karşıyayız. Bu okullar İngilizce öğretim yaptıkları için eğitim verdikleri ülkelerde Amerikan Okulu olarak adlandırılıyorlar. Böyle bilindiği için de bulundukları ülkenin üst düzey tabakası tarafından tercih edilmekte. Bu tabakada; devlet erkânı, işadamları, üst düzey memurlar var. Eğitim gören çocuk ile başlayan ilişki ebeveynlere yansıyınca Fethullah Grubu doğal olarak bu ülkelerin devlet adamlarını, üst düzey memurlarını ve kalburüstü işadamlarını yönlendirme olanağına kavuşuyor. Fethullah Grubu dış ülkelerde, en başta okulların inşasından başlayan ve bu zincirin devamında oluşan ilgili devlet ihalelerinde söz sahibi olabildiği için Fethullah Grubuna işadamlarımız büyük ilgi göstermektedir. En büyük işadamı müşterisi ‘Çalık Holding’in patronu Ahmet Çalık’tır. İşadamlarımızın çoğu da Türkiye’yi değil çıkarını düşünür. Bunun suçlusu da hantal ve ağır yapısı ile Dış İşleri Bakanlığımız olsa gerek. Fethullah Grubunun dış ülkelerdeki bu ilişki ağı T.C. Devletinin kontrolü dışındadır, kontrol altına almak da kasıtlımıdır bilinmez, kimsenin aklına gelmemektedir. Koç Holding grubu, Fethullah Gülen’in açtığı okullar için ‘’Biz Türkiye’de üç okul açıncaya kadar göbeğimiz çatlıyor, Fethullah Gülen bunu nasıl yapıyor şaşırıyoruz demiş.’’ Şaşırmaya gerek yok biat etsinler bu hoca’ya gerekeni yapıversin, Türkiye kimin umurunda! Burada Koç Grubuna Türkiye için yaptığı iyilikler için teşekkür borçluyuz. Aslında Fethullah Gülen’in, okulları nasıl yaptırdığı konusunda bilgileri var ama söyledikleri çok anlamlıdır. Türkiye’nin bazı bölgelerindeki Fethullahçı şehir grupları dış ülkelerdeki okullara bakıyor. Nurettin Veren bu konuda şu bilgiyi veriyor. ‘’Ankara, Özbekistan veya Kazakistan’a bakıyor. Her vilayetin kardeş bir ülkesi ve paravan bir şirketi var. Bu şirketler para, öğrenci ve öğretmen transferi ile işadamlarının organizasyonlarını yapıyorlar.’’(Kuşatma, Sf.49) Peki, bu illerdeki Fethullahçı organizasyonların Türkiye’deki şehirlerden kardeş şehirleri var mı? Yoksa ilgilerini çekmiyor mu? Çekmediği kesin çünkü yardım bekleyen Van, Ağrı, Tunceli, Gümüşhane, Ordu vb. şehrimizden haberleri yok. Bunlara Türk denebilir mi? Elbette denmez bunun için Azerbaycan’da okuyan bir öğrencinin verdiği bilgiyi verelim.’’Sonuçta, Kırım’da, Azerbaycan’da, Orta Asya’da ve Rusya Federasyonunda ya da Türklerin yaşadıkları diğer ülkelerde, Türk çocuklarını önce ailelerinden, sonra Türklüklerinden kopararak mollalaştırıyorlar. En yeteneklilerini ve başarılılarını daha sonra Türkiye’ye getirerek yüksek öğretim süresince beyinlerini yıkamaya devam ediyorlar. Bu gençler gerçekten güvenilir mürit olduktan sonra tekrar kendi ülkesine gönderip burada stratejik makamlara gelmek üzere yerleştiriliyorlar; Türklüğe hizmet için değil, Fethullahçı organizasyonun çıkarlarına hizmet etmek üzere… Kısacası Fethullahçılar böylece Türklüğe ihanet ediyorlar!…’’

Fethullah Gülen Bölücü mü?

Kurnazlar zekâsını çıkarı doğrultusunda kullanırsa kötülük ve nifak doğar. Fethullah Gülen’in maksatlarından biriside kendi safına çekemediği milliyetçileri bölmek ve etkisi altına almaktı. Önce 1987 yılında ders verdiği öğrencilerine ‘’Alparslan Türkeş ile görüştüğünü, Türkeş’ten cemaatini şeriat doğrultusunda yetiştirmesini istediğini, onun da kabul ettiğini’’söylemiştir. Bunun yalan veya doğruluğunu milliyetçiler daha iyi bilirler. Akabinde 1992 yılı içerisinde MÇP’den ayrılarak yeni bir parti kurma çalışmalarına giren merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na maddi ve manevi destek vermiş ve MÇP o dönemde girdiği seçimlerde bu zafiyet neticesinde başarılı olamamıştır. Bir bölen, Milliyetçileri bölmeyi başaracaktır.
Bosna Hersek’de olanlar için birçoğumuzun bilmediği bir çekişme var. Saraybosna Üniversitesi ile ilgili olarak Odatv.’ den edindiğimiz bilgiyi olduğu gibi aktarıyorum. ‘’Türkiye’de Saraybosna Üniversitesi olarak bilinen Uluslararası Sarayevo Üniversitesi, Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna'da Sarayevo Eğitim ve Öğretimi Geliştirme Vakfı (SEDEF) tarafından 2003 yılında kuruldu. Üniversitenin kurucuları arasında özellikle muhafazakâr çevrelerin 'hocaların hocası' diye bildiği Prof. Dr. Nevzat Kor ve Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Cahit Babuna, Numan Kurtulmuş, Hasan Topaloğlu, Veysel Eroğlu gibi isimler yer alıyor. Vakıf Başkanlığını Çalık Holding yönetim kurulu başkanı Ahmet Çalık’ın eniştesi Abdülkadir Taçyıldız, mütevelli heyet Başkanlığı’nı ise Prof. Dr. Nevzat Kor’un yürüttüğü üniversite vakfına AKP hükümetinden Orman ve Çevre Bakanı Prof. Veysel Eroğlu da yıllardır destek veriyor. Üniversitenin bir başka özelliği de, kuruluşuna imza atan kişiler arasında daha çok Nakşibendî tarikatına sıcak bakan isimlerin de yer alması.
2004- 2005 eğitim döneminden bu yana faaliyette olan üniversitede başta Türk öğrenciler olmak üzere 17 ülkeden 800 öğrenci eğitim görüyor. Saraybosna’da öğrencilerin kalacakları yer ve giderlerinin önemli bir kısmını İmam Hatip Mezunları Derneği (ÖNDER) karşılıyor. Bu bilgilerden sonra gelelim haberimizin aslına; Uluslararası Saraybosna Üniversitesi'nin tam karşısına bugünlerde yeni bir üniversite inşaatı yapılıyor. Bu üniversiteyi faaliyete geçirenler ise Fethullah Gülen Cemaati. Diyeceksiniz ki, ne güzel boynu bükük Saraybosna'nın bir üniversitesi daha olacak. Hayır, öyle değil. Saraybosna ikinci bir üniversiteyi kaldırabilecek bir öğrenci nüfusuna sahip değil. Biliniyor ki, iki üniversite bu kente fazla. Hatta… Bu nedenle araya hatırlı isimler girdi, 'yapmayın etmeyin' dendi cemaate. Dinleyen olmadı, inşaat bütün hızıyla sürdü. Hocaların Hocası Prof. Nevzat Kor, bizzat Fettullah Gülen'e mektup yazdı; durumu anlattı. İnşaat yine de durmadı. Cemaat üniversitesi bu yıl faaliyete geçecek. Ve söylenenlere göre, fiyatları çok aşağılara indirerek Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’ni zorlayacak. Şimdi İslamcı cemaat, Fethullah Gülen'in bu icraatını tartışıyor. Sahi; başta Arnavutluk gibi birçok yer dururken ve Saraybosna'da bir Türk üniversitesi bulunurken, Gülen Cemaati neden ısrarla Saraybosna'da üniversite açıyor?’’(Odatv.com)
Nedeni, çok yönlüdür. Birincisi, Fetullah’a göre bu işler ondan sorulur, İslam âleminin en büyüğü odur, Nakşibendîler Fetullah’ın umurunda değil ki F.Gülen, ihtirası uğruna Saraybosna Üniversitesi Vakfı Yönetim Kurulunda bulunan Ahmet Çalık’ın akrabasını bile hiçe saymış. Sayar çünkü karşısındakiler Nakşibendî kendisi Nur’cu bir bölen cemaatleri de bölüyor. Gerçekte cemaatler maddi çıkarlar için kurulur, bu iki cemaatin Bosna’da ne işi var. Asıl amaçlarının para olduğunu bu örnek göstermiyor mu? İkinci ve çok önemli diğer bir yönü ise ileride Bosna Hersek’in olası politik yaşamının ABD ağırlıklı etkilenmesidir. Bir bölen, Türkiye’nin Bosna Hersek ‘deki etkisini ABD’nin çıkarları doğrultusunda bölüyor.
Işık evlerinin eğitim prensipleri arasında Said-i Nursi nur risalelerini okumak vardır. Fethullah Nur’cudur. Diyanet işleri başkanlığı Nur’culuğu İslam dini ile bağdaşmayan fikirler sınıfına almıştır ve açıkçası bu düşünceler batinidir, İslam kural, gelenek ve ahlakına karşıdır. Bir bölen Müslüman Türk milletinin masum, temiz inançlarını ve İslam ahlakını da bölüyor. Said-i Nursi’nin Türkiye’deki faaliyetlerinde, İngiltere’nin para yardımı da olmak üzere her türlü desteğini esirgemediği bilinmektedir. İngilizlerin etnik yönde Türkiye’yi bölmek için kullandığı Said-i Nursi, Fethullah Gülen tarafından Bediüzzaman(zamanın en iyisi) olarak tasvir ediliyor ve şakirtlerine örnek gösteriliyor. Anlaşılan Fethullah’da bir bölücü ile birlikte aynı etnik doğrultuda görülüyor.
Rusya devleti, 2008 yılında Rusya sınırları içerisinde faaliyet gösteren Fethullah Gülen’in okullarını kapattı. Medyada bunun geniş yansımaları oldu. Türk dünyasını daha çok ilgilendiren diğer bir okul kapatma olayı daha vardır ve on yıl önce gerçekleşmiştir. Bu, Özbekistan’da, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde, 1999 da gerçekleşen Fethullah Gülen’in okullarının kapatılması olayıdır. Özbekistan’daki okulların kapatılma nedenleri Rusya’daki kapatma nedenleri ile aynıdır. Her iki devlet, F.Gülen okullarında kırmızı ve yeşil pasaportlu ABD’li ve İngiliz ajanlarının öğretim görevlisi olarak görev yaptığı iddiası ile okulları kapatmış, görevlilerin bazılarını sınır dışı etmiş veya tutuklamıştır. Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov bu olaydan üstü kapalı olarak Türkiye’yi suçlamış ve İki Türk devletinin arası açılmıştır. Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi, 18 Ekim 2000 de köşesinde şunları yazıyordu.’’Demirel döneminde bir de Özbekistan meselesi yaşandı: Özbek Cumhurbaşkanı İslam Kerimov, ülkesi içindeki muhaliflerin 1999 Şubat ayında kendisine karşı düzenledikleri suikastın faturasını Türkiye'ye çıkardı. Bu suikastın Türkiye'deki bazı çevrelerin -Kerimov aslında Türk Devleti'ni kastediyordu- desteğiyle yapıldığını ileri sürdü. Sanıklardan bir kısmının, örneğin Muhammed Salih'le adamları Rustem Mametkulov, Tahir Yoldaşev, Zayiniddin Askarof'un Türkiye'ye sığınmalarını içine sindiremedi. Ankara'yı, Taşkent'teki Büyükelçimiz Umur Apaydın'ı geri çağırmaya mecbur etti. Türkiye'de öğrenim gören Özbek öğrencileri yurtlarına geri çağırdı. Özbekistan'daki Türk işadamlarına zorluk çıkarttı. Orada açılmış Fethullah Gülen cemaati okullarını kapanmaya zorladı. Son olarak Birleşmiş Milletler'in yeni çalışma yılı dolayısıyla New York'a giden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le görüşünceye kadar Türkiye'ye karşı hep ters davrandı.
Şimdi Taşkent'ten gelen haberlerden anlıyoruz ki Özbek Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin kendisine karşı herhangi bir olumsuz tavrı olmadığını nihayet görmüştür.
Aslında bunun için sebep de yoktur. Çünkü Özbekistan, Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri arasında Türkiye'nin gerçekleştirdiği kültür devrimini en içtenlikle benimseyen ülkedir. Nitekim İslam Kerimov'un özellikle, ‘‘Kim ki Türkiye'de Atatürk'ün düşmanıdır; o kişi benim de düşmanımdır. Kim ki Atatürk'ü sever; o benim de dostumdur. Benim yolum Atatürk'ün yoludur. Kendime Atatürk'ü model aldım. Hedefimiz laik cumhuriyettir'' şeklindeki sözleri, Özbekistan Cumhurbaşkanı'nın burada tasavvur edemeyeceği kadar çok dost edinmesine yetecek bir beyandır.
Kerimov bu şansını iyi kullanmalıdır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm dünyaya ispat ettiği gibi, aydınlık, demokrasi, insan hakları ve çağdaş uygarlığı yakalamanın yolu Atatürk'ün izinden gitmektir.’’
Evet, Atatürk’ün izinden giden Kerimov, F.Gülen’in okullarını kapattı ama biz açmaya devam ediyoruz. Şimdi Özbekistan’da bu okullardan mezun olanlar devlet dairelerinde görev alamıyorlar. Kerimov, hedefinin laik cumhuriyet olduğunu belirtiyor Türkiye ise ılımlı İslam’ın dolambaçlı yollarında çıkış arıyor. Demek ki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet sezer olmasaydı İslam Kerimov bugün hala bize dost olmayacaktı. Kerimov’un, Atatürk hakkında söylediği sözler ile Türkiye’de çok düşman edineceği gerçektir ama milliyetçilerin düşman olmayacağını söyleyebiliriz. Kim bilir belki de Kerimov, bu okulları Atatürk’ün izinden gitmedikleri için kapattı. Fethullah Gülen’in açtığı okullardaki görevlilerin yabancı pasaportlu ajanlar olduğu artık biliniyor ve ABD bu ajanlar vasıtası ile okulların var olduğu coğrafyayı denetliyor, karıştırıyor, emperyalist maksatlı suni devrimler tertipliyor. Kırgızistan’da oldu, Gürcistan’da oldu, Özbekistan’da olurken İslam Kerimov aklı sayesinde kıl payı kurtuldu, bu devrimleri F.Gülen’in okulları ile ilgisi olan Soros Vakfı tertiplemektedir. Türkiye dağılan Sovyet coğrafyasındaki Türk devletlerine etkin olamadığı için bu boşluğu F.Gülen’in okulları vasıtasıyla ABD doldurmak istemektedir. Türk dünyasının birleşmesi tehlikededir, Fethullah Gülen Türk Dünyasını da bölüyor.
1999'da Türk televizyonu Gülen'in üyelerinden oluşan bir kalabalığa vaaz verdiği bir video kaydını yayınlamıştır. Bu kayıtta Fethullah Gülen, Şeriat kurallarıyla yönetilen bir İslamcı Türkiye hayallerini ve bu hayalleri nasıl gerçekleştireceğinin yollarını anlatıyordu. Gülen vaazlarda şunları söylüyordu: ‘’Belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar... bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır, zaruri ve luzumlu. Yanlış birşey yapar, kıvama ulaşılmadan, özleriyle tam bütünleşmeden, gereken mesafe alınmadan, bir kısım erken vuruş diyebileceğim çıkışlar yaparlarsa dünya başlarını ezer ve Müslümanlara Cezayir'deki hadise gibi yeni bir hadise yaşatırlar. Suriye'deki 82 vakıası gibi bir fecaat yaşatırlar. Her sene Mısır'da yaşanan fezaat ve fecaat gibi fezaat ve fecaat yaşatırlar... Böyle bir dönemde, tam özünüzü bulacağınız, kıvama ereceğiniz ana kadar dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacağınız ana kadar... Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekebileceğiniz ana kadar her adım erken sayılır.’’ F.Gülen bu sözleri ile devletin içine sızmış cemaat mensuplarının varlığını açıkça duyuruyordu. İşte ispatı: İstanbul Emniyet Teşkilatı bünyesinde yer alan Organize Suçlar Masası'nın eski başkanı Serdar Saçan hazırladığı raporlarda Fethullahçı örgütün güvenlik güçlerine sızdığını doğrulamıştır. Saçan, 2006'da verdiği bir mülakatta şunları söylüyordu: ‘’Fethullahçılar, Emniyet Teşkilatı bünyesindeki örgütlenmelerine 1970’lerde başlamışlardır. Polis akademilerinde, öğrenciler sınıf komiserleri tarafından Işık Evleri’ne götürülüyorlardı. Bu komiserlerden biri bugün Emniyet Teşkilatı'nın başına geçmiştir. Benim Polis Akademisi'nde bulunduğum yıllarda, mesela AKP'nin iktidara geldiği 2002'de, Fethullah Gülen örgütüyle ilişkisi olmayan polislerin ya maaşları kesilmiş ya da işten atılmışlardır... Polis Akademisi'nden birincilikle mezun oldum ve yirmi dört yıllık kariyerim boyunca mesleğimdeki üstün başarılarımla gurur duydum. 2002'den sonra, AKP terfi etmemi engelledi. AKP, sadece dosyaları karşıdevrimci İslamî faaliyetlere katılmakla kirlenmiş polisleri terfi ettirdi... Teşkilat'ta yükselmenin tek yolu, belli bir Cemaat'e üye olmaktan geçiyordu. Bugün Emniyet Teşkilatı'ndaki üst düzey polislerin yüzde sekseni Fethullah Cemaati'nin üyesidir’’
Elbette bu tip ifadelerin bir bedeli vardır. Ekim 2008'de, Türk polisi Saçan'ı "hükümeti devirmeye çalışan Ergenekon'a üye olduğu" komplosuyla tutuklamıştır. Bölücülük devletin içerisindedir artık. Bölünen devlet kurumları bir gün birbiri ile çatışmaya başlarsa bunun hesabını kimlerin vereceği meçhuldür. Bir bölen devleti de bölüyor. ? http://www.meforum.org/2071/fethullah-gulenin-buyuk-ihtirasi

Yabancıların hepsi F.Gülen’i saygın görüyor mu?

Türkiye’de yaşayan çoğu Türk insanının nerede ise peygamber mertebesine çıkarttığı Fethullah Gülen’e ‘’sapkın ve dönme’’ yaftalarını takanlar elbette vardır. Öyle ki yabancılar F:Gülen Grubu için ‘’Fetullah Gülen Şebekesi’’ tanımını yapmaktan çekinmemektedirler. Şebeke terimi; kanunsuz iş yapmak, insanları dolandırmak maksadı ile bir araya gelen ve menfaat temin eden topluluk anlamı taşır. F.Gülen’e yöneltilen eleştiriler Türkiye’de olduğu kadar ileri safhada da yabancılardan gelmektedir. Bu konuda Jöntürk.com.dan aldığımız yoruma noktasına, virgülüne dokunmadan burada değinmek faydalı olacaktır. ‘’ Yok, “dönme” tanımı JÖNTÜRK’ün değil. Tanım, geçen yıl Fethullah Gülen cemaatinin, sitesindeki ankette tıklama manyağı yaparak “hocaefendi”lerini “Yaşayan En Büyük Entellektüel” seçtirdikleri İngiliz Prospect Dergisi’nin yazarlarından geliyor (2008 yılında İngiliz Prospect ile ABD’li Foreign Policy Dergileri ortaklaşa “Yaşayan En Büyük 100 Entellektüel” anketi düzenlemişler ve bu ankette Fethullah Gülen birinci olmuştu.)

Ne mi diyor Prospect yazarları?

Önce Avrupa merkezli İslami Çoğulculuk Merkezi’nin de (Center for Islamic Pluralism) yöneticisi olan Stephen Schwartz, Gülen ve saz arkadaşlarını, şu sözlerle eleştiriyor: “Fethullah Gülen’in İslama getirdiği hiç bir yenilik yoktur. Gülen, ‘dinlerarası diyalog’dan bahsetmekte ve bu da onun takipçileri tarafından yeni bir girişimmiş gibi sunulmaktadır. Oysa bu durum yüzyıllardır gündemdedir ve sürekli konuşulmaktadır.’’
Gülen’in “ılımlı İslam”ı temsil ettiği söylenmektedir ve bu takipçileri tarafından sürekli gündemde tutulmaktadır. Bu “ılımlı İslam” tanımı da 4üncü Yüzyıl’dan bu yana (ki İmam al-Tahawi tarafından ortaya atılmıştır) İslami gelenek içinde sürekli tartışılmaktadır.
Gülen ve taraftarları, İslam’da sürekli tartışılan “inanç” ve “bilim” arasındaki çatışmanın çözümünde hiçbir katkıda bulunamamışlardır. Gülen’in teknolojiye ağırlık verilmesi yönündeki çağrısı, El Kaide’nin bile gerisindedir.
Özetle söylemek gerekirse, Fethullah Gülen hareketi, ‘Scientology’ gibi bir “sapma” olmaktan öteye gidemez.”
(Yazarın notu: Çok önemli gördüğüm için burada araya girelim ve ‘Scientology’ (sayantoloci) terimine açıklık getirelim. Vikipedi sözlüğe göre; Scientoloji, Amerikalı bilim kurgu yazarı L. Ron Hubbard tarafından geliştirilen bir inanç ve buna bağlı uygulamaların bulunduğu bir din akımı. Başlarda Hubbard tarafından kişisel gelişim için hazırlanan bir felsefe iken daha sonra bir dini akımına dönüşmüştür. İnsanlara ruhsal varlıklarını, reenkarnasyonun varolduğunu, ve fiziksel dünyalarının yönetimi üzerine öngörüler ve emirler vermektedir. Scientoloji, Scientoloji Kilisesi ile dinini tanıtmak ve yaymak için kullanmaya çalışmaktadır.)

‘’Gelelim ikinci yazara…

Evet, yine aynı dergide yazan Ehsan Masood (İhsan Mesud diye çevrilmesi hoşdeğil.
Arapça Türkçeleştirildikçe daha fazla baskın duruma geliyor), işi daha da ileriye götürüyor ve Fethullah Gülen Cemaati’ni “dönmeler” olarak nitelendiriyor (İslam’da ‘dönme’lik oluyor maalesef. Genellikle de Araplarda, Sünni inancından Şii inancına geçenler “dönme” olarak anılıyor). Bakın neler söylüyor Ehsan Masood: “Bu kadar kişi Gülen’in 60 civarında kitabı, konuşmalarının olduğu video ve ses bantları aracılığıyla arkasından gidiyor. Neden? Konumlandırılmış karizma, etkili organizasyon ve de cazip mesajlar nedeniyle. Olay tam anlamıyla bir halkla ilişkiler zaferi. Gülen’in ‘dönme’lerinin (Many of his converts- Aynen bu ifadeyi kullanıyor yazar) büyük çoğunluğu orta direk insanlardan oluşuyor. Burada Gülen’in başarısı da bu kesimi, Osmanlı kökleri ile (Kemalistler’in tersine olarak) birleştirmekte yatıyor.”
İşte böyle..Ha unutmadan, her iki yazar da Gülen cemaatinin yayın organlarının “dönmelerin’’ sayısının artırılması için çalıştıklarını söylüyor (Özellikle Zaman’ın- Zaman’ı gazete, çalışanlarını gazeteci olarak görenlere ithaf olunur). Bir de şu var tabii ki: AKP ile Gülen Cemaati arasındaki organize ilişkilerin ne denli sıkı fıkı olduğu da her iki yazarın dikkatinden kaçmamış nedense (Türkiye’de kaçıyor da). Bizden yalnızca aktarması.’’http://jonturk. com/?p=45
Tam bir Türk aydınının açıklaması, tek bir kelime ilave etmemizin anlamı yoktur. Olaya yabancı gözü ile bakmanın maksadı şudur. At gözlü insanlarımız bakış açılarını değiştirmeli, Tanrının onlara verdiği akıllarından, düşüncelerini hür ve bağımsız bir süzgeçle geçirip inançlarını yeniden düzenlemelidirler. Tabii o akıl varsa. Burada iki önemli kavram karşımıza çıkıyor. Birincisi dinde sapkınlık, niteleme yeni bir din kavramı ile özdeşleştiriliyor. Bu yeni din’in peygamberini yabancılar tasavvur etmeyi başarabilmiş. İkincisi dönmelik yani İslam inancında değişiklik. Kullanılan yöntem ise ‘Bilderberg’ yöntemlerine uygun olarak medyanın kullanılması sureti ile halkın ilgisini çekmek. Şayet bu işte başarılı oldularsa ABD’nin katkısını göz ardı edemeyiz.
Middle East Quertaly Dergisi F.Gülen’in tam bir biyografisi ile ulaşmak istediği hedeflerini açıklayarak başlığını ‘’Fethullah Gülen’in Büyük İhtirası’’ olarak atmış. Yabancı gözü ile onu ihtiraslı birisi olarak tanıyoruz. Tarih, ihtiraslı insanların sonunda gözyaşı döktüğünün belgeleri ile doludur. Napolyon, Hitler, Mussolini, bunlara iyi bir örnek değil mi? http://www.meforum.org/2071/fethullah-gulenin-buyuk-ihtirasi
Yabancılar dahi F.Gülen için teşhislerini tam bir isabetle koydukları halde Türk aydınları ne yapıyor? Tam bir ‘mütareke basını’ görüntüsünde bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Ulus Devlet bölünüyor, Laik Cumhuriyet İslamlaşıyor, suçsuz insanlar hapislerde yatıyor, kahraman ordumuz kimliksizleştiriliyor kimin umurunda. Kurtuluş savaşımız esnasındaki basın ve aydınlarımızın durumu da böyle değil miydi? Bir ülke aydınının ‘milli şuuru’ bu kadar ayaklar altında sürünmüş müdür?

Fethullah Gülen’e verilen Görev Nedir?

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milleti ile el ele vererek emperyalistlere karşı kazandığı o eşsiz zafer karşısında emperyalistlerin kaygıları çok büyüktür. 1922 de yayınlanmış ‘Handelsblatat’ dergisi bu kaygıyı şu şekilde belirtir. ‘’İslam düşüncesinin içine girmeliyiz. Bu mucizeyi anlamak için bu gerekli yoksa böyle giderse Asya’nın muazzam kapıları yüzümüze ebediyen kapanacak.’’ Evet, sorunu iyi anlamışlar. İslam düşüncesinin içine girmek önemlidir. Atatürk’ün Türk milletine verdiği milli şuuru yıkmak için bundan iyi bir çare düşünülemezdi. Kan kardeşliğini din kardeşliğine çekmek için en iyi yöntemdi. Bu gün de ortaya atılan açılımların içerisinde bunun izlerini görebilirsiniz. Öyle ya aynı vatanda yaşayan insanlar din kardeşidir ama bazılarının aidiyeti farklıdır. Din’i hâkim kılmak esastır. Said-i Nursi ile yapmak istedikleri de aynı şey değil miydi? Asya da egemen olacak emperyalistler aynı oyunu Sovyet emperyalizmine karşı ‘yeşil Kuşak Teorisi’’ ile oynadılar. Başardılar da ama bu ülkelerin idarelerine bakın temel hak ve özgürlükler kaldı mı? İran da, Afganistan da, Pakistan da, Irak da olanların bizim başımıza gelmeyeceğini düşünmek saf dillik olacaktır.

ABD Gizli Servisinin (CIA) adamı Graham Fuller, Türkiye’nin Laiklik ilkesinden vaz geçmesi gerektiğini söylüyor. ABD’nin çıkarı için Türkiye’ye biçilen gömleğe bakınız! Yargısının ne kadar emperyalist bir süzgeçten geçtiği belli olmuyor mu? Türkiye’yi laiklikten arındıracak etkenlerden biriside ‘tarikatların’ serbest bırakılmasıydı. 1995 e kadar ABD karşıtı olan Fethullah Gülen, 1995 den sonra ABD’ye yanaşacak ve ‘’ABD den izin alınmadan birşey yapılamayacağını’’söyleyecekti. Bir şey yapmasına izin verildiği için Pensilvanya’da 137 dönümlük bir arazide el bebek gül bebek misafir edilecek, ABD’nin Ilımlı İslam’la ilgili raporunda, ‘Ilımlı İslam Temsilcisi’ olarak adı geçecek ve 1997 de Papa ile görüştürülecekti. http://video. google.com/ videoplay? docid=-754854312 0460393751
F.Gülen, Papa’dan o kadar etkilenmiş olacak ki kiliselere rekor bağışlar yapmaktan zerre kadar endişe duymuyor, yurdumuzda bağış bekleyen o kadar çok yer var ki! http://anadoluhaber.blogspot.com/2009/05/fethullah-gulenden-kiliseye-rekor-bags.html
Kıymetli Kıbrıs 1974 otağ mensupları, sizlere bilgi hizmeti vermek amacı güden bu belgeselde yeterince gerçekleri dile getirmeye çalıştım. Sizler bunu okurken gelecek bilgilendirmemiz olan ‘Kürt Dosyası’ üzerinde çalışıyor olacağım. Doğrularda buluşmak üzere hepinize saygılarımı sunuyorum.

Levent Akıncı.


__._,_.___
 
Son düzenleme:

sirkeliAHTAPOT

New member
Katılım
22 May 2011
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Çok Çok teşekkür ederim belgeseliniz için.Bende bulunduğum yerlerde fethullahçı olduğunuı bildiğim birçok arkadaşı LAİK topluma ATATÜRK İLKE VE İNKİLAPLARINA TEKAR KAZANDIRMANIN GURURUNU YAŞIYORUM.Ve bu amacım ile beraber KENDİNE GELEN ARKADAŞLAR şu itiraflarda bulunuyorlar:YILLARCA BİLMEDEN ALLAH C.C.-ONUN MUCİZESİ HZ.KUR'ANI-KERİME VE HZ.MUHAMMED MUSTAFA(SAV) efendimize BİLMEDEN DÜŞMAN OLMUŞ VE DÜŞMANLIK ETMİŞİZ DİYORLAR.VE EKLİYORLAR,NE YAZIKKİ ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'EDE KÖRÜ KÖRÜNE DÜŞMANLIK ETMİŞİZ,OYSA GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA HEM GÜZEL DİNİMİZİ HEMDE ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ BUGÜN fethullahın İŞBİRLİĞİ YAPTIĞI DÜŞMANLARIMIZDAN KURTARMIŞTIR DİYORLAR.AKABEİNDE DE MEKANI CENNET OLSUN DİYEREK ELLERİNİ HAKKA KALDIRIP ULU ÖNDERİMİZE FATİHA GÖNDERİYORLAR.
Kurtarabildiklerim çok fazla değil ama mücedeleye devam ediyorum.
BELGESELİNİZ İÇİNDE TEKRAR TEKRAR TEŞEKKÜR EDİYORUM.
***NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE***

Allah Türkü korusun ve yüceltsin.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Muzaffer Önler

Onursal Üye
Katılım
6 Kas 2010
Mesajlar
224
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Elazığ
Cevap: Fethullah Gülen Dosyası (Belgeli)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için en büyük tehlike bugün fethullah gülen cemaatinin K.K.T.C.'ne yerleşmesi ve kökleşmesidir. İleride K.K.T.C. devlet yönetimini etkisi altına alacağı ve büyük tahribat yapacağı bir gerçektir. K.K.T.C. kısa bir süre içerisinde bu gayri meşru yapılamayı tasfiye etmesi, dernek ve her türlü şirketini lav ederek sınır dışı etmesi gerekmektedir. Aksi taktirde ilerde telafisi mümkün olmayan büyük tahribatlara neden ve sebep olacağı bir gerçektir. Yılanın başı şimdiden ezilmelidir. Devlet idare eden devlet adamlarının karanlık bulutlarının gerisindeki kirli oyunları görmesi gerekir. Bu mikroplara karşı gerekli müdahaleyi şimdiden yapmalıdır. Aksi taktire K.K.T.C. ilerde yapılacak seçimlerde bu gayri meşru yapılanmanın destekleyeceğiyle Rom yanlısı yönetimler K.K.T.C. iradesini eline geçirecektir. Bu görünen tehlikeye karşı şimdiden gerekli önlemlerin ve kararların alınması gerekmektedir. Aksi taktirde buyurun beyler cenazeye demek mecburiyetinde kalırsınız.


Selam ve dua ile sayğılar…
 
Son düzenleme:

Adalet

Moderator
Katılım
29 Nis 2009
Mesajlar
195
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C
Cevap: Fethullah Gülen Dosyası (Belgeli)

Ahh ahh , şimdiden diyebiliriz ?
 
Üst