Hüseyin Avni Alparslan ve Harşıt Çayı

Mustafa KÖSE

Dost Üyeler
Katılım
4 Haz 2008
Mesajlar
24
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Mustafa KÖSE
Tarih Bilinci
[FONT=Times
New
Roman][email protected]

[FONT=Times
New
Roman][email protected]



[FONT=Times
New
Roman]İŞTE KAHRAMAN: ŞEHİT BİNBAŞI
HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN

[FONT=Times
New
Roman]----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[FONT=Times
New
Roman]Milli Mücadele döneminde Karadeniz Bölgesi Giresun yöresinde oluşturulan ve Kurtuluş Savaşı’mıza çok önemli katkılar sağlayan, o zamanki Genelkurmay kayıtlarında ALPARSLAN GURUBU olarak geçen Giresun Nizamiye Alayı’nın komutanı, Giresun Askerlik Şube Başkanı olan Hüseyin Avni Bey’dir. Onun Alparslan lakap ve adı, Türk Yurdu dergisinde ki, o dönemin subay ve aydınlarının okuduğu önemli bir fikir dergisiydi, yazdığı Türk Ulusu ve Türkçe hakkındaki yazılarında “Alparslan” takma adını kullanmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, artık kendisine resmiyette ve çevresinde Alparslan denmekteydi.
[FONT=Times
New
Roman]-------------------------------------------------------------------------------------------------

Hüseyin Avni Bey, bugün Giresun’un ilçesi olan Tirebolu’nun, Cintaşı mahallesinde 1876 yılında doğdu. Hüseyin Avni, Amasya’nın Suluova ilçesinden Hüseyin YAZICIOĞLU ailesinden Tirebolu’ya hoca olarak gelen Emin efendinin oğludur. Annesi Tirebolu’lu Yanıkömeroğluzadelerden diğer deyişle Yanıkömeroğullarından, Kadın hanımdır. Başarılı bir tahsil hayatıyla kazanılması zor olan Pangaltı Mekteb-i Harbiyesi’ni kazanır ve başarıyla bitirir. Teğmen rütbesiyle mezun olunca Balkanlara, Selanik’e tayin oldu.H.Avni, Selanik’li Başyazıcı ailesinden Rıza Ağa’nın kızı Huriye Hanımla evlendi.Çocuğu yoktur. Balkanlarda eşkıya takibinde görevler yaptı. Jandarma kursuna katılarak jandarma sınıfına geçti. Bulgar çetelerini mağlup etti. 31 Mart ayaklanmasında arkadaşlarıyla gönüllü olarak hareket ordusuna katıldı.

1. DÜNYA SAVAŞINDA DOĞU CEPHESİ ve H.A.ALPARSLAN:

1.Dünya Savaşı’nın, Osmanlı bayrağı taşıyan iki Alman savaş gemisini (Sonradan donanmamıza katılıp, Yavuz ve Midilli adını alan ) Karadeniz’de ki Rus limanlarını bombalayıp savaş gemilerine saldırı haline geçmesi ile, Osmanlı Devleti’nin, zaten Almanya ile ilişkisi artmış olan İttihatçı hükümetin ve Enver Paşa’nın gizlice anlaştığı söylenen Almanya yanında savaşa girmiş oldu. Osmanlı- Rus Savaşı, 1 Kasım 1914 günü sabahı Rus kıtaları, doğu sınırında hep birden Oltu, Micinkent, Soğanlı ve Ağrı dağı geçitlerinden sınırı geçtiler.İşte konumuz olan, H.Avni Bey, bu savaşlara katılan, Bahattin Şakir’in Doğu Masası Başkanlığını yaptığı Teşkilat-ı Mahsusası’nda yer alan, bölge halkından milis kuvvetler oluşturan aktif subaylar arasındadır. Tavasker, Ergenis Tabur ve Müfreze komutanlıkları yapmış, ünlü Çoruh Müfrezesinde (Deli) Halit Paşa’yla birlikte savaşmıştır.Erzurum ilçeleri, Artvin yöresi, Bayburt savaş alanıdır, çok sayıda muhabereye katıldığı, askeri kayıtlardan anlaşılmaktadır. Hüseyin Avni, Doğu cephesinde savaşırken ayni zamanda “Türk Yurdu Dergisi’ne” “Alparslan” adı ile yazılar yazmaktadır. Kendisi dönemin bir çok aydını gibi Türkçü eğilimler taşımakta, Osmanlı Devleti’nin gerilemesi nedenleri olarak Fatih’ten bu yana yönetici kadrolardan Türklerin uzaklaştırılmasını neden olarak görmektedir.Özelliklede öz Türkçe’ye önem vermekte, ülkede yer adları dahil saf Türkçe’ye dönülmesini savunmaktadır. Dilin yabancı kelimelerden o günkü şartlarda Arapça ve Farsça’dan kurtarılmasını savunmaktadır. Çünkü Türkçe ana, zengin ve kelime üretilebilen bir dildir. Bizzat kendisi bu konularda çok sayıda olmasa da makaleler yazıyor, hatta Divan- Lügat-ı Türk’ten faydalanarak kelimeler üretiyordu. Hüseyin Avni, pek çok yerinde görev yaptığı Karadeniz bölgesiyle ilgili, kendiside o yıllarda Trabzon’a bağlı Giresun ili Tirebolu ilçesinden olmasını da dikkate alırsak, bölgede Subay olarak görev yaparken hem de bölgede yaşayan insanlarımızın kökeni hakkında araştırma yapmış ve “ Trabzon ili Laz mı Türk mü” adlı bir araştırma eserini yazmıştır.Araştırmaları ve kaynaklara göre Giresun yöresi başta olmak üzere bölge ağırlıklı olarak Oğuzların(Türkmen) Çepni ve diğer Türk boylarındandır. Bir miktar etnik olduğu söylenen unsurlar varsa da geçmiş tarihlerden beri Türk Boylarının yerleştiği bölgede bunlarda Türk soylu olması muhtemeldir, zaten halk da bu inançtadır. “Alparslan” bu çalışma ve teorileriyle esasında “ Tek Millet” ve “Ulus Devlet” düşüncesine katkı vermektedir. Hüseyin Avni Bey, Osmanlı devletinin çok dinli, Uluslu ve etnik yapılı insan yapısını, birlikte barış içinde sürebilecek bir hayatın, Osmanlı Devletini yıkıp dağıtmak isteyen malum Emperyalist devletlerin kışkırtma ve misyoner faaliyetleriyle, kanlı çatışmalara ve sayısız acılara sebep olduğunu yaşayarak görmüştür. Çözümü de görmüştür.

HARŞIT ÇAY’I SAVUNMASI:

Rus Orduları karşısında Karadeniz kıyılarında Harşıt Çayı'na kadar gerileyen Ordumuz, Harşıt’ın batısından Tirebolu’da döküldüğü yerden yukarılara doğru cephe oluşturur.Yarbay Hamdi Bey komutasında Teşkilatı Mahsusa Alayı başta, 9 taburlu 3 Alaylı bir kuvvet oluşturulur. Osman Ağa,110. Alay komutan V. Olarak Hüseyin Avni de buradadır. Sahil Müfrezesi olan adı, daha sonra 37. Tümen olan bu birlikler, Harşıt’ın öte yakasına Rusları geçirmezler. Sürekli olmasa da kanlı çatışmalar olur. Ancak Rusya’da 1917 Ekim ihtilalinin de olmasıyla Rus Ordusu’nda iç karışıklık ve ayaklanmalar da çıkar. Osmanlı Devletiyle Erzincan anlaşmasını imzalayıp çekilmeyi kabul eden Ruslar bir müddet sonra Harşıt boylarından da çekilmeye başlarlar. 37.Tümen de takip harekatı başlatır. Trabzon ve Rize kurtarılır.Ancak Rus Ordusunda da yer alan ve ayrıca çeteler kurmuş olan Ermeniler ilerlemeye karşı koyarlarsa da dağıtılırlar. Batum ve Kars da geri alınır. Bu esnada Rusya’da iç savaş çıkmış, orduları dağılma noktasında, mukavemeti düşmüştür. ORDU’muz, Azerbeycan ve Dağıstan’a, bölge halkından, Azeri Türklerinden de aldıkları destekle bir harekat düzenlerler, Ermeni ve Gürcülerle çatışmalar olur. Birliklerimiz hemen tüm Azerbeycan’ı ele geçirir. Hatta İran’ın Hoy şehri ve bölgesini de. Hüseyin Avni Bey’de bu Azerbeycan harekatına katılmıştır. Bu esnada 1. Dünya savaşının seyri değişmiş ve Almanya teslim olmuştur. Bizim de Irak, Suriye cephesin- de savaş iyi gitmemiştir. Mondros müterekesiyle birlikte Osmanlı bütün ele geçirdiği topraklardan geri çekilir.
Mondros’un ardından İstanbul’da çok kısa bir süre Harita Heyetinde görev yapan Hüseyin Avni, artık Orduda , Teşkilat-ı Mahsusa’da gönüllü, milis kuvvetler oluşturmuş, pek çok savaşta en önlerde savaşmış bir subaydır. Üstelik Türk Ulusu hakkında Karadeniz yöresinde araştırmalar yapmış, eser ve makaleler yazmış biridir. Vatanın içine düştüğü bu durumda önemli görevler yapacak durumdadır. O sıralar Genelkurmay’da oluşan çare arayan ve gizli, açık yeni yapılanmaların onunda içinde olduğu açıktır. Hüseyin Avni, son derece alçak gönüllü, fedakar birisidir. O, en zor görevlere koşan, verilen vazifeyi başarmak için canını öne koyan, sisler arasında kalan gerçek bir kahramandır. Ancak, atandığı görevler de ona üstlerinin verdiği önemi ve güveni göstermektedir. O öncelikle İstanbul’da oluşan devamında Ankara’ya, Mustafa Kemal’e bağlanıp resmiyet kazanan M.M.’in, Müdafaa-i Milliye Teşkilatı’nın önde gelen üyesi ve Karadeniz’de Özel Görevlisi’dir.

BİNBAŞI HÜSEYİN AVNİ BEY GİRESUN’DA:

Hüseyin Avni Bey, Mayıs 1919’da Pazar, Eylül 1919’da da Rize Askerlik Şube Başkanlığı’na atandı. Bu sırada Samsun’dan Trabzon’a kadar Pontus Devleti kurmayı amaçlayan Pontus çeteleri Milli Mücadele’ye karşı büyük bir bela idi. Giresun yöresi ise bu ayaklanma karşısında Osman Ağa ve milisleri sayesinde Türk hakimiyet alanı halindeydi. Ancak milisler (Kara zıpkalılar) haliyle yeterince düzenli ve disiplinli değildi. İşte Hüseyin Avni Bey, 1 Ocak 1920’de Giresun Askerlik Şube Başkanlığı’na atandı. Bir süre Giresun Kayma- kamlığı görevini de vekaleten yürüttü. Giresun’da Osman Ağa, Müdafaa-i Hukukçular ve halk ile el ele vererek düzenli birlikler oluşturdu. Giresun Nizamiye Alayı kuruldu. Hüseyin Avni, cesur bir kişi ve ateşli bir milli mücadeleci idi. Ayni zamanda Hüseyin Avni Bey memleketin bu durumunda atak ve cesur evlatlarına ihtiyacını çok iyi biliyor, bilhassa Osman Ağa’yı destekliyor, o muvazzaf Subay olarak, Osman Ağa’da Milis Subay olarak ve Halk üzerindeki otoritesiyle birbirlerini tamamlıyorlardı. Tabi yanlarında Müdafaa-ı Hukuk üyeleri, diğer Subaylar pek çok milli mücadeleci vardı, Giresun yöresi halkımız vardı. Birbirlerine samimiyetle bağlıydılar, esas neden Vatan’ın kurtuluşuydu açıkcası.

Binbaşı Hüseyin Avni ALPARSLAN, Komutasında ki, oluşturulan Giresun Nizamiye Alayına, ALPARSLAN GURUBU adı verilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı'nın Türk İstiklal Harbi adlı eserde, Milli Kuvvetler sayılırken, Pontus tehlikesi ve Yunan Ordusu’nun Karadeniz’den çıkartma yapması durumunda 3000 silahlı Alparslan gurubu da Giresun’da hazırdadır, denmekteydi. Devamen Osman Ağa’nın da katkısıyla yeni gönüllüler toplanmış ve 42. ve 47. gönüllü Alaylar oluşturulmuştur. Bu Alayların gönüllü yapılanması ve devam etmesi, Kuva-yı Milliye kuvvetleri özelliğini devam ettirdiklerini ayni zamanda “gayri nizami harp” yapılanmasını ve “Özel” yanlarını vurgulamakta.. Kuva-yı Milliye dönemi, gönüllü milisler “çete savaşı” yöntemleriyle ayaklanmacılara ve işgale karşı savaşmışlardır. Bugünkü açıklamayla “gayri nizami harp” .Topal Osman ve kara zıpkalıların savaşı da bu sistemle örtüşebilir.

42. GÖNÜLLÜ ALAY ve Hüseyin Avni ALPARSLAN SAKARYA’DA.!

42. ve 47. Gönüllü Alaylar, Pontus ve Milli Kuvvetlere karşı ayaklanmaların bastırılmasında pek çok görev yapmış devamen Ankara üzerinden Türk Ulusu için kritik bir savaş olan Sakarya Savaşı’na katılmışlardır. Savaşın hassas bir safhasında 42. Alay Mangaltepe’nin geri alınması muhaberelerine katılmış, Haymana üzerinden Ankara’ya sarkmayı planlayan Yunan Ordusu ile göğüs göğse savaşmıştır. Askerlerinin de büyük bölümüyle Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan Gökgöz mevkinde Şehit olmuştur. Mangaltepe , Taşlıtepe ve Gököğüz mevkinde, 42.Alay’ın içinde bulunduğu 4. Tümen, 47. Alay ve Muhafız Taburu, yokluk ve cephanesizlik şartlarında, genç subaylar önde, yüzlerce şehit vererek, savaşın kaderini Ordumuz lehine çevirmede etkili olmuşlardır. Esasında Sakarya Zaferi, Tuna boylarından beri gerileyen Ulusun kötü kaderinin tersine döndüğü ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin habercisi olan büyük bir zaferdir.
Selçuklu Sultanı Alparslan, Bizans Ordusu’nu yenip, Türk Ulusu’ na Anadolu’nun (Malazgirt Savaşı-1071)yolunu açan Kişi’dir. Önemi açıktır ve bilinir. Anadolu'nun da elden çıkma tehlikesi yaşanmakta, bölgemizde Bizans yeniden inşa edilip, Pontus Devleti kurulması planlanıyordu.Yunan Ordusu İzmirden beri Anadolu içine ilelerken Pontusçu Rumlar'da Karadeniz'de ayaklanıyordu. Osman Ağa ve milislerininde ana kuvvetini teşkil ettiği ALPARSLAN GURUBU .. İşte oyunu bozan kuvvet...İsmi önemini ve misyonunu yeterince göstermekte...Bugünde boş durmuyorlar..Çeşitli isimlerle açık ve maskeli faaliyetler sürmekte.. İmkanları geniş, maddi olanakları çok..Hedeflerini de biliyorlar.. Son yıllarda kısmen gündeme gelen Hüseyin A.ALPARSLAN ve yörenin Kurtuluş Savaşında ki gerçek önemi ortaya konulmalıdır.. Binbaşı H.Avni, Gönüllü örgütlenme yapısının iki Alay asker oluşturması, Topal Osman Ağa ile birlikte hareket eden ancak gönüllülerin disiplin altına alınmasını sağlayan bir komutandır. O,“Trabzon ili Türk mü Laz mı” eseriyle bölge halkının bilinçlenmesini, Türk kimliğini daha kuvvetle öğrenmesini sağlayan , yerel gazetelerdeki yazılarıyla da halkın milli mücadeleye katılım ve desteği amacıyla propaganda faaliyetlerini yürüten öncü bir komutandır.
Bu gerçekler , onun düşün yapısı ve birliklerin ve bilahire oluşturduğu 42.Alay’ın Sakarya savaşındaki Kahramanlık ve Şehitlikleri bugünde ihtiyacı mız olan Kuva-yı Milliye Ruhunun canlandırılmasında, Ülkemiz üzerinde bugünde oyunlar oynayan, bölmeye ve parçalamaya çalışan iç ve dış güçlere karşı bilhassa yeni yetişen nesilleri, gençlerimizi uyandıracak, bilinçlendirecek önemdedir.

[FONT=Times
New
Roman]Binbaşı Hüseyin Avni ALPARSLAN, Sakarya Savaşının o kritik saatlerinde, Başkomutan Mustafa KEMAL, "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün Vatandır" emrini verip, emir cephedeki Subaylara ulaşınca o saatlerde, en şiddetli çatışmaların olduğu, Mangaltepe Gökgöz mevkinde, Subaylarına o da şu emri vermiştir:
[FONT=Times
New
Roman]"İzinsiz ve emirsiz çekilen her asker idam edilecektir. Bu savaş böyle bir savaş olacak. Çünkü bu savaş fetih yağma savaşı değil, Vatan Savaşı. Hiç bir hatayı affetmeye hakkımız olmadığı bir savaş. Komutanlarımız izin vermedikçe geri çekilmeyeceğiz, öleceğiz. Askere örnek olacağız. Çocuklarımıza para pul mal mülk değil, Milleti için Şehit yada Gazi olmuş namuslu bir askerin çocukları olmanın şerefini bırakacağız..."


Gayretlerimizin sebepleri ortadadır. Sebep VATAN SAVUNMASI için Tarih bilincinin ve Kuva-yı Milliye Ruhu'nun yenidencanlandırılmasıdır...

[FONT=Times
New
Roman]SÖZ KONUSU VATAN'SA GERİSİ TEFERRUATTIR...


[FONT=Times
New
Roman]21.11.2007 - SAMSUN
M.KÖSE..


[FONT=Times
New
Roman]KAYNAKÇA:
1- KKK. Şahsi dosyası.
2- Sakarya Şehidi Bnb.HA.Bey.
İ. HACIFETTAHOĞLU
3- Türk İstiklal Harbi. Genk.Bşk.Yay.
4- Sözlü Mülakatlar.
 

Mustafa KÖSE

Dost Üyeler
Katılım
4 Haz 2008
Mesajlar
24
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Kıbrsı 1974 Forum Kuralları


HARŞIT ÇAY'INDA ASMA KÖPRÜ ..
--------------------------------
DAMAT FERİT'İN ÇETELERİ, TESLİMİYETÇİLER, İŞBİRLİKÇİLER, BÖLÜCÜLER, HAÇLI İRTİCA "ALPARSLAN GRUBU"'NDAN RAHATSIZ ..
-------------------------------
SİS DAĞI'LIYOR .. SİSLER DE DAĞILIR ..
-------------------------

Mustafa KÖSE
Tarih Bilinci

ALPARSLAN GRUBU: 20-

GİRESUN'DA KUVA-YI MİLLİYE

HARŞIT ÇAY'I YÜKSELİNCE !

Konu: M.M.
İlgi: 1.Dünya Savaşı'nda, Rus İşgaline
karşı Harşıt Çay’ı Savunması,
Halkımızın ve yörenin durumu..
------------------------------------
Ulusların Tarihinde önem taşıyan, sınır olan doğal hatlar oluşturan, yeni tarihi gelişmelerle durumların terse döndüğü yerler.. İşte Giresun ilinin Tirebolu ilçesinin, Görele, Çanakçı, Çavuşlu, Eynesil ve bilahire Trabzon ve Rize’ye giden yolunda, Körliman denilen yerde Karadeniz’e dökülen, Gümüşhane’nin yüksek dağlarından kopup gelen, dağların dar ve sarp yamaç ve vadilerinden koca koca taşları koparıp gelen, yemyeşil orman ve fındık bahçelerini geçen Harşıt çayı akmaktadır. Koca Sis Dağları yamacından görülmektedir. Buralar 1.Dünya Savaşında Vatanımızı işgal eden Rus ordularının durdurulduğu, boyunca cephe oluşturduğumuz, gönüllü milislerimizin savaş gücüyle Ordumuzun yeniden güç bulduğu topraklardır. Kurtuluş Savaşına önemli katkı sağlayan Giresun Kuva-yi Milliyeci’lerinin nüveleri, tecrübeli gönüllü askerleri buralarda yetişmiştir. Topal Osman Ağa da, Binbaşı Hüseyin Avni Bey'de burada görev başındadır. O günleri yaşayanların yakınlarından da dinleyerek hatırlarda kalanlara bir bakalım....
[FONT=Times
New
Roman]__________________________


HIRÇIN AKARDI HARŞIT ÇAY'I

Harşıt Çayı Gümüşhane ili Vauk Dağı kuzey eteklerinden doğmakta ve Sifon deresi ismiyle kaynağını almaktadır. Yüksek dağ yarıklarından akan çaya diğer su kaynakları ve küçük dereler katılmakta ve vadilerden hırçın bir şekilde akan Harşıt çayı güçlenerek Gümüşhane sınırlarında 142 km. yol alarak Giresun il sınırlarına girer. Dar ve kayalık vadiler ormanlarla süslenmiştir. Bilhassa bahar aylarında vahşi bir güzellik vardır buralarda…Bölge Pontus, Roma, Bizans hakimiyetlerini yaşamış, Çepni akın ve göçleri, Anadolu Selçuklu, Osmanlı akınları, Trobzon Rum İmparoturluğu’yla uzun savaşlar, yerlerin el değiştirmeleri.. Sonunda Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında sefere çıkarak, Trabzon’u da ele geçirerek bütün Karadeniz’i Osmanlı hakimiyetine almıştır. Tarihte pek çok olaylar geçmiş, Türk Oğuz boyu Çepni’ler ilk önceleri yoğun olarak Harşıt vadilerinde yurt tutmuştur. O Çepniler ki Oğuzname'de Türkmen Boyları arasında "Hemen savaşır, düşmana hemen saldırır " özelliği verilerek, Türkler için en büyük önem taşıyan vasıf, savaşçılıkları vurgulanmıştır. Bu özelliğin izleri, Karadeniz yöresi halkımızın çabuk parlayan, kavgadan, tehlikeden çekinmeyen davranış tarzıyla bugünde görülmekte.. Çepniler Anadolu'nun ancak özellikle Karadeniz Bölgesinin Türkleşmesi'nde, Giresun yöresi başta hemen tüm bölgede hem nüfuslarıyla hem diğer toplulukları etkilemede önemli rol oynamışlardır.

Eski tarihlerden beri pek çok kavmin yerleşip yaşadığı bölgede M.Ö.2000’ lerden beri Turani, Türk kavimlerinin yaşadığı artık bilinmektedir. İskitlerin bölgeye yerleşmesiyle Oğuz unsurları da bölgeye yerleşmiştir. Türk boylarından Yazır, Avşar, Akhun, Peçenek, Hazar, Hun, Kuman Türkleri yerleşimi mevcuttur. Osmanlılar bölgeye geldiğinde yerli halk, Rumlar sadece kıyılarda yaşamaktaydı. Harşıt Çayı vadisi yoğun olarak Çepni yerleşimiydi. Karadeniz’i Doğuya bağlayan kervan yolu Görele, Çanakçı, Çatak köyü, Harşit ve Harşit vadisi ile Torul’a ulaşırdı. Bölgede yüzyıllar içinde pek çok savaşlar olmuş, farklı zamanlardan kalma mevzi, siper kalıntıları, silah, top, mermi kalıntılarına hala rastlanmaktadır. Pek çokta mezarlara, şehit mezarlarına rastlanmaktadır. Kervan yolları kalıntılarına rastlanmakta bunların bir kısmı hala yayla yolu olarak kullanılmaktadır. 1.Dünya Savaşı 1916 yazında Harşıt çayına dayanan Ruslar, Rus yolu projesiyle, Harşıt vadisinden Gümüşhane’ye Doğu Anadolu’ya uzanan bir yol çalışması başlatmışlardır. Harşıt’ı geçemeyen Ruslar, köylü halkımızı az bir yevmiyeyle çoğu zaman zorla çalıştırmışlar, ancak Bolşevik ihtilalinin devamında terk edip gitmişlerdir. Yol da yarım kalmıştır. Esasen Rus askerleri işgal boyunca Karadeniz bölgesinde hiç bir zaman huzur bulamamışlardır. Halkımızın, milis çetelerinin, hem fiili hem psikolojik baskısı karşısında korku ve tedirginlikle yaşamışlardır. Tersine yorumların aksine açık gerçek budur.
Resim%20056.jpg

Ancak savaşta askerlerimizin, milislerimizin ve halkımızın yoksunluklar içinde verdiği savaşın hatırlanması gereken başka yönleri de vardır..

ANILARDA HARŞIT VADİSİ VE SAVAŞ

"Harşıt Çayı Karadeniz'e onüç kilometre kala yayılır bir iyice. Derin vadi açılır biraz. Harşıt yöresinde dar bir " V "yi andıran doğal yapının aşağılarda menderesler çizerek inmesi gözlere doyum bir açılım sağlar. Çay yorulmuştur artık. Yukardan sürüklediği çay taşları, çakıllar kumlar arasında yayılır. Sincanlar deniz kokusu ile ördekleri kendine çeker. Balıkçıllar döneklere dalıp çıktıkça balıklar çırpınır kırmızı gagalarında... Geniş büklerde sincanların boş bıraktığı alanlara mısır tarlaları bile yapılmıştır. Taban sulu olduğu için turşuluk fasulyelerin en iyisi çaylar arasında yetişir.

Bu bahar ne mısırlar ekilebilmiş, ne de turşuluk fasulyeler dikilebilmiştir. Yalnız çay yatağında değil, Harşıt Çayı'nın batı yamaçlarında gündüzleri bile gezilemez. Geceler de kasvetlidir. Çünkü Ruslar Nisan 1916'da Trabzon'u işgal ettikten sonra Harşıt'a dayanmışlardır.

İşte biz çocuklar, anne- babalarımızdan bu direniş öyküleriyle büyüdük. Harşıt Çayı'nın doğu (İşgaldeki tarafı) yakasından Rus askerleri;
Osman kardaş! diye seslendiklerinde yanıt gelen yerlere mermi yağdırırlarmış.. Çocuklar düşen mermilerden sakınmayı bile bilmezler , düşen mermi çekirdeklerini toplarlarmış gazeller arasından, ya da saylardan..
topaltop.jpg

Harşıt'ın doğuya bakan yamaçları korunaklıdır. Fındık bahçelerinin arasına "istihkamlar" kazılmıştır. Askerlerimiz mevzilerdedir. Karşı yamaçlardan mavzer ve top sesleri kesilmez. Hıdırelleze yakın Şıhlı kıranındaki birliğin elinde işleyen bir topumuz vardır. Arada bir karşı yamaçlara gülle fırlatılır. Yerini de bulur hani. Gerçek top bir tanedir cephe boyu; ancak her gün top sesleri her tepeden karanlıkları yırtar. Mermi atan top, her gece başka bir tepeye nakledilir. Birgün Hıdrellez sırtlarında bir gün uyuzluk tepesinde, başka bir gün çileklik yamacındadır. Gerçek mermiler Ağaçbaşı yada Tepealan'dan düşman mevzilerine yollanırken, yalancı toplarda her tepeden, kuru gürültüyle barut patlatan soba borusundan toplarımız vardır."(1)

Elimizdeki yazılı belgelerde bu anlatımı desteklemektedir. Sahil Müfrezesi'nde çoğu gönüllü taburları 9 tabur, Harşıt gerisinde yeniden asker ve gönüllülerden oluşturulmuştur. Harşıt'ın denize döküldüğü yerlerden İymir köyü - İnköy hattında siperlerde konuşlanan birlikler tüfek ve cephane bakımından yeterince donanımlı hale getirilmişler, 8 makinali tüfeğe sahiplerdir. Ancak mevcutta 3 top görülmektedir. Bu topların önce biri sonrada ikincisinin arızalandığı anlaşılmaktadır. Kullanımda olan tek top, çekilmesini kolaylaştıran tekerlere destek bir takım yollarla ve güçlü çekici gönüllülerle bir kaç saat içinde 3-5 değişik mevziye götürülerek Rus mevzilerine ateş edilmektedir. Her türlü imkana sahip Rus askerlerine yoksunluklarımız belli edilmemektedir. Hatta askerlerimize bir dilim kuru ekmek zor yetişirken ve açlık çekilirken bunu öğrenen Rus subaylarına, tok ve erzağımızın bol olduğu görünümü vermek için ancak bazen kadınlarımızın son kalan ineklerin sütünden yapıp getirdikleri bir iki bakraç yoğurdu, karşı sahilde askerlerimizi gözleyen Rusları yanıltmak için, sanki çok varmışta beğenmemişler gibi, Harşıt'a döktükleri söylenir.. İşte psikolojik savaş kazanmak için yapılan fedakarlık..

harşıt çayı, karadeniz'e doğru ..
-------------------------------

Harşit Çayı Sizi Benden Aldı ..

Harşit Çayı aldı sizi benden,
Nasıl dayanır bu acıya bu beden,
Aklıma gelmezdi eceliniz olacak selden,
Acı haberi duydum yıkıldım birden.

Feryat etmişsiniz duyan olmadı mı?
Gönlümde çiçektiniz şimdi solmadı mı?
Sanmayın ki unuturum aklım sizde kalmadı mı?
Sizi benden Harşit Çayı almadı mı?

Harşit Çayı hesabım artık senin ile,
Bunca can aldın senin derdin ne...
Mezar oldun gelene gidene.
Bağrına taş basasın canlar yerine.

Yandı ki yüreğim ne yandı
Unutamam aklım sizde kaldı
Artık acıdan başka ne kaldı
Harşit Çayı sizi benden aldı.

Yusuf YILDIZ
Gümüşhane - 25/04/2005

http://www.egumushane.com/forum/index.php?showtopic=12&pid=194&mode=threaded&show=&st=0
------------------------------------
İKİ TOP MERMİSİNİN AÇTIĞI YARA

"İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı ki henüz okul yoktu köyde. Hacı bey Dayı'yı hoca olarak tutardı Ağcakise Mahallesi. Bize hem dini bilgiler verir, hem de okuma yazma öğretirdi. Kendisi askerlikte öğrenmişti okuma yazmayı..
Aslancık-Ağcakise, Harşıt yatağından on dakikalık yokuştan sonra mahalle camisine ulaşılır ve ufacık düzlüğünde soluklanılır. Camisi olduğu için " Cami Düzü " denilir oraya. Hacı bey Dayı'nın bizi okuttuğu mektepti ayni zamanda ...
Caminin karşıya bakan duvarında iki büyük delik vardı. Eğreti taşlarla kapatılmıştı delikler. Sordum bir gün Hacı bey Dayı'ya.

-- Bu delikler nedir Hocam ?

-- Evladım, bizim camimiz gazidir. Ruslar karşı yamaçları işgal edince, her tarafı bombalarlardı. Görünür yere çıkamazdık hiç ; mavzerler patlardı.. Senin doğduğun ev de bizim askerlerin karargahıydı. Göz önünde değildi babanın yaşadığı ev.. Cami duvarında gördüğün o iki delik , Rusların attığı iki top mermisinin açtığı yaradır. Bizimkiler o delikleri bilerek sıvamadılar..

-- Ağcakise Camii bugünde hizmetini sürdürüyor.. Çocukluğumun geçtiği eski ev ise yıkılmıştır. Özellikle tarımın desteksiz kalışı köylülerin göçlerine neden olmuş, birçok aile hatıralarda kalmıştır." (1)


KATLİAMIN BÖYLESİ

"Köyüm, Ortacami, Karakaya bölgesinde… uslar, dağlardan ateş ederek geldi- ğinde, köylüler ancak duyabilmişti. Çoluk çocuğu alıp köylü kaçıyor. Kaçabilen köylüler Espiye, Yağlıdere ve Dereli’ye gittiler. Yani Harşıt’ın batısına… Benim akrabalarım Dereliye gitti. Köyde kaçamayanlar esir olarak kaldılar. Bunlar, yaşlılar ve çocukların çoğu “sıtmadan” ölmüş. Rus askerleri ki içlerinde Ermeni çok, kendilerinde olan, kendileri kullandıkları halde, hasta kadın ve çocuklarımıza “kinin ilacı” vermiyorlar. Bizimkiler göz göre göre öldüler.

Ermeniler Ruslardan daha çok Ermeniler, esir aldıkları kadınlarımıza tecavüz ettiler. Zorla kullandılar. Onları zor işlerde çalıştırdılar, ancak bir öğün tayın verdiler… Halkımız tarlalardan, ormanlardan ot yediler. İnekleri takip ediyorlar onların yediği otları yiyorlardı. Ekim devrimi neticesi buradan giderlerken,(Rus ordusunun iç hali halk tarafından pek bilinmiyordu.) Rus komutanların, askerlerin büyük bölümü gitmişler… Ermeniler ve yanlarında kalanlar karada yağma ve katliam yaptılar. Karakaya bölgesindeki, İmatlı köyünde, işgalden beri kullandıkları 9 kadınımızı gazyağı döküp yakıyorlar. Bunlardan yanan bir tanesi mucize eseri kurtuldu. Ağzı, gözü, yüzü, vücudunda derin yanık izleri vardı. Bu kadın 1956 yılında öldü. Kadını ismi Nazife YILDIZ… Nazife hanım o kadar anlatmasa da, köyden Hasan KUTLU bu olayları sürekli halkımıza anlatırdı. Rus Ordusu, giderken köylerde tahrip etmedikleri ev, mal bırakmadılar. Kalırken de kullanmadıkları evleri yaktılar. İşe yarar eşyaları, değerli ne varsa götürdüler…

Savaş esnasında otorite boşluğundan her kesimde eşkiyalık, soygunculuk yaygınmış. Güçlü olan zayıfı soymuş, ezmiş. Ermeni çeteleri kendi soydaşlarını bile soydular. Hatta Ermeni tehcir kafilelerini Ermeni çeteleri kendileri de soymuştur. Bu başıboş dönemde nahoş acı olaylar her kesimde olmuştur. Topal Osman insan öldürmek için bir faaliyet içinde değildi. Ancak bu dönemde soğuktan, yokluktan, hastalıktan çok daha fazla insanlar ölmüştür.

Eğribel diye bir geçit vardır. Dereli yolunda, Kümbet yaylasında… Orada çok soğuk olur. Tehcir kafileleri burada tipiye tutulur, birçokları donarak ölür. Orda hem Ermeniler hem onları götüren askerlerimiz donarak birlikte ölmüştür. Hiç bir zaman askerlerimiz sivillere kurşun atarak öldürmemiştir, hatta hasta ve yaralıları sırtlarında taşımışlardır(2).

HER TÜRLÜ YOKLUK GÜNLERİ

" Savaş Yılları: Zeytinyağı ve gaz yoktu… Şişeyle satılır, zor alınırdı. Cam lamba yoktu… Tenekeden isli. Kandiller, gaz lambaları… Hiçbir evin içinde tuvalet yoktu… dışarıda yapılıyordu…. Süte kalın tuz konuyordu… İnce Tuz bile yoktu…

Muhacirlikten köyüne dönenler bilhassa Harşıt boylarındaki köyler ve civarlarında pek çok gömülmemiş ya da az gömülmüş cesetle karşılaştılar… Sineklerin dolaştığı yerler ceset doluydu… İnsanlar bu cesetleri genelde toplu halde gömüp ortalığı temizlediler.

Evlerin önemli bir kısmı yıkık ya da yanmıştı. Sağlam duranlar ise içi yağmalanmış, kalan eşyalar kırık, kir, toz içindeydi. Bunları yeniden düzenlemek ve eski haline dönüştürmek malzeme yokluğunda zorlukla yapılıyordu… Bölgede ailesinden Şehit vermeyen, ya da açlık ve hastalıktan ölü, kayıp vermeyen yok gibiydi… Bazı aileler tamamen sönmüştü… İnsanlar ahırlarda, sıcak diye yatıyorlardı, soba bile yoktu.

Kurtuluş Savaşı’nın bittiği günlerde de, yokluk ve yoksulluk almış başını gitmişti. Evler her yan yıkıntı içindeydi. Kıyafet, giyim yok gibiydi. Bir çift çamaşır bile zorlukla bulunuyordu… Muhacirlik edip köyüne dönen Mehmet Amca, ailesi ile köyüne döndüğünde, kıyafet ve çamaşırlarını sakladığı yerden çıkardı. Mehmet amca köyü terk ederken lazım olur diye, kıyafet ve çamaşırları düzenli bir şekilde paketlemiş, bohçalamış, evin arkasında toprağa gömmüştü. Tabi ki pek çokları köylerini gelen düşman karşısında terk ederken bunu yapamamıştı… Mehmet amca bu tırılları(ince basma), çamaşır ve kıyafetleri fazla olanları komşularına verince, herkes çok aşırı sevindi ve büyük bir açığı giderdi. Vatandaşın hali perişanlıktı. Esasında kıyafet eksiği o kadar ileri düzeydeydiki … Namahrem yerleri kapansın diye tırıllar veriliyordu, saklayanlar tarafından..Yani don, kilot dahi yoktu… Çocuklar çıplak, karın üzerinde oynuyor, ancak yüzlerinden kan fışkırıyordu…

Düğünlere ceketle gidildiğinden, evde ekseri bir ceket olduğundan, düğünlere evdeki gençler ceketi sırayla giyerek gidiyorlardı… O günler işte. Daha ne diyeyim…"(3)

Tabi bugün o günleri yaşayan bir iki kocaman (yaşlı, ihtiyar kişi) dışında kimse kalmamış, o günleri anlatılanlardan hatırlayan, şehit ve gazilerimizin çocuk- larından, torunlarından alıyoruz bu bilgileri.. 37. Tümen.... 42., 47. Gönülü Alaylar.. İşin gerçeği yöredeki Ulusumuzun hemen her kesimi Milis Yarbay Topal Osman Ağa'nın Kahramanlıklarında hem fikir.. Tabi o günler bir varoluş yok oluş savaşıydı.. diye yaşanan acıları yorumluyor..

"...Eğer Topal Osman olmasaymış, Giresun yöresini bırakın, Tüm Karadeniz'de Türk köyleri kan gölüne dönermiş. ... Rusların batıya ilerleyememesi yöresel direniş örgütlerindendir. Özellikle Topal Osman Çetesi bir yandan Ruslara aman vermezken, diğer yandan işbirlikçi Rumların azgın çetelerine karşı bir koruyucu kalkan olmuştur. "(1)

HARŞIT ÇAY'INA KADAR SAVAŞ

Sahil Cephesinde, denizden muhriplerin bombardıman desteği ile taarruz eden Ruslar, 23 Temmuz 1916'da Türk savunma hatlarını, Sis Dağı- Çavuşlu Deresi hattına çekilmeye mecbur ettiler. Sahil Cephesinde, Çavuşlu Deresi boyunca, 30 Temmuzdan 2 Ağustosa kadar kanlı çatışmalar oldu. Ruslar ağır kayıplar verdiler. Geri çekilen Ruslar, Tirebolu ve Giresun'u da bombardıman eden donanmanın desteği ile tekrar saldırdılar ve Görele'ye kadar ilerlediler. Sahildeki çatışmalar, Ağustos, eylül aylarında Görele ve Çanakçı deresi bölgelerinde şiddetli olmuştur, ancak Ruslar 21 Ekim 1916'da Harşıt çayına kadar ilerlediler.

HARŞIT ÇAY'I YÜKSELİNCE

Esasında o zamanlar üzerine henüz barajlar yapılmamış, dizginlenmemiş olan Harşıt Çayı sonbaharda yağmurların artmasıyla iyiden iyiye hırçınlasır, suları yükselir yer yer girdaplar oluşur. Harşıt Çayı dediysek, Harşıt ya da Harşit, suyu bol yükseklerden eğimle hızlı akan bir nehirdir, Karadeniz'e yaklaştıkça eni 30-50 metreleri bulur. Baharda dağlarda bilhassa o yıl kar çok yağmışsa, karların erimesiyle debisi, su seviyesi iyice yükselir.
İşte Halkımız yaygın bir şekilde inanıp, anlatıyor. O sene bir yağmurlar yağmış hiç dinmemiş, Harşıt yükselmiş, kükremiş, düşmana geçit vermemiş.. Cephe oluşturmak için doğal bir engel, siper oluşturan Harşıt suları da görülmemiş bir şekilde yükselerek İşgalcilere dur demiş..
Bugün bu topraklar isimsiz ve kayıp şehit mezarlarıyla dolu, bu savaşta sağ kalanlar ise Kuva-yı Milliye'nin oluşmasında büyük katkı sağlayan askerlerimiz.. Rus Ordularının durdurulduğu, Ermeni ve Pontus Rum hayallerine set çekilen yerler ;
Bugünkü halimiz .... Vatanımız, Ulusumuz,
Cumhuriyetimiz üzerindeki onca oyunu nasıl bozarız? Çok kolay..

HARŞIT ÇAY'I YÜKSELİNCE .!..

13.03.2008 - MUSTAFA KÖSE -
GÜNCELLEME: 01.06.2009 - SAMSUN ..
Tirebolu/ GİRESUN


------------------------------------------------------------

ÇEPNİLERİN MENŞEİ VE ÇEPNİ ADININ MANASI:
Çepnilerden söz eden büyük kaynaklar, onları Oğuz Türklerinin bir boyu olduğunda görüş birliği içindedirler. Çepnilerden söz eden en eski yazılı kaynak Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072- 1076 yılları arasında yazılan Divanü Lûgati’t Türk’tür. Türk dili, tarihi ve kültürü yönünden çok zengin bir hazine olan bu eserde Kaşgarlı Mahmud, Oğuz boyları hakkında da bilgi verirken, Oğuzların yirmi iki bölük olduğunu, her bölüğün ayrı bir belgesi ve hayvanlarına vurulan bir alameti olduğu belirttikten sonra birinci boy olan Kınık’tan başlayarak tek tek bütün bölükleri tanıtır.Çepni boyu Kaşgarlı’nın yirmi iki bölüğe ayırdığı Oğuzların yirmi birincisidir. Çepni adının geçtiği ikinci yazılı kaynak 14. yüzyıla aittir. Reşideddin Fazlullah’ın 1310 tarihinde yazdığı Câmi’üt Tevârih’in ikinci cildinde Târih-i Oğuzân ve Türkân (Oğuzların ve Türklerin Tarihi) adıyla Oğuz Destanı nakledilir. Bu destanda, Oğuz’un daha yaşarken Boz Oklar ve Üç Oklar diye ikiye ayırdığı altı oğlundan yirmi dört torunu olduğunu, Oğuz’un vefatından sonra onun yerine Kül Han geçtiği,Oğuz’un çok değer verdiği bilge bir kişi olan Irkıl Hoca’nın,devletin devamlılığının sağlanması,ileride herhangi bir kargaşaya meydan verilmemesi için bu yirmi dört oğula birer lakap ve birer ongun ve hayvanlarına vurmaları için de birer damga tespit edilmesinin gerekli olduğu Kün Han’a söylediği,onun da bu fikri kabul ederek bu işi yapmak üzere Irkıl Hoca’yı görevlendirdiği, Irkıl Hoca’nın da yirmi dört evladın her birine birer lakap,birer damga ve birer ongun tespit ettiği anlatılır. Bu kaynağa göre Çepni, Üç Oklar’ın en büyüğü olan Kök Han’ın dördüncü oğludur. İlk kez bu eserde Çepni’nin manası üzerinde durulmuş ve Çepni,”Nerede düşman görse durmayıp savaşan”(Kandaki yağı göre, derhal savaşır ve çarpar. Bahadır)şeklinde tanıtılmıştır. (Karadenizli vatandaşlarımızın bugünde genel karekteri…) Ongununun ”Sunkur: Umay”,Ülüşünün(şölendeki et payı),Sol karın yağrın, sol yan baş olduğu belirtilmiş ve damgası verilmiştir.(4)



KAŞGARLI MAHMUT'UN DİVANU LUGATİ'T TÜRK'TE OĞUZ(TÜRKMEN) BOYLARI ..

belge1.jpg


[FONT=Times
New
Roman]------------------------------------------------------------------
KAYNAKÇA: Sözlü Mülakatlar:
1- Kazım MEMİÇ- E.Öğretmen/ Yazar -Aslancık Köyü-Tirebolu—SAMSUN
2- R.AYDIN- Emekli - TİREBOLU
3- M. AYDINCA Esnaf -TİREBOLU
4- Çelik, Doç. Dr. Ali- Çepnilerin Anadolu’nun
Türkleştirilmesindeki yeri ve önemi..
------------------------------------------------
gumushane-torul-baraj-golu-buz-tuttu-2_b.jpg

http://www.karabork.net/v1/index.php?option=com_content&task=view&id=205&Itemid=1 -
(Cihan Haber Ajansı) - 31 Aralık 2007 -
Harşit çayı dondu ..
Gümüşhane'de son günlerde etkili olan soğuk hava, Harşit Çayı'nın bazı kesimlerinin buz tutmasına neden oldu.

Gümüşhane'nin Torul ilçesi Köprübaşı Mahallesi mevkiinde yaklaşık 2 kilometrelik kesim buz tuttu.
Gördükleri manzara karşısında şaşkınlıklarını gizleyemeyen vatandaşlar son günlerde hava sıcaklıklarının aşırı derecede düşmesi nedeniyle Harşit'in buz tuttuğunu söyledi.
ilk defa bu çayın buz tuttuğuna şahit oldum. Böyle bir olayla hiç karşılaşmadım" dedi. Geçen ekim ayında su tutulmaya başlanan Torul HES Barajı'nın çayın bu kesiminde meydana getirdiği yükseklik nedeniyle suyun geniş bir havzaya yayıldığını, bu nedenle de donmuş olabileceğini söyleyen Sultan Şanlı (66), "Ben hayatım boyunca ilk defa bu çayın buz tuttuğuna şahit oldum. Böyle bir olayla hiç karşılaşmadım" dedi.
gumushane-torul-baraj-golu-buz-tuttu-1_b.jpg

--------------------------

TİREBOLU'DA BİR YAYLADA SİS DAĞI'LIYOR ..
SİSLER DE DAĞILIR .. EK DOSYADA ..
---------------------------
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Hüseyin Avni Alparslan ve Harşıt Çayı

Harika bilgiler için teşekkür ederiz, bu alan konu için daha uygun olduğundan buraya taşıdım.
 
Üst