Kıbrıs Buhranı Ve Harekatı

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Kıbrıs Buhranı Ve Harekatı



1968 Haziranında başlayan ve Kıbrıs`a yeni bir düzen getirmeyi hedefleyen görüşmeler 1974 yılına gelindiğinde hiçbir çözüme ulaşmamıştı. Rumların amacı Türklere 1960 Anayasasındaki hakları dahi vermemek ve Türk toplumunu azınlık statüsünde tutmaktı. Bu amacın bir adım ötesi ise Enosis idi.
Buna karşılık Türk toplumu ve Türkiye ise geçmiş tecrübelerin ışığında Kıbrıs devletinin, Türk ve Rum iki ayrı federe devlete dayanmasını Türk toplumu için en sağlam teminat olarak kabul etmekteydi. Ancak bu düşünce Türk hükümeti federal devlet politikasında zamanla değişiklikler yaptı: Bölge muhtariyeti esasına dayanan üniter devlet. Bir çeşit kanton sistemiydi. Tek devlet olacak fakat birkaç bölgede toplanan Türkler kendi bölgesinde muhtariyete sahip olacaklardı.
Bu arada Türkiye`de 73 seçimlerinden sonra kurulan CHP-MSP hükümeti ise fonksiyonel federatif sistem tezini benimsemişti. Tek devlet içinde yetki ve görevlerin iki toplum arasında paylaşılması yeni hükümetten de umduğunu bulamayan Makarios sabırsızlanmaya başladı.
1974 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında Kıt`a sahanlığı konusunda anlaşmazlık çıktı. Bu durum devam ederken Makarios`un Atina ile arası açıldı. Toplumlararası görüşmelerin uzaması ve Enosis`in gerçekleşmesi yolunda Makarios`u engel gören Yunan cuntası adada bir takım faaliyetler başlattı. Bunun sonucunda EOKA tedhişçilerinden Nikos Sampson Rum Milli Muhafız Teşkilatı`nında desteği ile Makarios`u düşürdü ve Kıbrıs Elen Cumhuriyetini ilan etti. Bu darbe Enosis yani adanın Yunanistan`a ilhakı demekti ve Yunanistan`ın Kıbrıs`a açık bir müdahalesiydi. 1974 Kıbrıs Buhranı böyle başladı.
Sampson darbesini Türkiye, İngiltere ve Amerika`da tanımadıklarını bildirdiler. Türkiye Garanti Antlaşmasının 4. Maddesinin verdiği yetkiye dayanarak İngiltere ile Kıbrıs`a müdahaleye karar verdi. 17 Temmuzda bu konu için Londra`ya giden Ecevit, umduğu desteği bulamadı. İngiltere müdahaleye yanaşmadı. NATO ve BM`de ele alınmasından yanaydı.
Amerika`nın Atina`ya baskısı da sonuç vermedi. NATO`nun da etkili olmadığı görüldü.
19 Temmuz`da Londra`dan dönen Ecevit 20 Temmuz 1974 sabahında Türk Silahlı Kuvvetlerini adaya gönderdi. Girne`ye inen Türk Kuvvetleri ile Kıbrıs ve Yunan Kuvvetleri arasında sert çarpışmalar oldu. 22 Temmuzda Ateşkes sağlandığında Türk Kuvvetleri Girne-Lefkoşe yakın kontrol altına almışlardı. Ancak durum askeri açıdan tehlikeli ve yetersizdi. Bu nedenle ateşkesten sonra Türkiye adaya 40.000 kişilik bir kuvvet ve 300 tank gönderdi.
Sampson darbesi üzerine pek bir şey yapamayan Güvenlik Konseyi Türkiye`nin çıkartması üzerine hareketlendi. Türk – Yunan münasebetleri tam bir savaş haline gelmesi bunda etkili oldu.
22 Temmuz 1974 saat 17:00`dan itibaren Türkiye Güvenlik Konseyi kararına uyarak ateşi kesti. 23 Temmuz günü Yunan hükümeti istifa etti. Karamanlis Milli Birlik Hükümetini kurmak üzere Atina`ya geldi. Kıbrıs`da da Sampson`nun yerini Glafkos Klerides aldı.
Güvenlik Konseyi Kıbrıs`da Anayasa düzeni yeniden kurulması amacı ile görüşmelerin başlamasını istiyordu. Bu sebeple 25 Temmuz`da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Cenevre`de bir araya geldiler ve 30 Temmuz 1974`de Cenevre Deklarasyonu denen belgeyi imzaladılar.
1-1960 Anayasa düzeninin tesisi konusunda mutabakata varıldı. Ancak bazı yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu da kabul edildi.
2-kıbrıs`ta taraflar 31 Temmuz 1974 günü Türkiye saati ile 24:00`da kontrollerindeki alanları genişletmeyeceklerdir. Yani bu deklarasyona göre Kıbrıs`da ateşkes çizgisi 22 Temmuz saat 17:00`da çizgi değil 31 Temmuz gece yarısı mevcut olan çizgidir. Çünkü, 22 Temmuzdan sonra Rum saldırıları devam ettiği için çatışmalar yeniden başladığından Türk Kuvvetleri kontrolleri altındaki alanı genişletmiştir.
3- Ateşkes çizgisinde Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin kontrolünde bir güvenlik bölgesi kurulacaktır.
4-Rum ve Yunan muhasarası altındaki Türk bölgelerinden bu kuvvetler çekilecek bu bölgeler Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin korumasına girecekti.
5-Kıbrıs`da Anayasa düzenini tesis için üç dışişleri bakanı 8 Ağustosta Cenevre`de yeniden bir araya gelecektir. Bu süre zarfında Cumhurbaşkanı Yardımcı Rauf Denktaş 1960 Anayasası gereğince Cumhurbaşkanı görevini yürütecektir. Ancak bu durum Kıbrıs Geçici Türk Yönetiminin devamına engel olmayacaktır.
I. Cenevre Konferansı Türkiye açısından başarıyla neticelendi.
II. Cenevre konferansı 8 Ağustosta başladı. Bu kongreye Denktaş ile Klerides`de
katıldılar. Türk tarafı coğrafi esasa dayalı federatif sistemi teklif ettiler ise de Yunan ve Rum tarafı oyalama yoluna gidip adadaki Türklere`de saldırılara devam edince 14 Ağustos sabahının ilk saatlerinde Türk heyeti tarafından kesildi ve Türk Silahlı Kuvvetleri aynı gün 2.Kıbrıs harekatına başladılar.
2.Kıbrıs Harekatı 16 Ağustos 1974 akşamı saat 19:00`da itibaren Türkiye`nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararına uyarak Ateşkes kabulü ile sona erdi. İki gün içinde Türk Silahlı Kuvvetleri adanın %38`ini ele geçirmişlerdi.
2.Kıbrıs Harekatı birincisinin aksine, dünya kamuoyunda Türkiye aleyhine bir havanın doğmasına sebep oldu. 1.Harekat bir hukuki müdahale olarak kabul edilmesine rağmen 2.Harekat bir toprak iktisabı ve işgal olarak telakki edildi. Ancak hür dünya, Türk toplumunun 11 senedir çektiği ızdırabı, uğradığı zulümü görmedi, düşünmedi.
2.Harekata Rusya ve Amerika`dan şiddetli tepki geldi.
Sovyetlerin Tepkisi : Kıbrıs`da Makarios`un düşürülmesi Sovyet Yönetimini sıktı. Çünkü, Makarios bağlantısızlık politikası takip etmekteydi ve Türkiye`ye karşı Sovyetlerle iyi münasebetler devam ettirmeye de önem veriyordu. Bu nedenle adada kurulan yeni düzeni Sovyet Yönetimi tanımadı.
Türkiye`nin 20 Temmuz müdahalesini de adadaki eski düzeni tekrar kurmaya yönelik gören Sovyetler bir tepki göstermedi. Ancak Türkiye`nin 2.Barış Harekatını başlatması ve aynı gün Yunanistan`ın NATO`nun askeri kanadından çekildiğini ilan etmesi Sovyetlerin Türkiye ve Kıbrıs politikasını değiştirmeye yöneltti. Türkiye`nin adanın üçte birinden fazlasını ele geçirmesi adanın taksimi demekti. Bu da Kıbrıs`da bir NATO üssü demekti. Halbuki Makarios`un liderliğinde ki bağımsız bağlantısı bir Kıbrıs adanın NATO üssü olmasına engeldi.
Sovyet Yönetiminin 23 Ağustos 1974 tarihli Deklarasyonu Kıbrıs`da ki meselenin Türkiye, İngiltere,Yunanistan arasından çıkartılıp milletlerarası platformlara taşımaya yönelikti. Güvenlik Konseyinin 15 üyesinin tarafların ve bazı bağlantısız devletlerin katılacağı form ile konuya çözüm aranacaktı. Böylelikle Türkiye`nin Kıbrıs`da ki kontrolü kalkıyor buna karşılık Sovyet Rusya Kıbrıs meselesinde söz sahibi oluyordu.
Bu teklif Yunanistan tarafından desteklendi. Amerika yararlı olmayan bir teklif olarak değerlendirdi. Türkiye ise Rusya`ya verdiği notada öneriyi reddetti. Sorunun kalabalık toplantılara taşınmasının çözümü uzatacağı, Türkiye`nin Güvenlik Konseyinin kararlarına bağlı bulunduğunu adada güvenliği sağlamasının Türk Kuvvetlerinin uygun zamanlarda ve kademeli olarak geri çekilmesini sağlayacağı belirtildi.
Sovyetlerin bu yeni görüşü BM Genel Kurulunu da etkiledi. 1 Kasım 1974`de alınan bir kararla Kıbrıs`da ki bütün yabancı güçlerin çekilmesini Kıbrıs`da ki konunun Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının meselesi olduğu ve eşit şartlar altında yapılacak görüşmeler tarafların serbestçe ve karşılıklı olarak kabul edecekleri bir siyasi çözüm bulmaya davet ediyordu.
Genel Kurulun bu kararı Kıbrıs Türk toplumunu Rum toplumu ile eşit seviyeye getiriyor ve siyasi çözümün bir parçası olarak Türk tarafı da kabul ediliyordu. Ancak bunun dışında Garanti Antlaşmasından söz etmemesi, Türkiye`nin adanın işlerine bulaşmaması ifadesi, Rum mültecilerin yerlerine dönme önerileri, başka devletlerin karışmaması ifadeleri, Kıbrıs Cumhuriyeti ifadesinin kullanılması hep Türkiye`ye yönelikti. Buna rağmen 117 oyla kabul edilen bu karara Türk Dışişleri de müspet oy vermesi kamuoyunda tartışıldı. Ancak Türkiye asıl darbeyi müttefiki olan Amerika`dan aldığı için Sovyetlerin bu tutumu çok fazla tesir bırakmadı.
Amerika`nın Tepkisi : 1974 Kıbrıs buhranının Türk – Amerikan münasebetlerine indirdiği darbe, Amerikan Kongresinin bilhassa 5 Şubat 1975`ten itibaren Türkiye`ye tatbik ettiği silah ambargosu yani Amerika`nın Türkiye`ye hiçbir şekilde silah yardımında bulunmamasıdır. NATO üyesi iki ülkenin yani müttefiki olan bir ülkeye karşı alınan bu karar tarihte eşine rastlanmayan bir pariplik örneği olmuştur.
Ambargoda etkili olan bazı faktörler vardır ;
1-Türkiye`de haşhaş ekim yasağının 1 Temmuz 1974`ten itibaren kaldırılması Amerika tarafından tepkiyle karşılandı. Türkiye`ye ambargo fikri Amerika`da o günlerde gündeme geldi. Kıbrıs`la beraber Yunan lobisinin de faaliyete geçmesi Amerika`da Türkiye aleyhine bir oluşumu meydana getirdi.
2-Amerika`nın Vietnam batağına saplanması Amerikan Kongresinin Hükümete yani Yürütme Organına karşı bir güvensizlik oluşmasına neden olmuştu. Bu durum dış politikada yürütmenin etkisinin zayıflamasında etkili oldu.
3-Tam bu sıralarda Amerika`da Nixon`ın istifası Ford`un başkanlığı gerçekleşti. Yani başkanın ambargoyu kaldırma yolundaki bütün çabaları sonuç vermedi. Çünkü, henüz kendisi ile kongre arasında tam bir uyum ve diyalog sağlayamamıştı.
4-Hükümette Dışişleri ile Savunma Bakanlığı ambargosunun çok önemli ve farklı sonuçlar getireceği yönündeki görüşleri de kongrede etkili olmadı.
5-Ambargo konusunda Senato ile Temsilciler Meclisi farklı bir tutum sergilemişlerdir. Dış Politikaya hakim olan Senato daha ılımlı ise de Temsilciler Meclisinin Amerika Başkentindeki Rum ve Yunan lobilerinin etkisinde olması kararda son derece etkili olmuştur.
Amerika`nın ambargosuna Türkiye`nin cevabı 13 Şubat 1975`de Kıbrıs Türk Federe Devletinin kuruluşu olmuştur.
Başkan ve hükümet Türkiye ile Kongre arasında arabuluculuk girişimleri yaptı. Ancak sonuç elde edilmedi. Bunun üzerine Türkiye 17 Haziran 1975`te Amerika`ya verdiği bir nota ile Türkiye`de ki 20 Amerikan üssü statüsünün yeniden gözden geçirileceğini bildirdi. Kongrede konu tekrar görüşüldü ancak 206 oya karşı 223 oyla reddedildi. 25 Temmuzda Türk Hükümeti Türk- Amerikan Savunma İşbirliği Antlaşmasını yürürlükten kaldırdığını ve üslerin Türk Silahlı Kuvvetlerin kontrol ve gözetimi altına gireceğini bildirdi. Türkiye`nin bu kararlı tutumu önceden anlaşması yapılmış paraların ödemesinin yapılmasını sağladı. 1976 başlarında adada 2000 kişilik bir kuvvet çekti. Üsler konusunda yeni bir Savunma İşbirliği Antlaşması imzalandı. Antlaşma yürürlüğe girmesi ambargonun kalkmasına ve kongrenin tasdikine bağlandı.
1976`da başkanlık seçimlerini Jimmy Carter kazandı. Türkiye`de Ecevit yeniden başkan oldu. Carter ambargonun kalkmasından yana çalıştıysa da başarılı olamadı. Bu arada Ecevit Sovyetlerle yakınlaşma sergiledi. Bu durum hem Amerika hem de NATO içinde tepki uyandırdı. Ecevit bu arada 1978 Temmuzunda Kıbrıs`da önemli bir taviz verdi. Toplumlararası görüşmeler başlar başlamaz gelecekteki statüsü hakkındaki her hakkı saklı olmak şartıyla Maraş bölgesine 35.000 Rum göçmenin kabul edileceğini ve geçici bir idare kurulabileceğini bildirdi. Bu gelişmeler ve Carter`ın da çabaları sonunda 1 Ağustos 1978`de Temsilciler Meclisi ambargoyu kaldırma kararı aldı. 26Eylül 1978`de yürürlüğe girdi.
Savunma İşbirliği Antlaşması ise uzun süre imzalanamadı. Gerek miktarın az bulunması gerekse Türkiye`de hükümet değişiklikleri bu gecikmede etkili oldu sonuç itibarıyla antlaşma 29 Mart 1980`de imzalandı.
Ambargodan sonra Kıbrıs Sorunu Türk tarafını 1960 haklarından dahi mahrum bırakan bir Amerikan planı ile BM Genel Sekreterleri vasıtası ile uygulanmak istendi. Ancak antlaşma Türk tarafına hiç uymadı fakat Yunanlıları da memnun etmedi. Bu arada Yunanistan`da Sosyalist Pasok iktidara geldi. Yeni Yunan Yönetimi Kıbrıs Sorununu toplumlararası değil milletlerarası görüşmelerle çözme yanında faaliyet gösterince konu yine kilitlendi. Ancak zaman Türkiye`nin lehine işlemektedir. Türkiye bugün Kıbrıs`da sahip olduğu durumdan şikayetçi değildir.
 
Üst