Gaziantep Destanı ve Fransa'nın Gerçek Yüzü !

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
GAZİANTEP DESTANI VE
FRANSA'NIN GERÇEK YÜZÜ!


1.nci Dünya Harbini takiben yapılan Mondoros Mütarekesi sonrasınsa; Anadolu’nun batılı istilacılar tarafından paylaşılması amacıyla başlatılan askeri işgal hareketlerinde Fransızlar, başta Gaziantep olmak üzere Adana, Kahramanmaraş ve Şanlıurafay’ı istilaya yeltenirler. Fransız ordusunun; örgütleyip silahlandırdığı Ermeni çetecileri ile birlikte giriştiği işgal eylemleri esnasında, Fransız askerlerinin ayak bastığı ker karış vatan toprağında Türke has insanüstü bir direniş ve mukavemetle karşılaştılar.


Geçtiğiz gün Cumhurbaşkanımız Dr. Derviş Eroğlu’nun da katıldığı Gaziantep’in 90.ncı Kurtuluş yıdönümü kutlamalarının, sözde düşünce özgürlüğünün savunucu olan Fransız Ulusal Meclisinde; Ortaçağ zihniyetini hortlatan bir anlayışla; “ Ermeni soykırımı yoktur” diyecek herkesi peşinen suçlu sayan bir yasanın oylanması ile hemen hemen aynı tarihe denk düşmesi bir raslantı olmasa gerek.


Serkan Bilgehan tarafından kaleme alınan ve tamamen, tarihi gerçekleri yansıtan aşağıdaki yazı dizisi; hem Fransızların ve örgütlediklerin ermeni çetecilerinin gerçek yüzlerini göstermesi hem de Anadolu insanının vatanı sözkonusu oldu mu nelere muktedir olduğunu gösteren, her Türkün bilmesi gerekli bir yazı dizisidir.

Gazantep savunmasi| Modern bir Avrupa devletinin düzenli ordusuna, uçaklarına, tanklarına, makineli tüfek ve mavzerlerine karşı, fakirliğin ve açlığın belini büktüğü Antep halkının; av tüfeğiyle, kılıçla, kamayla, et satırıyla 10 ay 8 gün şehre düşmanı sokmayıp, bileğini büktürtmediği koskoca bir destandır.


15 Ocak 1919 Antep`in İşgali


ANTEP MÜCAHİTLERİNİN GAZİLİK DESTANI:


ANTEP MÜDAFAASI


I. Dünya Savaşı`nın sona ermesi ve 30 Ekim 1918`de Mondros Ateşkes Antlaşması`nın imzalanmış olmasına rağmen İtilaf Kuvvetleri Anadolu`yu işgale devam ederler. 15 Ocak 1919`da Antep`e önce İngilizler gelir. Fransızların`Güneydoğu Anadolu topraklarının kendilerine bırakılması gerektiği` ısrarı neticesinde, işgal devletleri arasında ihtilaf başlar. Bir süre sonra anlaşmazlık çözülür ve İngilizler tamamen Güneydoğu Anadolu`dan çekilirken, işgal ettikleri toprakları da Fransızlara bırakırlar. Böylece Fransızlar, 29 Ekim 1919`da Kilis`i, 5 Kasım`da da Kolejtepe Amerikan Hastanesi`ne yerleşerek Antep`i işgal ederler.


Bu tarihten sonra Antep`in ileri gelenleri Mustafa Kemal Paşa`nın isteği üzerine 23 Kasım 1919`da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti`ni kurarlar. Antep halkı gizli toplantılarda yemin ederek, akın akın bu cemiyete üye olmaya başlar. Cemiyet çığ gibi büyümeye başlar ve bir süre sonra da tek yetkili olarak, Heyet-i Merkezî`yi seçerler. Heyet`i Merkezî, harbin sonuna kadar ayakta kalır ve direnişi örgütleyip Antep Müdafaası`nı idare eder.


30 Aralık 1919 Büyük Miting


30 Aralık 1919 tarihinde belediye önünde büyük bir kalabalık toplanır. Tekkelerin sancakları açılır ve binlerce kişi hep bir ağızdan haykırmaya başlar: `La İlahe İllallah!.. Fransızlar, Antep`ten çekip gitsin!..` Şehri 27 semte ayırırlar. Halktan toplanan para ile Suriye`den silah ve cephane getirmeye, civar köylerden de erzak toplamaya başlarlar. Fransızlar bütün bu gelişmelerden tedirgin olur ve Katma`daki tümenlerinden acil yardım isterler. Heyet-i Merkezî de Kilis yolunu tutmak için Teğmen Mehmed Said(Şahin Bey)`i görevlendirir.


21 Ocak 1920 Küçük Kâmil Şehit Edilir


Maraşlı Sütçü İmam`ın taşıdığı asil kan, Anteplinin de ar damarında dolaşmaktadır; hem de çocuklarına kadar…


14 yaşındaki Kâmil, annesiyle birlikte Fransız askeri fırınının önünden geçerken sarhoş 3 Fransız askeri, Kâmil`in annesi Hacer`in peçesini açmak ister. Kâmil, Fransız askerlerine karşı koyar ve saldırır. Fransızlar Kâmil`i süngüleyerek orada şehit ederler. Antep`te kıyamet kopar. Halk baltayla, kazmayla, sopayla fırına koşar. Kapıyı kırıp içeri girmek isterler. Jandarma Komutanı Çopur Kemal ile Komiser Hakkı yetişir: `Kapıyı kırmayın. Zamanı gelince hep birlikte ayağa kalkacağız. Biraz sabredin.` diyerek halkı teskin eder.


Fransız Komutanı Albay Saint Marie, harbin başlayacağından korkarak Kâmil`in babası Ökkeş Efendi`ye 200 altın vermek ister. Ökkeş Efendi, `Benim çocuğumun intikamını milletim alacaktır!` diyerek, bu teklifi sert bir şekilde geri çevirir.


28 Mart 1920 Şehit Şahin Bey


Asıl adı Mehmed Said olan Şahin Bey, Yemen Cephesi`nde savaşmış, kahramanlığı dillere destan olmuş, er iken subaylığa terfi ettirilmiş bir yiğittir. Topladığı çetelerle Kilis yolunu tutan Şahin Bey, Fransız konvoylarını iki kez yenip, geri püskürtür. 25 Mart günü, 400 nakliye arabalı modern silahlı Fransız Alayı`nı, 3 gün durdurur. 28 Mart günü tek tüfekli çeteler çokça şehit vererek dağılırlar. Şahin Bey, Elmalı Köprüsü`nde son fişeğini de Fransız`a sıktıktan sonra ellerini göğe kaldırıp: `Ya Rab! Vatanımızı kurtar! Toprağımızı kâfirlere çiğnetme!` diye haykırır. Bir süre sonra Fransız askerleri Şahin Bey`i yakalar ve süngüleyerek şehit ederler.


Şahin Bey`in şahadetinden önce 21 Şubat`ta Fransız Garnizon Komutanlığına yazdığı mektup, tarihimizin şeref vesikalarından biridir: `Kirli ayaklarınızın bastığı topraklarımızın her zerresinde bir damla Türk kanı vardır. Her bucağında bir gazinin mezarı vardır. Adı belli olmayan zamanlardan beri Türkler bu topraklarda yaşamaktadır. Türk bu topraklara, bu topraklar da Türk`e ısındı, kaynadı. Sade siz değil, bütün dünya bir araya gelse bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra siz hiç ömrünüzde `Türk esir yaşamaz!` diye duymadınız mı? Namus ve hürriyet için ölüme atılmak, ağustos sıcağında soğuk su içmekten, bize daha tatlı gelir. Sizler canı kıymetli insanlarsınız. Çatmayın bize. Bir an evvel topraklarımızdan savuşup gidin. Yoksa kıyarız canınıza.`


28 Mart 1920`de şehitlik mertebesine yükselen Şahin Bey`in ölümü, Fransızları büyük bir sevince boğsa da, o tarihten sonra Anadolu`nun her toprağı Antep, her yiğidi de `Şahin` olur.


Dokurcum Değirmeni`nde 14 Şehit


Şahin Bey`in şehit olmasından hemen sonra bir Fransız birliği sabah saatlerinde Dokurcum Değirmeni`ne gelir. Kapıyı kırıp içeri girerler. İçeride 16 yaşlarında 14 çocuk bulunmaktadır. Bu çocuklar, Şahin Bey`in Kilis yolundaki savaşı devam ederken, cepheye fişek ve yiyecek getiren çocuklardır. Bir önceki gece değirmende kalmışlar ve gün aydınlanınca da yola çıkacaklardır. Fakat Fransızlar değirmende önlerini keserler. Bu gencecik çocukları kayaların önüne dizip, sorgu sual bile etmeden önce kurşunlarlar sonra da süngüden geçirirler.


Nisan 1920 Şehirde Savaş Başlar


Kilis yolunun düşmesiyle Nisan`da şehirde savaş başlar. Antep`te 400`er kişilik Yıldırım ve Şimşek Taburları oluşturulur ve başlarına da Antepli yedek subaylar getirilir. Şehir çember altındadır.


26 Nisan`da Ermeni Albayı Norman kumandasında takviyeli 4 tabur ve 2 tank daha gelir. Şehir şiddetle bombalanmaktadır. Norman; 400 piyade, 2 tank ve süvarileriyle Mağarabaşı Mevkii`ne saldırır. Taarruz 2 saat sürer, Antep Çeteleri düşmanı püskürtmeyi başarır.


24 Mayıs 1920 Karayılan`ın Şahadeti


Karayılan`ın asıl adı Molla Mehmed`dir. Kürt kökenli Kabalar Aşireti`ne mensuptur. Erzurum Cephesi`nde savaşır ve yara alır. Antep`e düşman gelince, hiçbir davet beklemeden çetesini alıp Fransızların yolunu tutar ve Maraş`a gitmekte olan 40 arabalı nakliye kolunu vurup, cephanelerini zapt eder. Antep Müdafaası esnasında kahramanca dövüşüp, Fransızlara ciddi zayiatlar verdirir.


Sarmısak Tepe`nin gerisinde düşmanın birkaç nakliye arabasının bulunduğu haberi ulaşınca, Karayılan ve Boyno oğlu Memik Ağa Çeteleri, tepeyi almaya memur edilir. 24 Mayıs 1920`de gece karanlığından yararlanarak mezarlar arasından hücuma kalkarlar. Fransızlar aydınlatma fişeği kullanır. Toplar ve makineli tüfekler ortalığı cehenneme çevirir. Sarmısak Tepe Taarruzu`nda en önde olan Karayılan, 32 yaşında şehit olur.


Şahadetinden sonra ise geriye; bir gümüş saplı kamçı, bir küçük Kuran-ı Kerim, 4 gümüş mecidiye ve halkın yaktığı türküler kalır:


11 Ağustos 1920 Antep`e Bombalar Yağıyor


Tarih 11 Ağustos 1920`yi gösterdiğinde, 29 Mayıs`ta imzalanan ateşkes bozulur ve Antep amansız bir şekilde tekrar bombalanmaya başlar. Bombardıman ayakta kalan binaları da iyice harabeye çevirirken, Fransızlar şehrin teslim olmasını ve kaleye beyaz bayrak çekilmesini isterler. Heyet-i Merkezî adına Cepheler Komutanı Özdemir Bey, Karatarla Camii avlusunda, halkın reyine başvurmaya karar verir.


15 Ağustos`ta Antep halkı Karatarla Camii avlusunda toplanır. Aralarında `Şehrimizi daha fazla harap ettirmeyelim, verdiğimiz şehitler yeter.` diyenler olsa da halkın büyük bir çoğunluğu, `Biz bir kere kefenimizi boynumuza asmışız! Tek kişi sağ kaldıkça Fransız Antep`e giremeyecektir!` nâraları duyulur. Son noktayı ise Özdemir Bey koyar: `Bizim topumuz, tankımız, cephanemiz yok ama ölmek için yeminimiz var! Antep düşer, vatan yaşar!`


Bülbülzâde Hacı Abdullah Hoca ellerini Allah`a kaldırmış ağlıyordur: `Yarabbi! Dinimizi, vatanımızı, yavrularımızı sen esirge!..` Antepliler, kadınların zılgıtları, çetelerin haykırışları arasında Antep kalesine çıkarak, kalenin en yüksek burcuna büyük bir al sancak çekerler.


31 Ağustos 1920 Hiçbir Yerden Yardım Gelmiyor


Mustafa Kemal Paşa`ya ve TBMM`ye telgraf çekilir: `Düşman bombardımanı gece gündüz devam ediyor. Şehir harabe haline geldi. Şehitlerimizi kanlı elbiseleriyle üst üste, koyun koyuna gömüyoruz. Antep`i kurtarmaya gelmeyecekseniz, biz de şehri yakalım ve çıkalım. Ağlayarak makine başında cevabınızı bekliyoruz.`


Telgrafa Ankara`dan şu cevap gelir: `Türk vatanının mukadderatı şu anda Türk Yunan harbinin sonuna bağlıdır. Bu nedenle Antep`e yardım edilmesine imkân yoktur.`


Ankara`dan gelen bu cevaptan sonra Antepliler bütün dünya milletlerine telgraf çekerler: `Bütün bu cinayetler insanlığın gözleri önünde işlendiği halde, hiçbir yerden insanlığın sesinin yükseldiğini işitmiyoruz. Eğer insaniyet âlemi bu haksızlıklara susacaksa, biz de bu medeniyete lanetler okuyarak, kefenlerimizi boyunlarımıza asıp, ölümü selamlamaya koşacağız!` Hiçbir yerden cevap gelmez. İnsanlık susmuştur…


Şeyh Camii Hastanesi


Belediye Hastanesi Fransız toplarıyla yıkılınca, Antep Müdafaası süresince Şeyh Camii hastane olarak kullanılır. Doktorlar bir araya gelip, evlerinden kendi alet ve ilaçlarını getirirler. Bir süre sonra hastanede yokluk başlar. Gazlı bez biter; hoca efendilerin başlarından çıkardıkları sarıklar, gazlı bez olarak kullanılır. Pamuk biter; halk yataklarındaki pamuğu çıkartıp getirir. Ameliyat olacaklar için kloroform ve eter biter; gelen yaralıları demir karyolalara iplerle bağlayıp, bayıltmadan kol bacak kesilir. Yaralılar bağırır, doktorlar ağlar, Antep`in feryadı göklere çıkar.


20 Kasım 1920 General Gobo Tümeni Geliyor


5 Ekim tarihinde Fransızlar Çınarlı Camii cephesini önce 400 obüs mermisiyle döver, sonrasında ise özel olarak hazırladıkları birlikle Kendirli Kilisesi`nden hücuma kalkarlar. Tamamen harap olmuş caminin bahçesine girdiklerinde, enkaz yığınlarının arasından 8 Antepli kahraman çıkar ve biri subay olmak üzere 20 Fransız askerini öldürür. Aradan bir hafta geçtikten sonra Fransızlar 12 Ekim`de bir daha taarruz ederler fakat Antepliler bir kez daha zafer kazanır ve düşmanı püskürtür.


Ardı ardına gelen başarısızlıklardan sonra Fransızların başkenti Paris karışır, kıyamet kopar. Bu kez Antep`in üzerine General Gobo komutasındaki 4. Fransız Tümeni`ni gönderirler. Antep`teki düşman sayısı artık 20 bini geçmiştir. 13 piyade taburu, 1 alay süvari, 6 uçak, 4 tank, ağır toplar, 300 makineli tüfek ve 1500`de Ermeni Gönüllü Alayı vardır. Antep`in bütün kuvveti ise vatanı ve namusu için ölümü göze almış 2070 silahlı, 850 silahsız toplam 2920 mücahittir!


Fransız askerleri bütün tepeleri tutarak Antep`i çelik bir çember içine alır. Tepeler boyunca her 20 metrede bir tane asker vardır. İçeriden dışarıya kuş bile uçurtulmaz. Niyetleri bu çelik çember içinde Antep`i aç ve susuz bırakmaktır.


Özdemir Bey, 2. Kolordu Tümen Komutanı Albay Hayri Bey`den yardım ister ama cevap yine olumsuzdur.


Tarih 6 Şubat 1921`i gösterdiğinde artık 10 aylık mücadelenin sonuna yaklaşılmıştır. Antep`te yiyecek bitmiş, cephane tükenmiş, eli silah tutanların çoğu da düşman çemberini yarıp hârice çıkmıştır. İşte tam bu sırada şehirde kalanlar, `Açlıktan öleceğimize, düşmanın kurşunuyla ölelim.` diyerek huruca (düşmanı yarıp çıkma) karar verirler. 6 Şubat`ı, 7 Şubat`a bağlayan gece son huruç yapılır; düşman çemberi yarılır ve 800 muharip dışarı çıkar. Yine birçok şehit verilir ve Fransız çemberi yine kapanır. 8 Şubat sabahı her şey biter, Antep teslim olur. Antep`in asıl teslimiyeti ise düşmana değil, açlık ve yokluğadır.


Kefen Bayraklı Kale


Teslim teklifini Fransız Komutanı Albay Andria`ya Hoca Tevfik ile Halit Bey götürür. Albay başlangıçta teklife inanamasa da sonradan büyük bir memnuniyet duyar: `Teklifiniz doğruysa kaledeki Türk Bayrağı`nı indirin, beyaz teslim bayrağı çekin. Sonra gelin şartları görüşelim.` der. Albay Andria`nın bu sözleri üzerine Halit Bey, `Türk Bayrağı`nı indirmeye kadınlarla çocuklar bile razı olmaz. İsterseniz Antep`i bir daha yıkın!` Aylardır bu anı bekleyen Albay, `Peki, o halde bayrağınızın yanına beyaz bir bayrak asınız.` der.


Kaledeki Türk Bayrağı`nın yanına, Şeyh Camii Hastanesi`nden alınan kefenlik bezin çekilmesiyle bombardıman artık durur.


25 Aralık 1921 Antep`in Kurtuluşu


Antep; Fransız Ordusu`nun tanklarına, toplarına, uçaklarına karşı kendi evlatlarıyla 10 ay 8 gün dayanır ve 6317 şehit verir. 20 Ekim 1921`de Türkiye ile Fransa`nın Ankara Antlaşması sonunda istiklâline kavuşur. 59. Türk Alayı sevinç ve gözyaşları içinde 25 Aralık 1921`de GAZİ Antep`e girer.


ANTEP MÜDAFAASI`NDAN LEVHALAR


`Ben Antepliyim


Şahinim ağam!


Mavzer omzuma yük


Ben yumruklarımla


dövüşeceğim!


Yumruklarım memleket kadar büyük.


Bu dağlarda biz yaşarız


Bu dağlar bizim dağımız


Namusumuz temiz,


bayrağımız hür!


Anamız, karımız, kızımız


Burada erkekçe dövüşür!


Bu kaçıncı kurşundur?


Bu kaçıncı Bismillah?


Bu kaçıncı ölüdür?


Bir türkü söylenir siperlerde her sabah


Vurun Antepliler namus günüdür!


Sözün Özü

Antep Müdafaası`nda yer alan Öğretmen Tevfik Üner`den
`Aydınbaba Cephesi`nde 11 yaşındaki Tilki Mehmed`in oğlu Şerif, babasına ekmek getirmişti. Düşman bombardımanında cepheler arasındaki telefon telleri kopmuştu. Tamir için başka tel de yoktu. Küçük Şerif; `Bana tel kesecek bir alet verin, size tel getireyim.` dedi. İnanmamıştık ama gene de Ökkeş Bahri Bey çocuğa bir keski verdi. 11 yaşındaki Şerif, keskiyi almış, direğe tırmanmış, düşmanın telini kesip, bize getirmişti. Bu çocuk daha sonra cepheye mermi götürürken şehit oldu.`

Antep Müdafaası`nda Yıldırım Tabur Komutanı olan Kâmil Bey`den;

`Yazıcık mıntıkasına gitmiştim. Siperde muharipler ateş ederken 10-12 yaşlarındaki çocukların, ziyan olmasın diye boş kovanları siperde, ateş altında topladıklarını görerek hüngür hüngür ağlamıştım…`

Mavzer İçin Kızını Evlatlık Veren Antepli


Asrın modern silahları ile donanmış düşman karşısında Anteplinin silahı azdı, kırık döküktü, eskiydi. Öyleyse neyle, nasıl karşı koyacaktı düşmana?..


Meşhur Yusuf Usta`nın oğlu Mustafa Yıldırımdemir anlatırken ağlıyordu: Ben 12 yaşımda iken babamın dükkânında çıraktım. Bir adamcağız gelirdi yanına. Büyük bir hürmetle babam ayağa kalkar, yemeğini yedirir, harçlığını verir, yolcu ederdi. Bir gün `Baba, bu adam kim ki?` diye sordum.


`Sen onun Antep Harbi`nde ne yaptığını bir bilsen, yanında hiç oturmazdın.` dedi ve anlatmaya devam etti; `Harp içinde bir gün bu adam bana geldi. `Ağa` dedi. `Ben de dövüşeceğim ama tüfeğim yok. Satacak bir şeyimde kalmadı. Ne olur bana bir tüfek ver.` Bende de yok ki vereyim. Ne yapmış bilirsen? 8 yaşında bir kızı varmış. Onu giydirmiş, anasının elini öptürmüş, alıp Halep`e götürmüş. Onu, çocuğu olmayan bir Arap aileye 5 altın lira karşılığında evlatlık vermiş. Almış oradan da bir mavzer geldi buraya. Katıldı savaşa, şehit de olmadı, harbin sonuna kadar da dövüştü. İşte bu adam, o adam!
 
Üst