Kahramanlık Hikayeleri

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Fes Yerine Giyilen Taş

Çıralıköy’de şöyle bir hikâye anlatılır;

Kuçube (Küçükbey) Kıbrıs’a ilk gelip yerleşen beylerden birinin oğluydu. Bugün tamamen Rumlara meskûn Dala (Dalda-Dulda) köyü o zaman tamamen Türktü. Ve bunun da o köyde epey tarlaları vardı. Sabah gider akşam gelirdi. Çok güçlü kuvvetliydi, bir yaşında danayı iki boyunuzundan tutluğu gibi boynunu büker yere yatırırdı. Bir gün bir taşı yontmuş fes haline gelirmiş, babşına giyip (Lemba) Çıralıköy'e taşımış. Taş bir metre boyunda ve tahminen 80 okka ağırlığındadır. Yıllar yılı evinin kapısı önünde durmuş, torunu içinde inekleri sulamıştır. 1963 olaylarında köy göçünce orada kalmış. 1968 yılında olaylar durulunca tarafımdan alınıp Kasaba'ya götürülmüş, koruma altına alınmıştır. Ancak 1974 harekâtından sonra orada terk edilmiştir
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Peya'ya Nerden Gidilir

Peya'ya Nerden Gidilir

Çıralıköy’de çok ilginç bir hikaye anlatılır. Şöyle denir;
Türklerin Kıbrıs’ı fethetmelerinden kısa bir süre sonra Anadolu’dan gelip Peya’ya yerleşen bir ailenin oğlu o kadar gelişmiş, güçlenmiş yiğit olmuş ki namı etrafı tutmış. Hatta Dipbaf’tan gidip gelen kayıklar vasıtası ile namı Anadolu’ya uzanmış. Anadolulu namlı bir yiğit “varayım bakalım bu yiğit söylendiği kadar var mı?” demiş ve kalkıp gelmiş. Dipbaf-Peya arası yol eskiden deniz kenarı idi ve beş mil kadar bir yoldu. Yolu sormuş, göstermişler ve yola düzülmüş. Lemba köyünün alt tarafında bir çiftçi görmüş. Selam vermiş karşılık almış. Yanına yaklaşmış zembilinden aldığı buğdayları sıkıp eritmiş unu fak etmiş.

- Nedir ektiğin, kolay gelsin demiş.Çift süren ise;

- Buğday ekiyorum diye cevapta bulunmuş, görmüyor musun?

- Yanılıyorsun ahbap demiş öteki, buğday değil un ekiyorsun. İnanmıyorsan bak. Ve elinde un ufak olmuş buğdayı göstermiş. Yerli yiğit coşmuş ona bir güzel ders vermek istemiş ama durup dururken olmaz, bir çare düşünmeğe koyulmuş. Onun bu düşünceli halini gören Anadolu’lu yiğit gülerek devam etmiş.

- Neyse bana Peya'nın yolunu göster de gideyim, yolcu yolunda gerek.

O zaman çiftçi kuyruğundan tuttuğu sapanı öküzlerle birlikte havaya kaldırarak;

- Aha bu yoldan, diye karşı dağın yamacındaki Peya köyüne kadar uzanan yolu gösterivermiş. Yabancı yiğit bir anlık şaşkınlıktan sonra geri dönmüş gitmek istemiş.

- Ne o? Demiş çiftçi, Peya'ya gitmekten vazgeçtin galiba.

- Aradığımı buldum da, demiş yabancı yiğit, köye gitmeğe lüzum kalmadı.

Peya, rumca yazılışı ve okunuşu "MBEĞIA" beylerin köyü anlamındadır. Akama burnu yakınında dağ yamacında kurulmuştur. Zengin ailelerin yazlık olarak gittiği bir köydü. Üç mil kadar uzağındaki Podima çiftliğinin sahipleri burada oturuyorlardı. Mehmet Dayı isimli, 85 yaşlarındaki Dipbaf’lı balıkçının anlattığına göre 90-110 sene öncesine kadar orada Türklerin son ailesinin yaşadığını hatırlıyormuş. Bu gün 2500 nüfuslu bir Rum köyüdür. Adı geçen çiftlik de İngiliz hükümetince müsaadere edilip Rumlara devredilmiştir.


Oğuz M. Yorgancıoğlu "Kıbrıs Türk Folkloru" (2000) Kitabı
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Herşey Karşılıklı

Yeşilırmak köyünde bir başka hikaye anlatılır.
Kuvvetiyle nam yapmış birisi bir eve misafir gitmiş Adamın evde olmadığı bir anda, ağır bir eşyayı yerini beğenmediği için aldığı gibi bir başka yere koyuvermiş. Bir zaman sonra o gün misafiri olduğu adamı kendi evine davet etmiş. O da eşeğine binip gitmiş. Yaz mevsimi olduğu için yatağı dama sermişler. Adam yatmağa çıkarken eşeği de koltuğuna alıp beraber çıkarmış. Ev sahibi buna şaşmış;

- Hayrola demiş, avlu sığmadı mı eşeği?

- Eee, demiş misafir, ne olur ne olmaz... O beni bu kadar yol taşıdı ben de onu dama çıkardım...
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yeğenim

Akarsu köyünde şöyle bir hikâye anlatırlar;

Bir zamanlar babadan yetim bir çocuk varmış. Dul anası durmadan çalıştığı halde gene de zor geçinirlermiş Çok geçmeden anası da ölmüş. Ortada kalakalmış. Allah kimseyi düşürmesin. Yetiştiren dövmeye, zorla iş yaptırmağa başlamış. İş yaptığına değil de dövülmeğe, sövülmeğe, alay konusu olduğuna yanarmış. Buna tahammül edemez olmuş. Adı unutulmuş. Herkes ona güya acırmış gibi "Yeğenim" diye çağırmağa başlamış. (Bu sözde kayırma anlamı var ama, tam ters anlama da gelir.) Delikanlılık çağında alaylar devam etmiş. Nihayet bir gün dayanamayıp ellerini havaya kaldırmış ve;

-Allah'ım, demiş beni herkese oyuncak ettiğin yetmez mi? İş yapmaktan usanmıyorum. Ama alay konusu olmaktan, herkesten dayak yemekten artık canıma tak dedi. Bana öyle bir kuvvet ver ki düşmanlarımın hakkından geleyim.

Duaları kabul olmuş. Benliğini görünmez bir kuvvet kaplamış. Bunun farkına varmayıp sataşmak isteyenleri teker teker haklamış. Bunu kabul edememişler. Onu ortadan kaldırmak istemişler, birleşmişler. Bir gün tepede sığır güderken öldürmeğe gitmişler. Daha yamaçta iken bunları görmüş, uzaktan bağırmış.

- Sakın gelmeyin, yoksa hepinizi öldürürüm. Aldırmamışlar. Bir daha seslenmiş. Onlarsa küfürle karşılık vermişler. O da yaradana sığınıp koca bir kaya almış. İki eliyle kaldırıp başının üstünde tutmuş; son defa sormuş;

- Kaçacak mısınız?

Gene küfürle karşılaşınca;

- Artık günah benden gitti demiş ve kayayı üzerlerine doğru fırlatmış, hepsini ezmiş. Zamanla bu kayanın üstünde çalılar azganlar bitmiş. Ama bu bitkilerin gövdelerinin kabuğu, ezilenlerin kanını emdiği için kırmızı kahverengi bir renkteyimiş.

NOT: Mevzu bahis kaya Akarsu köyünün kuzey batısında, köye birbuçuk mil kadar uzaktadır. Bir dönümlük kadar bir arazi kaplar. Rumca "Goççinorostso" Kırmızı taş adı ile bilinir. Meteor olması ihtimali vardır. Koyu kırmızı renkte, çok serttir. Çatlamış kısımlarında güneş altında parlayan kristaller göze çarpar.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kasaboğlu

Çatozlu Maneli Fatma (Fatma Ali) ile Koca Kerim Hüseyin Veled'e göre Osmannının son dönemlerinde halka sık sık ağır vergiler konmaktadır. Halkın bu ağır vergileri ödeyecek takatı kalmamıştır. Ama bir türlü sesini çıkaramaz. Çatoz'da da dört tane cesur babayiğit vardır. Bunlar Kasaboğlu, Narçoğlu, Dervişoğlu ve Palyoş'tur. Usdaları Kasaboğlu'dur. Vergi vermedikleri gibi halkı da vergi vermemek için dürteller. Adanın paşası bunnara elçi yollar vazgeçsinner, halka kötü örnek olmasınnar deye. Bunnar vazgeçmez ası durullar. İşi İsdanbol'a padişaha bildirmişler. Haklarında idam hükmü çıkmış.

Köyde kırk dane atlı varmış. Her cuma camiye halkınan baraber bu atlılar hem bu babayiğitler da gidermiş. Bir cuma gün zapdiyeler köyün etrafını sarmış. Elçi gelmiş gene. Teslim olun berkim sizi bağışlallar, demiş bunnara. Gabul etmemişler. Elçi dönüp gitmiş. Ama gitmesiynan zaptiyeler köyü top ateşine dutmuşlar. Hayvannar ürkmüş, insannar gorkmuş. Atlılar çıkarkandan atlara atlayıp mahmuzlamışlar. Ama hayvannar bağlı gidemezler.. zart.. zort.. osurmaya başlamışlar. Halk gaçmış. Babayiğitlerden üçünü yakalayıp şehere götürmüşler. Soradan idam etmişler. Kasaboğlu kaçmış o ara. Kargadüzündeki mağralara saklanmış. O gün bu gündür, top atılan düzlüğe Topyatağı, Çatozlulara da beygirosurdan deniliyor.

Bir zaman sonra yerini tesbit edip kasaboğlu'nu yakalamışlar. Eline kelepçeleri vurmuşlar. Köyün içinden geçip şehere mapısa götürecekler. Kasaboğlu çok yakışıklı ve da gururlu ve da nişannı.

-Beni köyün içinden geçirmeyin, der..

-Olmaz, deller, sen artık teslimsin, sözün geçmez.

-Nişanının beni böyle görsün istemem. Der

-Bizi ilgilendirmez, derler.

-O zaman beni burada öldürün, bu zilleti yaşatmayın der. Bir adım daha gitmem..
Kasaboğlu'yla uğraşmaktan bıkan zaptiyeler onun duygularını anlamak istemezler. Onu sürükleyip götürmek islerler. Köyü üstlen seyreden bir tepeciğe gelince Kasaboğlu var gücüyla karşı kor. Zaptiyelerden biri atından ener ve;

-Madem gitmen, diz çök der.

-Seninilan uğraşacak vagdımız yok.. heman diz çök.. Ona diz çöktürüp başını keseller. Bedenini oracığa gömeller. Bu yer Ayharida ile Çatoz arasındaki bir tepecikdedir. Basını da Şener'deki Paşaya götürüIler. Paşa, kesilmiş olduğu halde yakışıklılığndan hiçbirşey kaybetmeyen Kasaboğlunun başını görünce çok etkilenir ve zaptiyeye:

-Bu gadar yakışıklı ve yiğit bir cıvana nasıl kıydızı ? demekten kendini alamaz.

Korku insanları susturur. Ama aşındırıcı etkilerine rağmen zaman halka Kasaboğlu'nu unutturamaz. Yaklaşık iki yüz sene sonra Çatozlu Hasan Kahveci ' nin başından garip bir olay geçer. Bu tepeciğin, basit-mezarın yanından geçerken arabası defalarla arıza yapar. Bunu kahvede anlatır. Yaşlı bir Çatozlu ona,

-Herhalde Kasaboğlu'ndandır der ve hikayeyi anlatır. Hasan Kahveci bundan etkilenir ve yakın bir geçmişte, Kasaboğlu'nun mezaarı üzerine bir türbe yaptırır. Bu unutulmaya yüz tutmuş hikayeyi, hem Çatozlulara, hem de Kıbrıs Türk halkına hatırlatmak için. Bu gün, bu mezar, halkın ziyaret edip adak adadığı bir mekan haline gelmiş gibidir.


Oğuz M. Yorgancıoğlu "Kıbrıs Türk Folkloru" (2000) Kitabı
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Eline emeğine sağlık..
Güzel çalışma....
 

Kemalist

Dost Üyeler
Katılım
3 Ocak 2009
Mesajlar
255
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Manisa
Cevap: Kahramanlık Hikayeleri

Eline Sağlik.
 
Üst