Kentleşmenin Öznesindeki Sorun. Varoşlar Ve Mersin

Miktat ALGÜL

Onursal Üye
Katılım
28 Eyl 2008
Mesajlar
39
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kentleşmenin Öznesindeki Sorun. Varoşlar Ve Mersin

Varoşlar sayıca artan göçle birlikte büyük şehirlerin çevresini surlar misali kuşattılar.
Aslında göç, yeni olan toplumsal bir olgu değil.

Göç tarihsel süreç içinde hep varlığını koruyan bir toplumsal olgudur.

Değişiklik, tarihin üzerine yüklediği göreve göre değişiklik göstermesidir.

Örneğin İslam dininin bekası için hicret de bir göç olduğu gibi, iş ve aş ütopyalarına ulaşmakta bu kavramın merkezine oturmaktadır.

Özellikle Türkiye için 50’li yıllarda başlayan göç ‘taşı ve toprağı altın’’ büyük şehirlere taşınan umutların yolculuğu oldu.İlk zamanlar umutlar az da olsa karşılık bulabilmekteydi.

Zamanla ekonominin hüsrana uğraması ve basiretsiz yöneticilerin iş başına gelmesi, bu umut yolculuğunun karşılığını vermemeye başladı.

Buda aynı zamanda kentlerin merkezlerinde kentsel yaşamın olanaklarını bulamayan yerleşim alanlarının doğmasına sebep oldu.

Oysaki kent kentliğini koruyor, kentlilik kültürü ağırlığın merkezine oturuyordu. Bunun yanında ise kentin etrafında bir günde bitiveren toplu yaşam alanları oluşuyor ve bu alanların insanları geldikleri yerlerin kültürlerini o bölgelere taşıyor ve yaşayanların şehir yaşamına yabancılaşması süreci, kendini de yabancılaşma şekliyle ortaya koyuyor, böylece muğlâk ve güdük kişilikler oluşuyordu.

Bununla beraber, bu olumsuzlukların yanında hemşeri ve akrabalık feodal bağları yeni insanların göçüne neden oluyordu. Böylece ahbap varoşlar oluştu.

Anne, baba ve çocuklar değişik özellikler gösterdiler. İlk göç kuşağı köye, sonrakiler kentte yakınlık duydular. Göçün köy-kent arasında sıkışmış gençleri günün egemen değerleriyle bireysel kaçışlara ya da bireysel çözümlere yöneldiler.

Çözüm noktalarındaki tıkanıklık yeni güçler doğurdu. Kaçış noktasındakilerin tineri, balisi, hapı, esrarı bazılarının çözümü haline geldi.

Güce tapınan toplumun gençleri, kendi çözümsüzlüklerini maçlarda, kutlamalarda ya da mahallelerinde arkadaş çevrelerine getirdikleri uyum / uyumsuzluk normlarında fanatizm şiddetiyle çözmeye yöneldiler.

Kentimiz Mersinde bu özellikli göçlerin merkezi bir kent. İnsanların varoşlardaki sosyolojik ilişkileri bu anlattığımızla paralellikte.

Gelecekle ilgili gerekli insani önlemler alınmadığı zaman ki bu önlemleri alacak kurumlar bellidir, karşıtlıklar ve çelişkiler kent organizmasını bozacaktır.
Mersin kentleşme düzeyi bakımından iki farklı resim ortaya koymakta. Bir yanıyla ki / kuzeye doğru alt ve üst yapısıyla çağdaş bir Avrupa kenti, kentin diğer taraflar ise çarpık yapılaşmanın sıkıntılarıyla boğuşuyor.

Tam anlamıyla büyük bir kent –köy.

Mersin’in en büyük sorunun çarpık ve düzensiz kentleşme ile iç göç olduğu somut bir gerçeklik. Bu anlam da "Çağdaş kent dokusunu bir kanser virüsü gibi kemiren bu olgu bertaraf edilmedikçe diğer sorunların çözümü de alabildiğine zorlaşıyor" .

Yani bu sorun belirleme toplumsal kaosu da beraber getirmekte. Bundan dolayıdır ki; ‘Mersin provokasyonlar ve karmaşa kenti ‘’ olarak Türkiye gündeminde ve/veya halkın bilincinde yer almaktadır.

Mersin’i iki ayrı yüzle görmek lazım.

Kuzey yepyeni alt ve üst yapılarıyla örnek bir Avrupa kenti görünümünde, diğer yerler ise aktarılan kaynaklara ve/ veya aktarılamayan kaynaklara rağmen sorunlarını tamamıyla aşamamış düzensiz ve çarpık kentleşmenin tipik bir örneği olduğunu temel bir belirleme.

AB'nin ekonomik, sosyal ve kültürel platformlarda bir çağdaşlık projesi olduğunu ne kadar söylense de bunun böyle olmadığı çarpık köy –kent anlayışında görülebilmektedir.

Ayrıca "Büyük ve işlerlik kazandırılamayan ekonomik potansiyeli ile geleceğe yönelik umutlar vadeden Akdeniz toprakları AB ile uyumda güçlük çekmeyecek illerimizin arasında gösterilmesi psikolojik harbin kentsel özgülünde uygulanmasından başka bir şey değildir" .

Miktat Algül

Gazeteci-Yazar
 
Üst