Kıbrıslı Devredaşım Yılmaz Sarper Çağrıbeğ

Levent Akıncı

Onursal Üye
Katılım
12 Eyl 2008
Mesajlar
49
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İYİ VE DÜZEYLİ İNSAN, ŞAİRİMİZ, YILMAZ SARPER.

YILMAZ SARPER KIBRIS’TA ŞAİR OLARAK TANINIYOR VE İSİMLENDİRİLİYOR.

Acı ve gariplik duyuyorum. Hissiyatımı sizlere aktarmak istiyorum. Lütfen kabul buyurun. 35 sene önce, Kuleliden hareket eden trenle Harp okuluna geldiğimizde, Kıbrıslı seçkin kardeşlerimizden bazılarının aramıza katıldığını gördüm. Hepsi ile tanıştım, kimdiler, ne düşünüyorlardı, hedefleri neydi? Bu sorular, tanışmanın sohbet kısımlarında cevaplanabilecek sorulardı ve hemen cevaplanamazdı. Yılmaz’a hoş geldin dedim, yüzüme dikkatle baktı, tanıştık, konuştuk, itici değil aksine çekici kişiliğini hissettirdi. Zaman geçtikçe konuşmalarımız, rastlaştıkça artmaya, fikir teatilerimiz sıklaşmaya başladı. Ne zaman itirazım olsa bana şiir okumaya başlardı, dinler ne demek istediğini anlamaya çalışırdım. Anladım ki bilgi düzeyim onun kadar dolgun ve yeterli değildi. Beni okumaya, araştırmaya iten onun şiirleri karşısındaki aczimdir. Bir dizi anlamın ve kavramın, mısralarla karşı görüş olarak sunulduğunu o güne kadar kimseden görmemiştim. Tarakçı hocamın grubumuza belirttiği gibi düzeyli insandı Yılmaz Sarper. Şakacı, dokundurmayı seven ve sempatisini herkese hissettiren kişiliği yanında, vazgeçilmezliğini kendiliğinden, ilahi bir emir gibi ortaya koyan vasıfları için tek tarifim vardır. ‘’Yılmaz iyi insandı’’. Kaderin garip tecellisi ki bu devremizin başına, Türk darbımeselinde olduğu gibi geldi. ‘’İyiler çabuk gider’’diyordu bu atasözü. Öyle oldu.
32 sene sonra Kıbrıs’taki buluşmamızı, doktorların ziyaretçi kabul etmesini yasaklamasına rağmen kabul etmesi bizlere ne kadar değer verdiğinin göstergesi olsa gerektir. Benim yerime hangi arkadaşım olsa aynı şeyi yapacağından zerre kadar kuşkum olmadığını belirtmek isterim. İyi insan; benimle buluşmasını, rakılı, sohbetli, bir balık lokantasında yapmak istemişti, Mağusa’daki bazı arkadaşlarının telefonlarını verdi, aradım hepsi ile tanıştım, hepimiz o güzel günün gerçekleşmesini bekledik, fakat rahatsızlığını bahisle gelemeyeceğini bildirdi. O şiirleri ile bezenecek toplantı maalesef yapılamadı.
Evine geleceğimi söyledim, gittim. Tam beş saat konuştuk. Yüzünün yarısı felçli ve gözü akıyor vaziyette bu sohbeti gerçekleştirdik. Geçmişini anlattı. Babası Ahmet Bey, Soner Yalçın’ın ‘’Gizli teşkilatın silahları Akdeniz’in dibinde yatıyor’’ yazısında anlattığı Kıbrıs TMT teşkilatını ilk kuran ekibin lideri.(BEREKETÇİLER) Bu yazıyı, yazımın sonuna ekledim. Babası Ahmet Bey’i Rauf Denktaş çok iyi tanıyor. O yıllarda Rauf Bey, Yılmaz’ın babasının liderliğinde, Türkiye’den Kıbrıs’a yapılan silah sevkiyatı nedeni ile çok yakın mesai yapmışlar. Yılmaz’ın Rauf Bey tarafından çok iyi tanınması da bu nedenledir. Ahmet Bey’in adaya çıkarılan silahları ada içindeki köylerde bulunan mukavemetçilere dağıtmak için kurduğu Taksi şirketi, bu gün Lefkoşa kale içinde hala faaliyettedir. Bana bir resim gösterdi, resimde rahmetli elinde bir roketle poz vermiş. Sordum, bu roket nedir diye. Roketi arkadaşları ile o zamanki teknik dergilerden aldıkları bilgilerle yapmışlar, 5 km uçurtup Rumların mevzilerinde patlatmışlar. Yılmaz, kahraman Yılmaz yapmış bunu. Bana bir gazete gösterdi, Rauf Denktaş’ın danışmanlarının çıkartmak istediği bir kanuna karşı çıkmış, gazeteler Yılmaz’ı öven tarzda yayın yapmışlar, danışmanlardan birisi Rauf Bey’e Yılmaz’ın davranışını bahisle şikâyetçi olmuş. Rauf Bey’de o danışmana; ‘’Yılmaz benim bile bazı görüşlerime karşı çıkar, bunda alınacak bir şey yok ki ‘’ demiş. Yılmaz bizim de fikirlerimize tutarlı tezlerle karşı çıkardı. Çıkar, dava adamıdır o, düzeyli İyi İnsan.
Hastalığı konusunda Mehmet Songur kardeşimle yazıştım. Konu, Songur arkadaşımız vasıtası ile Derneğimize iletildi. Sağ olsunlar Derneğimiz ilgilendi, devredaş Prof. Dr. Avni Babacan dahi devreye girdi. Yılmaz’ı gücendirmeden konuyu açtım. Rum tarafındaki tedavinin devam ettiğini, iyi olduğunu söyledi, biraz da bana fikrini almadığım için sitem etti. Bu hastalığı, bu illeti, oğlum nedeni ile çok iyi tanıdığımı, Rum tarafındaki tedavinin de yeterli olmayabileceğini söyleyemedim. Gururluydu Yılmaz.
Grubumuza indirdiği yazılar, nasılda araştırmaya yönlendiriyordu bizleri, düzey gelmişti, dostluk, tatlı sataşma, mutluluk, fikir savaşları, mizah, her şeyi ile bilgi çağının paylaşımını yaşattı. Mütefekkir kardeşimiz Vefa Toklu, bana yazdığı mesajında ‘’ beyinlerimizi diri tutan, ayakları yere basan bir muhalifin kaybının ne demek olduğunu önümüzdeki günlerde hissedeceğiz, fazla söze gerek yok’’ dedi. Aynen katılmamak mümkün mü? Boşluğunu hissedeceğiz Yılmaz. Allah’ın bildiğini kuldan esirgemek olmaz, O İyi İnsan benimde muhalifimdi, tevazu konusunda. Türkçüydü, Nihal Atsız, Ziya Gökalp yanında hiç kalır Yılmaz’ın.
Bana gönderdiği son şiiri ‘’MAVİYE AĞIT’’ aşağıda, arkadaşlarım yazamıyorum, düşünemiyorum, beynim bana hükmetmiyor, boğazımda bir düğüm var, açamıyorum. Hissiyatımda özenti yok yemin ediyorum içimden gelenleri yazıyorum, lütfen bana inanınız, siz olsanız ne yapardınız? Tanrının rahmeti üzerinde olsun, nur içinde yatsın, yeri Cennetmekân olsun. O’nu sizin sevdiğiniz gibi seviyorum.
Neden bunca yufka bu yürek bilemiyorum. İçim acıyor.
Yılmaz.

MAVİ’ye AĞIT…

Yine vurdu maviler.
Bu maviler…
Ah…
Bu laciverte koşan maviler…
Türküden sıyrılır,
Sabahın sülsanında göverir,
Gelip gelip beni vuruverir.

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi…

Yetişmek maviye…
Yunmak derinlerinde,
Dirliğince bayımak sanki.
Tamlanmak gönül gönül.
Baht buna derim ben işte!

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi…

Heveslerinden arınmış,
Sıtkı sıyrılmış,
Ne Medoş Lalesi ne tülümbeleri kar etmez Kıbrıs’ın gayrı.
Yitirmiş insana dair inancını.
Bir lacivert kalmış menzilinde.

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi…

Küpeşteden kalkan vedaydı eli.
Islanmak umurunda değildi.
Gidiyor, kendi peşine düşmüş.
Yakınmadı hüznümden.
Oysa kan ağladığını biliyordu içimin.

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi...

Ne şiirler çatacaktım…
Ne türküler çığıracaktım Huma kuşum!
Bulut bulut akmak seyranca,
Bulut bulut ona akmak.
Maviye akmak...

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi…

Seni sevdim Mavi!
Şiirden ayırmadım.
Güğül güğül,
Sımsıcak lavaş kıvamında sevdim.
Er gönlümün en gümrah coşkusu senindi, senindir.

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi…

Nasıl güman ederim ben şimdi laciverte?
Hoyrattır, düpedüzdür lacivert.
Belirsiz ve ürkünç çokluk.
Fırtınasız lacivert olamayacağını o da bilir.
Fırtınaya vurdu besbelli işte.

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi…

Görülmedik hesap mı kaldı Mavi?
Burma’yı, Çin’i vurduysak biz vurduk.
Kuruttuysak biz kuruttuk yeşili.
Türkülerden ecel yası,
Mavi’den bu kahrı biz ürettik, biz…

Onu çırılçıplak buldum bu Pazar,
Maviyi…

Ağlıyordu.


Yılmaz Sarper
18 Mayıs 2008
LEFKOŞA.




Gizli teşkilatın silahları Akdeniz'in dibinde yatıyor


"Elmas" adlı tekne 6 bin bomba, 500 silah ve çok sayıda mermiden oluşan 20 tonluk yük ile Silifke'nin Taşucu mevkiinden hareket etti. Geminin üç mürettebatı vardı; Kaptan Reşat Yavuz, telsizci Ali Levent ve makinist Oğuz Kotoğlu. "Elmas"ın üç mürettebatı, yakalanacaklarını anlayınca tekneyi Kıbrıs açıklarında batırdılar! Sivil bir tekne olan "Elmas" neden askeri mühimmat taşıyordu? Nereye gidiyordu? Silahlar hangi gizli teşkilatındı? Ve tüm bu olup bitenin Ergenekon davasıyla ne ilgisi vardı?

Tarih 13 Ağustos 1958.

Genelkurmay Başkanlığı Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'na (Özel Harp Dairesi), MİT'ten "gizli"/ şifreli yazı geldi.

Kıbrıs'tan Anamur limanına motorlu bir kayıkla, pasaportsuz gelen, Vehbi Mahmut, Asaf Elmas, Cevdet Remzi adlı üç Kıbrıslı Türk yakalanmış ve Anamur Jandarma Komutanlığı ve MİT Adana Bölge Başkanlığı'nda sorgulanmıştı.

MİT, özel harpçilerin görev yaptığı Seferberlik Tetkik Kurulu'na soruyordu; "Siz de sorgulamak ister misiniz?"

Teşkilatta görevli Binbaşı İsmail Tansu ve Kıbrıslı Doktor Burhan Nalbantoğlu apar topar uçakla Adana'ya hareket ettiler.

Telaşlıydılar. Kimdi bu gençler? Kim göndermişti onları? Maksatları neydi? Ve en önemlisi Kıbrıs'taki teşkilattan haberleri var mıydı?

Binbaşı Tansu ve Dr. Nalbantoğlu, MİT Adana Bölge Başkanı Fuat Doğu'nun makamına koşarak çıkıp bilgi aldılar. Hemen üç genci görmek istediler.

Vehbi, Asaf, Cevdet'i sorguladılar. Gençler, Dr. Nalbantoğlu'nu Kıbrıs'tan tanıyorlardı. Özel harpçi Binbaşı İsmail Tansu'yu ise Adana emniyetinden komiser sanıyorlardı.

Gençler benzer sözler söylediler: "EOKA'nın tecavüzlerine karşı koyabilmek için Türkiye'den silah bulalım dedik. Yanımızda para da getirdik, olmazsa parayla silah alıp eşlerimizi, çocuklarımızı koruyacağız."

Binbaşı Tansu duygulandı. Ama yanıtını aradığı başka soru vardı kafasında. Kıbrıs'taki teşkilatı biliyorlar mıydı? Hayır, teşkilattan habersizdiler.

Kıbrıs'ta özel harpçiler tarafından henüz iki hafta önce kurulan, "Türk Mukavemet Teşkilatı" (TMT)'yi bilmiyorlardı. Özel harpçiler rahatladı...

Gizli bir görev

Özel harpçi Binbaşı İsmail Tansu, Adana'da sorguladığı üç gencin ifadesini Kıbrıs'taki TMT Başkanı Yarbay Rıza Vuruşkan'a bildirdi. Ve ekledi: "Onlarla silah göndereceğim."

Binbaşı Tansu gözaltındaki üç Kıbrıslı gencin yanlarına gitti. Bu kez üzerinde askeri üniforma vardı. Gençler karşılarında bir Türk subayını görünce korktular. "Yanlış iş yaptık, bizi affedin, geldiğimiz gibi sessizce köyümüze dönelim" dediler.

Binbaşı Tansu gençlere moral verdi ve "Size gizli bir görev vereceğim" dedi. "Bu Kıbrıs için yapılacak milli bir görevdir. Bu görev hayatınızı kaybetmenize neden olabilir. Kabul edip hiç kimseye söylemeyeceğinize yemin eder misiniz?"

Gençler, Kıbrıs için ölümü göze alacaklarını söyleyip, Türk bayrağı ve Kuran-ı Kerim üzerine yemin ettiler...

İlk silah sevkıyatı

Kıbrıs'taki Türk Mukavemet Teşkilatı'na ilk silah sevkıyatını bu üç Türk gerçekleştirecekti. Onlara "Arı Ekibi" adı verildi...

İlk sevkıyatı 16 Ağustos 1958'de gerçekleştirdiler. Kayıklarına 10 makineli ile 20 adet tabanca ve iki sandık mermi koyup dalgalarla boğuşarak denize açıldılar. Başarılı da oldular.

Kıbrıslı gençlerin sevkıyatları hep sürdü. Ancak, Asaf Elmas ve Hikmet Rıdvan 9 Kasım 1958 tarihinde fırtınaya yakalanıp denizde kaybolarak şehit oldu.

Arı Ekibi, Lütfü Celül, Nevzat Nasır, Feridun Hamza, Bahattin Sarı, Hüseyin Hikmet, Vehbi Mahmutoğlu, Ahmet Celal gibi Kıbrıslı gençlerin katılımıyla, bu tehlikeli sevkıyatlara devam etti.

Yeni ekipten Lütfü Celül silahları otomobille iç bölgelere götürürken, EOKA'cılar tarafından yakalandı. Hálá kayıptır.

Arı Ekibi hiç yılmadı. Fakat yaklaşan kış nedeniyle kayıklarla sevkıyat zorlaştı. Vehbi Mahmutoğlu, yakalandığı fırtınadan küçük motorlu kayığındaki silahları denize atarak kurtulabilmişti. Artık daha büyük tekneye ihtiyaç vardı...

Özel harpçiler, İstanbul Liman Reisliği, İstanbul Balık Avcıları Derneği'yle irtibata geçti. Donanmadan ayrılıp balıkçılık yapan eski Deniz Binbaşısı Nejat Kosal'ın 25 tonluk teknesi sıkı bir pazarlıkla 120 bin liraya satın alındı.

'Elmas'ın gizli seferleri

Sıra, tekneye sivil güvenilir personel bulmaya gelmişti.

Seferberlik Tetkik Kurulu (Özel Harp Dairesi) İstanbul Bölge Başkan Yardımcısı Yüzbaşı Ferhan Çora, kaptan Reşat Yavuz ve makinist Oğuz Kotoğlu adındaki iki gemici buldu.

Tıpkı Kıbrıslı gençlere yapıldığı gibi bu gemicilere de yemin ettirilip görev teklif edildi. Teknenin telsiz görevlisi ise, TSK'dan ayrılmış gibi gösterilen muharebe astsubay Ali Levent oldu.

"Elmas" adı verilen tekne ilk seferine 10 ton silah ve cepheyle, 4 Mart 1959'da çıktı. Gece yarısı, Kıbrıs açıklarında kayıklarıyla bekleyen Arı Ekibi'yle buluşacaktı. Buluşma gerçekleşemedi; "Elmas" dönmek zorunda kaldı İkinci sefer de başarısız oldu. Kıbrıs'taki TMT'den bir kılavuz istendi.

İngiliz polis birliğinde görevli Kemal Abdullah "Elmas"a kılavuz oldu. Ayrıca özel harpçi Binbaşı İsmail Tansu da "gemi adamı" belgesi alıp sivil kıyafetlerini giyip personel arasına katıldı. Ne olursa olsun bu sevkıyat gerçekleşecekti. EOKA'cı Rumların cinayetleri her geçen gün artıyordu.

Sevkıyat bu kez fırtına nedeniyle gerçekleşemedi. "Elmas" dördüncü seferini 24 Mart 1959'da yaptı ve bu kez başardı. Ardından diğer seferler geldi...

Yaz ayının gelmesiyle Arı Ekibi de taşıma faaliyetlerine başladı.

TMT'ye toplam olarak; 872 tabanca, 747 makineli tabanca, 96 hafif makineli tabanca, 2997 piyade tüfeği, 6800 bomba, 43 bin 500 tabanca mermisi, 134 bin 400 makineli tabanca mermisi, 164 bin piyade tüfeği ve hafif makineli tüfek mermisi, 54 plastik tahrip kalıbı ve bir adet telsiz ulaştırıldı.

Tarih 17 Ekim 1959. Saat gece yarısına geliyordu.

6 bin bomba, 500 tüfek ve çok sayıda mermi yüklenen "Elmas" yeni seferine çıktı. İstikamet Girne'nin doğusundaki EXA MİL mevkii idi.

Kaptan Reşat Yavuz, 01.30 sularında tekneye, İngiliz savaş gemisinin yaklaşmakta olduğunu gördü. Telsizci Ali Levent durumu karargaha bildirdi. Karargah "dönün" emri verdi. İngiliz gemisi takibi bırakmadı. Giderek yaklaşıyordu. Ali Levent'in son sözü, "vatan sağolsun" oldu; karargahla telsiz irtibatı kesildi.

"Elmas"ın mürettebatı, "silahlar ele geçirilmesin" diye tekneyi delerek batırmak istediler. Gemi su almaya başladı.

Kaptan Reşat Yavuz, Ali Levent ve Oğuz Kotoğlu'nu lastik bota bindirip gönderdi. O bir kaptandı ve "Elmas"la batmaya kararlıydı.

Su, ambardaki sandıkların üst seviyesine kadar geldi. Batması an meselesiyken İngilizler tekneye atlayıp Kaptan Yavuz'u yakaladı. Ambardan ancak iki sandık silah alabildiler. "Elmas" battı.

İngilizler botla uzaklaşmaya çalışan Levent ve Kotoğlu'nu da yakaladı.

Türkiye iddiaları reddetti

Türkiye'nin Kıbrıs'a silah sevkıyatı yapması dünya basınına haber oldu. Rum lider Makarios herkesi ayağa kaldırdı.

Türkiye iddiaları reddetti. İngilizler ve Rumlar, 350 kulaç derinlikteki "Elmas"ı denizden çıkarmaya çalıştılar; başaramadılar.

Üç Türk mürettebat yargılanmak üzere mahkemeye çıkarıldı. Avukatları TMT'nin "Toros" kod adını kullanan genç bir Türk mücahidiydi: Rauf Denktaş!

Üç Türk dokuz ay ceza aldılar ve cezalarını Türkiye'de çekeceklerdi!

"Elmas" olayı ve ardından gelen 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi, Kıbrıs'a silah sevkıyatını sonlandırdı.

Diyeceksiniz ki, "Eee bu silah sevkıyatının Ergenekon davasıyla ne ilgisi var?" Sorunun yanıtını vermeden önce Kıbrıs'ta Türk Mukavemet Teşkilatı'nın nasıl kurulduğunu ve örgütlendiğini bilmeniz gerekiyor...

Başkanın kod adı Bozkurt

50 yıl önce...

1 Ağustos 1958.

Kıbrıs'ta illegal/gizli Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu.

Türkiye'nin desteklediği bu gizli örgüt neden kuruldu?

II. Dünya Savaşı'ndan sonra İngilizler Kıbrıs'tan çekilme kararı aldı. Adanın geleceğinin ve statüsünün nasıl olacağı konusunda, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan diplomatik müzakereler hep sonuçsuz kaldı.

Türksüz Kıbrıs düşleyen ve Yunanistan'la birleşmek isteyen faşist EOKA, 1 Nisan 1955 tarihinde Yunanlı Albay Grivas tarafından kuruldu. Kuruluşunun üzerinden daha bir yıl geçmeden ilk suikastını Bafa'da 11 Ocak 1956'da, Türk polisi Abdullah Ali Rıza'yı öldürerek gerçekleştirdi. Türk büyükelçiliğine bomba attılar. Ve hep sistematik şiddeti artırdı. 1957 yazında Türk köylerini basıp 74 Türk'ü katletti.

Bu son olaylar sonucunda Kıbrıs Türk Toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı Rauf Denktaş Ankara'ya geldi.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla görüşüp acilen yardım istediler.

Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs konusunda "şahin" idi. Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kurulmasını; elemanlarının Türkiye'de eğitilmesini; adaya gizlice silah sevkıyatı yapılmasını ilk öneren o oldu. Başbakan Menderes kararsızdı; NATO'yu karşısına almak istemiyordu Türkiye'de aralıksız, "Ya Taksim Ya Ölüm" mitingleri yapılıyordu.

Gönüllü Subaylar

Ankara sonunda kararını verdi: Kıbrıs'ta; Rumların terör örgütü EOKA'ya karşı, Türklerin can ve mal güvenliğini koruyacak gizli bir teşkilat kurulacaktı. Bu iş için Genelkurmay Başkanlığı Seferberlik Tetkik Kurulu (Özel Harp Dairesi) görevlendirildi. Özel harpçi subaylar gönüllülük esasına göre seçildi.

TMT direkt Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen'e bağlıydı. Planı, Tümgeneral Karabelen'in yardımcısı Binbaşı İsmail Tansu yürütecekti. Binbaşı Ahmet Görmez personel ve harekat; Yüzbaşı Bedri Esen eğitim; Yüzbaşı Cemal Birer ile Yüzbaşı Recep Atasü ikmal ve Yüzbaşı Halil Pamukoğlu muhabere işlerinden sorumluydu.

TMT'yi kuran subay kadronun çoğu Kore Savaşı'nda bulunmuştu.

Kıbrıs'ta gizli faaliyetlerde bulunacak yedek subaylar öğretmen maskesi altında gidecekti.

Tüm subayların görevi, 18 yaşını geçmiş kadın ve erkekleri örgütlemekti. Bunlar Ankara ve Antalya'da askeri eğitimden geçirilecekti. Hedef bir yıl içinde beş bin Kıbrıslı Türk'ü örgütlemek, eğitmekti. Hedef on beş bindi. Parasal destek örtülü ödenekten ve çeşitli fonlardan temin edilecekti.

İşte TMT karargahı

1 Ağustos 1958 tarihinde Kıbrıs TMT Başkanı Yarbay Rıza Vuruşkan karargahını Lefkoşe'de kurdu. Yarbay Vuruşkan'ın yardımcısı Binbaşı Necmettin Erce ve Yüzbaşı Mehmet Özden idi. Kıbrıs Bölge Komutanı Binbaşı Şefik Karakurt'tu.

Kıbrıs TMT Bölge Komutanı Yüzbaşı Rahmi Ergün ve TMT Bölge Komutanları ise, Yüzbaşı Ahmet Göçmez, Yüzbaşı Kamil Önceler, Yüzbaşı Bedri Erkan, Yüzbaşı Osman Nalbant, Yüzbaşı Ferhan Çora, Yüzbaşı Hüseyin Ömür adlı subaylardı.

Yarbay Rıza Vuruşkan'ın kod adı "Bozkurt" idi.

Lefkoşe İş Bankası'nda müfettiş maskesi altında çalışıyordu. Adı, "Ali Çonan" idi. Gerçek kimliğini üç kişi biliyordu, banka müdürü Dündar Nişancıoğlu, Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş.

TMT'de görevli Kıbrıslı Türklerin kod adları "Kurt"tu. Eğitimcilere "Temizlik Kurdu"; silah ikmalinde çalışanlara "Bereket Kurdu" ve istihbarat işlerinde çalışanlara "Fal Kurdu" adı verildi.

Tabancaya "serçe", mermiye "serçe gagası" diyorlardı.

Uzatmayayım, bu faaliyetler uzun ömürlü olamadı. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi başta TMT lideri Yarbay Rıza Vuruşkan olmak üzere bu olayla ilgili subayların çoğunu emekli etti.

Fatin Rüştü Zorlu, İmralı Mahkemesi'nde "kendi adamlarını silahlandırıyor" diye yargıladı!

92 Türk'ün şehit olduğu, 475'inin ise yaralandığı 1963'teki "Kanlı Noel" katliamına kadar TMT ile Türkiye ilişkisi kopuktu. Sonra tekrar canlandırılmaya çalışıldı. Ve daha sonra olanları da biliyorsunuz; 1974 Kıbrıs savaşı vd...

Sorunun yanıtı

Bu yazdıklarımın Ergenekon'la ne ilgisi var?

Bugünlerde yandaş medya, Kıbrıs TMT'yi Ergenekon'a bağlamak istiyor; devletin her türlü gizli operasyonunu kirli gösteriyor.

Etnik temizlik yapmak için kurulan faşist EOKA'ya karşı, devletin Kıbrıslı Türkleri örgütlemesi kirli bir operasyon mudur?

Dinci-liberal ittifak, devletin temiz-kirli bütün örtülü operasyonlarını aynı kefeye koyarak, Cumhuriyet'in koruyucusu kurumlar ve kişiler hakkında kamuoyunda şüphe yaratmayı amaç edinmiştir...
 
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yılmaz Sarper ve T.M.T'nin tarihsel özeti.

Sayın Levent Akıncı,
Sizi tanımıyorum ancak okuduğum yazınızdan '' Kartallar Yuvası Harbiye'de '' aynı yemini yapan kardeşlerimden birisi olduğunuzu anladım.34 Yıldır hizmetinde olduğum Kıbrıs Milli Davamız nedeni ile vatan bellediğimiz o topraklara 14 tane Mehmedini ŞEHİT'lik mertebesi ile emanet etmiş bir KIBRIS GAZİSİ olarak önce sizi bu güzel ve duygusal yazın nedeni ile kutluyorum..Kıbrıs'ta ki görev yıllarımda tanıdığım sınıf arkadaşınız Yılmaz Sarper'in anlatmış olduğunuz o üstün niteliklerine tanıklık etmiş bir ağabeyiniz olarak ona bir kez daha rahmet diliyorum.
Ve inanıyorum ki aradan geçen yıllar Kıbrıs Milli Mücadelesinin her döneminde görev yaparak Kıbrıs Türkünün var oluş mücadelesine katkı yapmış olanların, başarmış oldukları üstün görevleri ortaya çıktıkça yeni yetişen nesiller TÜRK'ün ne demek olduğunu daha iyi anlayacaklardır.
T.M.T'nin Kıbrıs adasında yakmış olduğu Türk'lük ateşi hala yanmaya devam etmektedir. Önemli olan bu ateşin K.K.T.C devletinin her ferdi tarafından hissedilmesi ve günümüzde Rum dayatmalarına ve işbirlikçilerine karşı koyacak yolun bu ateşin gücü ile aydınlanmasının sağlanabilmesidir..
Bu vesile ile 19 Eylül Gaziler günün de başta Yüce Önder GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm gazilerimizi ve TÜRK MİLLETİNİN BAŞTACI ŞEHİTLERİMİZİ minnet ve şükran duyguları ile anıyor..Yaşayan tüm Gazi'lerimize sağlık dolu bir ömür diliyor,size de çalışmalarınız da başarılar temenni ediyorum.

Atilla ÇİLİNGİR.
 

Levent Akıncı

Onursal Üye
Katılım
12 Eyl 2008
Mesajlar
49
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Saygilar

Saygıdeğer komutanım, öncelikle övğünüze mazhar olduğum için sonsuz hürmetlerimi sunarım. Yılmaz ve hepimiz şayanı ibarenizdeki ''Kartallar Yuvası Harbiye'' deki aldığımız feyzi daima koruduk, koruyacağız, geçtiğimiz karanlıklar dolu günlerde, sizleri yanımızda hissetmek bize bana büyük mutluluk vermiştir. Duygularım kalpten ve bir komutana duyduğum saygı ile eş değerdedir. Tanrı yardımcımız olsun.
 
Üst