Hangi sivil toplum kuruluşu ???

Türkiye Sevdalısı

Dost Üyeler
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrının emanet verdiği bedende
At izinin it izine karıştığı günümüz Türkiye’sinde, sivil toplum kuruluşlarının da neye hizmet ettiğinin bilinmesi gereklidir. Bunun anlayabilmek için de duruşlarına ve yürüyüşlerine dikkat etmek gerekmektedir. Sadece duruşlarına bakmak büyük bir yanılgıdır. Önemli olan sergilenen duruşun yürüyüşüyle ilişkili olup olmadığıdır. Yani özü ve sözü bir olup olmadığıdır.

Günümüz Türkiye’sinde, böyle duruşu ve yürüyüşü aynı olan sivil toplum kuruluşları ne yazık ki çok az. İnsanlarımız zaman zaman bu sivil toplum kuruluşlarının duruşlarına kanarak, kendilerini nereye götüreceklerini bilmedikleri bir sürecin içinde bulmaktadırlar.

İnsanlarımız taşıdıkları duygusallık ve temiz yüreklilikleri nedeniyle insancıl sözlerle çok çabuk kandırılabilmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının büyük bir bölümü tembelliği ve cehaleti hoşgörmediklerini söyleyerek, bazen vatansever, bazen ilerici, bazen aydın, bazen de dindar vasıfları ön plana çıkararak hedefleri doğrultusunda kullanabilmek üzere insanlarımızı kendi çemberleri içine sokmaya ve kullanmaya çalışırlar.

ABD de iki büyük parti vardır. Biri Demokratik Parti, diğeri Cumhuriyetçi Parti. İkisi farklı gibi görünse de hedef politikaları aynıdır. Bu iki parti her zaman birbirine çok yakın taraftar kitleye sahiptir. ABD’nin geleceği açısından sürekli olarak bu dengenin sağlanması şarttır. Zamanın getirilerine göre roller birinden diğerine geçmektedir.

Tüm dünya ülkelerinde de aynı politikayı uygularlar. Asla belli bir kesimi hedef almazlar. Denge politikası güderler. Her kesim, her duyarlılık onlar için bulunmaz bir hazinedir. Yani ne kadar çok farklı parça varsa o hazine o kadar değerlidir. Onlar için önemli olan bu hazinenin ne şekilde ve nerede kullanılacağının zamanlamasıdır ve bunu da çok iyi bilmektedirler. Bir taraftan din eksenli kitlelere olabildiğince destek olurken, diğer taraftan aynı dinin mensuplarını dünyanın her köşesinde özgürlük vaadiyle katletmekten geri kalmazlar.

Ülkemin dindar insanlarını, kendilerinin belirlediği çember içine sokabilmek için ve bu sürece mani olacak unsurları bertaraf etmek için hangi senaryoların ortaya konduğu hepimizce malumdur. Bu konuda daha fazla bilgiye ulaşmak için yayınlanmış veya yayınlanmamış argümanlara bakmamız yeterlidir.

ABD bir taraftan hepimizce malum olan bu merkezleri desteklerken diğer kesim için nasıl bir çember hazırlamaktadır. Eğitim görmüş, toplum içinde sivrilmiş, bir mevki veya makama gelmiş, veya gelme ihtimali çok yüksek kişilere kancayı atarlar. Mesleğinde ne kadar başarılı ve dürüst olursa olsun mevki sahibi olmayanlara, hırsı yeteneğinden az olanlara, fakirlere, diplomasız kişilere itibar etmezler. Hedef kitle onlar için, makam ve mevki peşinde olduğu gibi kendini halkın üstünde gören, bu nedenle de sınıf atlama arzusunda olan kısaca kimlik arayışında olan eğitimli ve gelir düzeyi ortalamanın üstünde olan kesimdir. Amac kendilerine sempati duyacak papatya kitleyi oluşturmaktır.

Bu sivil toplum kuruluşlarının başında da Rotary ve Lions gelmektedir. Adı, okunuşu yabancı olan bu kuruluşlara insanlarımız niye üye olurlar, üye olanlar kendilerini nerede görürler diye merak etmişimdir. 80 li yıllarda bana da yapılan üyelik teklifi kabul etmemiştim. Kabul etmeyişim o yılarda derneğin amacını bildiğimden değil, ismi itici geldiğinden olmuştu. Yıllar sonra üye olan arkadaşlarımızın yönetimde yer almaları ve çalışmalarla ilgili ingilizce raporlar hazırlamaları, toplantıları olabildiğince lüks yerlerde yapmaya çalışmaları, kendilerini bir üst sınıfın mensuplarıymış gibi görmeleri, ben de derin endişeler uyandırmaya başladı.

Burada özellikle bu derneklere insancıl duygularla üye olanları suçlamadığımı belirtmek isterim. Benim için üzücü yanı adı, okunuşu yabancı olan bu kuruluşlara üye olma ihtiyacının niçin duyulduğudur. Niçin adı TÜRKÇE olan bir kuruluşa üye olmaktan kaçınırlar veya adı Türkçe olan bir kuruluşun kurucusu olmazlar da gidip böyle yabancı kuruluşların kurucusu, üyesi olurlar. Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Sakın bu kuruluşlar vasıtasıyla ülkeme çok güzel hizmette bulunuyoruz demesinler. Bu ülkeye hizmetin yolu, başkasının eliyle faydalı işler yapmaktan değil, hizmet için bizzat kendi elini kullanmaktan geçer. Hizmet hizmettir de demesinler. Kendilerine verilen destek için uzanan ele, yüreğe bakıp ne kadar kara veya ak olduğuna araştırsınlar. Elini öptürmek için uzatılan her elin kırılması gerektiği bilinmelidir.

Elbette yabancı organizasyonlarda yer almanın büyük faydaları vardır. Bu organizasyonlara dahil olurken mutlaka Türklüğümüzü çağrıştıracak adla dahil olunmalıdır. Ancak o zaman böyle bir sivil toplum kuruluşunun adı yabancı olsa bile dış dünyaya açılan bir kuruluş içinde yer almaları bir anlam ve önem kazanacaktır. Mesela bir partinin kendi adıyla sosyalist enternasyole üye olması, bir ülkenin kendi adıyla BM veya NATO üyesi olması gibi.

Herkese en derin saygılarımı, en içten sevgilerimi sunuyorum
 
Son düzenleme:

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Hangi sivil toplum kuruluşu ???

:) isteğimi kırmayarak bu konuyu açtığınız için teşekkür ederim.

Hangi sivil toplum kuruluşu sorunuzu ben içeriğine bakarak "gerçekten bunlar sivil toplum kuruluşu mu" diyorum.

Sivil toplum kuruluşlarını, temelde eksikliği hissedilen bir alanda devlete eksikliği vurgularken eksiği bir ucundan kapamaya çalışan kuruluşlar olarak algılıyor ve tanımlıyorum.

Bu bana ait bir tanım, daha pek çok bakışa göre farklı farklı tanımlar da yapılabilir elbette.

Konu açılalı 3 gün olmuş ve ancak 26 üye ve ziyaretçi tarafından okunmuş, okunmuşsa tabi hemen kapatanları tespit edemiyoruz :( gündelik efevari yaklaşımlar daha ilginç galiba. Oysa gündelik yaşam bizleri bu hale sürükledi.

Tartışma konunuza hakkını verebilmek için geçmişten hatırladığım bir kaç konuya yeniden bakma ihtiyacı duydum. Hayret ettim kaldım, geçen sene başarılı bir doktorumuzun bazı dernekler ile ilgili yazdıklarını çok net hatırlıyorum ve yeniden sayfasına girdiğimde gördüklerime inanamadım. Tamamen değiştirmş yazdıklarını çok şaşırdım. Geçen sene başka bu sene başka şekilde yazması ve bu değişikliği basit bir düzeltme ile yapması acaba ülkemiz siyasetinden mi kaynaklanıyor dedirtti.

Geçtim hatırladıklarımı. Hakikaten izler birbirine karışmış. Saygın bildiklerimiz sözlerinin arkasında durmaz olmuşlar.

Ülkemizde stk ların gelişiminde tarihten kopukluğumuzun sancılarını görebiliyoruz. Cumhuriyet tarihimizin ilk derneği Türk Hava Kurumu, Cumhuriyet'in ilanından 16 ay sonra, 16 Şubat 1925'de Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ün emirleriyle "Türk Tayyare Cemiyeti" adıyla kurulmuş.

Diğer yandan sosyal tarihmize baktığımız zaman Türklerin Sivil Toplum kuruluşlarının çok etkin olduklarını da görüyoruz. Neden ve nasıl olmuşsa yapılaşma yeteneğimizi dumura uğratmışız veya bizde bu yetenek yok sanıyoruz.

İzleyen tarihlerde bazı dernekler daha toplumsal ihtiyaçtan kurulmuş ancak hemen bunlarla beraber batı kökenli pek çok stk da toplum yaşantımıza girmiş. Bazıları temsilcilik biçiminde, bazıları da örtülü. Ancak en çok da ab ile yakınlaşma dönemlerinde dernek ab destekleri ile kurulmuş. Bu sonuncular arasında öyleleri var ki bu nasıl stk dedirtiyor. Bu stk lar ile bazı kamu kurumları temasa geçiyor ve istedikleri doğrultuda bir sivil toplum görüşü hazırlamalarını isteyebiliyor.

Kapatılan, çalışmaları askıya alınan ve aldırılanlar var. Bunlara en büyük örnek 1935 de faaliyetlerini askıya alan mason locaları.

İnternette gezerken gördüğüm şu yazıyı bilginize sunmadan yapamadım;

Masonluk Türkiye’de nasıl uykuya yattı?

13 Ekim 1935 masonlar için önemli bir gündür. Bu tarihte kendiliğinden kapanma kararı alan derneğimizin kapanışı resmîleşmiş ve locaların mal varlığı hükûmete devredilmiştir.

Çünkü 1935 yılında, On ikinci Büyük Üstâd Muhiddin Osman Omay dönemine gelindiğinde Nazi ve komünist dünyalardaki mason aleyhtarı propagandalar yurdumuzda da etkili olmaya başlar. Cumhuriyet Halk Fırkası içerisinde ciddi antimasonik hareketlenme başlamıştır. Masonluk ideâllerinin “Halk Evleri” ideâlleriyle örtüştüğü, bu nedenle ayrıca mason localarına gerek kalmadığı savı ve “Tek parti, tek Şef” sloganıyla sâdece mason locaları değil, Türk ocakları, Kadınlar Cemiyeti gibi daha birçok dernek baskı altına girmeye başlamıştır.

1935 yılının Ekim ayında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Kardeş mason câmiasının en üst derecedeki yöneticilerini Ankara’ya dâvet eder ve Cumhuriyet halk Fırkası’nın resmî görüşünü ve mason localarının kapanma zamanın geldiğini düşündüklerini kardeşlerine bildirir. Konvan toplanmadan, kapanma kararını hemen orada vermelerini ister. Baskı altında bu dayatmaya uyan kardeşler kapanma kararını kapsayan bir yazıyı 9 Ekim 1935 tarihinde Anadolu Ajansı’na verirler.

Yunanistan, Romanya, Bulgaristan dâhil bütün Avrupa ülkelerinde masonluk faâlken, Faşist İtalya, Nazi Almanyası ve Komünist Rusya’dan sonra Türkiye’de de masonluk bir süre uykuya dalar.


Kemal Tahir, yanılmıyorsam "Kurt Kanunu" romanında, masonların yüzlerce yıl varlıklarını sürdürmesinin sebeplerinden birisinin ne zaman geri çekileceklerini çok iyi bilmelerine bağlıyor. Masonlar Ali Kemali bugün kurtaramadılar ama gelecek yıllarda yaşadıkça göreceğiz, çocuk ve torunlarının önemli mevkilere getirildiğini" diyor. Yıllar geçtikçe gördük ki, çocukları, torunları birer birer önemli mevkilere geldiler. En son bildiğimiz torunlarından birisi Londra Belediye Başkanı oldu.

Gelelim insanlarımız veya insanlar bu derneklere üye olmayı neden isterler sorunuza. Mason localarının insan kaynağını sağladığı dernekerin üyelerine uygun gördüğü sıfatlar kişilere cazip geliyor. Özellikle de alanında başarılı kişileri kabul ederek onlara yardımcı oluyorlar. Üyeleri mesleklerinde ilerleme kaydediyor başarılı oluyorlar.



 

Türkiye Sevdalısı

Dost Üyeler
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrının emanet verdiği bedende
Cevap: Hangi sivil toplum kuruluşu ???

Sayın Kartal Gözü tartışma konusuna yaptığınız katkı için teşekkür ediyorum. Tartışma konusunun masaya daha fazla kişinin dahil olmamasının suçu büyük ölçüde bende. Tartışma konusunu ortaya atarken zamanına ve önemine dikkat etmem gerekirdi. Görüyorum ki zamanını ve yerini iyi ayarlayamamışım. Ayrıca bizler kendimizi öyle bir rüzgara kaptırmışız ki, tartışmaya ayıracak zaman bulamıyoruz.

Bu konu nereden aklınıza geldi diyebilirsiniz. Uzun zamandan beri bu adı, sanı yabancı kökenli bu kuruluşlara tepkili olmuşumdur. Kendilerinin sınıf atladığını zanneden, psikolojik problemlerinin çözüm yerini bu tür kuruluşlara üye olmakta gören veya üye olma gayreti içinde olanlara da hep uzak durmuşumdur.

Bu konuyu gündeme getirmekle, Türkçe kelimelerin yavaş yavaş yerini yabancı kelimelere bıraktığı konusunda herkesin hem fikir olduğunu gördüğümüzü, ancak her ne hikmetse bu tepkiyi ortaya koyarken kendimizin bu kelimelere tutsak olduğumuzun niçin görmezden gelindiğine dikkat çekmek istemiştim. (En basit örneği siz CD ye CeDe diyeni gördünüz mü ? Bunun gibi saymakla bitmeyecek dünya kadar kelime vardır). Hem ağlarım, hem giderim diyen gelin misali

Sevgi ve saygılarımla
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Hangi sivil toplum kuruluşu ???

Suç sizde değil, ben çoğunlukla açtığım konuları burada açarım ama ne hikmetse ilgi gösterilmez. Hikmeti belli elbette. Ciddiyetten uzak insanlarız.

Ciddiyet dediğimiz zaman da öyle sıradan bir şey değildir, bilirsiniz. Ciddiyet doğrudan doğruya ahlak demek. Sebep sonuç ilişkisi veya karmaşasına aklı ermeyen insanlarımız çizgi roman kahramanlığı ile ego tatmin ediyorlar. Bütün mesele bu.

Dernek ve vakıf kurmak gerçekte oldukça zor bir uğraş. Üye ve gönüllü bulmakta zorlanıyorsunuz. Haydi üye buldunuz diyelim çalışan üye bulmakta zorlanıyorsunuz. Üye olanların çoğunluğu sivil toplum kuruluşu için çalışmaya değil, havasından yararlanmaya geliyor.

Yeni baştan kurarken, önce gecelerin gündüzlerin birbirine karışması gerekiyor. Ortaya çok yoğun emek koymak ve gönülden inanmak gerekli.

Yabancı kökenlilerde bu sorun yok. Yurt dışı bağlantılı bir kaç kişi ikna ediliyor, her tür yardım sağlanıyor, 1800 lerden itibaren halkımızın bazı şifreleri ellerinde zaten, öncelikle kanlarını kıpırdatacak bir kaç cümle, biraz gurur okşaması, biraz da yasalara uygun bir tüzük önlerine konuluyor. Özellikle kendilerini kabul ettirme isteği kaşınıyor. Kamu kurumlarında bulunan kuluçkalar yardımı ile de engeller kaldırılıyor. Haydi bir yabancı kökenli derneğimiz oluyor.

Üye bulmaları da zor değil. Öncelikle tırnakları ile şartları zorlayan ikna edilmesi kolay bir kaç kişi seçiliyor. Zaten yorulmuş şartları zorlamaktan. Uluslararası kabul görmüş bir yapıdan teklif gelmesi ile ayakları yerden kesiliyor. Sonra hoş bir sosyal ortam. Ardından egolarını tatmin için ufak tefek, dişe dokunmaz şeyler yapılıyor. Bir okul kütüphanesine üç beş kitap bağışlayıp yerel gazeteye boy, boy fotolar veriliyor. Yapılan bağışın 3-5 katı gazeteye ücret veriliyordur kesin. Bundan başka bir de bağışların %80-90 ının da yurt dışı ana kuruma gönderilmesi de hesaplandığında yapılan yardım ile kaçan, kaybedilen para arasındaki oran hepten şaşırtıcı boyutlarda ortaya çıkıyor.

Neden ben, diye sormak gereken zamanda sorulmayan sorular, kendisini seçilmiş kabul ederek böbürlenmeler, hayat bu kadar işte dedirtiyor. Ardından ülkemize kimin te ce dediğini bilmeyen tipleri başımıza kültür abidesi diye dikiliyo.

Bu tip kurumları oluşturamaz mıyız?:

Aslında yazınızın en can alıcı yeri de burasıydı. Oluşturabiliriz elbette. Gece, gündüz demeden fedakarca bir amaç için çalışacak insanlara ulaşıp fikir birliği sağladığımız zaman yapabileceğiz.

Elbette rahat bırakmayacaklar, her açıdan bir başkası bir başka cazip teklif ile gelip yolumuzu bozmaya çalışacak, yüz vermeyeceğiz. Öyle zamanlar olacak ki, büyük paraları, mevki sahibi insanlar ret edilecek. Olmadık şekillerde başımıza dertler açılacak katlanacağız :) işte bunlar ve çok daha fazlası göze alındığında yapabileceğiz.
 
Üst