"İşgal ve Sömürürgecilik" Masalı !

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
"İŞGAL VE SÖMÜRÜRGECİLİK" MASALI !

İstisnasız tüm siyasi liderler ki bunların başında Hristofyas gelir; Kıbrıs sorununu “Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgali ve kolonize etmesi” sorunu olarak takdim ederler. Bunu yaparken de; asıl işgalinin kendileri olduğunu; ortaklık devletini nasıl, Helenlik bir devlete dönüştürdüklerini örtbas etmeye çalışırlar. 15 Temmuz Yunan darbesini ve 1963, tatta 1958’li yıllardan itibaren Kıbrıs’ı Yunan adası yapma mücadelesinde Yunan Ordusu’nun adadaki etkin varlığını ve giriştiği fiili katliamları unutturabileceklerini zannederler.

Gelin görün ki; çıkarları öyle gerektiriyor diye; uluslar arası hukuku koruyup gözetmek durumundaki BM’nin Güvenlik Konseyi üyeleri; Rumların bu yalan ve dolanlarını görmezden gelip, aldıkları tek yanlı kararlarla Rumları sanki tüm Kıbrıs’ın sahibiymiş gibi bir tutum içine girdiler. Hala daha ne yazık ki bu tutumlarını sürdürmekte ve Rumların görüşleri doğrultusunda çözüm parametreleri belirleyip Kıbrıs Türk tarafına bu parametreleri dayatmaya çalışırlar.

Bir de laf ola; Kıbrıs sorununu “Kıbrıs’taki taraflar çözecek” cinsinden palavralar sıkarlar. Arkasından da “çözüm, tek egemenlik, tek vatandaşlık, tek uluslar arası kimlik, BM’ce de belirlenen siyasi eşitlik ve iki bölgelilik, iki toplumluluk” temelinde olacak” diye kendi çözüm modellerini bir baskı aracına dönüştürürler.

Rum’un da zaten istediği çözüm ilkeleri bunlar! Peki Kıbrıs Türkü’nün, istekleri, hakları, egemenliği ve yönetimdeki etkin temsiliyeti, ayrılma hakları ne olacak?

“Hayır; bunları isteyemezsiniz. Müzakere masasına getiremezsiniz; getirirseniz; BM kararlarının dışına çıkmış olusunuz” diyorlar. Peki o zaman neden, müzakereler yapılıyor? BM; öngördüğü çerçevede bir çözüm planı hazırlasın ve “çözüm budur” desin, her şey olsun bitsin.

Annan Planı dayatmasıyla da yaptıkları bu değimliydi zaten?

Şimdi tekrar başa dönelim; Rum siyasi liderler istisnasız; Kıbrıs sorununu bir “işgal ve kolonizasyon” sorunu olarak görüyorlar demiştik. Hristofyas bir açıklamasında “Benim müzakerelerdeki amacım; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini Kuzey’e de yaymaktır, bunu Sn. Talat’a da açıkça söyledim” demişti. Bir defasında da “işgal ve kolonizasyona karşı mücadelemizde; Kıbrıslı Türkler, sivil toplum örgütleri hatta CTP içinde dahi bizimle birlikte mücadele eden çok sayıda dostlarımız var” açıklamasında bulunmuştu.

Bir diğer açıklamasında ise; “Enosis’e politik mücadele ile ulaşılacaktır. Bizim iki toplumlu etkinlikleri metotlamamızın amacı; Kıbrıslı Türklerin yüzünü Kuzeyden güney’e çevirmektir” ifadesini kullanmıştı.

Ne yazık ki; zaman zaman CTP ve çevresi dâhil, kendi içimizden bazı sivil toplum örgütleri ile yazarçizer takımı Hristofyas’ın bu açıklamalarına destek olacak eylem ve davranışlar sergiliyorlar.

Bu çevreler“Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Siyasi özne olmak istiyoruz” gibisinden söylemler geliştirirken de bu söylemlerinin hedefinde maalesef; Kıbrıs Türklerinin bütün haklarını gasp eden Güneydeki yönetim değil, Anavatan Türkiye bulunuyor.

CTP kadroları arasında en mantıklı görünen şimdiki genel başkan bile sanki öyle bir uygulama varmış gibi, “ Türkiye’nin nereye cami, nereye okul, nereye yol yapılacağına karar vermesi doğru değil” diyebiliyor. Söylem olarak ifade belki yumuşak gibi görünüyor ama ifade ettiği anlam hiç de, şık durmuyor.

Mesela Sinan Dirlik Yenidüzen gazetesindeki köşesinde daha birkaç gün önce “İşgal Altında” başlıklı köşe yazısında bakın neler diyor: “..Topraklarınızda size ait olmayan askerlerin dolaşması, ‘güvenliğinizi yabancı bir ordunun sağlaması sizi incitmiyor mu? Her türlü kuralı yabancı bir elçiliğin belirlemesi, bütün işlerin ‘elçilik üzerinden dönmesi sinirlerinizi zıplatmıyor mu? Ülkenizin siyasi ve ekonomik olarak yeniden yapılandırılması kararlarını yabancı bir devletin veriyor olması tüylerinizi diken diken etmiyor mu? Topraklarınızda dolaşan yabancıların kültürünüze, değerlerinize saygısızca kendilerini dayatması canınızı yakmıyor mu?..” Ve yazı öylece uzayıp gidiyor.

Ne diyelim; bir düşüncenin, bir tavrın, bir karşı duruşun kuşkusuz çok farklı söyleniş yâda yazılış biçimleri olabilir. Ama asıl bakılması ve görülmesi gereken ifadenin içeriğindeki öz değimlidir?

Düşünüyorum da; Rum tarafında değil bu tür söylemlerin seslendirilmesi; Kıbrıslı Türklerden domates satın alan firmalar bile ‘hain’ ilan ediliyor. Bizde ise her şey düşünce ve anlatım özgürlüğü altında, istendiği gibi, istendiği şekilde serbestçe yazılıp çiziliyor. Bir de demokrasi yok diye yaygarayı basıyorlar ya;o da işin cabası!!!
 
Üst