Kazak Türklerinin Tarihi

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Kazak Türklerinin Tarihi
XI. asırdan itibaren Türklerin önemli bir kısmının Selçuklu ailesi önderliğinde batıya doğru kaymasından sonra geride Orta Asya'da kalan Türkler, istiklâllerini ancak bir müddet daha devam ettirebilmişlerdi. Sonradan gelen ve bir buçuk asra yakın süren Moğol hâkimiyeti devrinde çekilen ızdıraplara rağmen Türkler, millî kültürlerini ve varlıklarını korumaya muvaffak olmuşlardı. Timur'un kurduğu devletin etrafında bir araya gelen Türkler, Moğol devrinde çektikleri acıları unutur gibi olmuşlardır. Ayrıca, Timur'un, büyük din âlimi ve düşünürü Hoca Ahmed Yesevî (1103-1166) 'nin kabrini koruyan muhteşem bir türbe yaptırması Türk halkını son derece memnun etmiştir. Bir müddet sonra Ali Şîr Nevaî (1441-1501)'nin Türk dilinin ve kültürünün güzelliğini ortaya koyan çalışmalarının ortaya çıkması., Selçuklu göçünden sonra Türklerin yeniden her hususta kendilerine güven duyduklarını göstermektedir. Ne var ki, Timur'un ölümünden sonra siyasî alanda bir türlü istikrarın sağlanamaması, bu manevi-kültürel havayı bozmuştur. Bir kısmı Timur evlatlarının etrafında toplanan Türklerin, bir kısmı da Fergana vadisi ile kuzeyinde başıboş bir hayatı devanı ettirmek durumunda kalmışlardı. İşte, bu ikinci Türk grubunu bir araya toplayarak yeniden teşkilâtlandıran ve onlarla yeni bir Türk devleti kuran ise Ebu'1-Hayr (1428-1468) adında bir Altın Orda prensi olmuştur. Altın Orda Hanı Özbek (1312-1340)'in ahfadından gelen Ebu'1-Hayr, kurduğu devlete büyük dedesi Özbek'in adını verince, bu devletin halkını teşkil eden Türklere de Özbekler denmeye başlanmıştır.


Ne var ki, Özbek Türklerinin gösterdiği bu başarı, onların doğusunda yaşayan Moğol kabilelerinden Kalmuklar ile Oyratların kıskançlığını celbetmiştir. Moğollar, bir zamanlar idareleri altında yaşamış olan bu Türk gruplarının müstakil bir devlet haline gelmelerini hazmedememişlerdir. Moğol kabilelerinin saldırılan Türkler arasında büyük huzursuzluğa sebep olmuştur. Türk Töresini unutmamış olan Türkler, ülkenin ve milletin düşman saldırılarından korunmasını hükümdardan resmen talep etmiştir. Türk Töresine göre hükümdarın ana vazifelerinden biri halkını düşmana karşı korumaktı. Vazifeyi yapamayan hükümdara başkaldırma veya ona vazifelerini hatırlatma her Türk'ün hakkı ve vazifesi idi. Bu hak ve vazife çerçevesinde bâzı Türklerin, 1456 yılı içinde Moğolların devamlı olarak Türk boylarına baskın yapması ve bunu Ebu'1-Hayr Han'ın bir türlü önleyememesini görmeleri üzerine, halkını koruyamayan hükümdarı hükümdar kabul etmediklerini ve devletten ayrılarak kuzeye doğru çekildiklerine şahit oluyoruz. Törelerine ve İstiklâllerine bağlı olarak hareket eden bu Türklere "Kazak" adı verilmiştir. Zaten Türkçe'de, kendi başına buyruk hareket eden insanlara da "Kazak" adam , adı verilir.

Kazak Halkının Oluşması

Töresine bağlı hareket eden bu Türk grubuna bilâhere "Kazaklar" denmeye başlanmıştır. İdil vadisinden Altaylara kadar uzanan geniş bozkırların hâkimi olan Kazaklar, eski Türk anayurdu olan bu bölgede hür ve müstakil olarak uzun zaman varlıklarını devam ettirmişlerdir. Yazlık ve kışlık olmak üzere geniş ve verimli otlaklarla dolu olan bu bozkırlara bilâhere Kazaklar ülkesi mânâsına gelen Kazakistan adı verilmiştir. Daha önce bu geniş bozkırlara göç eden Türk kavimlerinin geride bıraktıkları insanlarla kansan Kazak halkı bölgenin ebedî sahibi olmuşlardır. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Acaba, Türklerden başka kavimlerin kalıntıları da var mıydı? Elbette vardı. Bir kısım Sibir ve Moğol asıllı kavimlerin kalıntıları da bu bozkırlarda yaşıyorlardı. Onlarda, zamanla, Kazak Türkleri ile karışıp, Türk kültürünü kabul etmişler ve bugünkü Kazak halkının bir parçası haline gelmişlerdir.


Bugün, Kazakistan'da yapılan kazılarda ortaya çıkan kültür malzemeleri, o bölgede Kazak Türklerinden önce yaşamış olan İskitler, Hunlar ve diğer Türk kavimlerine aittir. Bütün Türklerin eski ataları olan bu kavimlere ait kültürel kalıntıları, bugün ülkenin sahibi olan Kazak Türklerinin sahip çıkmaları ve kültürlerinin bir parçası addetmeleri son derece tabiî bir hadisedir.


Kazakların Siyasî Tarihleri


Kazakların, hür ve müstakil bir şekilde geniş bozkırlarda başlattıkları yeni hayat, çok geçmeden merkezî bir idare ihtiyacım ortaya çıkarmıştır. Önce Ulu (Büyük)-Cüz, Orta-Cüz ve Küçük-Cüz (veya Orda) üç merkezli idare sistemini deneyen Kazaklar, bundan arzu ettikleri neticeyi alamayınca, bu sefer bir tek otorite etrafında toplanmak zaruretini hissetmişlerdir. Bu arada bâzı küçük Moğol kabilelerinin kendilerine katılmasıyla sayılan bir milyonu aşan Kazak Türkleri, Burunduk Han (1480-1511) önderliğinde merkezî bir idare kurmak teşebbüsüne girmişler ise de, çıkan bâzı ihtilâflar yüzünden bunda muvaffak olamamışlardır. Fakat, mücadeleyi bırakmayan Kazaklar, istedikleri lideri Kasım Han (1445-1523) şahsında bulmuşlardır. Dirayetli bir idareci olan Kasım Han, kısa zamanda bütün Kazakların saygısını kazanmaya ve onları merkezî bir idare altında toplamaya muvaffak olmuştur. Topladığı asker sayısı o kadar kalabalık idi ki, 1521 yılında Sayram şehrini zaptettiği zaman ordusunun mevcudu 300.000'e ulaşmıştı.


Ne var ki, Kasım Han'ın yerine geçen oğlu Tahir Han (1523-1533) zamanında devletin ve halkın birliği yeniden bozulmuş ve halk "Cüz-Orda"ların etrafında toplanmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu ise, ülkenin ve halkın yeniden üç gruba ayrılması demekti. Halkın gruplara ayrılması elbette bir zaafın ifadesi idi. Milleti bu parçalanmış durumdan kurtarmak ve yeniden birliğini sağlamak için mücadeleye giren hanlardan Mamış, Barak ve Dervişin bütün gayretlerine rağmen başarılı olamadılar. Fakat, Kasım Han'ın küçük oğlu Hakk Nazar Han. Nogaylar üzerine yaptığı başarılı seferden sonra onları da hakimiyeti altına sokmaya muvaffak olmuştur. Bununla da yetinmeyen Hakk Nazar, güneye Türkistan bölgesine yönelerek Buhara hakimiyetindeki Taşkent'i işgal ederek Özbekler'e karşı üstünlük sağlamıştır. Esasında böyle bir işgale gerek yok idi. Bu işgal iki kardeş kavmi hasım durumuna düşürmüştür ki, ileride bundan en çok zarar gören taraf Kazaklar olmuştur. Hakk Nazar'ın bu genişleme siyaseti ondan sonra başa geçen Tevekkel Han (1583-1598) zamanında da devam ettirildi. Tevek' kel Han, Buhara Hanlığının içine düştüğü bunalımdan istifade ederek Taşkent'in ardından Yesi ve Semerkant şehirlerini işgal ederek, Kazakistan'ın sınırlarını Maveraünnehir'in verimli topraklarına kadar genişletmiştir. Fakat, Tevek' kel Han, 1 598'deki son seferinde Buhâra'da birliği yeniden sağlayan II. Abdullah Han (l 557-1 599) tarafından mağlûp edilmiştir.


Yukarıda da temas edildiği gibi, Kazakların güney istikametinde genişleme siyaseti takip etmeleri son derece gereksizdi. Zira, bu onlara, hem kardeşleri olan Özbeklerin düşmanlığını, hem de Kazakların düşmanı olan bazı Moğol kabilelerinin Kazak topraklarına göz dikmelerini sağladı. Nitekim, Tevekkel Han güneyde Buhara ile savaşırken, Yeğeni Oras Muhammed Han Ruslara karşı Batı Sibirya'da yaptığı mücadeleyi, kuvvetlerinin yetersizliği yüzünden kaybetmiştir. Bu ise, Rusların kuzeyden Kazak topraklarını tehdit etmesi demekti. Oras Muhammed, Ruslara yenilmekle kalmamış, onlara esir de düşmüştü. Ruslar, Oras Muhammed'in esirliğini kârlı bir işe dönüştürmek istemişler, Sibirya Müslümanlarının istiklâlini Buhara hükümdarı II. Abdullah Han'ın yardımları ile müdafaa eden Küçûm Han'a karşı savaşmak şartı ile Oras Muhammed'i serbest bırakacaklarını Tevekkel Han'a bildirmişlerdir. Tevekkel Han, Rusların isteğine boyun eğerek Küçüm Han'a karşı savaş açtı. Bu savaşta hem kendisi ve hem de Küçüm Han büyük zayiat verdi. Fakat, Ruslar sözünde durmadılar ve yeğeni Oras Muhammed'i serbest bırakmadılar. Böylece, yanlış siyaset Kazaklara pahalıya mal oldu.


Tevekkel Han'dan sonra Kazakların hükümdarı olan İşim Han (1598-1628) ile Tauke Han (1680-1718) zamanlarında Kazaklar büyük tehlikelerle karşı karşıya kaldılar. Bir taraftan Moğol asıllı Oyratlar, Kalmuklar ve Jungarlar ile, diğer taraftan Ruslar ile çok çetin mücadelelere girmişlerdir. Yazılmamış halde uygulanan Türk Töresini yazılı hale getirerek "Jety Zhargy" (Yedi yargı-Yedi prensip) haline getiren Tauke Han , birleşik Kazak halkının son hükümdarı olmuştur.

Kazak Türkleri'nin Rus Esaretinden
ve Sömürüsünden Kurtulma Mücadelesi

Kazak Türkleri'nin isyana sevk eden ve istiklal mücadelesine sürükleyen en belirgin üç gelişme şunlar idi:


a) Verimli Kazak topraklarının işgali,
b) İstedikleri yere yeni kalelerin yapılması,
c) Haksız yere halktan toplanan ağır vergiler.

Bu üç ana konuda Rusların yaptığı işlemler tamamen antlaşmalar hilafına idi. Kazakların, haklarını savunacakları, şikâyette bulunacakları herhangi bir merci yoktu. Rus kumandanlarına yapılan şikâyetler iyice tetkik edilmeden hemen reddediliyordu. Kazaklar, haklarını kendileri almaya kalkınca da üzerlerine acımasız Kossaklar gönderiliyor ve insafsızca cezalandırılıyordu.


Kazakların çektiği bu çileyi, Rus hakimiyetine düşmüş diğer Türk kavimleri ' de çekiyordu. Başkurtlar da bunlardan biri idi. Onlar da haklarını nasıl arayacaklarını bilemiyorlardı. Rusların, antlaşmalar hilafına gasbettiği toprakların iadesi için başvurmadıkları merci kalmamıştı. Başkurdların , 1734'te Rus makamlarına yazdığı şu şikâyet mektubu durumu açıkça ortaya koyuyordu:


"Rus padişahı bizim muhtariyetimizi tanımış, kendi ülkemizi kendi âdet ve nizamlarımızla kendi bildiğimiz gibi idare etmemizi ve buraya bir tek Rus gönderilmeyeceğini kabul etmişti. Babalarımız bu şartlarla Rus tâbiiyetini kabul etmişlerdi... Fakat bu vaadlere siz Ruslar derhal ihanet ettiniz. Yerlerimizi zaptederek kale ve istihkâmlar yapıp, Rus yerleştirmeğe başladınız. Ufa, Şamar, Buru, Tabın istihkâmlarıyla kalmayıp, şimdi Kazaklarla aramızda Ör ırmağı kıyısında kale yapmak ve hiçbir Rus ayağı basmayan yere Rus doldurmak istiyorsunuz. Biz, bizim hakkımızda Petersburg'da neler düşünüldüğünü biliyoruz. Artık bize kendi haklarımızı yalnız silahla müdafaadan başka yol yoktur. Siz ahdinizi bozdunuz. Biz de son nefesimize kadar harbedeceğiz. Prof. Togan'a göre, Kazaklar, Başkurtların başına gelen vakıaları görüp bildikleri için, Rusların, bir zamanlar bütün Kazakları etrafında toplamış olan Ablay Han'ın karargâhı olarak kullandığı Kökçe Tav'a gelip kale yapacaklarını biliyorlardı.


Rusların hukuk dışı tasarrufları o kadar çoktu ki, Kazaklar hangisi ile mücadele edeceklerini şaşırmışlardı. Sonunda, halk haklarını silah yoluyla korumaya karar verdi. Bu açıkça Ruslarla savaş demekti. Fakat eşit şartlarda olmayan ve eşit silahlarla yapılmayacak bir mücadeleyi nasıl kabul edeceklerdi. Bu da gösteriyor ki Kazakların savaşarak haklarını korumaktan başka çareleri kalmamıştır. Ya açlıktan , perişanlıktan ölecekler , ya da şerefleriyle öz vatanlarında yaşayacaklardı.


Kazak Türklerinin haklarını arama mücadelesini İlk önce Küçük Cüz'de başlattıklarını görüyoruz. Rusların, 1756'da Yayık (Ural) nehrinin sağ kesimine uzanan verimli otlaklara girişinin yasaklanması Kossaklar ile bir kısım Rus göçmenini yerleştirmesi Kazakların bu verimli otlaklara girişinin yasaklanması, Kazakları büyük bir infiale sevketmişti. Ruslar, bu infiali önlemek için o zamanki Küçük Cüz Han 'ı Nurali ve ailesine bu odaklardan istifade hakkı veriyor. Halk bununla tatmin olmadığı gibi, menfaati için Ruslara uşaklık yapmaya başlayan Nurali Han'a ve Ruslara ateş püskürmeye başlamıştı. Fakat, bütün bu şiddetli protestolara rağmen Ruslar odakların sahibi olan halka iadesi için hiçbir şey yapmamaya devam etmiştir. Bunun üzerine halk, kendi hakkını kendi almaya başlamıştır. Yayık nehrinin sağ cenahına geçen halk sürülerini oralarda otlatmaya başlamıştır. Bunu gören Ruslar, o topraklara yerleştirdiği Kossakları müdafaasız halkın üstüne sevk etmiştir. Kossakların halka karşı insafsızca davranması ve sürülerini yağma etmeleri bardağı taşıran son damla olmuştur. Halk büyük bir heyecan içinde isyan etmiştir. Ruslara ait ne varsa hücum eden halk, "ülkemizden defolun, topraklarımızı bize iade edin" diye bağırmışlardır. Ne var ki, Ruslar halkı dinleyecekleri ve bir çözüm yolu arayacakları yerde, vahşice hareket etmekten zevk alan Kossakları Rus birlikleri ile takviye ederek halkın üstüne saldırtmıştır. Bu dengesiz kuvvetler arasındaki mücadeleyi Kazaklar kaybederek büyük zayiat görmüşlerdir. Fakat, Küçük Orda'da başlayan bu hakkını arama hareketi, bütün Kazak illerinde büyük yankılar yapmıştır. Halk, gasbedilen haklarını ve istiklâlini yeniden kazanmanın özlemini ve zaruretini şiddetle hissetmeye başlamıştır. Fakat halkı birleştirecek ve millî mücadelenin önderliğini kim yapacaktı? Çok geçmeden halk, böyle bir önderin çıkışına da şahit olacaktır.


Küçük Orda'nın Yayık ırmağı kenarında başlayan gasbedilen hakları geri alma mücadelesi çok geçmeden mahiyet değiştirerek halkın Ruslara karşı millî isyanına dönüştü. Bunun önderliğini de Sırım Batur adında bir yiğit Kazak yapıyordu. Sırım Batur'u yalnız halk değil, pek çok boyun önderi ve hatta Nurali Han'ın küçük kardeşi Ayçuvak da destekliyordu. Sırım Batur Önderliğindeki Kazak Tükleri'nin ilk önemli başarısı 1783 sonbaharında Rus ve Kossak birliklerine karşı olmuştur. Düşman birliklerini mağlûp eden Sırım Batur, bu birliklerin komutanını da esir almıştır.


Sırım Batur'un bu başarısı halk arasında büyük bir heyecan yaratmıştır, Ruslara karşı mücadele etmek isteyen halk dalgalar halinde Sırım Batur'un etrafında toplanmaya başladı. Mücahitlerin ikinci başarısı Sağız-Uil ve Temi ırmakları çevresini Ruslardan geri almak olmuştur. Rus hükümeti bu millî ayaklanmayı çevredeki birlikleri ile bastıramadı. Yeni askerî birliklerin gerekeceğini Rus yetkililer, hemen taktik değiştirerek diplomatik oyunlara başladılar, ikâmeti Orenburg Valisi Baron İgelstrom'u Kazaklara elçi göndererek bir "Halk Kurultayı" toplatmıştır. Bu kurultay vasıtasıyla halkın şikayetle dinlemiştir. Kurultayda konuşan halk temsilcileri, Rusların, Kazakların içişlerine karışmamasını istemiştir. Ayrıca, halk meclisi Sırım Batur başkanlığında taht şûrası" oluşturulmasını ve halkın idarî işlerini bu şûranın yürütmesini istemiştir. Rusların istediği, mevcut tansiyonu düşürmekti. Böylece hedefleri oluyorlardı.


Aradan 5-6 yıl geçtikten sonra, Ruslar gerekli tedbirlerini alarak baskılarını çoğaltmaya başlamışlardır. Kazaklar arasında millî ayaklanma düşüncesinin zayıfladığı düşünülerek halk arasına nifak sokma eylemlerine girişmiş Halkın gözünden iyice düşmüş olan Nurali Han'ı azlederek yerine onun kardeşi Erali'yi Han ilan etmişlerdir. Maksat, Sırım Batur başkanlığındaki heyetini hiçe saymak veya zayıf düşürmek idi. Rus entrikasını fark eden Sırım Batur, yeni Orenburg Valisi Neutling'e bir mektup yazarak durumu şiddetle protesto etmiştir. Halk arasında ikiliğe sebep olacak hareketlerden vazgeçmedikleri takdirde millî mücadelenin devam edeceğini söylemiştir. Ruslar, Sırım in bu kadar kararlı davranacağını tahmin edemedikleri için, onun başarılı mücadelesi karşısında ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Düşmana karşı iyi bir vurmak için hazırlanan Sırım Batur'a tabiat kanunu en büyük azizliği yapmıştır. 1796-97 kışında ortaya çıkan salgın hastalık, baharda sefer yapmayan Sırım Batur'un planlarını alt üst etmiştir. Korkunç hastalık Kazakların hayvanlarının çoğunun ölümüne sebep olmuştur. Bu, halkı beklemediği bir çöküntüye sürüklemiştir. Neticede, halk, Ruslarla mücadele yerine doyurma savaşına düşmüştür. Çaresizlik içinde kalan Sırım Batur, Ruslara karşı yürüttüğü millî mücadeleyi durdurmak mecburiyetinde kalmıştır, an Sırım Batur, Kazak bozkırlarının bekçiliğini yaparak ömrünü tamamlamıştır. Tarihçilerin ifadesine göre, Sırım Batur, Ruslara yenilmeden hayatını şerefle tamamladı. Fakat buna rağmen son günleri hâlâ bir meçhul olarak ortadadır.


Sırım Batur'un yenilmemesine rağmen ortadan yok olması Rusları son derece ferahlatmıştır. Kendilerine karşı halkın hakkını müdafaa edecek birinin bulunmaması Rusları cesaretlendirmiş ve Kazakları yeniden kontrole almak için entrikalar çevirmeye başlamışlardır. Fakat, Rusların entrikalarına, Sırım Batur'un bıraktığı şerefli pozisyonu bozmamak için başa geçen yeni liderlerden hiç biri alet olmadı. Sırım Batur'dan sonra Kazakların başına geçen liderlerin içinde en dikkati çeken simalardan biri de Sultan Arıngazi idi. Arıngazi, 1816'dan itibaren Kazak Türklerini şeriat usullerine göre idare etmeye başladı. Buhara Hanlığı ile iyi ilişkiler kurdu. Rusların, ülkenin içişlerine karışmasına izin vermedi. Ruslar, onu bir hile ile yakalatıp esir etmek suretiyle ancak durdurabilmişlerdir. Bu hadiseden sonra Ruslar, Kazakistan'ın içişlerine karışmaya, kabile reisleri arasında nifak çıkarmaya çalıştılar. Kendilerine karşı kuvvetli bir direnişin olmayacağını görünce de, İlek nehri kenarında yeni askerî kaleler inşaatına başladılar. Rusların, bu müstevlice hareketleri çok geçmeden halk arasında millî duyguları yeniden harekete geçirdi. Colaman Tilence adındaki yiğit bir beyin önderliğinde millî ayaklanma başladı. Üzerine gönderilen iki ayrı Rus kuvvetini yenmeye muvaffak olan Tilence, ayrıca, pek çok Rus askerini de esir aldı. Esirlerin serbest bırakılması için A.Sahmirov adındaki elçiye Tilence şu cevabı verir: "Ben bir şaki değilim. Rusya ile savaş halindeyim. Zaptedilen topraklarımız iade edilmediği müddetçe ve Arıngazi Han serbest bırakılmadıkça Rus kalelerine karşı saldırılara devam edilecektir". Ne var ki, düşman çok kuvvetli idi. Bütün Kossak birliklerini bölgeye toplayan Ruslar, Kazakistan topraklarını talan etmek ve halkı katletmekle Tilence Bey'i tehdit etmeye başladılar. Çaresizlik içinde kalan Tilence Bey, yeni Kazak toprağı işgal edilmemek şartıyla Ruslarla andlaşma yapmak mecburiyetinde kaldı.


Küçük Orda'da son millî ayaklanmayı yapan İsatay Tayman olmuştur. Rusların Küçük Orda Hanı seçtiği Cihangir'in tam bir Rus uşağı gibi davranması, halka ait umumî odaklan bazı şahıslara satması ve ural hattında yeni Rus kaleleri yapımına izin vermesi halkı yeniden infiale sürüklemiştir. Küçük Orda'nın Berş boyu önderi İsatay Tayman, halkın şikayetlerini dile getiren bir mektubu Orenburg'un yeni askerî valisi General Petrovski'ye gönderdi. Rus vali, şikayetleri dinleyeceği yerde reddedince Kazaklar haklarını müdafaa için mücadeleye başladılar. 15 Kasım 1837'de yapılan ilk muharebeyi kazanan Kazak Türkleri ,12 Temmuz 1838 de yaptıkları ikinci savaşı , Rusların topçu birliklerini ustaca kullanmaları neticesinde kaybetmişlerdir. Topçu ateşinin verdiği telefat halkı dehşete düşürmüştür. Verdiği şerefli mücadele ile Batur ünvanını alan İsatay Tayman , Rusların topçu ateşinden fırlaya şarapnel parçası ateşi ile vurularak şehit olmuştur. Çaresizlik içinde kalan halk , Ruslara boyun eğmek mecburiyetinde kalmıştır.

O ana kadar İsatay Batur'un mücadelesini , bizzat harplere girerek , desteklemiş olan şair Muhammed Otemiş , oba oba halkı dolaşarak şiirleri ile onlara moral vermiş , birlik halinde olmalarını tavsiye etmiş ve yeni bir kahraman önderin ortaya çıkacağını ve sonunda Kazakların mutlaka galip geleceklerini bildirmiştir. Bu kahraman önder çok geçmeden ortaya çıkmıştır. Bu , Sultan Kenasarı Kasımoğlu'dur.

Sultan Kenasarı Kasımoğlu


XIX. yy.ın ikinci çeyreğinde Kazak topluluğunun sosyal yapısında önemli değişiklikler oldu. 1822-24'te yapılan reformla hanlık iktidarı kaldırılarak sultanlar, beyler ve aile-akraba topluluklarının sosyal ve politik etkileri azalmaya başladı. Yalnız çarlık yönetim makamlarına geçen sultanların steplerde etkisi vardı. Batırlar da etkilerini kaybetmişti. Orta ve küçük cüz nüfusuna yeni vergiler yüklenmişti.


Kenesarı Kasımov Liderliğindeki İsyan Çarlık hükümetinin yaptığı reformlar, halkın hoşnutsuzluğuna yol açmış, çalışanların hayatı gittikçe kötüleşmiştir. Otlaklar daralarak Kazaklar, uzaklardaki kurak yerleri benimsemeye zorlanmıştır. Sömürge baskısı artarak vergi sistemi daha da ağırlaşmıştır. Çarlık hükümetinin toprak sınıflandırmasına karşı soyluların bir kısmı karşı çıkmış, yapılan reform politikasına muhalefet oluşmuştu. Orta cüz Kazakları'nın sömürge baskısına karşı mücadelesinde lider olarak Ablay Han'ın torunlarından Kenesarı Kasımov çıkmıştır. Kasım 1837'de köylülerin Akyaus savunma tesislerindeki askerleriyle ilk silahlı çatışmaları başlamış, Mayıs 1838'de de isyancılar tarafından Akmola emri yakılmış, fakat baskılardan dolayı Kenesarı, müfrezeleriyle birlikte küçük cüz topraklarında Turgay nehri bölgesinde kuvvetlerini toplamaya zorlanmıştır. 1839-1840'ta yeni Çeza müfrezeleriyle çatışmada başarılı olunmuştur.


Kenesarı Kasımov, 1841'de han ilan edilmiştir. Böylece vergi politikasını elindeki otlaklarda yürüterek etkisini genişletme ve kuvvetlendirme imkânı elde etmiştir. Ancak vergi toplayan memurlar, bunu kötüye kullanmışlar; 1844'te vergilerden memnun olmayan Jappas topluluğu ile Kenesarı'nın akrabası Nauruzbay çatışmaya girmiştir. İsyancıların toprak taleplerini zaten kabul etmeyen çarlık hükümeti, Kenesarı'nın han ilan edilmesine de karşı çıkıyordu. Bu faktörler, step halkını Çeza müfrezeleriyle uzun bir savaşa sürükleyerek halkın hayatını cehenneme döndürmüştür.


Yedi yıllık isyanlar ve başarısız savaşlardan sonra çarlık makamları, 1845'te Kenesarı Han'ın karargâhına iki elçi göndermişlerdi. Çarlık hükümetinin planlarında hana ve egemenliğinde olan köylere, onların ata topraklarını geri vermek yoktu. Kenesarı, Hiva ve Buhara ile politik ilişkilerini koparmaya da cesaret edemiyordu. Çarlık hükümetine sadakat ve vergi vermeyi reddetmişti. Kenesarı Kasımov'un otlaklarının arasına iki savunma tesisi kurmasıyla çarlık hükümeti saldırmaya başladı. Bunun sonucunda isyancılar, Sarısu ve Çu bölgelerine gitmeye zorlanmış, fakat burada da Kokand Hanlığı ile çatışmışlardır. Sarıderya'da üç Kokand kalesi ele geçirilmiştir (Cülek, Yeni Kurgan ve Tursunbay kaleleri). 1846'da yorgun ve bitkin Kenesarı'nın başkanlığındaki Kazak köyleri, büyük cüz topraklarına girmiş, fakat sultan ve beylerin büyük kısmının çarlık hükümetine sadakat yemini etmiş olmalarından dolayı destek bulamamıştır. İsyancılar çembere alınmış ve dar topraklara sokularak her taraftan Kırgızlar'la çevrilmiştir. Kenesarı, 1847'de Kırgızlar'la yapılan çatışmada yakalanmış ve idam edilerek 10 yıl süren ulusal bağımsızlığını koruma ve çarlık sömürgesine karşı mücadelesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.


Çarlık hükümeti tarafına geçen soylular, vergi ve otlaklardaki büyük imtiyazlardan yararlanıyorlardı. Kenesarı Kasımov bağımsızlığı tercih ederek Kazak köylülerinin çarlığa karşı mücadelesinde başa geçmiş ve sömürge baskısından bıkan Kazak köylülerinin üç cüzünü kendisine bağlamıştır. İsyan, Kazakistan'da Rus çarlık sömürge politikasını engelleyen ciddi bir faktör olmuştur.
 
Üst