Girne’den Doğan Güneş!..
‘’ Yeşil adaya son bir kez daha baktım..Yıllar önce, belki de dünya yaratıldığından beri ilk kez tabiat anayı aldatarak ‘’Girne sahillerinden doğan güneş‘’ yine aynı şeyi tekrarlamış!..Şimdi de Mağosa sahillerinden batıyordu!...’’
Sevgili Kıbrıs Türk’ü,
Bugün okumakta olduğunuz bu yazımda, 1997 yılında yayımlanan Girne’den Doğan Güneş isimli kitabımın bir bölümünü size aktaracağım..Zira 26 yıldır yaşayan bu devletin temeli; yıllar önce kan ve can bedeli ödenerek, çalışarak, alın teri akıtılarak atıldı..O günlerin gittikçe unutulduğu bu günlerde!.. Özellikle gençlerimize unutturulmak istenen o emsalsiz ortamın ve bu devletin nasıl doğduğunu öğrenmelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum..
Şimdi sizleri 1975 yılının bahar mevsimine götürmek istiyorum:
‘’ Kıbrıs’ta bahar mevsimi çok güzel geçiyordu.. Her taraf yemyeşil, kırlar çiçeklerle doluydu. Gerçekten de bu ada cennetten bir köşeydi.İzinli olduğum zamanlarda, eşim, kızım ve ben, burada tanıştığımız Kıbrıs Türk’ü ailelerle birlikte piknikler düzenleyip; ada da görülebilecek turistik yerlere gidiyorduk. Böylece zaman su gibi akıp geçmiş ve sıcaklar iyice bastırmıştı.Bu arada annem - babam ve kardeşim de adaya gelip kısa bir süre kaldıktan sonra Türkiye’ye dönmüşlerdi..20 Temmuz 1974 tarihinde o cehennem ateşini birlikte gördüğümüz can arkadaşlarımızın, Mehmetçiklerimizin, Mücahitlerimizin kanları ile suladıkları bu topraklarda bir yıl sonra şimdi yeni, yeni yeşeren yepyeni bir devletin temelleri atılıyordu sanki!..
Kıbrıs Türk Halkı büyük bir azimle ele geçirilen bu toprakları, evleri, tüm güzellikleri değerlendirmeye çalışıyorlardı.Artık adaya Mersin’den feribot seferleri de başlamıştı..Çoğunluğu asker ailelerinden oluşan pek çok Türkiyeli turist, adaya akın, akın gruplar halinde geliyorlardı. Böylece açık olan dükkanların boş vitrinleri de dolmaya başlamış, o günlerde Türkiye’de bulunmayan Avrupa patentli mallar, bu turistler tarafından kapışılmaya başlamıştı!..Fiyatları da bir hayli ucuzdu..Buna rağmen Kıbrıs Türk tüccarı belki de ticaret hayatında ilk kez ‘’ pazarlık ‘’ kelimesini öğreniyordu!.. Zira Türkiye’den gelenler indirim yaptırmadan alışveriş etmiyorlardı!..Türkiye’nin adetleri de kısa bir sürede ele geçirilen bölgelere yayılmaya başlamıştı!..
Yıllar öncesini yaşayan yaşlı Kıbrıs Türk’ünün gözlerindeki mutluluk pırıltılarını görmemek mümkün değildi..Öylesine mutluydular ki!..Bu günleri görmek onlara verilmiş en büyük yaşam ödülüydü..İngiliz’in – Rum’un bunca mezalimini ve baskısını gördükten sonra, özgürlük içerisinde istedikleri bölgeye serbestçe ve emniyetli bir şekilde gidebilmek..İşte onlar için en büyük mutluluk buydu..Bundan sonra ölseler dahi gözleri arkada kalmayacak, açık gitmeyecekti..Zira yeni kuşak gençler bu mutlu günleri tekrar eskiye, karanlık günlere götürmeyecek kadar güçlü ve kararlıydılar..Hele, hele ada da ‘’ Mehmetçik’te ‘’ vardı ya!..Bundan sonra Rum’lar hiç bir şey yapamazdı artık!..
Haziran ayının sıcak günleri başlamıştı. Benimde Türkiye’ye döneceğim yer ve tarihi belli olmuştu..Bu arada almış olduğum bir fotoğraf makinesi ile bir yıl önce savaştığımız yerlerin, kaldığım bölgelerin resimlerini çekiyor ve yıllar sonrasının anı belgelerini hazırlıyordum..Buraları gezerken aç-susuz geçirdiğimiz günleri, cehennem sıcağı altındaki ilerlememizi, verdiğimiz Şehitleri, yaralıları hatırlıyor; kalbim ezik gözlerim yaşlı bir şekilde son kez dolaştığım bu topraklardan kolay, kolay kopamayacağımı ve mutlaka bir gün tekrar bu vatan topraklarına döneceğimi hissediyordum..
Boğaz bölgesinde muharebelerin en yoğun olduğu ve hava indirmenin yapıldığı bu bölgede bir Şehitlik yapılmıştı..Burayı da son kez ziyaret ettim. Şehitlerimle, kahraman askerlerimin mezarlarının başında bir kez daha konuştum onlarla..O aziz ruhları için bir kez daha dua ettim..Sanki hepsi gülümser gibiydiler..İşte ‘’ Çavuş Mehmet Ceylan ‘’ Bölüğümle birlikte Dikomo’lar istikametinde taarruz ederken vurulan ilk Şehidimdi..İşte ‘’Osman Çelik’’ 2’inci harekatta 106’lık Geri tepmesiz topun başında Şehit olan aslan yürekli erim..Ve sınıf arkadaşlarım, Üsteğmen Nazmi Saatçi ve Üsteğmen Nerim Tombul..Hepsi batmayacak bir güneş gibiydiler..Işıltıları ve kahramanlıkları karşısında kalbim yerinden çıkacakmış gibi olduğum yerde saatlerce çakılı kaldım..Ne mutluydu ki onlar ulaşabilecekleri en büyük rütbeye Şehitlik mertebesine erişmişlerdi..Onların yerinde olamadığım için kendime kahrettim..Ama mezarları başında yemin edip ant içtim!..Hayatta olduğum sürece; onların kan ve can bedellerini ve omuz, omuza savaştığımız bu toprakları savunmak benim boynumun borcu olacaktı artık..Boğaz Şehitliğinde yatan 250 vatan evladının mezarlarını tek, tek dolaştım..Hepsine dualar okudum. Son kez göz yaşlarımla suladım o kefensiz bedenleri..Saatler sonra şehitlikten ayrıldığımda, karanlık çökmüştü Beşparmaklara.. Güneş çoktan batmıştı.. Ama Boğaz şehitliği pırıl, pırıl parlıyordu. Çünkü orada hiç batmayacak, ebediyete kadar parlayacak 250 Girne Güneşi birden yatıyordu…
26 Temmuz 1975 sabahı kulağımda bir yıl önce savaşın getirdiği o korkunç patlamalar, gözlerimde yaşadığım olaylar, acı gerçekler birer, birer canlanarak bölüğüme veda ettim..Adını koyduğum ‘’ Haspolat Köyü ‘’ semalarında son bir kez daha ‘’ Sağol ‘’ seslerini duydum..
Gönlüm burada kalmıştı ama vicdanım rahattı..Ay Yıldızlı Şanlı Bayrağımızı Beşparmakların zirvesine dikmenin gururu ile dönüyordum Anavatana..Kıbrıs Türk Halkı Rum’ların elinden, top yekun öldürülmekten kurtarılmıştı..Onlara analarının ak sütü gibi helal olan bir vatan parçası emanet edilmişti..Artık bundan sonrası onların çalışmasına ve Türkiye’nin siyasi arenada göstereceği başarıya kalmıştı!..
Anavatana kalkan uçağım havalandığı zaman son bir yılda yaşadıklarım bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu sanki!..Tüm Mücahitlerim, silah arkadaşlarım, Şehitlerim hepsi kararlıydı ve hepsi ağızbirliği etmişcesine haykırdılar: ‘’Bizler bu topraklarda yaşadıkça, biz Şehitler bu toprakları nurlandırdıkça, Ay Yıldızlı Sancak bu toprakların üzerinde sonsuza kadar dalgalanmaya devam edecektir..’’ Uçağın penceresinden seyrettiğim bu Gazi Topraklar geride kalırken, içimden gelen şu dizeleri mırıldanmıştım!..
Mehmet’tir adım, bilinir şanım
Helal olsun bu vatana kanım
Sen hakkını helal et, al bayrağım
Bu can sana feda olsun.
Nice şehit verdik biz bu topraklara
Barışı getirdik Yeşil adaya
Güvenim sonsuz bakmam arkaya
SANCAĞIM sizlere emanet olsun…
İşte Sevgili Kıbrıs Türk Gençleri,
35 Yıl önce o topraklarda yaşananlar bunlardı.. O buram, buram vatanseverlik kopan ve her karışında Şehitlerimizin kan ve can bedeli olan bu topraklar sana böyle emanet edildi..Yıllar, yılları kovaladı..Bu emaneti devralan büyükleriniz, o kutsal değerleri Devlet olgusu ile taçlandırarak 26 yıldır yaşayan K.K.T.C’ni kurdular..Şimdi yolun sonuna gelindi..Ya Rum’un dediği şekilde kimliksiz,egemensiz ve ortağı bile olamayacağın Birleştirilmiş Kıbrıs’ta azınlık haklarına razı olarak yaşayacaksın!..Ya da Şehitlerin kanları ile suladığı bu vatan topraklarına ve sana emanet edilmiş olan Ay Yıldızlı Sancağa sadakatle bağlı kalacaksın!..
İnancım o dur ki 19. Nisan. 2009 tarihinde sandık başına gittiğinde, elini vicdanına koyacak ve tarihin derinliklerinden sana seslenen Ecdadının ve Şühedanın sesini duyarak oyunu kullanacaksın!..
Atilla ÇİLİNGİR.