İran Neden Türkiye’nin Arabuluculuğunu İstemiyor?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Başbakan Erdoğan yabancı bir gazeteciye verdiği demeçte, “İran’ın, Türkiye’den Washington-Tahran arasında arabuluculuk yapmasını istediğini” bildirmişti. Bu haber hem dünyada hem de İran’da ciddi şekilde yankı bulmuştu. Çünkü “görünürde ABD’ye meydan okuyan Ahmedinejad’ın, kapalı kapılar ardında farklı” olduğu şeklinde bir algı doğmuştu. Nitekim İran’daki Ahmedinejad muhalifi gazeteler bu haberi kinayeli bir şekilde yansıtmışlardı. Başbakan Erdoğan’ın bu açıklaması İran dışişleri bakanlığı tarafından yalanlandı. Başbakan, Tahran ve Washington arasındaki arabuluculuk arzusunu ilk defa dile getirmiyor. Daha önce Obama’nın seçimi kazanmasının ardından böyle bir istek dile getirilmişti. Ancak İranlılar, “İran ile ABD arasındaki sorunlar, derinliği ve karmaşıklığı nedeni ile üçüncü bir ülkenin devreye girmesiyle çözülemez” şeklindeki ifadeleri ile Türkiye’nin bu isteği karşısında hep mesafeli olmuşlardı.
İranlıların Türkiye’ye mesafeli bir duruş sergilemesinin birçok sebebi vardır. Birincisi, Türkiye-İran ilişkilerinin doğasının teşkil ettiği rekabettir. Arabuluculuğu kabul edilen ülke genellikle her iki taraftan nüfuzun da kabul edildiği anlamına gelir. Bu da üçüncü ülkeye önemli bir prestij sağlar. Ayrıca üçüncü ülkeye her iki taraftan da faydalanma imkânı verir. İran Türkiye’nin bu süreçte bir prestij kazanmasını istemiyor. Arabuluculuğu kabullenmesi, Türkiye’yi küresel ve bölgesel sorunlara olumlu katkı sağlayacak bir ülke pozisyonuna yükseltir. Bu da Türkiye’nin hem ABD hem de AB nezdinde önemini artırır. İran’ın bunları isteyeceği kuşkuludur.
İkincisi, İranlılar arabulucu ülkeden de bir şeyler almayı düşünüyorlar. Arabulucu ülkenin onlara verebileceği bir şeylerin olmasını istiyorlar. İran’ın Türkiye’den ne alabileceğini de hesaplıyorlar. Örneğin, arabulucunun büyük ülkelerden olmasının, hatta kimilerine göre Irak ve Afganistan tarafından olmasının Türkiye’den daha yararlı olacağı düşünülüyor. Çünkü bu vesile ile İran oradaki kazanımlarını uzun süre elinde tutabilecek şekilde perçinleyebilir.
Üçüncüsü, İran güvenlik bürokrasisinin engelidir. Nitekim İranlı bazı güvenlik uzmanları ABD ile İran arasındaki sorunun temelini güvenlik konusunun teşkil ettiğini belirtiyorlar. Güvenlik, sorunun mahiyeti gereği gizlidir. Bu nedenle, AB ülkelerinin bile İran ile ABD arasında yapılacak güvenlik anlaşmalarından haberdar olmaması gerekmektedir.
Dördüncü sebep güven sorunudur. İran-Türkiye ilişkileri iyi bir yolda yürüse de iki ülkenin karşılıklı olarak güven sorunlarını aştıkları söylenemez. Bu nedenle İran’ın, Türkiye’nin veya arabuluculuk isteyen başka diğer ülkelerin bu sorunun çözülmesini gerçekten ne kadar istediklerinden emin olmadığını da söyleyebiliriz. Çünkü İranlılara göre ABD-İran ilişkisinin iyileşmesi, başta Sünni Araplar olmak üzere birçok devletin istediği bir olgu değildir. Bu nedenle üçüncü bir ülkenin devreye girmesi sorunu daha da karmaşıklaştırabilir.
Beşinci gerekçe, İran-ABD arasındaki ilişki kanallarının hiç bir zaman tıkanıklık yaşamadığı argümanıdır. İran ve ABD istedikleri zaman görüşmüşlerdir. Bu görüşme ABD’nin Afganistan ve Irak’a saldırısı sırasında ve sonrasında da olmuştur. Nitekim ABD-İran arasında Irak merkezli güvenlik toplantıları yapılmıştır. Ayrıca ABD’nin Tahran’da İsviçre Büyükelçiliği bünyesinde ABD Çıkarları Koruma Bürosu hep olmuştur. Bu nedenle görüşmeye karar verdikleri zaman üçüncü ülkeye ihtiyaç duymadan bunu yapabilirler.
Altıncı neden, İran ve ABD ilişkilerinin doğasından ileri gelmektedir. İran ve ABD ilişkileri çok farklı boyutları olan bir güven bunalımı ile karşı karşıyadır. Bu güven bunalımını çözebilecek ülkeler, ABD ve İran’dan başka herhangi bir üçüncü ülke olamaz. Ayrıca Türkiye, İran’a bu çerçevede güvenlik garantisi veremez. Gazze saldırısı, Başbakan Erdoğan’ın, “İsrail bizi arkadan vurdu” sözü, kritik noktalarda Türkiye’nin dışlanabilme ihtimalini söz konusu yapmıştır ve bu da Ankara’nın güvenirliliğini zedelemektedir. Ayrıca iki ülke arasındaki sorunların karmaşıklığı arabulucunun işini zorlaştırmaktadır.
Yedinci sebep, İran ve ABD ilişkilerinin daha karmaşık olmasının ve çözüm formülü bulunmasının kolay olmadığı gerçeğidir. Türk diplomasisi bu karmaşaya ışık tutacak bir formül bulabilirse, bu süreçte istediği yeri alabilir. Her iki tarafı tatmin edici bir formülün bulunması kolay gözükmüyor. Nitekim Türkiye’nin çantasında da böyle bir sihirli formülün olmadığını görüyoruz.
Sekizinci sebep ise, arabuluculuk girişimlerinin Bush döneminde geçerli olabilecekken Obama döneminde pek de mantıklı gözükmediği argümanıdır. Bu dönemin özelliği her iki tarafın doğrudan görüşmeye hazır oldukları ve dolayısıyla arabulucuya gerek kalmadığıdır.
Yukarıdaki olgulara baktığımızda Türkiye’nin İran ile ABD arasındaki arabuluculuk hayalinin gerçekleşmesinin o kadar da kolay gözükmediği açıktır. Bu süreçte Türkiye’ye bir rol biçilmemesi, İran’ın stratejik hatası ve yanlış bir başlangıç olarak da yorumlanabilir. ABD-İran arasındaki sorunların çok boyutluluğu ve derinliği arabuluculuğu dışlasa da, bu olgu ayrıca üçüncü tarafların devrede olmasını da zorunlu kılmaktadır. İran ve ABD bu süreci ikili görüşmeler çerçevesinde sınırlarsa, istedikleri sonucu almakta zorlanabilirler. Çünkü İran-ABD ilişkileri iki ülkenin sorunu olmanın ötesinde bölgesel ve küresel boyutu ve niteliği olan bir olgudur. Bu nedenle bu sorunun çözülmesinde bölgesel ve küresel bir ortak iradenin doğabilmesi önemlidir. İranlıların bu süreçte ibreleri Irak ve Afganistan’a yöneliktir. Bu, doğru taktiksel bir adım olabilir, ancak stratejik anlamda faydalı olmayabilir. Bu görüşmenin daha sağlıklı yürümesi için hem bölgesel hem de küresel anlamda Türkiye daha fazla katkı sağlayabilir. Bu katkıyı Irak ve Afganistan’ın sağlaması imkânsız gibi gözükmektedir. Türkiye’nin ABD ile olan ilişkisi, NATO üyesi olması, AB ile olan ilişkileri ve Sünni Arap devletleri ve İsrail ile olan ilişkileri ciddi imkân sağlamaktadır. Davos krizi, Türkiye’nin Araplar ve İsrail nezdinde tarafsızlığına gölge düşürmeseydi, Ankara anahtar bir pozisyonda olabilirdi. Özellikle İran sorununda, İsrail ve Yahudi lobilerinin hassasiyeti sebebi ile, Türkiye bu bağlamda da önemli işler yapabilirdi. Şimdi ise bu olgu o kadar kolay gözükmese de Türkiye’nin bu süreçte hâlâ önemli yeri vardır. Türkiye’nin, ABD-İran ilişkilerinde müzakereye yönelik motivasyonun artırılmasında, görüşme mekânı sağlanmasında, tarafların aşırı isteklerinin törpülenmesinde ve özellikle görüşmenin sağlıklı bir yörüngede yürütülmesinde önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir. Türkiye’nin rolünü arabulucu olarak değil de “kolaylaştırıcı” olarak tanımlarsak daha gerçekçi olabiliriz.
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: İran Neden Türkiye’nin Arabuluculuğunu İstemiyor?

Ve sonuç olarak başbakan Erdoğan'ın bu sert çıkışı anahtar olma şansımızı yitirmeye sebep oldu demek gerekiyor..
Ancak bu çıkışta ne kadar popülist olursa olsun, toplumun yüreğine biraz olsun su serpmiştir..
Bu da ayrı bir gerçek...
İnce dengeler üzerinde dans etmek bundan dolayı son derece zordur.:)
 

ARIKBUKA

Halkla İlişkiler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
920
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Cevap: İran Neden Türkiye’nin Arabuluculuğunu İstemiyor?

Akp iktidarı ile üzerimize vazife olmayan işlere girmemiz sebebiyle uluslararası arenadaki gücümüz ve güvenilirliğimiz de önemli ölçüde kaybolmuştur.Ortada kalmış bir maşa gibi sağa sola yamanmaya çalışır durumdayız.Kimse bizim güçlenmemizi istemedi istemez de.Başkalarından umup, ummacı kuşu gibi ortalarda dolaşacağımıza kendi ayaklarımızın üstünde durabilmeliyiz.TTK
 
Üst