İşimiz Boru!

Ahmet Gülay

Onursal Üye
Katılım
28 Eki 2010
Mesajlar
67
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İŞİMİZ BORU!

Bizde bir deyim vardır. “İşimiz boru” diye. Hani bir insanın işleri düzgün gitmez veya alım gücü kazancının gerisinde kalırsa o zaman o kişi durumunu belirtmek için “işimiz boru” der. Başarılamayan bir iş için veya giderlerinin gelirlerinden fazla olması durumunda yani bütçesi açık verdikçe yine ayni deyim kullanılır. Son günlerde bir zam furyasıdır aldı başını gidiyor. Bir yandan hükümet kendi aracılığı ile sattığı mallara zam uygularken diğer yandan iş sahipleri ürettiklerini pahalılandırıyor. Sorulduğu zaman hepsinin gerekçesi bütçeyi denkleştirmek diye acayip bir sebep uyduruyorlar.

Hayvancılar hükümetin pahalandırdığı yem ve diğer besicilikteki girdileri sebep göstererek üreticinin desteklenmesini ; süt’e , et’e zam, veya arpa’ya, petrola, ilaca yapılan zamların geri alınmasını istiyor. Haklılar bir yerde. Çünkü hayvan satışlarından alınan para hayvanları beslemeye yetmiyor. Yani bütçeleri açık veriyor. Haliyle miting dahil her çareye başvuruyorlar. Diğer yandan Devlet bütçesi de açık veriyor. Hükümet de bütçeyi denkleştirmek için zam üstüne zam yapıyor. Petrol ürünlerine ve tohumluk arpa veya arpadan yapılan hayvan yemlerini pahalandırıyor. Yetmezmiş gibi bir yandan da hükümet bu yıl hayat pahalılığı vermeyeceğini veya dondurduğunu ilan ediyor. Peki sormak gerekmez mi, özellikle hayati önem taşıyan gıda , giyim, ilaç ve diğer ihtiyaçlara zincirleme gelmesi muhtemel artışları tüketici ( Halk ) nasıl karşılayacak? Başka bir deyişle memur maaşı veya özel sektör çalışanları artmayan, tersine azalan gelirleri ile bu yükü çekebilecek mi? Her kesim kendi bütçesini denkleştirmek yarışına girerse doktor, öğretmen özel müşterisinden; memur, az gelirli ikinci hatta üçüncü gelir kaynağından vazgeçebilecek mi? Hükümetin aldığı yasak kararlarına tek bir kişi riayet edebilecek mi? Kesinlikle hayır. Çünkü her insan kendi bütçesini denkleştirmek zorundadır.

Bugün eve dört damacana su aldım. Yirmi lira verip üst almayı bekledim. Su dağıtıcısı anlamış olacak ki efendim suya damacana başına elli kuruş zam geldi dedi. Ben de fırsatı ganimet bilip kendi maaşına zam geldi mi diye sordum. Aldığım cevap “Hayır”oldu. Peki nasıl olur da su fiatı artırılabilir? Su ile ilgili girdilere ne zaman ve ne zam geldi ki su satıcıları böyle bir zammı yapabiliyor. Üstelik yaptığı zammın tamamını cebine atabiliyor? Bunun hesabını soracak, denetimini yapacak bir mekanizma, bir devlet kuruluşu yok mudur? Su dağıtıcısına bir daha bağlı olduğu firmadan su almayacağımı söyledim ve gönderdim. Hangi şirket olduğunu söylemekte de bir sakınca görmüyorum. Yeşilırmak Su dağıtım Şirketi (Kabaran&Kaşot Şirketi- Dillirga) Peki bu şirket sahiplerine sormak isterim. Elli kuruş mu yoksa devamlı bir müşteri mi? Sürümden kazanmak dururken elli kuruş alacak diye üç beş müşteriden olmak mı daha iyi? Örneğin ben haftada beş, çocuklarım ikişer yani altı da öyle damacana su kullanırım. Yani on, onbir damacana su. Benim gibi daha kaybedilecek müşteriler acaba bu üreticileri ilgilendirmiyor mu? Varsın hesabını onlar yapsın Cevabı da yine onlar versin.

Düşünün bir kere bir zamanlar çeşme suları içiliyordu ve içme suyu giderleri sıfırdı. Sonraları çeşme suları içilmez oldu. Paralı su tüketimine başlandı. Belki böyle de olacaktı. Yani bir gün her hizmet satın alınacak ve bedeli ödenecekti. Ama öyle bir duruma geldik ki artık su içmekten de gıda almaktan da, hasta olmaktan da vazgeçmek zorunda bırakıldık. Bir doktora gitmek, ilaç parası veya en basit bir operasyon dünya parası. Yani parası olan yaşayabiliyor. Parası olmayan varsın ölsün. Kimin umurunda? Devletçilik bu mudur? Hükümetçilik oyunu mu oynanıyor anlamak zor. Anlayacağınız “İŞİMİZ BORU” Hem de öylesine boru ki sonunu kestirmek zor.

Biz dönelim yine zamlara ve hükümetin maaşlarla veya kendi satışları ile ilgili yanlış tutumuna. Benim bildiğim hükümetler üreticiler için ve daha birtakım sektörler için destekleme fonları oluşturup onları korur veya zamlardan etkilenmesini önler. Devlet çalışanları için de artan hayat pahalılığına uygun olarak hayat pahalılığı ödeneği verir. Bizde bunlar ters çalışırsa hatta aldığın üç beş kuruşa göz dikip, tırtıklanmak istenirse işte o zaman bu memlekette istemediğimiz ve olunca da beğenmediğimiz sonuçlar ortaya çıkar. Hükümet bütçesi boşaltılmışsa o halkın suçu değildir. Boşaltanların ve hükümetim diyenlerin suçudur. Gelen de suçludur, giden de. Giden bütçeyi boşalttığı için gelen dolduracağım deyip de göreve talip olduğu için suçludur.

Giderek tüm sektörler ayağa kalkmaya başlamıştır. Eylemlerin dozu da her gün biraz daha artarak devam etmektedir. Bunun sonu kimsenin arzu etmediği ulusal bir isyanı körüklemektedir. Yarı aç, yarı tok, çaresiz bir hayat olamaz. Hükümet, çalışan ve emekçi kesimi ile bir uzlaşıya varmak zorundadır. Kavga ile bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Çalışanlarımız da içinde bulunduğumuz ekonomik krizi aşmak için özverili davranmak zorundadırlar. İşin kolayı hükümet değişikliği olarak görülmemelidir. Çünkü bu memlekette her zaman gelen gideni aratmıştır ve nerdeyse tüm partilerin hükümetlik yaptıkları dönemler hüsranla sonuçlanmıştır. Yanımızda bizi kollayan ve koruyan Anavatan’ımızın katkıları olmasa idi; Allah da bilir ya halimiz nice olurdu?


Hoşca kalınız
Ahmet Gülay

 
Üst