Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Sultan Murad Han o gün bir hoştur. Telaşeli görünür sanki birşeyler söylemek ister ama sonra vazgeçer Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.
Veziriâzam Siyavuş Paşa sorar:
-Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var ?
-Akşam garip bir rüya gördüm.
-Hayırdır inşallah ?
-Hayır mı? şer mi? öğreneceğiz.
-Nasıl yani ?
-Hazırlan dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola görünen o ki, padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, zeyrekten aşağılara salınır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha dikkatli bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar sorarlar;
-Kimdir bu ?
Ahali : - Aman hocam hiç bulaşma der.
-Ayyaşın meyhusun biri işte...
-Nereden biliyorsunuz ?
-Müsade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz...
Bir başkası tafsilata girer;
-Biliyormusunuz, der aslında iyi sanatkardır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine...
Hele yaşlının biri çok öfkelidir;
-İsterseniz komşulara sorun der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören oldu mu ?...
Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kıyafet mollalar kalırlar mı ortada!...
Tam vezir toplanıyordur ki, padişah keser yolunu;
-Nereye?
-Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
-Millet bu çeker gider kimseye bişey diyemem... Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlamak gerek.
-İyi ya saraydan bir kaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
-Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
-Peki ne yapmamı emir buyurursunuz ?
-Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.
-Aman efendim, nasıl kaldırırız ?
-Basbayağı kaldırırız işte.
-Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var tekfini, telkini...
-Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
-Şurada bir mahalle mescidi var ama...
-Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin ?
-Ne bileyim Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih Camii'nden...
-Ayasofya ile Süleymaniye de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin.
Hadi yüklenelim...ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşuşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü sakilere benzemez. Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
-Sultanım der. Yanlış yapıyoruz galiba...
-Nasıl yani?...
-Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadık buraya getirdik cenazeyi, Kim bilir belki hanımı vardır. Belki yetimleri ?...
-Doğru öyle ya neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geliyim.
Vezir cüzüne tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur.
Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
-Hakkını helal et evladım der, Belli ki çok yorulmuşsun.
Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar... Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki.
Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...
-Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir...
Bizim efendi bir alemdi vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya...
-Niye ?
-Ümmeti Muhammed içmesin diye...
-Hayret...
-Sonra, malum kadınların ücretini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı ? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlenmeniz gerek... O çeker gider, ben menkibeler anlatırdım onlara Mızraklı ilmihal. Hucceti islam okurdum...
-Bak sen millet ne sanıyor halbuki...
-Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki derdi. Tekbir alırken kabeyi görmeli... derdi.
-Öyle imam kaç tane kaldı şimdi ?
-İşte bu yüzden Nişancı'ya, sofular'a uzanırdı ya...
Hatta bir gün; bakasın efendim dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belliyecek inan cenazen kalacak ortada...
-Doğru öyle ya?...
-Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye, Ama ben üsteledim iş mezarla bitiyor mu dedim. Seni kim yıkasın kim kaldırsın ?
-Peki o ne dedi ?
-Önce uzun uzun güldü, sonra;
-Allah büyüktür hatun dedi. HEM PADİŞAHIN İŞİ NE ?




Vefat eden şahıs adsız sansız Allah dostlarından biri olan Nalıncı Baba dır . Asıl adı, Muhammed Mimi Efendidir. Bergamalıdır. 1592 yılında vefat etti. Cenaze hizmetlerini bizzat padişah gördü ve mübareği evine defnetti. Kabri üzerine bir kubbe, önüne bir çeşme koydurdu. Dahası bir tekke ile yaşattı adını. Türbesi Unkapanı’nda, Cibali tütün fabrikasının arkasında, Haraçzade Camii karşısındadır.



alıntı
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir

ozgurluk001ml8.jpg



Bir bilgeye sormuşlar:
- Bir insanın zekasını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından.
- Ya hiç konuşmazsa?
- O kadar akıllı insan yoktur ki!.. :)


Bilgeye sormuşlar dünya da en güzel şey ne diye?
- Sevmek´ demiş...
- Peki sonra? demişler...
- Sevilmek´ demiş...

Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor? demişler...
o da demiş ki:


İnsan sevdiğine, sevildiğinden daha çok emindir:)
 
Üst