1964-2008… Bu iki tarihi yazmak ne kadar kolay… Ama bu iki tarih, mahzun gülen gözleri ile, kendini Türklük davasına adamış bir kardeşinizin resmi altında görüldüğü zaman dünya zifiri bir karanlığa bürünüyor. Her yer kapkara zindan kesiliyor.
Kapıldığınız derin üzüntü hâli imkân verirse, önce yaşını hesap ediyorsunuz. 44 yıl… Şu fani dünyada, bir asra yakın kaygusuz ömür sürenlerin bulunduğu şu kahpe dünyada, her günü tırnakla kazılarak yaşanmış 44 yıl… Kemal Çapraz’ın yapacağı ne kadar çok iş vardı. Ve onları yapmayı ne kadar gönülden istiyordu. Hiç yüksünmeden, yüzündeki, gözlerindeki mahzun pırıltı hiç sönmeden nasıl bir işten ötekine atılıyordu.
Prensip sahibi idi. Namerde muhtaç olmadan yaşamayı kendisine şiar edinmişti. Meslek hayatını uzun yıllar sürdürdüğü, gecesini gündüzünü verdiği Türkiye gazetesinden 2001 yılında ayrılmak zorunda bırakıldığında, hiç şikâyet etmedi. Kendi başına çalışmayı seçti. Önce Basın Birliği Derneğini kurdu. Kendisi gibi gadre uğramış arkadaşlarını o çatı altında topladı. Mücadelesini yürüttü. Sonra Ufuk Ötesi gazetesini yayınlamaya başladı. Ardından Ufuk Ötesi Yayınları devreye girdi. Çapraz, kimseye sığınmadan ayakları üzerinde duruyor ve gerçekten seviyeli bir yayıncılık yapıyordu.
Türk Edebiyatı dergisine de röportajlar yapmış, yazılar hazırlamıştı. Türk dünyası için kendisine iletilen hiçbir isteği geri çevirmeyen bu dost, bu irade simgesi insan, bu yiğit Kastamonulu şimdi gerçek âlemde öyle mi?
Bu sabah vefat haberini aldığımda dondum kaldım. Uğradığı kaza ise hayıflanmamı ve acımı daha da artırdı. Şimdi ne yapalım. Trafiği, yolu, korkulukları, üst geçitleri, belediyeleri mi suçlayalım; ona çarpan aracın sürücüsüne lânetler mi yağdıralım…
Yoksa Kemal gibi “Ulvî olan sükûttur, bundan gayrısı zayıflık işaretidir.” deyip, bu ülke ve millet için var gücümüzle çalışmaya devam mı edelim.
Eminim Kemal ikincisini ister ve yapardı. Acıları yüreğine gömer, yüzündeki hüzünlü tebessümle durmaksızın bir hizmetten ötekine koşar, koşar, koşardı…
Kemal’le ortak noktalarımızdan birisi Kırım Meselesi idi. Kırım, Mustafa Cemiloğlu, Cengiz Dağcı dendi mi onun yüzü birden değişir, istikbalin hür Kırım Cumhuriyetini gerçekleşmiş görürdü. Defalarca Kırım’a gitti. Ana yurtlarına yerleşmek isteyen Kırım Türklerinin çektikleri acıları, yazılarına ve konuşmalarına aktardı. Türkiye’de Kırım duyarlılığının uyanmasında, Kemal Çapraz’ın büyük emeği vardır.
Birkaç yıl önce Kırım ve Cengiz Dağcı konulu bir programın yapılmasını TRT 1 radyosuna o telkin etmiş ve beni de o programa davet ettirmişti. Birlikte bir saat boyunca Kırım için yandık yakıldık.
Onu yarın öğle namazından sonra gerçek dosta uğurlayacağız. Tuzla Yayla Mahallesi Merkez Camiinde onun için divan duracağız ve “Er Kişi Niyetine” diyerek tekbir alacağız. Bu niyet Kemal’e ve şahsiyetine çok yakışacak.
O er oğlu er bir kişi idi. 44 yıllık kısacık hayatı bunun yüzlerce örneği ile doludur. Bu ramazan gününde Allah onu mağfireti ile sarsın ve hepimize sabr-ı cemil versin… Elbette ilâhî takdir karşısında boynumuz kıldan incedir. Boyun büker ve tâbi oluruz.
Ama zamansız göçen fidanların ardından, yüzlerce yıl önce Yunus’un duyduğu sızıyı duymadan da edemeyiz:
Şu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi
Kemal Kardeşimin mekânı cennet olsun…