İskoç Modeli: Amerika’nın Türkiye’yi Bölme Tezgahı

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
İskoç modeli: Amerika’nın Türkiye’yi bölme tezgahı




Tartışmaların İskoç modelinden bir önceki aşaması Hasan Cemal’in Kandil dağına giderek PKK elebaşısı Murat Karayılan’la yaptığı görüşmeyle açılmıştı. İlk anda tezgahın büyüklüğü çok anlaşılamadı. Ulusalcı çevreler bile Hasan Cemal’in hareketi bir işbirlikçinin basit bir ihaneti olarak görüldü. Fakat olayın boyutları çok farklıydı. Hasan Cemal, ABD’nin tezgahı çerçevesinde AKP ile PKK arasında kuryelik yapmıştı. Bu kuryelik de aslında Türkiye’yi Yeni Sevr’e sürükleyen planın önemli bir parçasıydı.Hasan Cemal’in ne yapmak istediğinin gerçek açıklaması ise Abdullah Gül’ün “Kürt meselesinde tarihi fırsat” açıklamasıyla beraber anlaşıldı. Böylece kurulan tezgahın bir ucunda PKK ve Karayılan varken diğer ucunda da AKP ve Kürt-İslam ekibinin olduğunu açıklıyordu.
Hasan Cemal-Karayılan görüşmesi
neden tezgahlandı?

Geçtiğimiz hafta Türkiye Murat Karayılan’ın The Times’a yaptığı İskoç modeli açıklamasına kilitlenmişti. Bu modelin önerilmesinin bile başlı başına bir bölünme adımı olduğunu yazmıştık. Türkiye için asıl tezgahlananın İskoç modeli falan değil Irak’ta olduğu gibi işgal ve Kürtlere teslimiyet olduğunu belirtmiştik.
Bu hafta da aynı tartışmalarla geçti. Ancak durumun biraz daha ayrıntılı bir tahlilini yapmak gerekiyor. Türk milleti bir yerlere sürükleniyor ama kimse gerçekleri görmek ya da açıklamak istemiyor. Türkiye’nin Kürt meselesinde hangi noktaya geldiğini, neyin nasıl ve kimler tarafından tezgahlandığını gelin yakından görelim.
Tartışmaların İskoç modelinden bir önceki aşaması Hasan Cemal’in Kandil Dağına giderek PKK elebaşısı Murat Karayılan’la yaptığı görüşmeyle açılmıştı. İlk anda tezgahın büyüklüğü çok anlaşılamadı. Birçok ulusalcı çevre tarafından bile Hasan Cemal’in hareketi bir işbirlikçinin basit bir ihaneti olarak görüldü. Fakat olayın boyutları çok farklıydı. Hasan Cemal, ABD’nin tezgahı çerçevesinde AKP ile PKK arasında kuryelik yapmıştı. Bu kuryelik de aslında Türkiye’yi Yeni Sevr’e sürükleyen planın önemli bir parçasıydı.

Bilindiği gibi daha önceleri 80’lerde ve 90’larda da PKK’ya Mehmet Ali Birand, Fatih Altaylı gibi bazı “gazeteciler” kurye olarak gönderilmişti. Hasan Cemal de 1993’te Bekaa’ya gidip Apo’yla görüşenlerden biriydi. Bu kuryeler Türkiye’yi yöneten Amerikancılarla, Apo başta olmak üzere PKK’nın başındaki Amerikancılar arasında koordinasyon sağlıyorlardı. İşte Hasan Cemal’in son Kandil seferi de bu misyonun devamı niteliğinde gerçekleşti.
Hasan Cemal yazdığı yazılarında Kandil gezisini “Gazeteciyim de ondan gittim. Bu meslek poponun üzerinde oturarak yapılmaz da ondan gittim.”, “Macera hissi ve adrenalin yüklemesi için gittim.” gibi ifadelerle anlatıyordu. Her gün şehit vermeye devam ederken Hasan Cemal açıkça Türk milletiyle dalga geçiyordu. Ne de olsa PKK ile karşılaşmak kimileri için şehadet demekken, kimileri için de macera ve adrenalin demek oluyordu!
Hasan Cemal’in ne yapmak istediğinin gerçek açıklaması ise Abdullah Gül’ün “Kürt meselesinde tarihi fırsat” açıklamasıyla beraber anlaşıldı. Hasan Cemal de Kandil’den döndüğünde Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Tayyip ve Cemil Çiçek’in kendisiyle görüşmek istediklerini yazmıştı.
Böylece kurulan tezgahın bir ucunda PKK ve Karayılan varken diğer ucunda da AKP ve Kürt-İslam ekibinin olduğunu açıklıyordu.
Hasan Cemal açıkça PKK ile teröriste af, Apo’nun serbest bırakılması, federasyon gibi konularda uzlaşmak için Abdullah Gül ve Tayyip başta olmak üzere Amerikancı cephe tarafından gönderilmişti. Aslında ne olup bittiği son derece açıktı. Türkiye için Sevr denen darağacı bu tezgahla kurulacaktı.
abdullah-gul-milliyet.jpg

Tezgahın en önemli parçalarından biri PKK’ya ve Apo’ya çıkarılacak olan af. Yıllardan beri AKP zaten PKK’yla masaya oturmakta çok hevesliydi. Artık bu hevesi CHP ve Baykal da onlarla paylaşıyor. Tüm Amerikancıların ortak söylemi “silahların susması, dağdakilerin siyasete girmesi” üzerine odaklandı. Yani Meclis’teki PKK’lılar yetmiyor; dağdakileri de affedip diğerlerinin yanına getirme planları yapılıyor. Tabi ki bu genel PKK affından esas faydalanacak olan isim de Apo’dan başkası değil. İşte Abdullah Gül’ün “güzel şeyler”inin bir kısmı bunlar. Ama tabi Apo bir süre sonra ABD tarafından Talabani gibi Cumhurbaşkanı da yapılırsa o zaman belki Abdullah Gül kendi koltuğu için itiraz edebilir. Sonuçta vatanın gitmesi çok önemli olmayabilir ama koltuk belası bu, başka şeye benzemez… Gül de belki o zaman Apo’ya karşı konumlanır ve bu mutabakat bozulur!
Tezgaha ortak olanları tanıyalım
Çok açık görüldüğü gibi bölünme tezgahının bir numarası Abdullah Gül’ün ta kendisi. Abdullah Gül’ün bir türlü ne olduğunu halka açıklayamadığı o “tarihi fırsat”ın bu tezgahtan başka bir şey olmadığı son derece aşikar!
Tezgahın diğer ucunda da Murat Karayılan ve Apo var. Karayılan bu durumu şöyle tanımlıyordu: “Üçüncü bir eğilim ise çözümden yana olan eğilimdir. Belki çevresi netleşmemiş fakat Kürtleri muhatap alarak çözüme gitmek isteyen eğilimdir. Hem basın yayın çevrelerinde hem de öyle inanıyorum devletin içindeki siyasal güçler içerisinde böyle bir eğilim ortaya çıkmakta ve gittikçe güçlenmektedir.” Karayılan’ın Hasan Cemal ve Abdullah Gül’ü isim vermeden tarif ettiğini bilmem söylemeye gerek var mı? Bir taraftan da Apo, İmralı’dan; “Cumhurbaşkanı ‘herkes üzerine düşeni yapmalıdır’ diyor. Bunu söylediğine göre bildiği bir şeyler var. Bu işler öyle basit değil.” buyurmuş… Gül’e malum olanların Apo’ya da malum olduğu belli. Daha doğrusu Apo’nun da tezgahın en tepesindekilerden biri olduğu anlaşılıyor.
Ancak sürecin aktörleri bunlarla sınırlı değil. Tayyip ve Ahmet Türk, doğal olarak işin parçası diyeceksiniz ama Baykal da bu tezgahın görevlilerinden biri! Bir anda DTP’nin en önemli destekçisi rolüne soyunan Baykal, aynı zamanda “Silahtan vazgeçenler ağır mahkumiyete uğramasın.” diyerek PKK’lılara affın da en şiddetli savunucusu oluverdi. Bunun ardından da PKK ve DTP’den izin kopararak Güneydoğu turuna çıktı ve kurulan Kürt cephesine adını yazdırdı.
Yani Gül de Tayyip de Hasan Cemal de Baykal da oynadıkları uğursuz rolü çok da saklamıyor. Gizli bir anlaşmanın PKK ile yapıldığı ve ABD’nin bu işin esas mimarı olduğunu kimse inkar edemez. Ve iş bu sefer o kadar ayrıntılı tezgahlanmış ki kimse ihmal edilmemiş. Tüm siyaset, gizli bölünme anlaşmasına dahil edilmiş. Bir anda nasıl olup da Apo’dan Baykal’a herkesin aynı şeyleri söylemeye başladığını çıksın birisi açıklasın.
Şimdi gelelim bu anlaşmanın Türkiye’yi hangi noktaya getirdiğine…
Apo’ya ve PKK’ya af yolu açılıyor
Tezgahın en önemli parçalarından biri PKK’ya ve Apo’ya çıkarılacak olan af. Yıllardan beri AKP zaten PKK’yla masaya oturmakta çok hevesliydi. Artık bu hevesi CHP ve Baykal da onlarla paylaşıyor. Tüm Amerikancıların ortak söylemi “silahların susması, dağdakilerin siyasete girmesi” üzerine odaklandı. Yani Meclis’teki PKK’lılar yetmiyor; dağdakileri de affedip diğerlerinin yanına getirme planları yapılıyor. Tabii ki bu genel PKK affından esas faydalanacak olan isim de Apo’dan başkası değil.
Bilindiği gibi DTP’liler tüm açıklamalarında “Çözüm için muhatap olunacak yer İmralı’dır.” diyorlar. Son DTP mitinginin ana mesajı da bu oldu. Ahmet Türk, Apo’yu Mandela’ya benzetti. Sabahat Tuncel ise; “Sorun muhataplarıyla çözülür. Kimdir muhatap? Abdullah Öcalan. Gerçekten barış istiyorsak lütfen bu şansı kaybetmeyin.” diyordu. Abdullah Gül’ün “kaçırılmaması gereken tarihi fırsat”ından hiç de farklı görünüyor mu sizce?
Tezgah her gün daha da açıkça şekilleniyor. Daha doğrusu bunlar kendi aralarında çoktan her şeyi planlamışlar ama Türk milletine yavaş yavaş, alıştırarak açıklıyorlar. Bizse her şeyi bugünden söyleyelim.
Kürtçü tezgah çok yakın zamanda PKK’yı siyasal bir parti durumuna getirmeyi planlıyor. Bu partinin genel başkanı olarak da karşımızda Mandela gibi serbest bırakılmış ve özgürlük kahramanı ilan edilmiş Apo’yu göreceğiz. Son günlerde “İmralı açılımı” adı altında Apo’nun yanına başka “iyi halli” PKK’lıların konulması yeniden gündeme geldi.
Bir sonraki aşamada Apo normal bir hapishaneye aktarılacak, ardından da af kapsamında serbest kalacak ve siyasete girecek.
İşte Abdullah Gül’ün “güzel şeyler”inin bir kısmı bunlar. Ama tabii Apo bir süre sonra ABD tarafından Talabani gibi Cumhurbaşkanı da yapılırsa o zaman belki Abdullah Gül kendi koltuğu için itiraz edebilir. Sonuçta vatanın gitmesi çok önemli olmayabilir ama koltuk belası bu, başka şeye benzemez… Gül de belki o zaman Apo’ya karşı konumlanır ve bu mutabakat bozulur!
İskoç modeli: Federasyon ve bölünme tezgahı
Karayılan’ın kullandığı İskoç modeli söyleminin içi de bu tezgah çerçevesinde doluyor. PKK ve Apo affının paralelinde Türkiye bir de anayasa krizine giriyor. Yeni hazırlanan anayasa önerilerinin tümü de Türkiye’nin temeli olan üniter devleti ortadan kaldıracak ve federatif yapının önünü açacak şekilde hazırlanıyor. DTP’nin anayasa planı ise kısaca birkaç maddede özetlenebilir.
İlk olarak DTP, anayasada ikili kurucu unsur kavramının kabul edilmesini istiyor. Böylece Türkiye ilk kez Türk ulusunun dışında bu topraklarda ikinci bir ulusun varlığını resmi olarak kabul etmiş olacak.
İkinci olarak da “Kürtçe”nin, Türkçe’nin yanında anayasada resmi dil olarak yer alması talebi geliyor. Bu da aslında ikili federatif yapının başka bir ifadesi. Eğer ikinci bir ulus varlığını tanırsanız onun dilini de resmi dil yapmak zorunda kalırsınız.
Üçüncü madde olarak da Kürtçenin eğitim dili olması geliyor. Bunların ardından da kültürel haklar vs. sıralanıp gidiyor…
Peki tüm bu maddelerin anlamı federasyondan başka bir şey olabilir mi?
PKK ve DTP’nin tezgahta elde edecekleri bunlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi İskoç modeli denilen şey kendi başkenti, bayrağı, sınırları, parlamentosu olan bir yapıyı ifade ediyor. DTP’nin talepleriyle, İskoç modelini alt alta koyup topladığımızda karşımızda artık fiili olarak kurulmuş “Kürdistan”ı buluruz.
Bu “Kürdistan” da kısa zaman içinde Kuzey Irak’taki “Kürdistan”la birleşecek. Böylece Türkiye bölünecek. Fakat bir taraftan da Türkiye aynı Irak’ta olduğu gibi Kürtlere teslim edilmiş olacak.
Tezgah bu kadar ortadayken Türk siyasetçilerinden bir direniş beklemekse herhalde en yapılmaması gereken hareket olur.
Hiçbiri direnmeyecek. ABD’nin kurduğu bir tezgahın dışında kalabilecek bir siyasetçi tanımıyoruz ki bölünme planının karşısında yer almasını bekleyelim…
Şunu da sormadan geçemiyoruz: Bu tezgah Türk Ordusu için ne planlıyor?
Ordu hangi noktaya getiriliyor?
Abdullah Gül, bahsettiği tarihi fırsatı tanımlarken “Asker-sivil bugüne kadar hiç olmamış bir uyum içindeyiz. Budur işte fırsat.” diyordu. Yani bir anlamda biz istediğimiz her şeyi yapacağız ama askerler daha önce yaptıkları gibi davranmayacaklar, bizimle aynı tavrı alacaklar demeye getiriyordu. AKP, PKK ile masaya oturacak asker de bu durumu onaylayacak iması yapılıyor.
Bu Abdullah Gül’ün kurnaz bir çıkışı mıdır yoksa Ordu’nun üst kademelerinde Kürt meselesi ile ilgili konularda yaşanan aşınmanın doğal bir sonucu mudur göreceğiz. Bu satırlar kaleme alındığı sırada Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ hâlâ ABD’de temaslarına devam ediyordu. Burada konuşulanların özellikle önümüzdeki süreçte önemli olacağı açıktır.
Bu sürecin Ordu açısından bulanık olan kısmı… Fakat bir de açık olan şeyler var.
Bunlardan birincisi Ordu’yu yönetenlerin ABD ile iyi ilişkiler geliştirdikçe AKP’yle de uzlaşma yoluna girdikleri. Bunun doğal sonucu da az önce ifade ettiğimiz belli hassasiyetlerin aşınması olgusu. ABD ve AKP geçtiğimiz yıllar içinde bir şeyi çok iyi başardılarsa o da Ordu’yu inisiyatifsiz bırakmak oldu.
Diğer taraftan da her kesimden süren ateşkes çağrıları olaya yeni bir boyut katıyor. Hasan Cemal “silahlar sussun” diyor. DTP ve yandaşı partiler “herkes elini tetikten çeksin” açıklamaları yapıyor. Çağrılar sanki hem PKK’ya hem de Ordu’ya yapılıyor havasında ama işin özü başka. Çağrıların satır aralarında ima edilen PKK’nın yaptığının Ordu’nun operasyonları karşısında meşru müdafaa olduğu. Bu nedenle de aslında ateşkes çağrısı askere yapılmış oluyor. Ne de olsa PKK dünyanın en barışçı örgütü! Ah bir de şu saldırgan Türk Ordusu olmasa…
Oyun sürüyor. Ordu’nun elinden siyasal etkisinin alınması yetmiyor, askeri etkisi de bitiriliyor. Ve komuta kademesi susuyor…
Esas acı olan da bu.
Ajanlar, kuryeler, teröristler ve faşistler elinde vatan…
Hasan Cemal’in “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali pişkinliği, Radikal’den Haluk Şahin’i bile isyan ettirdi. Köşesinden Hasan Cemal’in aracı rolünü eleştirirken; “Hasan Cemal’in de çok iyi bileceği gibi mekik diplomasisi gazetecilerin değil kuryelerin ve diplomatların işidir.” diyordu. Hasan Cemal’in diplomat falan olmadığı ortada ama kurye olduğu da kesin. Artık AKP’nin mi, ABD’nin mi, PKK’nın mı kuryesi yoksa çok taraflı bir aktör mü kendisi karar versin…
Türk milleti kuryelerin ve ajanların giriştiği gizli tezgahları defalarca gördü. 1918’lerde Türk’ü ısırmaya kalkan emperyalizm, parçalama ve esir etme planlarını hep böyle ajan siyasetçilerle, kuryelerle, emperyalist diplomatlarla, Taşnak-Hoybun teröristleriyle, İngiliz Muhipleriyle, Kürt Tealicileriyle tezgahlamıştı. İşte Sevr dediğimiz şey tüm bu aktörlerin emperyalist merkez tarafından harekete geçirilmesinin adıydı. Osmanlı’nın tüm kurumları da ya bu tezgahın içinde gönüllü yer almıştı ya da korkusundan susmayı tercih etmişti.
Şimdilerde tezgahlanan İskoç modellerinin, federal anayasaların peşindekiler de geçmiştekilerden hiç de farklı değil. PKK’yı, AKP’yi, CHP’yi ve MHP’yi aynı çizgide buluşturan emperyalizm Yeni Sevr’i bize dayatıyor. Türk vatanı yeniden ajanların, kuryelerin, teröristlerin ve faşistlerin eline terk edilmek isteniyor.
Direnmek ya da direnmemek bir tercih meselesi değildir. Direnmeyi tercih etmeyenlerin, Mustafa Kemal Atatürk tavrını tercih etmeyenlerin teslim olmaktan da öte ortak olmak dışında seçenekleri yok.
Bu vatan Sevr’e teslim edilmedi. Sevr’i yırtan bu millet elbet bölünme tezgahını da kırmayı bilecektir.
Atatürk’ten öğrenmeyi ve onun gibi olmayı bilenler çıktıktan sonra hainlerin işi kolay olmayacak.
Türk’ün vatanını terk etmeyen sıra neferi olduğunu bir kez daha kanıtlamak için safa girelim!

Kaya ATABERK
 

ARIKBUKA

Halkla İlişkiler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
920
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Cevap: İskoç Modeli: Amerika’nın Türkiye’yi Bölme Tezgahı

Bize vatanımızı abd yada ab vermedi onlar da alamaz.TTK
 
Üst