Kıbrıs Türkleri ve Alevilik

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
KIBRISLI TÜRKLERİN KÖKENLERİ[1]


nazim.jpg
Dr Nazım Beratlı Çalışmasıdır: - Değerli Beratlı’nın çalışmasına ışık tutan belgedir.


Hikâyemiz, böyle başlamıştı... Uğraş Beratlı'nın Osmanlıca aslı ve İngilizce tercüme sinden yararlanarak bugünkü Türkçe'ye çevir­diği Sarı Selim'in aşağıdaki fermanı, büyük maceramızın ilk adımıy­dı.


PADİŞAH SARI SELİMİN FERMANI: (Padişah II. Selim)


"Anadolu ve Karaman ve Rum ve Dulkadiriye'de bulunan kadılara emrediyorum ki;

Halen Kıbrıs Beylerbeyi olan Sinan Paşa'nın, yüksek ve kutsal makamıma gönderdiği mektupta, Kıbrıs, Adası'nın çok sayıda askerle istilâsı sonucu, adanın pek çok yerinin harap olduğu, bu ha­rap olan yerlerin, tarım yapma, bağ, bahçe ve şeker kamışı ekmeğe uygun yerler olup, toprağın bir kile tohumdan, elli-altmış kile ürün verebilecek kadar verimli olduğu, adanın kasaba, köy ve sair bölge ve bahçelerinin, iskân edilmesi, gözetilmesi ve geliştirilmesi gerekti­ği bildirilmiştir.


Şimdi, adanın havası en iyi durumdayken, tehlikeye açık noktalardaki kalelerin tamir edilmesini, düzenli asker tayin edilme­sini emrediyorum. Böylece, Allah'ın izniyle ada, alçak düşmanın saldırılarına karşı, korunmuş olacaktır. Bu konuların hallolması İçin, son derece dikkatli olunmalı ve ihmale yer verilmesine fırsat tanınmamalı, köy ve kasabalar, mamur hale getirilmelidir.


Bunun için, teşvik olarak, adı geçen adaya gelenler, Öşür ve diğer vergilerinden iki yıl süre ile muaf tutulmalı ve suçlan, affe­dilmelidir. Çorak, sarp ve kayalık yerlerde yaşayanlar, daha fazla toprağa ihtiyacı olanlar, kanunsuz hareketleri ve kötü huylarıyla ta­nınanlar, bölgelerinin kütükleriyle kayıtlı olmayanlar, bulundukları bölgeye yeni gelenler, oldukları yere kira ödeyerek yerleşenler, yıllar­dır yayla, bağ, bahçe anlaşmazlıkları içinde olanlar, kırdan kasaba­lara göç edenler, avareler, belli bir işi olmayanlar ve leventlik eden­ler, adı geçen adaya gönderileceklerdir. Buna, her kasabadan, on ha­neden, bir hane seçilmek koşuluyla, şu sanayi erbabı ve esnaf da ek­lenecektir.


Ayakkabıcı, çizmeci, terzi, takkeci, dokumacı, çuvalcı, hal­laç, kazaz, aşçı, çorbacı, mumcu, semerci, nalbant, bakkal, debbağ, dülger, yapıcı, taşçı, kuyumcu, kazancı ve diğer zanaatkar ve tüccar­lar.


Bunlara ilâveten, güçlü kuvvetli işe yarar adamlar, kış gel­meden, uygun giysileri, davarları ve çiftleri ile adaya göçür ül mel i di r. Bu adamların, kötü Ünleri ile kanunsuz hareketleri ile tanınanlar arasından seçilmesine ve kütüklerde kayıtlı olmamasına, kendi evleri bulunmayıp kirada oturuyor olmalarına, faizciler, toprak konu­sunda münakaşa edenler ve diğerlerinin olmasına, son derece dik­kat ediniz. Ve davarları ve çiftleri ile birlikte gönderiniz. Siz kadılar, tasarruflarındaki yerleri ve mülklerini açık artırma ile satarak, pa­ralarını kendilerine teslim edip, Kıbrıs'a gönderilmek üzere, hemen Silifke'ye gönderiniz. Zenaatkar ve tüccarlar da, on haneden bir ha­ne olmak koşuluyla, işe yarayanları seçilip isimleri kaydedildikten sonra, Kıbrıs Adası'na Silifke üzerinden gönderilmelidir. Arkada bı­raktıkları mülklerinin, gerçek değerinin altında satılmamasına ve herhangi bir zarar verilmemesine, dikkat edesiniz. Ayrıca bütün bu insanlar isimleri ve ayrıntıları ile defterlere kaydedilip, çiftçilere kaç koyun verildiği, kimin göçürüldüğü, tüccarın hangi köy veya mahal­leden geldiği, ayrıntılı olarak, defterlere kaydedilsin. Bu defterlerin bir kopyası bana, biri Kıbrıs Beylerbeyliğine gönderilsin, sonuncusu ise kadılığınız mahkemesi arşivinde saklansın.


Götürülenlerin geri dönmemesine dikkat ediniz. Ayrıca, mübaşirlere tembih ediniz ki; Kıbrıs'a gönderme bahanesiyle kimse­den para almasınlar, kimseyi taciz etmesinler. Bu konuda, adamakıl­lı dikkatli olunuz ve Kıbrıs'a sürülmeyecek olanların rahatsız edil­mesine fırsat vermeyiniz. Kıbrıs'a götürülecek olanlara ise emrim üzere vergiden iki yıl süre ile muaf tutulacaklarını, duyurup, özendi­riniz. Buna rağmen, kaydedilip adaya koyun ve keçileri ile göçenler­den, adayı terkeden olursa, yakaladığınız yerde idam ediniz. Siz vilâ­yet kadıları, bu konuda, dikkatli ve basiretli olunuz. Eğer sizin bölge­nizden, Kıbns'a gönderilip de geri dönen varsa, hapsedip hakkın­dan gelindiğini devamlı olarak makamıma bildiriniz. Göç İçin adı kaydedilenleri, zaman yitirmeden Silifke'ye toplayıp, oradan da Kıb­ns'a gönderin. Adaya ulaştıklarında, adanın beylerbeyine defterleri de ulaştırın, onun bu insanları uygun bulduğu yerlere yerleştirdiği­ne tanık olun. Göçmenlerle birlikte gidecek memurlar, onların yer­leştirildiğine dair bilgiler Kıbrıs beylerbeyi tarafından kayıt altına alındıktan sonra, geri bölgelerine dönüp, bu bilgileri benim ulu ve kutsal makamıma göndereceklerdir.Hepinize, bu belge ile bu konunun çözümünü sağlamanız, emredilmiştir. Adaya gönderilecek koşullan taşıyan kimi kimseleri, kendi adamınızdır diye koruyup, başkalarım göndermeyiniz. Bana böyle bir şikâyet ulaşırsa yapanın hakkından geleceğimden, şüphe et­meyiniz. Bunu yapanları siz, onun haberi olmadan bana bildirmek­ten başka, kendiniz birşey yapmayacaksınız."

__________________
[1] - LAÜ/G.YURT Belediyesi’nin düzenlediği lll. Güzelyurt Tarih Buluşması’na sunulan bildiridir.


 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Kıbrıs Türkleri ve Alevilik

KENTLERDE YAŞAYAN NÜFUS:

XX.yy başlarına gelinceye değin, Kıbrıs'ta kent denilince akla gelen tek yerleşim birimi, Lafkoşa'dır. Bu bakımdan Lefkoşa'nın Türk nüfusunun geçmişini araştırmakla, ko­nuya aydınlık kazandırmak, mümkündür.

18 No'lu Mühimme Defteri'nden öğrendiğimize göre, 1572 yılında fetihten hemen sonra, sadece Lefkoşa'da 1000 gazi kalıp, bu­raya yerleşmiştir. Toplam olarak adada kalan asker sayısı, 4000 kadardır. Bunlardan bekâr olanlar için, Canîk'ten kızlar getirilip, evlenip yerleş­meleri sağlanmıştır.[1] Ada kentlerine gönderilmek istenenlerin, sanayiiyi canlandırmak amacı ile meslek sahipleri öncelikli olması­na dikkat edildiği ve fermanda sayılan bölge kadılarına yazılan bir ya­zı ile 1/10 oranında göçürüldükleri, bilinmektedir. İlk gelen kafile’de, 20 dokumacı, 2 çizme yapımcısı, l çilingir, l ahçı, 5 demirci, 4 ha­mamcı, 9 ayakkabıcı, l silâh yapımcısı, 5 tabak, 2 tacir, 7 terzi, 2 ke­çeci, l nalbant, l halıcı ve l taşçı ustası[2] bulunduğunu biliyoruz.

Kentlerde yaşayan Kıbrıslı Turkler'İn ataları, işte bu insan­lardır. Yâni, 1000 savaşçı ve onların aileleri ile, 354 hâneden iba­ret, esnaf-zenaatkârlar ve bunlara sonradan eklenen, Osmanlı me­mur ailelerinin, adaya yerleşen torunları...

Sefere katılıp adada kalanların, "Fütuvvet Ehli" olduklarını açıktır. Fütuvvet Anlayışı, İslâm'da bir çeşit "Delikanlılık Örgütü" olarak ortaya çıkmış, Türkler arasında da Orta Asya çapul geleneğine uyduğu içîn büyük taraftar bulmuş, savaş­la din yayma tavrının yarattığı, bir tür tarikattır. Buna bağlı olanlar, savaşçı gaziler ve abdallar olup, Cahen bunların pirinin Ali olduğunu, açıkça yazar.[3] Osmanlı'da Fütuvvet Ehli, dörde aynlır:

a) Gâziyan-ı Rum, (Rum gazileri) b) Abdalan-ı Rum (Rum-Anadolu abdalları, sa­vaşçı dervişler), c) Ahiyan-ı Rum (Anadolu Ahileri, savaşçı esnaflar) d) Baciyan-ı Rum (Anadolu bacıları, savaşçı kadınlar).[4] Kentlere yerle­şen Türkler'in, büyük oranda bu fütüvvet ehli olduğu anlaşılmaktadır. Savaşçı abdallar, savaşçı ahiler ve savaşçı gaziler. Şimdi ayrıntılara geçelim:

a- Lefkoşa Ahileri:

İlk gelen 354 esnaf ailesinin, kentlere yerleştiği ve o tarih­te adada tek bir kent olduğu meydandadır. Osmanlı esnafınınsa zaten Ahî olmaktan başka bir şansı, bulunmamaktadır. Ahilik, bir tür batınî etkili tarikat-lonca'dır.

Fetihten sonra Lefkoşa, büyük bir çarşı görüntüsü gösterir. "Kentlere, genellikle zenaatkâr aileleri yerleştirilir."[5] Türk idaresi dönemi boyunca, adayı ziyaret edip de yazılı belge bırakanlardan he­men hepsi, Lefkoşa'nın bir ticaret ve zenaat merkezi olduğunu anlat­makta, birleşirler. Türk devrinin sonunda adayı gezen Mrs.Stevenson'un anlattığı Lefkoşa'da dikkati çeken, çeşitli zenaat kollarının et­kinliğidir.[6] Yazar, önce dericiler, boyacılar, bakırcılar ve zilciler ara­sından geçtiğini, sonra da sebze pazarına ulaştığını anlatır. Daha son­ra, kasapların bulunduğu bir sokağı geçen Mrs.Stevenson, kadınların oturup, önlerindeki yerli dokumaları sattıkları bir yere geldiğini anla­tır. Anlatılan yerin neresi olduğunu anlamak için, bugünkü Lefkoşa'yı bilmek, yetip artıyor. Ne var ki, asıl önemli olan, anılan zenaatlarla, 1571 tarihli ferman ve giderek bugünün Lefkoşa'sının eski ailelerinin isimleri arasındaki, uyumdur. (Boyacılar, Debbağoğulları, Tabak Hil­mi Sokağı v.s.)

1872'de Kıbrıs'ı ziyaret edip bir süre Lefkoşa'da yaşayan Avusturyalı asil Arşidük Salvator'un Lefkoşa üzerine anlattıkları, Ahi kökenli Lefkoşa esnafını anlamamızı, daha da kolaylaştırıyor. Salvator, Lefkoşa'nın 23 Çarşısı'nı anlatıyor. Üstat Haşmet Gürkan'ın ki­mini anımsa dığı, bazılarını ise yerlerini 1905 tarihli tapu haritasında görüp bildiğini anlattığı bu çarşılar, şunlardır:

1-Bezirgânlar, 2-Terziler, 3-Basmacı lar, Kilimciler, Postçular, 4-Avrupa Tipi Ayakkabı cılar, 5-Türk biçimi ayakkabıcılar (Yemeni), 6-Yerli ayakkabıcılar (Çangar), 7-lplikçiler, 8-Sandıkçılar, 9-Arabacılar, 10-Bakırcılar, ll-Gümüşçüler, 12-De mirciler, 13-Çanakçılar, 14-Kumaşçılar, 15-Meyha neciler, 16-Sebze ve Et, 17-Balık, 18-Helvacılar, 19-Kadınlar, 20-Pamukçular, 21-Un, 22-Buğday ve Ar­pa, 23-Hayvan Çarşıları...[7]
Anılan zenaat çeşitleri ile Sürgün Fermanı 'nın uyumu, dik­kat çekicidir... Salvator'un anılarının bu bölümünde en ilgi çekici yer ise, bu çarşıların en merkezi yerinde, şehir yargıcı ile birlikte, "Dük­kânlar Başı" çarşısının (?) bulunduğunun anlatıldığı kısımdır.[8] Burası acaba, her iş kolunun pirlerinin bulunduğu bir idare merkezî midir? Bu konuda açık bir bilgi verilmemiş olsa da günümüzde Lefkoşa'nın güneyinde kalmış bulunan Tabana (Tabakhane) semtinin hemen dı­şındaki Baf Kapısı "Mîllet Bahçesi”nde bulunan, tabak esnafı Şeyhi Ahi Revan Dede'nin mezarı, Lefkoşa esnafı­nın, Ahi geleneklerini çok yakın yıllara kadar sürdürdüğünün, kanıtla­rı arasındadır. Kıbrıslı Türkler'in 1940'lı yıllardaki önderlerinden olan Fadıl Niyazi Korkut'a bakarsanız, "Fermanın bu hükümleri, titiz­likle uygulanmış olacak ki, fetihten kısa bir süre sonra o zamanın ihti­yaçlarını karşılayan sanaatların hepsi Kıbrıs'ta yerleşmiş bulunuyor­du. Bu sanaatlann en önemlisi, basmacılık ve debbağlıktı...Öteki sanatların loncaları, ahi geleneğine uygun olarak, kendi şeyhlerinin ida­resi altında idiler... Debbağlıkla, basmacılık Lefkoşa Türk toplumu­nun eti ve kemiği mesabesinde idi. Aslen Lefkoşa'lı olan şimdiki aile­lerin belki yarısı, bu iki esnafın ustaları ile kalfa ve çıraklarının, torun­larıdır. Nitekim, benim dedem de basmacı ustası imiş..."[9]

Haşmet Gürkan da şu son yıllara kadar, Lefkoşa esnafının, geleneklerini sürdürdüğünü yazar.[10] "İngiliz döneminde bile, kundura­cılık, dülgerlik, hallaçlık, nalbantlık, aşçılık, saraçlık ve debbağlık...ne­rede ise Türklere özgü zenaat ve meslekler olarak devam etmişlerdir. Bu husus... atadan kalma iş kolları olduklarını da gösterir." der...[11]

İslâm heteredoksisi geleneğinin, lonca örgütlenmesine uygulan­ması ile ortaya çıkmış olan, kaynağını İslâm'ın fîtyan ve fütüvvet anla­yışından almış olan Ahilik, kentlerde yaşayan Kıbrıslı Türkler'in kökeninde, en geniş yeri tutmaktadır...

[1] - A. Gazioğlu. The Turks in Cyprus s.76
[2] - C.Orhonlu The Ottman Turks Settle in Cyprus s.102 zikr. Gazioglu age s.93
[3] - Cahen. İslâmiyet s.148
[4] - Atilla Özkırımlı, Anadolu Aleviliği ve Bektaşilik
[5] - Haşmet Gürkan. Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa s.28
[6] - H.Gürkan îge s.51-52
[7] - age s.12
[8] - age s.124
[9] - Zikr. Gürkan, Kıbrıs Tarihinden Sayfalar s.43
[10] - age s.43
[11] - age s.43
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Kıbrıs Türkleri ve Alevilik

İLK SÜRGÜN DALGASI

1572 tarihli, 12.No’lu Mühimme Defteri’nin 329-330. sayfalarında yer alan, Musul Kadısı’na yazılmış 664 sayılı ferman, Musul’da yaşayan kimi kişilerin İran’la ilişkilerinin bulunduğundan bahisle, bu dinden çıkmış sapkınların Kıbrıs’a sürülmelerini emretmektedir.

16 numaralı Mühimme Defteri'nin 270.sayfasında, 1572'de bütün Rumeli kadılarına gönderilen bir diğer fer­manda, bölgede tefecilik yaparak reayanın topraklarını elinden alanla­rın türediği, yasal faiz oranının %15'i geçemeyeceği, bunun ilan edi­lip, aksine davrananların Kıbrıs'a sürülmesi emredilmiştir.

26.nolu Mühimme defterinden öğrendiğimi ze göre, 1574 yılı içinde, Alanya'nın Morgil köyünden Mehmet ve Musa da başlarına ikiyüz medrese öğrenci­si toplayarak isyan ettikleri için, Kıbrıs'a sürülmüşlerdir.

28 sayılı Mühimme Defterinde, 859 numaralı, Karaman Beyi’ne yazılan bir fermanda, beye kendisinin önceden yazdığı bir yazı ile “ilhad ettiğini” yani dinden çıktığını bildirdiği Kara Bey isimli zaimi Kıbrıs’a sürmesi ve zeametine de el koyması emredilmektedir. Ayni defter, 860 numaralı ferman ise Halep defterdarına hitaben, Kara Bey’in oradaki mallarına da el konulmasını emretmektedir.

Ayni defter, 374. sayfadaki 968 numaralı ferman da Çorum Beyi’ne hitaben kaleme alınmıştır. “Etrak taifesinin” (Türkler’in) “ekseri kızılbaş olmakla”, sipahiler gibi iyi atlara binip, silahlı dolaşmasının önlenmesini emretmektedir.

1576 tarihli fermanların yer aldığı 29 sayılı Mühimme Defterinde, Dulkadiriye beylerbeyi’ne hitap eden 488; Basyan ve Pozyan Beği Behlül Bey’e hitap eden 489 no.lu fer­manlardan sonra gelen Bozok Beyi’ne hitap eden 490 no.lu fermanda, yine Kıbrıs'a sürgünle il­gili ayni emri görüyoruz:

" Sancağımızda bulunan Rafızilerden, İran ile ilişkisi bulu­nanların araştırılarak tespit edilmesi... Bunların başka bir bahane ile idam olunmaları... İran ile ilişkisi bulunmayan rafizilerinse, saptandık­tan sonra, Kıbrıs adasına sürülmeleri..."

Ayni 29 sayılı Mühimme Defteri’nin 217-218 sayfalarında bulunan 500 numaralı ferman ise Karaman Beylerbeyine emrediliyor ki; İran’a gidip gelerek, bölgede dinden çıkanlarla temas ettiği kesin olan Aksak Seyfettin ve akrabası, emir alınır alınmaz yakalanıp, uğursuz vücudları ortadan kaldırılsın. İran ile teması kanıtlanamayan dinden çıkmışlar ise aileleri ile birlikte yakalanıp, bir başka suçla suçlanıp, Kıbrıs’a sürülsünler.
1577 tarihli fermanların bulunduğu 30 no.lu Mühimme def­terindeki 488 sayılı bir başka ferman da şöyle;

"Bozok beylerbeyine hüküm: Kızılbaşlıkla suçlanan kişile­rin yazıldığı defter sureti, gönderilmişti. Bu kişiler, soruşturulsunlar. Kızılbaşlıkları gerçekse, idam edilsinler. Lâkin, yalnız ithamla kalmış­larsa, bunlar Kıbrıs'a sürülsünler."

1577'de artık padişah Sarı Selim değil, III. Murat'tır ve üst üste iki yıl ayni sancağa inatla ayni emrin gönderilmesi, 1572'de ada­ya yüzyıl sonuna kadar 12 bin aile göndermeyi plânlayıp, ancak 1580 aile gönderebilen Osmanlı devlet çarkının, adayı doldurmak için, bir hedef kitle bulduğunu göstermektedir.[1] Prof. Dr. Çetin Yetkin, Osmanlı'nın Kıbrıs Sürgünü esnasında kullan­dığı "şekavet" gerekçelerinin, tümünün Alevilikle ilgili olduğunu ileri sürmektedir.[2]

1578 yılında, 33 No.lu Mühimme Defteri’nin 204. sayfasında, 413 sayılı fermanda ise, bu kez Rum Beğlerbeğisi’ne (Bugünkü Sıvas çevresinin Osmanlı dönemindeki adıdır) denilmektedir ki:” Kızılbaşların tümünün öldürmek gerekirse çok fazla cana kıyılacağını bildirdiğinden, emrediyorum ki, bu ferman geldikten sonra, Sünni mezhebinden olmayıp mülhid ve rafizi (dinden çıkmış ve sapkın) olan Kızılbaşların evleri ve barklarıyla alâkalarını kesip, yanlarına hisar erlerini de koşup, Kıbrıs Adası’na sürgün et; yalnız halifelerini idam et!”

35.No.lu Mühimme Defteri’nde, konu takip ediliyor. 366. sayfadaki, 931 numaralı fermanda, Rum Beğlerbeğisi’ne padişah soruyor: “ Sana Kızılbaşları Kıbrıs’a sürgün edip, halifelerini de idam etmen için emir verilmişti, bu arada Şark Seferi’ne çıkıtığım için ilgilenemedim. Şeri defterler aynen gönderildi diye bildirmişsin. Şimdi bu emir geldikten sonra, adı geçenler dinden çıkmış ve sapkınsalar, haklarından gelip reayaya zarar vermekten sakın.”

42.No.lu Mühimme Defteri’nde yer alan 781 sayılı fermanda ise Beyşehir Beyi ve Seydişehir Kadısı’na bir emir gönderiliyor. Bu emirde, Hüseyin adında birisinin karısını namahremden saklamadığı ve kendisinin de kadınlarla açıkca toplanıp sohbet ettiği, uyarıldığı zaman da kendisinin önceden Kıbrıs’a sürülmüş bulunan Muharrem için “şeyhimizdir, bizim yolumuz budur” dediğinin öğrenildiği belirtilip; “gereğinin yapılması” istenmektedir.

64 nolu Mühimme Defteri'nİn, 156. sayfasında yer alan bir başka fermanda da, 1587 yılında Hamit Sancağı'nda ortaya çıkan "Eşkıya ve suhte taifesinin Müslümanlara salgın salıp (vergi alıp), ev bastığı, köy basıp, imamın oğlunu kaçırdıkları, otuziki kişiyi katlettikleri bildirildikten sonra, bunların görüldüğü yerde katle­dilmeleri ve akrabalarının da Kıbrıs'a sürülmesi emredilmektedir. Bu­radaki asilerin hareket tarzı da Çetin Yetkin'e hak verdirecek biçim­dedir. (1587 yılı olayları ile ilgili anmadan geçemeyeceğimiz bir nok­ta: O yıl isyan edenlerin arasında, Kara Hacı diye çok ünlü bir eleba­şı vardır. Bugün Mesarya köylerinde kapı çalındığı zaman "Kim o" so­rusuna verilen istihza yüklü yanıt: "Kara Hacı..." dır! Halkın belleğinde yaşayan, kim olduğu unutulmuş bir Celali Şefin adı anlam­sız mı? Mesaryalıların ataları, demek ki Kara Hacı'yı tanıyıp, korku­lan bir isim olduğunu biliyorlarmış. Demek ki o sürgün yapılmış ve gelenler, Mesarya'ya yerleştirilmiş.)

1572 Fermanı’nın ardından, Dulkadiriye, Karaman, Rum, Bozok, Hamiteli beylerbeyi ve beylerine gönderilen bu fermanlar, Osmanlı merkezinin adaya kimleri sürmeyi hedeflediğini açıkca ortaya koyuyor.

SÜRGÜN:

Adaya göçmen getiren ilk gemi, 22 Eylül, 1572 günü, Girne iskelesine yanaşmıştır.[3] Bu gemiden, 20 dokumacı, 2 çizme yapımcısı, l çilingir, l ahçı, 5 demirci, 4 hamamcı, 9 ayakkabı

[1] - Z.kr. Rıza Zelyut. Özkaynaklarına Göre Alevilik. 2.272

[2] -2: Ç. Yetkin, Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri Tarihi s.120

[3] - Y.Hallacoğlu. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu, 1994: Kıbrıs
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Kıbrıs Türkleri ve Alevilik

KIBRIS’A İKİNCİ SÜRGÜN DALGASAI:

Öyle anlaşılıyor ki, XVl.yy sonlarından itibaren, yüz yıl sü­reyle Kıbrıs'a düzenli olarak büyük miktarda göçmen gönderilmesi, devam etmemiştir. XVII.yy sonunda, Karlofça Andlaşması'nın ilk de­fa toprak kaybı ile sonuçlanması, Osmanlı'yı tarımsal üretimi artırma önlemleri almaya itmiş, bu da göçebelerin iskân İle sağlanmaya çalışıl­mıştır. (Bu amaçla Kıbrıs'ın da ilk akla gelen yerleden olmasına bakı­lırsa, adanın o güne kadar tam anlamı ile verimliliği sağlayacak oran­da iskân edilemediği anlaşılmaktadır.)

Ünlü Rakkâ İskânı ile birlikte, Kıbrıs'a doğrudan doğruya da, ayrıca Yörük İskân edildiği anlaşılmaktadır.[1] Bu dönemle ilgili olarak, "Yörüklerin asıl vatanları olan İç İl sancağında iskân edilmeleri, şekavetle meşgul olanların, Kıbrıs adası­na sürgün edilip, kalebent edilmelerine dair"[2], "Yörüklerin Kıbrıs sür­gün edildiklerine dair "[3] sayısız ferman bulunmaktadır.

XVlI.yy, Kıbrıs'a yoğun bir Türkmen/Yörük sürgünü­nün yaşandığı yüzyıldır. 1702 yılında, Niğde, Bor, Ürgüp, Ereğli, Güngör'dü, Delili ve Kırıntılı'da yaşayan kimi Yörük obaları, Rakkâ'ya sürgün edilip de orada yaşamayı reddedince, gemilere bindirilip, Kıbrıs'a gönderilirler.[4] Bunların hangi obalar olduklarını, bilemiyo­ruz. Gemilere, Ayaş'tan bindirilmişler.

1713'te yeni bir dalga adaya çıkar: Şamlu, Karahacılı, Eski-yörük, Gediklü, Toslaklı, Kiselioğlu (Ketişoğlu diye anan kaynaklar da var), Patralı, Cerid, Saçıkara, Sendil, ve Solaklı obalarından olu­şan bu insanlar, yine Rakkâ'dan kaçıp gelmiş oymakların, ele geçirlebilen üyeleridirler. Toplam, 2468 hanenin goçürülmesi planlanır.[5]

1727'de bilinen son önemli dalga gelir. Bu kez, Şeyhlü, Hardal, Paşmaklı, Yazılu, Hacıisalı, Tataroğlu (Orhonlu'ya göre, Tırtıloğlu), Kaçar (bazı kaynaklara göre Kaçar Halil) ve Horzum oymak ve obalarından, yeni Rakkâ kaçkınları.[6]

Bunlardan, gemi reislerini öldürüp, gerisin geri Anadolu'ya çıkanlar, Şeyhlü ve Kiselioğlu yörükleridir. Sürgün, 1741'e kadar sürer.[7]

Elbette bütün bunlara daha 1570'li yıllarda, isyan ettiği için için aday sürülen "Bozdoğan Taifesi'nden, Köseli aşiretine bağlı Ra­mazan nam kimesne İle başına topladığı kırk-elli haneyi" de eklemez­sek, Yörük Sürgünü bahsimiz, eksik kalır.

Görüldüğü üzere, Kıbrıs'a sürülen insanların genel özelliği, Anadolu'da hüküm sürmekte ya da sürememekte olan egemen Os­manlı kültürü ile hiçbir biçimde uyum ve uzlaşma sağlayamamış olma­sıdır. İlk dalgayı ele alırsak, Karaman yöresinin nüfus yapısının özel­liklerini, ele almış olmakla birlikte, sürgünden sadece bir asır önce, Fatih'in sadrazamı Rum Mehmet Paşa’'nın bu bölgede katliam yaptıktan sonra, "Hünkârın geçen sene Mora'da yap­tığının intikamını aldım." dediğini, bu bölge insanının, onun ardından Cem Sultan'ın peşine takılarak, bir kez daha, Yavuz'un İran seferi es­nasında, bir daha; Kanunî döneminde Şehzade Bayezid'i destekledik­leri için tekrardan kırıma uğramış bir bölge olduğunu, en son da ata­larımız adaya geldikten sonra, Kuyucu Murat Paşa marifetiyle, kuyu­lara doldurulanlar arasında bulunduklarını, tekrarlayalım.

Dolayısıyla, ilk dalga da dahil olmak üzere adaya sürülenler, Osmanlı toplum dü­zenine başkaldırmıs, başka bir kültürü, yoğun olarak Asya'dan taşıdık­ları göçebe kültürünü sürdüren insanlardı dendiği zaman, öyle görülü­yor ki buna karşı çıkmak, çok da kolay değildir.

Bugün, Kıbrıslı Türk Kültürü ile diğer Türk Kültürleri ara­sındaki görece farkları gizlemeye ya da abartmaya çalışmadan önce, bu gerçeğin teslim edilmesi gereklidir. Atalarımız, Osmanlı toplum düzeni için fazla Türk oldukla­rından dolayı, adaya sürülmüşlerdir.

[1] - Y. Yücel-A. Sevim, Türkiye Tarihi Cilt î, s247.
[2] : Ç. Yetkin, age s.121.
[3] - Age s.121.
[4] - Y.Hallacoğlu. agy
[5] - Orhonlu. Os. İmp.Aşiretlerin İskânı s.112
[6] - Hallacoğlu agy
[7] - Orhonlu age s.112
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Kıbrıs Türkleri ve Alevilik

LEFKOŞA GAZİLERİ VE ABDALLARI

Günümüzde Lefkoşa sokaklarında kısa bir gezintiye çıkan kişi, eğer araştırıcı bir çift göze sahipse, sokak kenarlarındaki fetihten kalan mezarları seçmekte, zorlanmaz.

Emniyet Genel Müdürlüğü bahçesinde, Musalla Burcu'nda, Yediler, Kara Baba, Kurt Baba ve Kaçkaç (ya da Akkaş) Dede Türbeleri, (bu sonuncusu, son yıllar­da dükkân tamiratı gibi süfli bir nedenle, barbarca yıkılmıştır) Edhem Dede Türbesi, Yitik Dede Mezarı ve Üçler Türbesi bugün de mum yakılan yerlerdirler. Gerek bu adı sayılanlar, gerekse eski kayıt­larda görülen Girne Kapısı Türk Mezarlığı'ndakî "Genç Abdal" ya da "Cenk Abdal" Türbesi[1] Kıbrıslı Türkler'in deyimi ile "şehida'lar”, sos­yal bir varlık olarak, tarihten geçerek, günümüze kadar yaşamışlar­dır. "Dede" ve "Baba" tanımlamalarının, kızılbaş/bektaşi geleneğin tanımlamala­rı olduğunu hatırlatmaya, gerek yok.

Bu dedeler ve babaların, fityandan oldukları su götürmemektedir. Ancak önemli olan, o insanların gelip Lefkoşa'da öl­meleri değil, bugüne kadar, mumlarla, yeşil örtülerle yaşatılmış olma­larıdır. Birkaç yüz metre ötede, mükellef türbelerde yatmakta olan Mevlevi Şeyhleri'ne gidip de ziyaret eden bulunmazken, sokak kenarlanndaki bu mezarlardaki "Şehida"lara gösterilen hürmetin, tarih içe­risinden süzülüp gelen bir inanç birliğinden dolayı olduğunu ileri sür­mek, herhalde yanlış olmaz.

Şimdi Abdalan-ı Rum torunlarına geçebiliriz. Bilindiği gibi savaşçı dervişlerden olan, Anado­lu Abdalları da fütüvvet ehli olmakla birlikte, filozof yapıları öne çı­kan tarikat mensuptarı idiler. Bunların en ünlüleri, Kalenderiler'dir. "Cavlak" da denilen Kalenderi Tarikatının, bir batınî tarikat olduğu, kesin bir gerçektir.[2] Bir diğer, abdalan tarikatı ise Kadiri tari­katıdır.

Haşmet Gürkan, Lefkoşa Kadiri Tekkesi'nin, 1950'ye ka­dar yerinde durduğunu anlatır.[3] 1905 tarihli Lefkoşa Tapu Haritasın­da, şimdiki Barbaros Sokağındaki bu yer "Kadri or Tabour İmam Tekke", diye geçer. Gürkan 1950'lerde tekke sorumlusunun yaşamak­ta olduğunu ve adının, Tabur İmamı Ahmet Efendi olduğunu yazar.[4] Gerek tekkenin adı, gerekse "Ahmet Efendi”nin lâkabı, oraya gelip yerleşerek, tekkeyi kuran kişinin, hem dinî ve hem de askeri kişiliği­ni, açıkça ortaya koyduğu gibi, Lefkoşa Türkleri'nin bir bölümünün kökenini de ifşaa etmektedir. 1882 tarihli İngiliz Vakıf listesinde de Kadir Tekkesi yer almakta ve Şeyh Hasan Efendi İdaresinde olduğu görülmektedir.[5]


Bir başka büyük Lefkoşa eşraf ailesinden olan Hizber Hikmetağalar, Karababa Türbesi’nin Kadiriler ile Rufailer’in kullandığı bir türbe olduğunu, son Karababa türbedarlığının da kendi dedesi olduğunu yazmaktadır.[6] Sayın Harid Fedai’nin bulup yayınladığı ünlü Kıbrıslı şair, Lefkoşa’nın bir diğer büyük ailesinin oğlu Kaytazzade Nazım Efendi, dedesi Mustafa Baba’nın ünlü bir Bektaşi babası olduğunu anlatmaktadır. Kaytazzade, kendisinin Mevlevi olduğunu belirtiyor. Torunu Şeyh Nazım-ı Kıbrısi de dünyaca ünlü bir Nakşibendi şeyhidir. Belki de bütün bu ailelerden daha önemli olmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu’na bir sadrazam ve Kıbrıs’a da İngiliz döneminin seçilmiş ilk milletvekilini veren Köroğlu ailesinin de Bektaşi olduğu biliniyor. Hem Kamil Paşa ve hem de Köroğluzade Hüseyin Ataullah Efendi, bilinen anlı şanlı Bektaşilerdi.

Bir kısım Lefkoşalı’nın kökeni de, böylece ortaya çıkar:

Savaşçı dervişler...


[1] - H.Gürkan. Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa s.153-162
[2] - Rıza Zelyut, Alevilik. S*****
[3] - Gürkan. Lefkoşa s.156
[4] - age s.15
[5] - M.Haşim Altan. Kıbrıs Vakıflar Tarihi. S.*****
[6] - Hizber Hikmetağalar. Eski Lefkoşa’da Semtler ve Anılar s.
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Kıbrıs Türkleri ve Alevilik

KIBRISLI TÜRKLERİN KÖKENLERİ

1878 yılında ada yönetimini ele geçiren İngiliz İdaresi'nin yaptırdığı sayımında, Kıbrıslı Türkler'in %25'inin kentlerde, %75'inin ise köylerde yaşadıkları saptanmıştır.[1] Ezici çoğunluğu oluşturan köylü halkın adaya nereden geldiğini saptamaya çalışırsak, Osmanlı Yöneti­minin adaya "toprakla uğraşsın" koşulu ile gönderdiklerinin, kimler ol­duğunu anlamak, eldeki kaynaklar tarandığı zaman, güç bir iş değil­dir. Il.Selim'İn 20 Eylül, 1571 tarihli Sürgün Fermanı, türünün İLK örneğidir.[2]


20 Eylül 1572 günü yayınlanan fermanda, kimlerin sürülmesinin emredildiğini anlamak, hiç de zor değildir. Bugüne kadar bize anlatılan "on haneden biri" lâfının, gerçeğin küçük bir kısmını oluşturduğunu göreceğiz. O tanımla ifade edilen esnaf ve zanaatkarlar için, fermandaki cümle, aynen şöyledir:


"Buna, her kasabadan on haneden bir hane seçilmek koşu­luyla, şu sanayi erbabı ve esnaf da, EKLENECEKTİR."[3

Yani, asıl göçürülecek olanlar başkalarıdır ve buna, esnaf "eklenecektir." Biz asıl kitleyi kimlerin oluşturduğuna, bir bakalım:

Adaya göçü teşvik etmek üzere ortaya konan ödülün, Öşür vergisi muafiyeti olması, göçürülmek istenen ana kitlenin, tarımla uğraşmasının öngörüldüğünü ortaya koymaktadır. Adı sayılarak göçürülmesi istenenler, şunlardır:


1. Çorak, sarp, kayalık yerlerde yaşayanlar.
2. Daha fazla toprağa ihtiyacı olanlar.
3. Halk arasında, kanunsuz hareketleri ve kötü huyları ile tanınan­lar.
(Fermanın aslında, şirret olanlar deniyor.)
4. Bölgelerinin kütüklerinde, kayıtlı olmayanlar.
5. Bulundukları yerlere yeni gelenler.
6. Kendi "malı" olmayıp, kirada oturanlar.
7. Uzun süreden beri, yayla, bağ, bahçe sorunları olup, bu konu­da şikâyetçi olanlar.
8. Köyünü bırakarak, şehirlere göçmüş olup, buralarda da işi olma­yanlar.
(Fermanın aslından, buraya avarelik edenler, leventlik edenler di­ye aldıklarımız, bu başlık altındadır.)


a) Listemiz dikkatle incelenince, görülecektir ki 1. sıradaki çorak, kayalık ve sarp yerlerde yaşayanlar, 7. sıradaki uzun süreden beri yayla, bağ, bahçe sorunu olanlar, 4. sıradaki kütüklerde kayıtlı ol­mayanlar hep bir arada ele alınabilirler ve bunlar, açıkça Göçebeler­dir.
b) Sekizinci sıraya aldığımız, köyünü terkedenler, yoksul köylüler olup, Kanuni Kanunnamesi­nin ilgili maddesinde, bunun zaten bir suç kabul edildiği anlaşıl­maktadır. Avarelik etmek leventlik etmek gibi yakıştırmalar, Osmanlı kafasınca, toprağını terkeden reaya başka birşey yapamayacağından ötürü, o durumdakinin kaçınılmaz tanımlanmasıdır. Buna, beşinci sı­raya aldığımız, bulundukları yere yeni gelenleri de ekleyebiliriz.
c) Nihayet, 3. sıraya aldığımız, halk arasında kötü huyları ve kanunsuz davranışları ile bilinenler diye giden kısım vardır ki fer­manın aslında, "reaya arasında şirret ve şekâ ile maruf olanlar" diye geçmektedir. Daha sonraki yıllarda, ada halkından Osmanlı kaynaklannın "cibilliyetlerinden merkuz, şekavet ve tuğyan" Yani tabiatlarında bulunan eşkıyalık ve isyankârlıkla tanımlanırken, ayni yılların bir İn­giliz kaynağının, "Orta Doğu'nun en uysal insanları" diye sözetmesi, o ölçülerin de biraz farklı olduğunu göstermektedir.

Bir daha özetlersek, ferman; adaya esas olarak, göçebeler, toprağını yeni terketmiş yoksul köylüler ve kendi düzeni ile uyum sağ­layamayanların gönderilmesini emretmektedir. O ünlü 1/10 da bunla­ra eklenecektir.


[1] - N.Beratlı, Kıbrıs^ta Ulusal Sorun
[2] - Haşmet Gürkan. Kıbrıs Tarihinden Sayfalar s. 39-41
[3] - Bkz.EK1
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Kıbrıs Türkleri ve Alevilik

nazim.jpg
Otobiyoğrafi: DR. NAZIM BERATLI


1952 yılında Kıbrıs Lefke’de doğdu. İlkokulu Lefke İstiklal İlkokulu, orta eğitimimi de Lefke Gazi Lisesi’nde tamamladıktan sonra, mücahitlik hizmetimi takiben İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaydoldu. 1979 yılında fakülteden mezun olduktan sonra, üç yıl süre ile Kıbrıs’ta Pratisyen hekim olarak çalıştı. Kadın Hastalıkları ve Doğum İhtisasını, Ankara Dr.Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları Hastanesi’nde 1986 yılında tamamlayarak, Kıbrıs’a döndü.

Yazarlığa lise yıllarında okulda çıkardıkları Gazi isimli okul gazetesinde makaleler yazarak başladı. İstanbul’daki yüksek öğrenim yıllarında, Kıbrıs ve Gençlik, İlerici Yurtsever Gençlik gibi haftalık gençlik gazeteleri ile günlük Politika gazetesinde köşe yazıları yayınlayarak, kalemle ve araştırma ile ilişkisini sürdürdü.

Şubat 2005 seçimlerinde CTP-BG’den Güzelyurt milletvekili seçildi.

YAYINLARI:
A) KİTAPLAR
İlk kitabı, 1992 yılında yayınlanan:
1) Kıbrıs’ta Ulusal Sorun’dur. Bu çalışmada, sol ilkeler bakımından ulusal sorunlara önerilen politikalarla, Kıbrıs Türk Solu’nun uygulamakta olduğu politikaların uyumunu, ele almaya çalıştı. Bunun ardından,

2) Kıbrıslı Türkler’in Tarihi başlıklı üç cildlik çalışması yayınlandı. Alt başlıkları, Osmanlı Dönemine Kadar; Sosyo-etnolojik Kökenler ve İngiliz Dönemi olan bu çalışmada da başlangıçtan 1960’a kadar, Kıbrıslı Türkler’in tarihini ele almaya çalıştı. 1998’de yayınlanan

3) Kıbrıslı Türk Kimliği’nin Oluşması (Neden tek bir Kıbrıslı Halk Yok? ) isimli kitabında ise 1878 ile 1930 arasında, Osmanlı şemsiyesinin korumasından yoksun kalan Kıbrıs Türkleri’nin kendilerine has özgün bir kimlik oluşturduklarını ileri sürdüğüm dönemde, toplumdaki ayrışma ve yeni kimliğin (ümmetten ulusal kimliğe) doğuş sürecini, anlamaya ve anlatmaya çalıştı. Ayni yıl,

4) Neler Oluyor Hayatta isimli bir kitapta, Yeni Demokrat Gazetesi’nde yayınladığı köşe yazılarından bir kısmını toplayarak, yayınladı.

5) 2000 yılında Adı Cemile İdi isimli kitabında, Kıbrıs kültür tarihi açısından antik çağdan günümüze kadar ada ile ilgili kimi efsaneleri, kendi yorumlayarak, efsane ile deneme arasında yeni bir biçimle yorumlamaya çalıştığı, kitabı yayınlandı. 2002’de ise çocukluk anılarıyla, bir tür yerel tarih çalışmasını harmanlamayı denediği

6) Lefke Sevgilim’i yayınladı.

7) 2005’te ise Turnalar Nerden Gelirdi isimli romanı yayınlandı. Şu anda yayına hazırladığı, Polemikler, Tarih’te Metod, Arkadaşlara Mektuplar (siyasi anılar) ve Globalizm Çağında Ulusçuluğun

Sayın Beratlı’nın Çıkmazı başlıklı dört kitap çalışması, sürüyor.
 
Üst